Etyen MAHÇUPYAN
Bahçeli’nin ‘silaha veda daveti’ ile başlayan Kürt ‘açılımının’ nedeni baştan itibaren merak konusu oldu ve aydın dünyası bu hamlenin Suriye ile bağlantılı olduğu konusunda hızla hemfikir hale geldi. Bu yorumun dışında kalan birkaç kişi de bir süre sonra farklı tezi, yani bu ‘açılımın’ esas olarak Türkiye ile ilgili olduğu görüşünü beyan etmekten vazgeçti. Benim vazgeçme sebebim genel aydın tavrıyla ilgili umutsuzluğa kapılmamdı. Bu meseleyle ilgili aydınların ‘düşünmemeyi’ tercih etmeleri ve ‘yüreklerinin yolunu’ izlemekle yetinmeleri heves kırıcıydı.
Halen devam eden genel tavır, ‘açılımın’ Suriye ile ilgili olduğunu söyleyip geçmek şeklinde. Başlarda birçok yorumcu Suriye’deki büyük değişimin öğelerini sıralıyor (Esad’ın gitmesi, Rusya ve İran’ın yerelde zayıflaması) ve herhangi bir nedensellik bağı kurmadan, iktidarın hamlesini buna bağlıyordu. Sonrasında HTŞ ülkeye hakim olmasına rağmen hüküm değişmedi: ‘Açılımın’ nedeni Suriye idi…
Bu kanaatte buluşanların ortak bir yönü var ve nedenselliği atlayarak olaya ‘neden’ atfetmenin zemini de galiba bu ortak yön: Söz konusu aydınlar Kürtlerin hak ve özgürlüklerini kazanması konusunda duyarlılar. Bu duyarlılık Rojava’daki oluşumun güçlü kalması, hatta daha da güçlenmesi isteğini uyandırıyor ve analizler bu arzuyu tatmin eden bir yöne kayıyor.
Nitekim ‘açılım’ için ille Suriye kaynaklı bir neden sunmak zorunda kalanlar nihayette şu tezi öne sürdüler: Esad gittikten ve Rusya ile İran bölgeden çekildikten sonra Suriye’de bir boşluk doğdu, YPG/SDG’nin güçlenme ve özerkliğe yönelme ihtimali arttı, Türkiye bu ihtimalden çekindiği, kendisini tehdit altında gördüğü için silah bırakma teklifi yaptı.
Oysa muhakeme mantıklı varsayılsa bile, önerme aşırı zayıftı. Birincisi, Türkiye devletinin (bütün askeri üstünlüğüne karşın) zayıf olduğunu, SDG ile savaşmaktan korktuğunu ve ‘çaresizce’ silahsızlanma teklif ettiğini öne sürmüş oluyordu ki, iktidarla ilgili bu kadar naif olunması şaşırtıcıydı. İkincisi, eğer gerçekten de YPG bu denli güçlüyse, özerkliğe yürüyorsa, Türkiye’nin silah bırakma teklifine gülüp geçmez miydi? Bu durumda ortada bir ‘süreç’ değil, olsa olsa Türkiye’nin acizliğini ortaya koyan (dolayısıyla söz konusu aydınların ciddiye almaması gereken) bir çaresizlik hamlesi ile karşı karşıya olurduk. Ne var ki bu analizi yapmalarına rağmen, aydınlar iktidarı ciddiye aldılar ve kendi tutumlarında bir garabet görmediler.
Ancak mesele daha da sıkıntılı, çünkü ‘açılımın’ Suriye nedeniyle olduğu muhakemesi de mantıklı değildi: Birincisi, Esad gitmesi ve İran’ın etkisinin azalması YPG’yi zayıflattı. Rojava yönetiminin gücü Esad ile yapılmış anlaşmalara dayanmaktaydı ve dolaylı olarak rejimin onayını almıştı. Esad iktidardan düşünce bu meşruiyet zemini ortadan kalktı. İkinci olarak, Esad ve İran’ın bıraktığı boşluk anında ve doğal (meşru) olarak Sünni Arap gruplarca dolduruldu. Nihayet üç, söz konusu Sünni Arap gruplar içinde ÖSO ile zaten organik bütünleşme içinde olan ve bir süredir HTŞ ile de yakınlaşmış olan Türkiye’nin gücü arttı. Hele Rusya’nın denklemin çeperine itildiği, ABD’nin ise fazla müdahil olmak istemediği bir ortamda, silahlı kuvvetleri güçlü ve Müslüman bir ülkenin Suriye’de bir anda ‘aşırı’ güçlü hale geleceği aşikardı.
