Etyen MAHÇUPYAN
Kemalist ideolojinin rejim algısının dışına çıkamayan Cumhuriyet, yıllar içinde itiraz etmeyen ama yabancılaşan bir toplumsal muhalefet üretti. Bu koalisyonun en önemli parçası olan dindarlar da Demokrat Parti ve Özal dönemi dışında, kendisine ait hissetmediği bir iktidar anlayışıyla bir arada yaşamak durumunda kaldı.
Dolayısıyla bugün gelinen nokta, dindarların devletle somut ilişkisi açısından ilk kez radikal bir dönüşümü ifade ediyor. Daha önceki nefes alma dönemlerinde devletin kendisi değişmeden arka planda durmaktayken, AKP yönetimi altındaki Türkiye'de, devlet giderek yakınlaştı. Bu durum ilk kez Müslüman toplum içerisinde siyasi bir çoğulculuğun da işaretlerini veriyor. Çünkü geçmişte devletin aynılaştırdığı bu kesim içindeki görüş farklılıklarının siyasi işlevi neredeyse yokken, şimdi en azından hükümete yakınlık veya uzaklık nedeniyle farklı konumlar oluşmuş durumda. Böylece nihayet İslami kesim içinden de AKP iktidarına eleştirel yaklaşan sesler duyuyoruz. Bu hayırlı bir gelişme... Yeter ki söz konusu eleştiriler evrensel referanslar açısından AKP'yi aşsın. Ne var ki İslami duyarlılıkla hareket eden birçok kişinin referans sistemi henüz bu çapta değil. İnsanlığın birikimi açısından İslamiyet'in birçok doğru yoldan biri olduğunu sanki kavramakta zorlanıyor ve evrenselliği ancak İslamiyet'in içine yedirerek anlayabiliyorlar.
Bu alanda en verimli tartışmalardan biri laiklik üzerine... Mesele laikliğin evrensel yönü ile tarihsel yönünün birbirinden ayrımlaştırılabilmesi ve yaşamış olduğumuz laiklik deneyiminin olası laikliklerden sadece biri olduğunun kavranabilmesi. Tayyip Erdoğan'ın bu gerçeği içselleştirdiğini ortaya koyan çıkışlardan biri Mısır ve Tunus gezilerinde yaşanmıştı. Erdoğan laikliğin demokrasi ile bir arada olabileceğini, aynı zamanda İslamiyet'in de demokrasiyle çelişmediğini söyleyerek İslamiyet'in laiklikle ilgili bir sorunu olamayacağını söylemiş oldu. Her ne kadar Müslümanların birey olarak 'laik' bir alternatif kimliğe geçmeleri söz konusu olmasa da, Müslümanların yönettiği bir devletin laik olması gerekmekteydi, çünkü hem toplumda İslam dışında inançlar, hem de İslamiyet içi ayrışmalar olabilirdi. Toplumun yarın neye nasıl inanacağını bilemeyeceğimize göre, onlara bugünden tekil bir din yorumu layık görmek demokrasiye aykırıydı ve laiklik de bu çoğulculuğu mümkün kılan devlet özelliğiydi...
Erdoğan'ın yıllar öncesi görüşlerini bilenler bu değerlendirmeyi hayretle karşıladı. Oysa Başbakan, ülkedeki birçok Müslüman'la birlikte belirli bir kritik idrak sınırını aşmıştı: Kavramlar ve sistemler tarihsel olarak ortaya çıkarlar ve içinde yaşanılan kültür ve zihniyetin damgasını taşırlar. Yani farklı bir zihniyetin içinde şekillendiklerinde tamamen farklı nitelikler arz edebilirler. Dolayısıyla laikliğin de demokrat olanı ve olmayanı var... Türkiye'de ise otoriter bir laiklik mevcuttu ve dindar toplum haklı olarak buna tepki duydu. Ancak acaba asıl sorumlu hangisiydi? Laikliğin kendisi mi, yoksa otoriter zihniyet mi? Erdoğan asıl meselenin zihniyet olduğunu, demokrat bir çerçeve içinde laikliğin özgürleştirici bir unsur olabileceğini ve bu sayede İslami kesimin de dindarlıklarını daha özgüvenle yaşayabileceklerini ifade etmiş oluyor.
Eğer AKP'ye yönelik yapıcı ve toplumda karşılığı olan bir muhalefet olacaksa, en azından eleştirenlerin Erdoğan'ı aşması gerekmez mi? Böyle bakıldığında örneğin Ali Bulaç'ın bazı yorumları epeyce hayal kırıcı oldu. Bulaç, 17 Eylül'deki yazısında Erdoğan'ın Ortadoğu'ya 'Türk laikliğini' önerdiğini yazdı. Oysa Erdoğan'ın bahsettiğinin 'Türk laikliği' olmadığı son derece açıktı. Yoksa Bulaç başka türlü bir laikliğin olasılığından pek hoşlanmamış mıydı? Laikliğin tek tipe indirgenmesi ve Kemalizm'le bütünleştirilmesinin başka bir açıklaması zor. Eğer Bulaç'ın niçin bir indirgeme peşinde olduğunu merak ediyorsak, 19 Eylül'deki yazısına bakmakta yarar var. Orada laik devletin işlevi şöyle betimlenmiş: "Bu, helal-haramın karışmadığı adaletsizliğe, derin eşitsizliğe dayalı iktisadi piyasayı, tüketim kültürüyle çıldırtılmış hedonist ve erotik bir toplumu, nihilizme giden sosyal düzeni... yönetebilir anlamına gelir." Diğer bir deyişle laiklik aslında bir devlet niteliği veya tutumu değil, doğrudan yozlaşmış bir toplumun kendisi.
