Ferdan ERGUT
Meşruiyet kavramı -ölçülmesi zor olan her kavram gibi- sorunludur. Bir devletin, partinin ya da başka bir kurumun meşruiyetindeki “yükselişi” ya da “düşüşü” neye bakarak ölçebiliriz? Devlete karşı bir ayaklanmaya ya da söz konusu partinin seçimlerde aldığı çok ağır bir yenilgiye bakarak mı? İyi de bunları gördükten sonra o iktidarın meşruiyetini kaybettiğini söylemek için deha olmak gerekmiyor ki! Bize, bunlar olmadan önce işe yarayacak bir kavram lazım. Meşruiyet kavramı doğası gereği fazlasıyla normatif... Beğenmediğimiz şeyler olduğunda kullanıverdiğimiz, ve aslında göstermekten ziyade varsaydığımız bir kavram…
Deprem günlerini hatırlıyorum: Hep birlikte artık devletin meşruiyetinin kalmadığını ilan etmiştik. Haklı olmalıydık; zira bu devlet, kuruluşundan beri bütün örgütlenmesini “güvenlik devleti” temelinde gerçekleştirdiği için deprem gibi gerçek bir toplumsal krize müdahale edecek beceriyi gösterememişti; yurttaşa güvensizliği nedeniyle yardımları bile engeller hale gelmişti. Devletin, meşruiyetini yitirdiğini nihayet herkes görecekti. Öyle olmadı ama! Neden olmadığını geniş bir tarihsel perspektifin içine oturtarak konuşmak gerekiyor. Bunun için hem yerimiz dar, hem de yazının muradı bu değil.
AKP ve Meşruiyet Bahsi
Bu yazı sadece şuna dikkat çekmek istiyor: Meşruiyet meselesi, bir alternatif meselesidir! Alternatif ortada görünmediği müddetçe de meşruiyet kaybolmaz. Hele de AKP gibi uzun yıllardır bildikleri, öyle ya da böyle onay verdikleri, çeşitli biçimlerde yarar gördükleri bir iktidar söz konusuysa o iktidarı devirdiklerinde yerine neyi getireceklerini görmek isterler. Bir AKP seçmeninin, iktidarın meşruiyetini kaybettiğini teslim ettiği andan itibaren AKP’ye oy vermesi imkansızlaşır. Tam da bu nedenle, kendine güven veren bir alternatifi görmedikçe bu düşünceyi bilince çıkarmaz bile...
Yolsuzluğun elbette bir meşruiyet kaybına neden olacağını kestirebiliriz. Peki ama, benim şiddetle karşı olduğum 3. Havalimanı, 3. Köprü, Kanalİstanbul gibi “lüzumsuz projelerin” ya da duble yolların, köprülerin, hızlı trenlerin, doğayı tahrip eden barajların bu iktidara meşruiyet kazandırmadığından emin miyiz? Ya da başörtülü öğrencilerin artık üniversitelerde özgürce okuyabilmeleri, devlet dairlerinde nihayet memur olabilmeleri bu iktidara ne kadar meşruiyet kazandırmıştır mesela?
17 Aralık’tan sonra Özal döneminden beri kanıksadığımız yolsuzluk ve rüşvetin bu iktidar tarafından da uygulanan bir pratik olduğunu anladık. (Merak etmeyin biz anladıysak AKP seçmeni de anlamıştır!) Pek kimsenin “helal olsun” diyeceğini sanmam; ama etkisinin diğer alanlardaki etkileri bertaraf edecek kadar büyük olduğuna dair elimizde bir veri mi var? Ama olabilirdi! Yani ayyuka çıkan bu yolsuzluk ve rüşvet iddiaları, diğer alanlardaki meşruiyeti bertaraf edebilirdi: AKP’ye alternatif bir siyaseti, toplumda görünür ele avuca gelir bir hale getirebilseydik!
