Etyen MAHÇUPYAN
Her şeyin her an değiştiğini söyleyip dursak da değişimi kabullenmek kolay değil… Canlıların en temel özelliği ‘kendini aynen devam ettirmek’. Mümkünse aynı koşullarla, aynı avantajlarla, aynı anlam dünyasıyla…
Bu ülkede 2016 yılında bir değişim oldu. Geriye dönüp baktığımızda bu değişimin ideolojik ve siyasi zemininin 2015 Kasım seçimleri sonrasında, hatta belki de 2015 yazında atıldığını söyleyebiliyoruz.
Belki PKK ile mücadelede ‘hendek’ evresi devlet aktörlerinin gelecekle ilgili yeni çözümler aramaya başlamasına neden oldu. Belki de Kasım 2015 seçiminin AK Parti tarafından yeniden büyük farkla kazanılması yeni bir yönetim imkanını ortaya çıkardı veya bu arzuyu tetikledi.
Gülen cemaatiyle AK Parti arasındaki 2011’den itibaren sürmekte olan kavganın geri dönüşü olmayan bir evreye tırmanması ise, muhakkak ki söz konusu ‘yeni bir Türkiye hayali’ ve ona uygun ‘yeni bir rejim’ tasavvuruna hız verdi.
2016 yılı ilk yarısında AK Parti’de bir tasfiye yaşandı. Modernist Kemalist rejimle birlikte davranma eğilimde olanlar, CHP ile koalisyon yapmayı ‘düşünebilenler’ bir anda elimine oldular. Yılın ortasına gelindiğinde Erdoğan artık partiye tamamen hakimdi.
Aynı yılın ilk yarısında Gülen cemaatiyle olan gerilim tırmandı, ya da tırmandırıldı. Temmuz ayına gelindiğinde cemaatin devlet içi kadroların çökertilme planları dolaşmaya başladı. Gülenciler buna karşılık acilen darbe yapmaya kalkıştı ve başarısız oldu. Yine dönüp baktığımızda darbe girişiminin önceden bilindiğinin (tahmin edilmesi zaten zor değildi!) ve bazı kişilerin iki tarafa da yakın olduğu izleniminin edinildiği, darbe günüyle ilgili karanlıkta kalmış birçok sorunun halen cevaplanmadığı, sanki ‘suçüstü’ yakalama isteğinin de ortalıkta gezindiği bir olaydı.
Ancak çok kritik bir sonuç üretti: İktidarı sadece o anki konumuyla değil, ‘olmak istediği haliyle’ meşru hale getirdi. İktidara yeni bir imkan sundu: Kendini yeniden tanımlama…
Bu noktada Bahçeli sahneye çıktı ve Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı sistemini önerdi. (Yine dönüp baktığımızda Bahçeli ile Erdoğan arasındaki ilişkinin de 2015 ortalarından itibaren ‘tazelendiğini’ anlıyoruz.) Bu teklifin sahne arkasındaki sahiplerini tam olarak bilmiyoruz. Ama bugün iktidar içi dinamikleri gözlemleyenler karşımızda sabitleşen bir kadro olduğunu, bunun yeni katılanlarla ‘zenginleştiğini’, amacın siyasi iktidardan bağımsız bir devletçi iktidar anlayışının kalıcı odağı haline gelmek olduğunu görebilirler.
Velhasıl eğer kendimizi kandırmak gibi bir niyetimiz yoksa, bakma ve görme isteğimiz devam ediyorsa, olan biteni anlamlandırmak pek zor olmasa gerek.
Türkiye 2016 ortası itibariyle yeni bir rejime geçti. Parlamento gücünü kaybetti, yargı yürütmenin doğal parçası haline getirilmeye çalışıldı (bu süreç halen tam olarak başarılmış değil), cumhurbaşkanlığı her konuda tam yetkili kılındı, ancak en önemlisi devlet ile siyaset bütünleşti. Bugün devlet aktörleri birer siyasetçi gibi politika üretiyor, eğitimden ekonomiye ‘uzun vadeli stratejik plan’ yapıyorlar. Tek anlamlı siyasetçi olarak tebarüz eden Cumhurbaşkanı ise bir devlet aktörü olarak ülkenin ‘küresel stratejik yönelimi’ üzerinde yetki kullanıyor.
