Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
İslamcı endişe
15.08.2012
3095

 İslami duyarlılığı olan bir iktidarın küresel dünyanın gereklerine uygun bir yönetim sergilemesi, sadece Kemalist laik kesimi değil, İslamcı çevreleri de rahatsız edebiliyor. Burada hedefe alınan kavram sekülerleşme...

 

Çünkü AKP hükümetinin İslam ile laikliği bağdaştırma çabalarının Türkiye'yi ve genelde İslami cemaati sekülerleştirerek, onu kadim dini çizgiden uzaklaştırdığı düşünülüyor. İslamcı algıya göre 'laiklik' Batı'da neşet etmiş, hiçbir şekilde 'bize' uymayan, İslam'ı değiştirerek kendi kimliğinden çıkartma istidadı taşıyan bir tür yozlaşmayı ifade ediyor. Bu nedenle İslam'ın laiklikle bağdaşması mümkün olmadığı gibi, bu tür bir çabanın İslam'ı laikleştirerek yozlaştıracağı açık. Sekülerleşme ise laikliğe giden, diğer bir deyişle İslam'dan uzaklaşmayı ima eden bir süreç olarak görülüyor. Buradan hareketle sekülerleşmenin 'hayırlı' bir değişim olmadığı, dindarlığı niceliksel olarak etkilemese de, niteliksel açıdan zaafa uğratacağı öne sürülmüş oluyor.

İlginç olan nokta İslamcı yaklaşımın gerçekte var olan, yaşayan Müslümanlarla ilgili bir anlama çabasından uzak durması. İslam'dan hareketle olması gereken Müslüman'a doğru gidiyorlar ve sekülerleşmenin bir tehdit olduğunu savunuyorlar. Sanki sekülerleşme denen şey, bize dışarıdan gelen, yabancılara ait olan, 'fıtratımıza' aykırı kaçan bir olaymış gibi. Bu görüşü kanıtlamak için İslam'da ruhban sınıfının olmadığını, laikliğin ima ettiği vicdan özgürlüğünün zaten dinin içinde yer aldığını vurguluyorlar. Bu tür argümanlar Batı laikliğinin kurumsal yapısını ithal etmek isteyenlere karşı bir anlam ifade edebilir... Ama sekülerleşme ille de Batı laikliğine yönelmesi gereken bir süreç değil ve nitekim Anadolu'nun inanç tarihi bu topraklarda kendine has bir sekülerleşmenin 'en başından' itibaren geçerli olduğunu gösteriyor. Kısacası, İslamcı çizginin yüzleşmesi gereken olgu Batı laikliği değil, bir kendiliğinden adaptasyon süreci olan Anadolu sekülerliği.

Bugün de AKP dönemi böylesi bir sekülerleşme dalgasının üzerine oturuyor ve Müslüman dindarlar kendi dinselliklerini yine İslam'ın çerçevesi içinde kurarlarken, bu yeni bağlam sayesinde dünyaya entegre olma yollarını genişletip derinleştiriyorlar. Böylesi bir açılımın gelenekler, ritüeller ve ahlaki açıdan bazı esnemeler yaratması doğal. Dindar olduğunu söylemesine rağmen daha çok insanın dini yüzeysel bir anlayış içinde kavramaya başlaması da şaşırtıcı olmamalı. Ancak diğer taraftan da geçmişte dini katı bir kurallar manzumesine hapseden, klişeleri tekrarlayarak dindar olduğunu sanan epeyce yüzeysel bir ana akımın varlığını görmek gerek. Diğer bir deyişle Türkiye'nin Müslümanlığı, içinde her zaman derinlikler taşıyan, ama kitlesel bakıldığında, her dinde ve toplumda olduğu üzere, çeşitli yüzeysellikler arasında gezinen bir dindarlık...

AKP yönetimi bu değişimin öznesi değil. Alttan gelen dalgayı temsil edebilme ve taşıma yeteneği gösteren bir siyasi hareket. Dolayısıyla İslamcı görüşe sahip kişilerin bu konuda hükümeti hedef almaları, aslında toplumla karşılaşma ürkekliklerini de yansıtıyor. Kabul etmeleri gerek ki bu toprakların Müslümanları her zaman dinlerine bağlı oldular, onu 'kıymetli' kıldılar ve son kertede İslam'ın rehberliğiyle yaşadılar. Ama bu toprakların Müslümanları yine her zaman, çoğulcu, kozmopolit toplumsal yapılara hazır oldular, kendilerini dünyaya açtılar ve etkileşimlerden kaçınmadılar. Aksi halde Osmanlı'nın en parlak döneminde Anadolu nüfusunun en büyük kısmını bir iki asır öncesinde ihtida etmiş Hıristiyanlar oluşturmazdı. Diğer bir deyişle bu toprakların Müslümanlığı kitabi bir İslam normatizmine uygun düşmüyor, çünkü ta başından beri böyle bir normatizme bağımlı olmadı. Bunun anlamı Anadolu İslam'ının doğal olarak sekülerleşmeye eğilimli olması, ancak bunu bir Batı modeline göre değil, kendi dünyevilik anlayışına göre yapmasıdır. Söz konusu dünyevilik ise salt İslam'dan üretilmemiş, çeşitli toplumsal ve kültürel damarların iç içe geçmesiyle oluşmuş durumda. Üstelik bu dünyeviliğin sınırları, tonu, kokusu da yine bu halkın doğal değişimi içinde ortaya çıkmış, merkezden belirlenme isteği daima dirençle karşılaşmış.

Eğer bugün Kemalist laiklik anlamını yitirmekte ve Müslüman toplumun kendi sekülerleşmesini üretmesi mümkün hale gelmekteyse, bunun nedenlerinin başında söz konusu direnç geliyor. Anlaşılması gereken nokta şu: Bu direnç saf bir İslami nitelik taşıyordu da, şimdi bozulmuş değil... Direncin kendisi de her zaman melez niteliklere sahipti, kendi içinde geleneği, kültürü kapsadığı gibi çıkarcı eğilimleri de kuşatmıştı. Yani eğer bir 'yozlaşma' tespiti yapılacaksa, bunun hep var olduğunu kabullenmek gerek. Öte yandan bunun niçin 'yozlaşma' olarak görüldüğü İslamcı anlayışa yöneltilmesi gereken ayrı bir soru.

Sekülerleşme Türkiye'deki değişimin, yeni bir Müslüman kimliğinin ortaya çıkışının yüzlerinden biri. Bu değişimin İslami olmadığını söylemek ise çok zor. Belki de aslında İslamcı bakışın bu topraklarda ne kadar 'İslami' olarak algılandığına bakmak gerekiyor.

Orhan Miroğlu'na bilgi notu: Devleti ele geçirme, sahiplenme, toplumu devlet etrafında milli bir konsolidasyona tabi tutma ve toplumun bu amaca uygun olmayan unsurlarını eldeki imkânlarla dışlama, bastırma ve temizlemeye 'ittihatçılık' deniyor.

Orhan Miroğlu'na nezaket notu: Eleştirilen kişinin adını vermeyerek onu küçümsemeye, üstelik o kişiyi etnik kimliğiyle tanımlamaya da bir ad veriliyor... ama ben söylemeyim.

 

[email protected]  
 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar