Ferdan ERGUT
Türkiye solunun geniş kesimlerindeki akıl tutulmasını 12 Eylül Davası’ndan daha iyi ne gösterebilir bilmem. Fakat önce hafızayı tazeleyelim: Bundan 34 yıl önce darbeyle iktidara gelen cunta on binlerce yurttaşı işkence tezgahlarından geçirdi, on binlercesini işlerinden attı, on binlercesini yurttaşlıktan çıkardı, on binlercesini siyasi mülteci olarak memleketlerinden ayrılmaya zorladı, yüzlerce yurttaş “şüpheli” bir şekilde onların iktidarında öldürüldü. 50 yurttaşımız onların iktidarında idam edildi. Bu mağduriyetlere doğrudan muhatap olmayanlar da bu felaket yıllarından kurtulamadı. Aileler dağıldı, yüzbinlerce insan psikolojik sorunlarla başa çıkmaya çalıştı.
Darbecilerin bunca acının üzerine kurduğu düzen, Türkiye’nin en dayanıklı düzeni oldu. 34 yıldır 12 Eylül rejiminin kurumlarıyla ve pek çok kanunuyla yaşamaya devam ediyoruz. Türkiye toplumunun geniş kesimleri çok uzun süre 12 Eylül’ü bir kurtarıcı olarak algıladı. (Bu yazının konusu değil ama bu algının öznel ve nesnel nedenleri üzerinde ayrıca ve ayrıntılı bir biçimde durmak gerekiyor elbette).
Geniş kesimler böyle düşündü ama kayda değer bir azınlık için 12 Eylül’le hesaplaşma ve darbecilerin yargılanması daima temel gündem maddesi oldu. 12 Eylül mağdurları Türkiye toplumunun örgütlü kesimlerini oluşturuyorlardı. Örgütler darbe sonrası koşullarda tekrar toparlanır toparlanmaz darbecilerin yargılanması için mücadeleye başladılar. Her 12 Eylül’de “darbeciler yargılansın” diye miting yapanlar bu kesimlerdi. Eylemlerde halkın kitlesel katılımı olduğu söylenemezdi. Fakat bıkmadan usanmadan, hiç ara vermeden 12 Eylül rejiminin kötülüklerini anlatmaktan vaz geçmedi bu insanlar. Türkiye toplumunun 12 Eylül felaketini unutmasına izin vermediler.
Gün geldi, devran döndü 12 Eylül 2010’da bir Anayasa Referandumu oldu. Referanduma sunulan paketteki bir maddeye göre darbecilerin kendileri için hazırladıkları koruma kalkanı (geçici 15. madde) kaldırılacaktı. Solun büyük bölümü –elbette CHP’nin peşine takılarak- Referanduma “hayır” oyu verdi. 30 küsur yıldır mücadelesini verdikleri “darbecilerin yargılanması” meselesi bir gecede yaşamsal olmaktan çıkmıştı. Olabilir. Başka meseleleri daha önemli görmüş olabilirlerdi. (Geçerken not: Benim oyum “evet”ti. Ve bu oyu da sadece darbecilerin yargılanacak olması nedeniyle vermemiştim. Ama yazının konusu Referandum değil; geçtim.) Sonuçta beklenen oldu ve Referandum’da “evet” çıktı. Darbecilerin koruma kalkanı kalkmıştı.
Böyle bir durumda rasyonel bir soldan ne beklenirdi? Muhtemelen şöyle bişey: “Artık olan oldu. İstemediğimiz bir sonuç çıktı; ama maddelerden –en az- bir tanesi bizim maddemizdi. Şimdi siyaset zamanı… Darbecilerin yargılanmaları ve mahkum edilmeleri için mücadeleye başlıyoruz.” Ama böyle olmadı! Onun yerine olan, akıl tutulmasıydı.
Dünyada darbe geçirmiş hangi ülkedeki yoldaşlarımıza söylesek utanacağımız bir süreç başladı. Darbecilere dava açılmıştı ve solun önemli bir bölümü alanı terk etmişti. Darbecileri yargılıyorduk ve solun umrunda değildi! Umrunda olmasa yine iyi; durum daha da vahimdi: -Maalesef- umrundaydı ve bu davanın aslında bütünüyle AKP’nin bir tezgahı olduğu konusunda “halkı bilinçlendirmeye” başladılar. Burada ikiye ayrıldılar: Daha tutarlı olan kesim en başından beri bunun bir “tiyatro” olduğunu ve “AKP’nin oyununa gelmeyeceklerini” söylediler ve her yönüyle davayı boykot ettiler. Birinci günde bile Adliye’ye gelmediler. Diğer kesim ise iyice tutarsızdı. Davaya müdahil oldular; ama mahkemenin ne kadar uyduruk bir mahkeme olduğunu ve burada bir şey çıkmayacağını halka göstermek için!