Güvensiz ve muhafazakar bir toplum
Lakin alternatif bir siyaseti kurgulamadan önce aşmamız gereken bir sorun daha var: Seçmendeki güvensizlik... AKP seçmeninin tercihini değiştirmemesinin birinci nedeni, AKP’siz bir Türkiye’ye karşı derin bir endişesinin oluşuydu sanırım. Mütedeyyin nüfusun, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hissettiği dışlanmışlık duygusu en son 28 Şubat’ta bir kez daha kanatılmıştı. İmam Hatiplerden, başörtülü öğrencilerin mağduriyetlerine; Cumhurbaşkanı’nın sadece karısı başörtülü diye seçtirilmeme gayretlerine kadar bir dizi olayı daha yeni yaşamış bir seçmen kitlesinden bahsediyoruz. Hakiki bir zemini olan bu güvensizlik hissini Erdoğan gibi bir siyasetçi elbette başarıyla sömürecekti; ve sömürdü.
Sırası gelmişken şunu da not edelim: Aslında Türkiye toplumunun neredeyse tamamı –Kürtler müstesna- kendine güvensiz bir toplum. Bu ülkede herkes geleceğe duyduğu güvensizlik üzerinden siyasetini belirliyor. Siyasal davranışlarını, iyi bir yarından çok; daha kötü bir yarın olmasın diye belirleyen muhafazakar bir toplum olduk; toptan! Bu güvensizlik CHP seçmeninde çok daha yoğun elbette. O seçmen kendi istediğine oy ver(e)miyor uzun süredir; önce kimi istemediğini belirliyor ve sonra bütün siyasetini onu engellemek üzerine kuruyor.
Bu yenilgici ruh hali uzun süre iktidar kaynaklarından uzak kalmış bir grup için anlaşılabilir belki; ama benzer bir duygunun 12 yıldır iktidarda olan bir partinin seçmeninde de olması gerçekten izaha muhtaç bir durum. Erdoğan’ın büyük bir keyifle sömürdüğü bu mağduriyet duygusunun da esas olarak tarihsel bir hafıza tarafından şekillendiğini düşünüyorum. CHP yöneticileri ise partilerinin tarihiyle yüzleşmekten hala kaçtıkları için bu hafızayla başa çıkamıyorlar. Muhafazakar tabanla da, Kürtlerle de kuramadıkları ilişkinin temelinde bu yatıyor. Daha önce çok yazdığım bu konuyu geçiyorum.
Sorun, bu güvensizlik duygusunu nasıl aşacağımızdır. Bunun, ancak geçmişin yüklerini taşımayan yeni bir politik özne tarafından oluşturulacak alternatif bir siyasetin geliştirilmesiyle mümkün olacağını düşünüyorum. AKP’ye sadece direnmekle kendini sınırlayan bir muhalefet hattı yerine, alternatif ve pozitif bir siyaset zemini işte tam da bu nedenle elzemdir. Sahici bir alternatif projeyi topluma sunamadığımız müddetçe, insanların öyle ya da böyle tanıdıkları ve net bir siyasi zemine sahip olan bir hareketten kopmalarını beklemek gerçekçi değil.
Yeni Siyaset
Türkiye’ye sunulacak olan alternatif siyaset, aslında doğumunu gerçekleştirdi. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin ve onun da bileşeni olduğu HDP’nin programına bakıldığında ana unsurları görülecektir.
Bu siyaset öncelikle ekolojik bir siyaset olmak zorundadır. AKP’nin kalkınmacılığa yaslanarak doğaya karşı yürüttüğü savaşı durdurmalıyız. Artık doğanın sahibi değil, parçası olduğumuz bilinciyle bu saldırının bizi sürüklediği yeri bıkmadan usanmadan anlatmak durumundayız. Kuruyan ovalar, olağan dışı artan seller, daha önce Anadolu’da görünmeyen hortumlar, yıllar boyu içinde yaşayacağımız kuraklık… Bunların hepsi yeni siyasetin temel konuları olacak.
