Etyen MAHÇUPYAN
Şimdiye dek size sorulmadı, biliyorum alışık değilsiniz, nitekim siz de şimdiye kadar ‘niye bizlere sorulmuyor’ demediniz ama artık küresel dünyanın parçası ve modernlikten az çok nasiplenmiş kişiler olarak bu tür soruların muhatabı olmanız gerektiğinin farkındasınız. Bugüne dek bu tür kararları ‘büyüklere’ bırakmış olduğunuz için belki fazlaca çocuk kalmış ve o büyükler de sizlere çocuk muamelesi yapmaktan çekinmemişti.
Ama artık bu tür konulara sizlerin de dahli olabilir. Ne de olsa vatandaşsınız… Bu ülkenin ve devletin herkesle eşit ortak sahiplerisiniz. ‘Nasıl bir ordu istiyoruz’ sorusunu tüm toplum olarak tartışmanın zamanı gelmiş olabilir ve kim bilir bu tartışma beki de kendimizi daha iyi hissetmemize, kamusal alanın parçası olmamıza, ülkeyi sahiplenmemize yol açar.
Acaba tüm elemanları aynı ve tek bir ideolojiye sahip, sosyolojik olarak olabildiğince homojenleştirilmiş, toplumun ‘ötesinde’ bir tür cemaatsal yapı oluşturmuş, halka önderlik etmek ve gerektiğinde onu hizaya getirmek üzere tasarlanmış, ülke kaynakları üzerinde doğal hak iddia eden, bu kaynakları toplumsal denetime tabi olmadan kendi tasavvuru gereği kullanan ve paylaştıran bir ordu mu isterdiniz?
Yoksa elemanları toplumsal heterojenliği yansıtan ve onu mesleğe taşıyan, ideolojik olarak her farklılığın kendisini bir alt cemaat gibi şekillendirebileceği, farklı iktidarlar altında ancak belirgin iç dönüşümlerle adapte olabilen, bu adaptasyon uğruna her seferinde yeniden kurgulanan, toplumsal dinamiklerin peşinden giderken kendisine nemalanma yolları açan bir ordu mu isterdiniz?
Seçeneklerimiz tabi ki bunlarla sınırlı değil ama şu an için gerçekçilik adına sadece bu iki seçenek varmış gibi düşünelim. Çünkü ‘bu ülkede’ geleneksel olarak (zihniyet yapısı nedeniyle) toplumsal tasavvurumuz bu iki şık arasında gidip geliyor.
Birinci şıkkı Kemalizm altında yaşadık. ‘Milli’ yaftası asılabilecek tüm konularda ordu tek yetkili merciydi. Ülkenin ve toplumsal fikriyatın ideolojik sınırlarını çizdi, kırmızı çizgiler koyarak makbul kimliğin, makbul düşüncenin ve makbul siyasi duruşun tanımını yaparak bunları sahiplendi. Bu bağlamda tarihe el koydu, işine gelmeyen belgeleri arşive kaldırdı, işine gelmeyen olay ve anlatıları yasakladı. Sivil bürokrasi ve özellikle yargı ile neredeyse organik ilişkiler kurdu. Öyle ki sivil iktidarlar kendi yönettikleri bakanlıkların bile kimi tasarrufları üzerinde söz sahibi olamadı. Nihayet bu tedbirlerin işe yaramadığı noktada medya ve üniversiteleri de kullanarak siyaseti manipüle etti, yetmeyince ültimatom verdi, darbe yaptı…
Bütün bunlar kaçınılmaz mıydı diye soracaksak cevap her zaman ‘tabii ki değildi’ olacaktır. Ama gerçekçi bakacaksak şu kuralı akılda tutmakta yarar var: Belirli bir zihniyet altında bazı hareket alanlarının genişletilmesi mümkün ve kolaysa, büyük ihtimalle o hareket alanları söz konusu zihniyet tarafından er geç domine edilecek ve yapılabilecek olanların sınırına kadar gidilecek, en azından gidilmek istenecektir.