Değişimi anlamak isteyen 2000 öncesini, Kemalist devlet çerçevesindeki durumu hatırlasın: İdeolojik yönelimler, ilkeler, doğrular ve bu meyanda güvenlik, savunma ve dış politika devlet organlarının tekelinde veya gözetimi altındaydı. Siyasetçilerin ise ekonomi, sağlık, eğitim gibi yüzü ‘topluma dönük’ alanda faaliyet göstermesi bekleniyordu.
Kısacası Kemalizm’in rejim formülü şuydu: Devlet siyaseti yönetir, siyaset de toplumu yönetir. AK Parti iktidarı buna bir itirazdı ve bu itiraz önlerine kabaca iki yol çıkardı: Kemalizm’i aşan demokratik bir rejime yönelme, ya da Kemalizm’i ‘baypas’ ederek ‘kuruluşçu’ ideolojik köklere dönme.
İlk seçenek laik kesimin aymazlığı ve muhafazakarların oportünizmi sayesinde geçmişe gömüldü. Şimdi ikinci seçeneği yaşıyoruz… Ve meramı olan herkesin görebileceği gibi bu artık ‘sadece’ bir AK Parti iktidarı değil. Devlet adına davranma gücünü elde tutan bürokrat ve emekli kadroların, buna ilaveten 2016 sonrasında iktidar yapısına nüfuz etmiş organize ağların iktidarı.
Bu rejim İttihatçı anlam dünyasını yeniden üreterek ayakta duruyor. Ve de kritik olan şu ki bu rejime Kemalizm ya da Atatürkçülük üzerinden itiraz etmek yenilgiyi davet etmek demek. Kabullenilmesi kolay olmayabilir ama bugün Kemalizm’e sığınmak çaresizliğe, özgün bir tasavvura sahip olunamadığına işaret.
Çünkü Yeni İttihatçılığın iki avantajı var: Bir, kimliklere yaklaşım açısından Kemalizm’e nazaran daha ‘demokratik’! Dindar kimliği dışlamak bir yana, onu Türk kimliğinin alt unsuru olarak kuşatıyor, böylece dindarları devletin sahibi haline getiriyor, onları yönetim katında ‘eşitler arası birinci’ konuma yükseltiyor. (Yeni İttihatçılığın Kürtler ve Gayrımüslimler açısından Kemalizm’e göre daha az ‘demokratik’ olduğunu öne sürenler olabilir. Ama aralarındaki fark anlayışta değil, yöntemde. Ayrıca takdir edersiniz ki 80 yıllık ‘laik’ Kemalizm’in ardından önemli faktör bu olmayacaktır.)
Yeni İttihatçılığın ikinci avantajı toplumun ‘benlik’ sorunsalını öne çıkarması ve ona ‘emperyal’ bir yanıt getirmesi. Türkiye’nin dünyadaki ve gelecekteki yeri, yeniden inşa edilecek bir küresel dinamik içinde Türkiye’nin de kendisine yeni (genişleyen) bir yer bulma hayali, bunun ima ettiği saygınlık arayışı, gerektiğinde diklenme ya da nötr kalma tehditlerinin kullanılması, tüm gruplaşmalardan ayrı ve bağımsız bir ülke olarak ayakta durma hedefi ve bütün bunlara uygun bir dış politika, savunma (ya da müdahale) sanayii, güvenlik konsepti.
Bu sadece bir rejim değişikliği değil. Toplumsal auranın, anlam dünyasının da değişimi. Artık daha kolayca ve kendimizi haklı hissederek ‘Batı karşıtıyız’. İktidar cenahında ‘AB ile Şanghay arasında tercih yapmıyoruz’, ‘Türk Dünyası rekabet işbirliği’ girişimi başlatıyoruz, ‘sömürgeciliği’ hatırlatan özel yabancı okulları engelliyoruz… Ama aynı süreçte bir mahkememiz aşı karşıtı karar veriyor, ilk kez ‘nasyonal sosyalist Türk’ gençliği yeşeriyor, Kürt meselesinin ‘biraz fazla uzadığı’ yorumu zihnimize işliyor.