Alternatif siyaset, Osmanlı/Türkiye tarihinden kaynaklanan kimlik sorunlarını, aralarında hiyerarşik bir ilişki kurmadan ve hiç çekinmeden merkezine almak zorundadır. Kimliklerimiz elbette özsel kategoriler değildir ama benliğimizi şekillendirirler. Bu yönüyle, tarihi ve tarihin ürettiği mağduriyetleri merkezine alan bir siyaset olmalıdır alternatif siyaset. Kimlilk siyasetini tanıyan, ama onun esiri olmayan, bu siyasetin kimlik-dışı meselelerle de ilişkilenmesinin yollarını açacak bir siyaset…
Ve nihayet alternatif siyaset yerel demokrasiyi merkeze almalıdır. Kürt Siyasal Hareketinin ve Türkiye’nin demokratik güçlerinin 30 yıllık mücadelelerinden süzdükleri bu yerel demokrasi vurgusu Türkiye siyasetindeki krizin yapısal nedenini ifşa ediyor: Merkezi iktidarın vesayeti!
Cumhuriyet kurulduğundan bu yana merkezde iktidara gelenlerin ideolojileri değişiyor ama zihniyetleri değişmiyor. Devletin İttihat ve Terakki’den bu yana kurumsallaşan örgüt yapısını aynen koruyorlar ve ona eşlik eden idari ve hukuki yapıyı da kullanarak merkezden yereli denetliyorlar. Nasıl yaşamamız gerektiğine, ne düşünmemiz, ne giyinmemiz, ne içmemiz gerektiğine bizim adımıza merkez karar veriyor. “Merkez” bunu gururla ilan da ediyor üstelik; Anayasasında açıkça yerelin üzerinde “vesayet” kurduğunu yazıyor! (bkz. Madde 127)
Artık bu düzeni değiştirmemiz gerekiyor. Merkezi değil, çevreyi, yereli güçlendirmemiz gerekiyor. Hiçbirimiz artık Ankara’dan yönetilmek istemiyoruz; bürokrasisinin hantallığını da istemiyoruz, bizim adımıza verdiği kararları da! Kendimizi ilgilendiren kararlara katılmak, karar alıcıları denetlemek ve hesap sormak istiyoruz.
Demokrasi, öncelikle yaşadığımız mekanlarda, yerelde tecrübe edilir. Yaşadığımız yerlerde –bizi ilgilendiren konularda- özerk kararlar almak istiyoruz. Yerelimizi aşan konular olduğunda kültürel, sosyolojik ve iktisadi olarak bize benzeyen başka yerellerle bir araya gelerek bölge meclislerimizde tartışmak ve karar almak istiyoruz. Yöneticilerimizin üzerindeki denge ve denetleme mekanizmalarını kendimize yakınlaştırmak ve kurumsallaştırmak istiyoruz. Yaşadığımız en küçük yerelden, ilçeye; oradan ile; illerden bölge meclislerine, bölge meclislerinden merkezi meclise gidecek bir mimari yapıyı kurmak istiyoruz.
Yerel demokrasi, yerinden yönetim, adem-i merkeziyet, bölgesel yönetimler, denge ve denetleme mekanizmaları gibi meseleleri artık Türkiye’nin temel politik meseleleri kılmamız gerekiyor. Yeni siyasetin politik hattı burada olacak ve HDP tam da bunu yapmaya çalışıyor.