Bugün Kemalizm devlet aklına yeniden hakim olsa ve orduyu ‘reforme’ etme girişiminde bulunsa, çok muhtemelen yine aynı hedeflere sahip olacak ve aynı yöntemleri uygulamaya heves edecektir. Ne var ki dünya (gerçeklik) bir yandan değişmekte olduğu için, böyle bir gelişmenin devletle toplum arasında geçmişte görülmemiş bir sürtüşme, gerilim ve giderek çatışma üretebileceğini öngörmek durumundayız.
Velhasıl, özellikle 28 Şubat sürecinde ordunun yaşadığı fiyaskodan, yirmi küsur yıllık AK Parti iktidarından ve Gülencilerin kimi Kemalist unsurları da yanlarında tutarak yaptıkları darbe girişiminden sonra, ordunun birinci seçenekte anlatıldığı üzere dizayn edilmesi artık sadece tehlikeli değil, gerçekçi de gözükmüyor.
Böylece kalıyoruz ikinci seçeneğe… Bu aslında İttihatçıların 1912 sonrası geliştirdiği melez modelin günümüze uyarlanmış hali. Yani topluma önderlik etmeye devam, hatta onu keyfi hale getirmeye, idealize etmeye eğilimli bir bakış, ancak aynı zamanda toplumun ‘ötesinde’ değil ‘içinde(n)’ bir yaklaşım. Müslümanlığın askerliğin psikolojik zeminini oluşturması, Türklüğün buna uygun bir ideolojik ve modern zırh gibi oturtulması, halkla arasında kendi içinde akışkan, kaygan, sınırları (belki kasten) iyi çizilmemiş bir aidiyet ilişkisi… Çoğulculuğu veri alan ancak çoğunluk üzerinden bu çoğulculuğun ‘handikaplarını’ aşan bir cemaatçi kurumlaşma örneği.
Böyle bir ordu yapılanmasında toplumda var olan ayrışma, bölünme ve çatışmaların ordunun içine nüfuz etmesi beklenir. Nitekim öyle de oluyor. Teğmenler ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diyor, siyasi iktidar ve devlet ortağı sert mukabelede bulunuyor, soruşturma açılıyor, birileri istifa ediyor…
Ama mesele ortadan yok olmuyor. Çünkü bu sadece bir disiplin ihlali değil. Ordunun yeni halindeki kimlikleşmenin parçalı bir sosyolojiye ve dolayısıyla ideolojik bakışa alan açması nedeniyle yaşanıyor. Söz konusu protestolar yapılmasa bile, söz konusu hassasiyetler mevcut olmaya devam edecek. Bu durum farklı alt cemaat yapılanmaları için orduyu müsait ve cazip kılacak. Bir süre sonra ideolojik olarak yönetilmesi mümkün olmayan, dalgalar halinde subay tasfiye etmek zorunda kalan, dolayısıyla mesleğin sürekliliğini ve gelişmesini sağlayacak dinamiklerden yoksun bir ordumuz olacak.
Kemalizm öncesi belki bu modelin ayakta kalması mümkündü. Ama aradan bir Kemalist dönem ve eksiği gediğiyle yüz yıllık bir modernleşme deneyimi geçti. Dolayısıyla ikinci seçeneğin de hem tehlikeli olduğunun hem de gerçekçi olmadığının altını çizmek gerek.
Böylece okuyucunun (yani vatandaşın) gerçekten ilgilenmesi ve düşünmesi gereken bir noktaya geldik: Elimizde zihniyet yapımızın elverdiği ve teşvik ettiği, kolaycılık adına bugüne dek kullandığımız, ancak her ikisi de toplumsal dengelerin ihyası, barış ve birlikte yaşama açısından son derece tehlikeli, üstelik zorlayarak kalıcı kılınması pek mümkün olmayan iki ordu modeli var.