Derken HTŞ birkaç gün içinde Şam’a girdi, müesses nizamı yıktı, yeni bir devletleşme sürecine girdi ve kendisini hızla Batı dünyasına kabul ettirdi. Bunun tek anlamı Türkiye’nin elinin daha da yükselmiş olduğu, buna karşılık YPG’nin nehrin akıntısına göre yol alma mecburiyetiydi.
Ama gelişmeler orada soluklanmadı… HTŞ yönetimi merkezi devlet dışında hiçbir grupta silah bulunmayacağı kararını tebliğ etti, tüm özerkleşmiş unsurlar devlet sistemine entegre olmaya davet edildi ve nitekim YPG ile HTŞ süreçte ve üretilecek rejimin mahiyetinde anlaştılar.
Bu gelişme trafiğinde Türkiye ön aldı, Suriye’deki yeni dinamiğin hazırlayıcısı oldu, Esat’ın gitmesi için ağırlık koydu ve Suriye’deki yeni rejimin nitelikleri konusunda etkili olmayı sürdürüyor. Diğer deyişle, Rusya ve İran’ın olmadığı bir ortamda Esad rejiminin çökmesinin asıl Türkiye’ye yarayacağını ve YPG’nin pasif durumda kalacağını bu iktidar zaten öngörüyordu.
Kısacası iktidarın (devletin) bakışıyla, Suriye’deki dönüşüm Türkiye için bir tehdit değil fırsattı…
Şimdi gelelim, bütün bu değişim dönüşümle iktidarın Kürt ‘açılımının’ ilişkisine: Birçok kişi için şaşırtıcı olabilir ama neredeyse hiçbir ilişki, hele hele nedensellik ilişkisi yok! Bütün bunlar PKK silah bıraksa da bırakmasa da, Öcalan çağrısında Suriye’den bahsetse de bahsetmese de, (daha geriye gidelim) Bahçeli silahsızlanma davetini yapsa da yapmasa da muhtemelen gerçekleşecekti. Çünkü Suriye’nin apayrı, kendine has bir dinamiği var ve Türkiye’den neşet edecek hiçbir ‘sözün’ bunu değiştirecek gücü yok.
Bu bağlamda Öcalan’ın mesajının YPG’yi kapsayıp kapsamadığı boş bir tartışma. Bu konuda söyleyebileceğimiz tek şey devlet ile Öcalan’ın bir biçimde anlaşarak, çağrıda Suriye veya YPG kelimesinin kullanılmamış olması. Ancak bir anlık düşünme bile bunun ne denli makul bir tercih olduğunu gösteriyor: Suriye’de belirsizlik varken, geleceğin ne getireceğini biliyormuş gibi davranılması abes olurdu. Ayrıca çağrıda YPG’nin silah bırakmasının zikredilmesi belki de YPG’yi HTŞ karşısında nispeten zayıf düşürebilirdi.
Sebep ne olursa olsun, belli ki YPG’nin hareket ve pazarlık alanına dokunulmak istenmedi ve nitekim YPG de ağırlığını koruyarak Suriye devletiyle anlaştı. Çünkü eli zayıflamıştı ve bu anlaşmayı yapmadığı takdirde muhtemelen gelecekte hiçbir meşru hak talebinde bulunamayacaktı.
Tekrar altını çizmek istiyorum: Yaşananlar ve onun öncesindeki en az bir yıllık dönem gösteriyor ki iktidarın silah bırakma davetinin Suriye ile herhangi bir nedensellik ilişkisi bulunmuyor. Türkiye güçlü ve nispeten rakipsiz olduğu bir konjonktür yakaladı, bu gücünü daha da artıracak şekilde kullandı ve Rojava’daki oluşumun siyasi bağlamda sahneden çekilmesini sağladı. Ve de bu sonuç PKK silah bırakmasa bile, Öcalan çağrısında YPG dememiş olsa bile gerçekleşti!
Yazının buraya kadarki kısmını ‘gürültünün temizlenmesi’ babından görün… Şimdi soruya geri dönmenin (bir kez daha) zamanı: Acaba bu iktidar niçin silah bırakmayı hedefleyen bir Kürt ‘açılımı’ yaptı?
Cümlenin bir öznesi var: İktidar. Onun bir eylemini anlamaya çalışıyoruz. O halde ilk yapılacak şey bizzat söz konusu öznenin, yani iktidarın bu ‘açılıma’ nasıl bir anlam atfettiğinin irdelenmesi olmalı. İşin ilginç yanı iktidar bu konuda hiç de çekingen davranmıyor, her fırsatta kendi niteliğini, bakışını, vizyonunu, ideolojisini ve zihniyetini tekrar ve tekrar kamuoyuna anlatıyor.