İslami bir yaşam biçimini ve onu sağlayacak düzeni savunmak her isteyenin hakkı. Bu amaçla mukayeseler de yapabilir, İslami olmayan toplumların yozlaşmalarını laiklik anlayışlarında da arayabilirsiniz. Ama buradan ilkesel değil, ancak tarihsel bir analiz çıkar... Aksi halde yaptığınız entelektüel manipülasyon gibi algılanabilir. Çünkü Batı yozlaşmış sayılsa ve bu yozlaşmanın nedenleri arasında laiklik anlayışı zikredilebilse bile, söz konusu olan laikliğin belirli bir zihniyet altında tekil bir uygulamasıdır. Eğer durum böyle algılanmayacaksa, karşı taraftan bakıldığında da Bulaç'ın dindarlığını Vahhabi inancından veya Taliban yorumunda ayrımlaştırmak caiz olmazdı.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Muhalefet için bir not: İktidar (sanılanın aksine) tutarlı ve başarılı!
20.02.2025 - İktidarın Kürt ‘açılımı’ üzerine bir not
15.10.2024 - Çocuklar anayasa yapabilir mi?
24.09.2024 - Mustafa Kemal’in büyümeyen çocukları
19.09.2024 - Nasıl bir ordu isterdiniz?
10.09.2024 - Yeni İttihatçılık havuzunun bilinçsiz balıkları
2.09.2024 - Seçimlerden kim kazançlı çıkacak?
13.04.2024 - SEÇİMLERDEN KİM KAZANÇLI ÇIKACAK?
12.04.2024 - Bahçeli yine çok güzel konuştu…
11.04.2024 - E la nave andra (Ve gemi gidecek)
28.11.2023
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
osman başer
RAHMETLİ BÜLENT ECEVİTİN ACIKLADIĞI ÖZEL HARB DAİRESİNİ AÇIKLAYA BİLİRLERSE KİMİ KİM ÖLDÜRTMÜŞ ANLAŞILIR. YOKSA SAYIN DEMİREL GİBİ "TEK SUÇLU TÜRK MİLLETİ" DERSİNİZ. SELAMLAR av. osman BAŞER
Osman BAŞER
siyasi olarak mhp ve akpnin bakış acısından bakmıyorum. bbp ve diğer hiçbir kuruluşla ilğim yoktur.Geçmişten gelen birlikteliktir.gene söylerim onlar benim abim ve kahramanımdır.siyasi acılımını ve tartışmasını MHP lilerle yaparsınız...oda beni ilğilendirmiyor. Unutmayınız bu olayların içeriğini devlet ve genel kurmay biliyor. Ankara sıkıyönetim askeri mah. mhp ülkücü kuruluşlar davasın da, gizli celse de, okunan belgelere bakınız.beni ozaman anlarsınız...
osman başer
Fakat şunuda bilinmesinde fayda var : benim fikrim ." bize işkence yapanı vekili, bizim idamımıza imza koyan askeri hakimi , ihtilal şüphelisini KAHRAMAN İLAN EDEMEZDİM.." Yani bu çıkan kişiler ben abilerim ve gönlümün kahramanları, olayla ilğili söylenecek birşey yoktur. tasvip edilemez. kaldıki aihm lehte kararı vardır.olayla ilğisi olmayan insanlardır. yargı siyasi davranmıştır. lütfen konuyu böyle alğılayınız.
osman başer
dolayısıyla , sağ ve sol görüşe sahip iki farklı insana eşit hukuk uygulaması olmuştur.Bu kişilere neden kahraman dedim "ben onlarla aynı yerlerde 11 yıl kaldım, bu çıktıkları güne kadar yalnızdılar. rahşan affında bile bunlarla ilğili bişey yapılmadı, bizim baskımızla mhp li vekiller teklif verdi, akp li vekillerde sayın başbakana sordu ve kanun çıktı,yıllarca kendilerine sahip çıkılmadı.bu herkes onlar için ben çıkardım havasındalar."
Osman BAŞER
Sayın Melih bey;olayın içeriğini onaylamak ve kutsamak bizim işimiz değildir.aynı suça farklı kişilere ,farklı ceza verilmiş ve bu ortadan kaldırılmıştır.Bu hukuki degil siyasidir.Dolayısıyla 3.yargı paketinde geçiçi bir madde ile çok dikkat edin "765 sayılı kanunun iştima hikimleri ve infazkanunun sanık lehine olan hükümler birlikte uygulanması" düzenlenmiştir. Bu demektir ki bu kanunlar yıllar önce uygulanmamış, (nedeni sorulmuyor) şimdi uygulanacak tır.