Bu süreçte akla ziyan birçok laf ürettiler. Üstelik ürettikleri her laf, bir önce ürettiklerini geçersizleştiriyordu. Ama burası Türkiye! Tutarlılık çok aranan bir özellik olmadığından ferah feza laf üretmeye devam ettiler. Şöyle şeylerdi:
i) “Darbecileri ancak sosyalistler, devrimciler yargılar” (Dünyanın pek çok ülkesinde rutin hükümetler darbecileri yargılamış, cezalandırmıştı. Ayrıca 30 yıldır hiçbir eylemde “darbeciler devrim mahkemesinde yargılansın” dememiştik. “Yargılansın” diyorduk. Ama hakikatle ilişki bir kez zedelenmeye görsün; bunların hiçbiri bu arkadaşlar için önemli olmadı).
ii) “Mahkeme savcının iddianamesini kabul etmeyecek ve zaman aşımı v.s. gerekçelerle yargılama başlamayacak bile” (Aslında sanık avukatına ait olan bu argüman reddedildi ve yargılama başladı).
iii) “Yargılama başlayabilir; ama mahkumiyet çıkması imkansız” (Mahkumiyet çıktı: Rütbeleri sökülecek ve müebbet hapis).
iv) “Mahkum oldular ama çok yaşlı oldukları için hapse girmeyecekler. Sonuçta iki ihtiyar ceza alsa ne olur, almasa ne olur” (Bu en manidar olanı; dolayısıyla yazıyı bitirirken biraz daha geniş ele alacağım)
Niye bu akıl tutulması?
Peki ama bu akıl tutulmasının ardında ne yatıyor? Bu anlaşılmaz tavrı nasıl anlamlandırabiliriz? Ben bu anomalinin, iki birbiriyle ilintili mesele üzerinden açıklanabileceğini düşünüyorum: “Öznelik” meselesi ve “siyasetten kaçış” meselesi…
Öznelik bahsi şu: Darbecilerin yargılanması sürecinde alanı boşaltan sol, bir yönüyle kendini inkar ediyordu. 30 küsur yıldır alanlarda bu yargılama için mücadele verenler bu insanlardı. Peki şimdi ne değişmişti? Değişeni anlamak için “kendini inkar”dan daha ciddi bir meseleye, “öznelik” meselesine bakmak gerekiyor. Dava sürecinde alanı boşaltanlar aslında politik bir özne olmadıklarını itiraf ediyorlardı.
“Özne” seçer; seçtiği üzerinden eyler; eyleyerek dönüştürür. Dönüştürücü kapasitesi vardır öznenin. Kendine, kendi mücadele tarihine güvenir; başaracağına inanır. Oysa dava sürecinde alanı boşaltanlar için Türkiye’de tek bir özne vardı: AKP! Eyleyen de, sonuç alan da AKP’ydi. Erdoğan, bir mühendis gibi masa başına oturuyor, planlar yapıyor ve onları uyguluyordu. Solun tek görevi –pozitif hiçbir politika önermeden- bu özneyi engellemeye çalışmaktan ibaretti. Bu yenilgici tahayyül dünyasında, tarih 2002 ile başlıyordu. Söylem düzeyinde tersini iddia etmek durumunda olsalar da 2002’den önceki mücadeleler, bugüne bir miras bırakmamıştı. Gizli mantık şöyle devam ediyordu: “Bizler, başarısızlığa mahkumduk. Bizlerin bütün hayatı direniş ve mücadele ile geçmişti; ama somut başarı olarak elimizde bir şey yoktu. Eğer şimdi bir şey başarmış gibi görünüyorsak (darbeciler yargılanıyorsa) bunda bizim payımız, tarihsel mücadelemizin birikimlerinin payı olamazdı. “Başarı” gibi görünen şey de aslında AKP’ye aitti! Ve bu nedenle bize düşen –yine!- direnişti!” Darbecilerin yargılanması için 30 küsür yıldır mücadele verenler, şimdi darbecilerin yargılanmasına karşı mücadele veriyorlardı!
Neyse ki bu yenilgici ruh hali bütün sola sirayet etmemişti. Darbecilerin yargılanması başladığından bu yana her duruşmada Adliyede olan, elinden geldiğince bu davayı toplumsallaştırmaya çalışanlar da vardı. Atladıklarımdan peşinen özür dileyerek, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, Emekçi Hareket Partisi ile farklı platformlarda örgütlenen – ve aralarındaki ihtilafın bu süreçte hepimiz için bir sorun olmaya başladığı- 78’lileri bu bağlamda zikredebiliriz.