Çözüm yeni bir zihniyet arayışının toplumsal hareketlenme ve etkileme ile devlete de sirayet etmesidir. Kolay değil. Çünkü bizler otoriter (birinci seçenek) ve ataerkil (ikinci seçenek) zihniyetlere sahibiz. Bu topluma adapte olabilmek için doğumdan itibaren bu iki zihniyetin normları ve kalıpları ile şekilleniyor, onları öğreniyor ve de onları becerdiğimizde kendimizi ‘iyi’ (başarılı) hissediyoruz.
Ama artık birçoğumuz şöyle bir ordu hayaline de uzak değiliz umarım… Toplumun farklı sosyolojik gruplarından elemanlarla oluşmuş, sivil siyaset karşısında şeffaf ve hesap verir konumunda olup aynı zamanda kurumsal kültür açısından kendi özerk alanına sahip, bu özerk alanı ideolojik baskıdan uzak tutarak mesleki gelişme kriterleri üzerinde konumlandıran, hiyerarşi mesafeleri kısalmış, kararların birden fazla rütbe seviyesi barındıran bir paylaşma mekanizması içinde alınabildiği, fikirsel alış verişin hiyerarşilerce baskı altında tutulmadığı, farklı bakışların özendirildiği, mesleki liyakatin belirleyici olduğu bir ordu…
Yani demokrat zihniyette bir ordu. Askerliğin demokratlıkla bağdaşmadığını öne sürenler çıkabilir. Nedeni bunu söyleyenlerin otoriter ve ataerkil zihniyette olmaları. Demokrat zihniyete doğru adım attığımızda nasıl aileyi farklı bir perspektif içinde algılamaya başlıyorsak, orduyu da öyle değerlendirmeye başlarız.
Nihayette mesele (basitleştirilerek) bir subayın üstünün söylediğini ona güvenerek ve inanarak yapmasıysa, şunu düşünelim: Acaba bir ast hangi üst subayına güvenir, inanır ve peşinden gider? Onu rütbesi ile ezen veya keyfiliğe dayanan bir ilişkiyi ona dayatan subayın mı?
Ast üstün güvenini birlikte deneyimlenen karar mekanizmaları süzgecinde kazanmışsa ve aynı süreçte üstün de kendisine güvendiğini deneyimlemişse, bu ilişkinin askerlik mesleğinin her türlü sınavında daha başarılı olacağı açıktır
(Batı orduları bu yönde çok yol kat etti. Beklendiği üzere kara kuvvetleri halen biraz daha geri kalsa da… İyi bir başlangıç için meraklısı örneğin 1980’lerin başında ABD Hava Taktik Kuvvetlerinin başındaki Wilbur Creech’in sosyal psikoloji ve zihniyet literatürü açısından ilham verici uygulamalarına bakabilir.)
Sözü uzatmaya gerek yok. Bu ülkede ordu (ama giderek devletin tümü) orta vadede ayakta kalması zor, toplumla ilişki kurmakta zorlanacağı, kendi içinde parçalanma tehlikesi içeren bir dinamiğe adım atmış gözüküyor. Geçmişimizde ve geleneğimizde ‘kurtarıcı’ ya da ‘şifa verici’ bir birikimimiz yok. Ne ideolojilerimiz buna uygun ne de hakim kültürümüz.
Ama umut verici ‘kıvılcımlar’ var. Toplumun her kesimde karşılaştığımız sağduyu, her gelen neslin özgürlük tanımında izlenen kapsam genişlemesi… Bu küçük etkenlerin birey ve aile hayatına geriye dönüşü olmayan şekilde adım adım damga vurması.
Diyorum ki, belki bir sivil inisiyatifin de vaktidir. Sorumluluk sahibi vatandaşlar arasından kendilerini ‘sorumlu’ hissedenlerin, toplumsal çeşitliliği içeren bir kurumsallaşma çerçevesinde bu ülkede devleti ve orduyu tartışmaya açmaları, ‘nasıl bir ordu (devlet) istiyoruz’ sorusunu aleni olarak sormaları ve kendi cevaplarını genişleyen bir toplumsal zemin üzerinde geliştirmeleri için…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları






































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024