Erdoğan’ın atama yetkisi sürekli genişlediğinde haklı olarak itiraz ediyoruz. Ama aynı madalyonun arka yüzündeki değişimle bu olayı birlikte yorumlamaktan kaçınıyoruz. Nedir o arka yüzdeki değişim? 2023 yılının vergi rekortmenleri Bayraktar kardeşler, yani Baykar firması. Silah üreten firmamız artık medar-ı iftiharımız. Bu firmanın başarısı tabii ki devletin yeni (İttihatçı) duruşu ve hedefleriyle yakından bağlantılı. Geniş bir yorumlamayla Türkiye’de en büyük devlet mükellefinin özelleşmiş haliyle devletin kendisi olduğunu öne sürebiliriz.
Teğmenlerin mezuniyet töreni sonrası bir grup teğmen 2016 yılında kaldırılmış olan bir yemini tekrarlamış ve “Atatürk’ün askerleriyiz” demişler. Olayın ordu açısından ne denli vahim olduğunu Hakan Şahin irdeledi (Serbestiyet, 1 Eylül 2024). Ancak bu sosyopsikolojik ve ideolojik patlamanın, ülke gerçekleri karşısında siyasi bir ağırlık üretebilmesi, ya da bundan medet umanların başarılı olabilmesi boş bir hayal gibi gözüküyor.
Çünkü Türkiye artık ‘orada’ değil ve ‘oraya’ dönmek istemeyenler çoğunluk. Bugün muhalefetin daha öne çıkmasını sağlayan sadece iki unsur var: Biri ekonomi ve söz konusu sıkıntının bir yıl daha sürmesi beklenir. Ama sonrasında seçime halen iki yıl kalacak ve (yine benzer bir akılsızlık siyaseti üretmezse) iktidar yaraları sarma şansı yakalayacak. Yani ekonomi muhalefet için bir avantaj olmaktan çıkabilir…
Muhalefet lehine ikinci unsur ise adalet. Rüşvetin yaygınlaşması, haksız yere mahkumiyetler, mafyatik unsurların yargı ile kimi yerde iç içe geçebilmesi… Öte yandan Türkiye toplumu bu konuda hemen hiçbir zaman fazla duyarlı olmadı. Cemaatçi yaklaşım ve onun uzantısı olan oportünizm, kendi işini çözme, adamını bulma, ötekine karşı duyarsızlık, seni ilgilendirmeyen kötülüğe gözünü kapama bu halkın her kesimine sirayet etmiş durumda. Belki iktidarın ‘kör gözüm parmağına’ uygulamaları bir miktar azaltması, birkaç rüşvet cezası vermesi, liyakate önem verdiğini hatırlatan adımlar atması gerekecektir. Ama adalet meselesinin bu topraklarda hiçbir zaman üst sıralarda yer almadığını akılda tutalım.
Diğer deyişle seçim zamanı geldiğinde muhalefetin elinde hiçbir ‘güncel’ avantaj kalmazken, tüm ‘ideolojik’ avantajlar iktidarın elinde olabilir…
Yeni İttihatçılık havuzunun içinde yüzüyoruz… Ülkenin siyasi/entelektüel muhalefeti topluma inandırıcı, tutarlı bir yeni havuz önermedikçe bu İttihatçı havuzun değişeceği yok. Yeni bir ideolojik konumlanmaya ihtiyaç var. Kemalizm çıkış değil…
Yeni toplumsal önermenin hem kimlikler açısından ‘daha da’ demokratik olması (dindarların yanında Kürt kimliğini de içermesi, Gayrımüslim kimliklerle ‘barışması’), Türklüğü melez/toparlayıcı bir yeni içeriğe taşıyarak farklı bir vatandaşlık anlayışında somutlaştırması; hem de bu halkın saygı, özgüven, ortak aidiyet ve başarı arayışına cevap getirmesi gerekiyor.
Aksi halde bilinçsiz balıklar gibi ortalıkta salınıp, havuzun duvarlarına çarpadururken, hayat ve gelecek elimizden kayıp gidecek ve galiba her şey olup bittikten sonra bile idrak etmekte güçlük çekeceğiz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023