Örneğin bir Kürt ‘açılımı’ yaşanırken aynı anda DEM Parti belediyelerine kayyum atanmasının (iktidarın anlam dünyasında) niçin ‘çelişkili’ olmadığını söyleyip duruyorlar. Ne var ki nasıl ‘açılımın’ nedenini ille Suriye’de arama dürtüsüne yenik düşülüyorsa, bu iki uygulamanın da ‘kendi içinde çelişkili’ olduğu tezine yaslanma kolaycılığına kaçılıyor.
Oysa anlama faaliyetinin ‘altın’ kuralı şu: Karşınızdaki kişide ‘çelişki’ görüyorsanız ve o kişi söz konusu (sizin çelişkili gördüğünüz) eylem ya da fikri tekrarlıyorsa, çok muhtemelen o kişiyi anlamıyorsunuz demektir.
İktidarın anlam dünyasını irdelemek üzere onlarca örneğe geri dönmek yerine, Bahçeli’nin geçen hafta sonu yaptığı yazılı açıklamaya bakalım.
Metnin önemli bölümü PKK’ya yönelikti ve özetle şunu söylüyordu: Terör Türkiye’ye ihanettir; ‘ateşkes’ ilanı boş laftır çünkü ahlaki, hukuki ve meşru zemini yoktur; melez kimlik ve anayasa değişikliği gibi siyasi talepler gayrı meşrudur; örgüt mensuplarının geleceğini devletin eline bırakmalıdır; örgüt kendisini feshetmediği takdirde bedelini öder… (Diğer deyişle iktidarın ‘açılım’ anlayışı bu! Bizlerin zihninde var olabilecek bir başka ‘açılım’ değil.)
Ancak Bahçeli’nin açıklamasında iktidarın anlam dünyasını anlamaya ve Kürt ‘açılımının’ hangi zemine oturduğunu idrak etmeye yarayacak önemli bir bölüm daha var. Şöyle deniyor: “İkinci Dünya Savaşı sonrasında tecelli eden hakim ve havi uluslararası sistem ölümcül darbelerle tasfiyenin eşiğindedir… Türk ve Türkiye Yüzyılı, dünya sallanırken milli güvencenin yüzyılı, bin yıllık kardeşlik hukukunun yüz akı, doğudan batıya, kuzeyden güneye muazzez milletimizin gönül akını ve gövde gösterisidir.”
Acaba bu bölüm, PKK’nın silah bırakması gibi ‘pratik’ gündeme ilişkin yapılan bir açıklamaya niçin girmiş? Çünkü daha önce de iktidarın tüm metinlerinde iz sürebileceğimiz üzere, asıl ‘büyük’ mesaj bu! PKK’nın silah bırakması tarihsel ufkun eşiğinde, koparıp atılacak bir ayrık otu sadece.
Bahçeli (ve dolayısıyla devlet) eski dünyanın çöktüğünü, yeni dünyanın yeni bir ‘hiyerarşi’ ima ettiğini, Türkiye’nin önem ve göreceli gücünün gelecekte (kaçınılmaz olarak) artacağını, söz konusu hiyerarşide yerinin yükseleceğini ve bunların yeni fırsatlar getireceğini söylüyor. Türk ve Türkiye Yüzyılı’nın (büyük harfle!) büyük bir milli yürüyüşün, devlet etrafında tecelli etmiş manevi iradenin ‘kendisini realize etmesini’ sağlayacağını öne sürüyor.
Diğer deyişle (aynen Müslümanlar gibi) bu topraklardaki Kürtleri de Türk devleti ve Türklük şemsiyesi altına girmeye, onunla birlikte ‘yükselmeye’ davet ediyor. Yaralı ve tatmin olamamış bir benliği tedavi olmaya, yücelmeye çağırıyor. Bunun için yapılması gereken Kürtlerin siyasi taleplerinden vazgeçmesi, Kürt meselesinin ‘siyasi’ bir mesele olmaktan çıkması ve Kürtlerin şu anki (İttihatçı) rejimin makbul vatandaşları olmaktan kıvanç duymaları.
Ve bu ideale ulaşmanın önündeki ilk ve en kritik engel de açıktır ki PKK’nın varlığı ve silahlı mücadelesi. Çünkü bu ‘varlık’ devam ettiği sürece Kürt meselesi de bir ‘siyasi’ mesele olmaya devam edecek, rejimin toplumu ‘millileştirme’ süreci aksayacak, Türkiye’nin bölgesindeki fırsatları kullanarak dünya skalasında ‘sınıf atlaması’ gecikecek, hatta belki de engellenecek.
İktidarın daveti silahların gömülmesi ve örgütün feshi olsa da, asıl hedef Kürtlerin siyasetinin rejimin siyaset algısına tabi olması, ona uyum sağlaması, bu meselenin Türkiye’nin ‘yürüyüşünün’ önünde bir engel olmaktan çıkması.
Suriye’de ne olursa olsun, nasıl bir gelişme yaşanırsa yaşansın…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023