Diğerleri adına olmasa da YSGP adına konuşabilirim. Bizler için darbecilerin yargılanıyor oluşunun nedeni AKP değildi. Esas olarak solun ve demokrasi güçlerinin on yıllardır yürüttüğü mücadeleden ve o mücadelenin toplumda yarattığı meşruiyetten gücünü alıyordu dava... Mücadele, mutlaka direnişten ibaret kalmak durumunda değildi; başarılı da olabilirdi! Bu güvenle 12 Eylül yargılamalarının en başından beri takipçisi olduk.
“Siyasetten kaçış” bahsi ise öznelik bahsiyle iç içe… Özne olamayan, elbette siyasetten de kaçıyor. Öte yandan siyasetten kaçış sol için kolay sindirilebilecek bir olgu değildir. Kaçışın, sağlam bir şekilde meşrulaştırılması gerekiyor. Türkiye’deki en geçer akçe strateji maksimalizmdir. Ortaya çıkan olumluluklar, önemsizleştirilir. Gerçekleştirilen başarıyı, bir tuğla olarak düşünmek ve bir sonraki süreçte o tuğlanın üzerine koyulacak diğer tuğlayı düşünmeye başlamak ve o doğrultuda eylemek yerine “alt tarafı bir tuğla” diye dudak bükülür ve olabilecek en maksimalist talepler öne sürülür. Maksimalist talepler rahatlatır; örgütleri konsolide eder. Bir de bu arada, somut başarılar sağlayarak politik zeminini güçlendirmeye çalışanlar da çeşitli etiketlerle –reformist, AKP destekçisi v.s.- yaftalanırsa artık görev tamamlanmıştır.
Uygulayıcıları ne düşünürse düşünsün, bunun adı siyasetsizliktir! Görüntüde ne kadar radikalse, bir o kadar da apolitiktir. Apolitik bir radikallik ise paralize eder. 12 Eylül davası sürecinin solun büyük kesimleri açısından gösterdiği de budur. Yukarda saydığım “akla ziyan” önermelerden en sonuncusu, aslında ne demek istediğimi iyi özetler. “Alt tarafı iki ihtiyar mahkum oldu; buradan bir şey çıkmaz” (Maksimalizm: Devrim dışında “hiçbir şeyden bir şey çıkmaz” aslında!).
Bu arkadaşların aklına şunlar gelmez elbette: Acaba bütün kurumları, kuralları ve yasalarıyla 12 Eylül rejimini kuran cuntanın başındaki iki orgeneralin artık müebbet hapisle cezalandırılmış iki mahkum olması, bundan sonraki siyasal mücadelemizde ne tür kapıları açar? Bu mahkumiyeti, mücadelemizin bundan sonraki hangi aşamalarında, hangi biçimlerde kullanabiliriz? Görülmeye başlayan işkence davalarında bu mahkumiyetin nasıl bir etkisi olabilir? Bu tuğlanın üzerine başka hangi tuğlaları koyabiliriz?
Ve hepsinden önemlisi 12 Eylül rejiminin yapısal unsurlarını yok etmeye çalışan bizler için bu mahkumiyet ne tür imkanlar veriyor? Davanın son duruşmasında Evren ve Şahinkaya’nın avukatı çok önemli bir savunma yapmıştı. Avukat, bütün savunmasını Evren ve Şahinkaya’nın (aslında ölen üyeleriyle birlikte MGK’nın) “kurucu iktidar” olduğu üzerine inşa etmişti. Mahkemenin bu iki generali yargılamaya hakkı olmadığını, zira iki generalin yapıp ettiği her şeyin 82 Anayasası’nın güvencesinde olduğunu, herhangi bir mahkumiyetin bu güvencenin kaldırılması demek olduğunu ve böyle bir durumda sadece iki generalin değil, bu mahkeme de dahil olmak üzere 12 Eylül rejiminin bütün kurumlarının tehlike altına gireceğini söyledi.
İşte en başından beri bizleri 12 Eylül Davasına müdahil kılan tam da buydu. Solun büyük kesimlerinin anlamadığını, avukat anlamıştı! Bu mahkumiyet elbette “iki ihtiyarın” mahkumiyeti değildi. Mahkumiyet alındıktan sonra –en azından benim açımdan- artık 100 yaşına yaklaşan iki insanın hapse girmesi bile önemli değil. Önemli olan darbecilerin mahkum olmuş olması ve bu mahkumiyetten sonra siyasetinizin alacağı yeni veçhelerdir. Elbette siyaset diye bir derdiniz varsa!
T24
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları




























































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.01.2015
28.07.2015
30.05.2015
5.02.2015
27.10.2014
21.06.2014
3.06.2014
26.04.2014
4.04.2014
20.02.2014