Zorluklar
Ama zorlukları var! En önemli zorluğu, Tanzimat’tan bu yana sıkıca yerleşmiş ve merkezileşmeyi başlı başına olumlu bir değer olarak gören politik kültürümüze aykırı şeyler söyleyecek olmasıdır. Merkezden iktidarı ele geçirip toplumu dönüştürmeye dayalı bu politik kültür solda da, sağda da yaygındır. Merkezi vesayeti en sık, en samimi ve en keskin şekilde eleştirdiğimiz YÖK meselesinde söyledikerimize bir kez daha bakalım. Gerçekten merkezi vesayeti mi sorguluyoruz bu eleştirilerde? Bu eleştirilerde örtük olarak –bazen açıkça- varlığını hissetiren bakış, aslında hiç de merkeziyetçiliği dert edinmez. Tam tersine, merkezden “yepyeni” bir siyasetle bütün üniversitelerin nasıl daha iyi olabileceğine dönük ve genellikle birbirinin tekrarı fikirlerdir bunlar... Üniversiteleri adem-i merkezileştirmek, farklılaştırmak söz konusu bile edilmez. (Not: İdeoloji farklı olabilir; ama zihniyet çok daha zor değişir!)
HDP bileşenlerinin bir bölümünün bağlı olduğu Marksizm –ve sosyalizm- yorumu, merkezi zayıflatıp yereli güçlendirecek böylesi bir politik programı samimiyetle benimsemelerine ve bu yönde bir politik çalışma yürütmelerine engel olabilir. Bir bölümü, temel önceliğin devrimle iktidarın merkezden ele geçirilmesi olduğunu, bu olmadan yapılacak hiçbir şeyin kalıcı olmayacağını düşünebilir.
Şunu kabul etmemiz gerekiyor: HDP bir sosyalizm projesi değildir. Ona özünü veren güç, sağlam ve hakiki bir demokratikleşme programı olmasıdır. Sosyalistler, ancak bu programı içselleştirebildikleri ölçüde bu hareketin bir parçası olacaklardır. Merkezden iktidarı ele geçirerek bütün bir toplumun yukardan aşağı sosyalist bir dönüşümünün sağlanması fikri, görebildiğim kadarıyla HDP fikriyatına yabancı bir fikirdir. Elbette merkezi iktidarı hedefleyen ama bu iktidarı merkezi güçlendirmek için değil; yerel inisiyatiflerin önünü açmak için kullanmayı hedefleyenlerin partisi HDP.... HDP’nin fikrinin ve zikrinin tam olarak örtüşmesi gerekiyor.
HDP’nin, “yerel demokrasi” programını ısrarla toplumsallaştırmak gibi bir görevi var. HDP’ye dair oluşan “Kürtlerin ve sosyalistlerin birlik projesi” algısını kırmamız gerekiyor. An itibariyle beşeri sermayesi gerçekten de ağırlıklı olarak Kürtlerden ve sosyalistlerden oluşsa da bu hakikat, parti programının hakikati değil! Bu çelişkiyi acilen çözmemiz gerekiyor. Aslında partinin ortak aklının nasıl iyi çalıştığını bu yerel seçimlerde açık bir biçimde gördük. Partinin adaylarına bakıldığında Türkiye toplumunun çoğulculuğunu olabildiğince kapsamak ve bütün mağduriyet alanlarını siyaset zeminine taşımak kaygısı çok açık şekilde görülüyor: Ermeniler, Süryaniler, Lazlar, başörtülü/başörtüsüz kadınlar (kadınlar, kadınlar, kadınlar!) LGBTİ bireyler, ekolojistler, Aleviler, akademisyenler, aydınlar, sanatçılar hepsi HDP saflarından aday oldular.
HDP ve HDP’liler aslında bu zeminde siyaset yapmaktaki samimiyetlerini kanıtladılar. Şu andaki eksiklik, bu yerel demokrasi programının esas olarak Kürtlerin ve sosyalistlerin üzerinden yürümesidir. Partinin önündeki en önemli hedefin bir an önce programa uygun kadroları ulaşmak ve onları partiye taşımak olmalıdır sanıyorum. Müslümanlar, liberaller, demokratlar, ekolojistler, bugüne kadar hiçbir siyasal partiye girmemiş ama sivil toplumun çok çeşitli alanlarında, çok çeşitli meselelere dair farkındalık yaratmaya çalışmış insanlar ferah feza bir ortamda siyaset yapabilirlerse HDP’nin önü açıktır.
Yerel seçimlerde hakiki ve alternatif bir siyaseti kurgulayan, onu konuşan/konuşturan tek parti HDP/BDP’ydi. Bu siyaseti maalesef istediğimiz oranda görünür kılamadık. Bunun HDP’ye düşen kısmını elbette partinin yetkili kurulları, seçimlerde özveriyle çalışan belediye başkanı ve meclis üyesi adayları konuşacaktır. Yine de şu kadarını söyleyebilirim: Binlerce insan canla başla bu siyaseti görünür kılmak için çalıştı. Fakat AKP ile CHP arasına sıkışan siyaseti açmayı başaramadık. Onca baskıya, linç girişimine rağmen, kutuplaştırmaya çalışanlara karşı HDP sözcüleri alternatif ve pozitif siyasetlerini topluma anlatmaya çalıştılar. Yeni doğmuş bir parti için bu kadarı fazlaydı denebilir. Ama her hal ve karda biriktirilen güç ve deneyim önümüzdeki siyasal hattımızı belirlemekte önemli olacak.
Bitirirken, bir not da CHP’ye oy veren demokratlar için düşmek isterim: Bu yeni siyaseti toplumsallaştırabilmek, sadece AKP tabanındaki –sayıları azalsa da hala varlığını koruyan- demokrat müslümanlarla değil; alternatifsizlik nedeniyle çareyi CHP’de gören ama özgürlükçü, eşitlikçi bir Türkiye özlemi duyan insanların da katkılarıyla mümkün olabilecek. Kürtler, Aleviler, Müslümanlar, cinsiyet kimliği nedeniyle ötekileştirilenler, gençler, gayrı müslimler, kadınlar hep birlikte yerellerimizi demokratikleştireceğiz. En küçüğünden en genişine, meclislerde birbirimizle temas edeceğiz. Bütçemizi yapacağız, bölgelerimizdeki yatırımlara karar vereceğiz. Bi biraraya gelelim, kimbilir daha neler yapacağız!
İşte HDP bu siyaseti halkla konuşmaya çalışırken, CHP yöneticileri bu seçime siyasetsizliği bir meziyet gibi sunarak girdi. AKP karşıtı herkesin fiilen CHP’li olduğu çağrısını yaptı. Siyaseti ilga eden bu tavır, AKP’den bezmiş bazı yazarlardan da destek gördü. En büyük hata buydu. CHP’nin hala göremediği şu ki, kutuplaştırdıkça memleket fabrika ayarlarına geri dönüyor! Kutuplaştırmadan her seferinde Erdoğan yararlanıyor.
Bizim, içi boş kutuplara değil, siyasete ihtiyacımız var. AKP hegemonyasıyla, ancak bir karşı-hegemonya inşa edilerek mücadele edilebilir. HDP’nin zemini, çeşitli nedenlerle (veya vehimlerle) AKP’de ya da CHP’de duran demokrat insanların da katılabileceği bu inşa faaliyeti için uygun olan zemindir. Söz konusu olanın bir inşa olduğunu hiç akıldan çıkarmadan, siyaseti hemen bugün sonuç alacak bir faaliyet alanı olmaktan çıkartıp bir gelecek perspektifinin içine oturtmamız gerekiyor. Geleceği ve umudu örgütlemek elimizde. Bizi bugüne, aciliyete çağıranlara karşı söyleyecek sözümüz var.
Yerel seçimlerde sözümüzü söylemeye başladık. Genel seçimlere az kaldı. Şimdi bütün demokratları siyasete –ve umuda- çağırma zamanı!
http://t24.com.tr/haber/mesruiyet-meselesi-alternatif-meselesidir/255035
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.01.2015
28.07.2015
30.05.2015
5.02.2015
27.10.2014
21.06.2014
3.06.2014
26.04.2014
4.04.2014
20.02.2014