Ferdan ERGUT
Hükümetin hazırlamakta olduğu “İç Güvenlik Paketi”nden yansıyanların teyit ettiği şudur: Polis Partisi gelişiyor, genişliyor, güçleniyor! AKP dönemi çeşitli açılardan incelenmeyi hak eden bir dönem... Polis örgütü açısından ise hala kapsamlı bir incelemeyi beklemekte… Yine de 12 yıllık AKP iktidarında sabit bir eğilimi gözlemek mümkün görünüyor: Polisin istikrarlı bir biçimde iktidar alanını genişletmesi, toplum üzerindeki gücünü arttırması… Bu yazıda polisin ne tür bir siyaset izleyerek kendi iktidar alanını bu kadar genişletmeyi başardığını anlamaya çalışacağım. Madalyonun öbür yüzünden soru şöyle de sorulabilir elbette: AKP iktidarı, nasıl bir iktidardır ki polise tam da aradığı fırsatları bahşetmektedir.
Bir polis doktrini: Önleyici polislik
Başbakan Davutoğlu ve diğer hükümet yetkilileri yaptıkları çeşitli konuşmalarda hazırlamakta oldukları “güvenlik paketi” ile ilgili sürekli iki temayı öne çıkardılar “kamu düzeni” ve “önleyici polislik”. Polis çalışanlar iyi bilir: Her iki kavram da polisin, iktidarını genişletme hamleleri yaptığı dönemlerde başvurduğu kavramlardır. Kamu düzenin bozucu unsurlar çoğalmaktadır ve bu unsurları önceden tespit edebilecek tek güç vardır: Polis!
Doktrine göre kamu düzenini sağlamak için yargı yetersiz kalacaktır. O ancak, olay olduktan sonra duruma müdahale eder ve suçluyu cezalandırır. Oysa polisin görevi bizatihi suçun işlenmesini engellemektir. Yani, suç işlenmeden önce o suçu kimin/kimlerin işleyebileceğini önceden kestirmesi gerekir. Bu nedenle polis o kişi ve gruplar üzerinde bir denetim yetkisine sahip olmalıdır. Olmamış ama olacak olan (!) bir suç vardır ve polis o olmamış suçu “önleyecektir”. Suçla mücadeleyi sadece yargının alanı olarak tanımlarsak, der doktrin, sadece işlenmiş suçlarla mücadele etmiş oluruz. Oysa en az bunun kadar önemli olan unsur, kamu düzenini bozma potansiyeli taşıyan kişi, grup veya olayları önceden öngörerek onları önlemektir. Bunu başarabilmek için ise polisin, yargı mekanizmasında zorunlu kılınan ölçütlerden (somut kanıtlar v.s.) daha bağımsız hareket etmesi gerekmektedir. Zira suç henüz işlenmemiştir ki kanıtı olsun! Kimlerin suç işlemeye eğilimli olduğunu en iyi bilecek örgüt polistir ve kamu otoritesi eğer kamu düzeninin bozulmamasını istiyorsa polisin şüphelerine (“makul şüphe”!) güvenmek zorundadır. Dahası, kamu düzenini bozacak unsurlar önceden tahmin edilemediğinden ve bir kez ortaya çıktığında o anda müdahale edilmesi gerektiğinden polisin de adı konmamış bir cezalandırma yetkisi olması gerekir. Coplamaktan, gazlamaktan öldürmeye kadar uzanan bir cezalandırma yetkisi… “Önleyici polis” doktrini budur ve dünyanın her yerinde polis kendi örgütsel imkanlarını genişletmek ihtiyacı duyduğunda bir halkla ilişkiler stratejisi olarak bu doktrini öne çıkarır.
Büyüme, genişleme “ihtiyacı” ise her zaman oradadır! Devletin bütün bürokratik kurumları gibi, polis de kendi iktidarını arttırmaya çalışır. Bunu yaparken diğer kurumlarla rekabete girmesi kaçınılmazdır. Başka bir deyişle, polis örgütsel iktidarını genişletecek fırsatları her zaman kollar; uygun fırsat çıktığında gerek devlet içindeki rakip bürokratik kurumlara karşı kullanacağı gerekse de toplumda meşruiyet sağlamak için gündeme getireceği kavram “kamu düzeni” ve onun ayrılmaz parçası “önleyici polislik”tir. Uygun politik fırsat çıktığında doktrin devreye sokulur: Kamu düzeni bozulmuştur; çünkü polis yetkisizidir, kanunlar tarafından eli kolu bağlanmıştır. Önleyici polislik, tanımı gereği, öngörülemez durumları önlemeye dayalıdır. Bu nedenle de kanunların soğuk mantığı içinde ele alınamaz.
Bunun nasıl değişmez bir tema olduğunu örnekler üzerinden anlatabilirim sanıyorum. Önce Başbakan Davutoğlu’nu ve Arınç’ı konuşturalım; daha sonra aynı lafların 6-7 yıl önce de dillendirildiğini hatırlayalım. Daha sonra da bütün bu söylemlerin aslında polis örgütünün iktidarını yaygınlaştırmak için kullandığı en kadim meşrulaştırma aracı olduğunu görmek için yüz yıl öncesine gidelim.
Önce Davutoğlu: “Yargı bir suç işledikten sonra başlıyor. Suçu önleme görevi kimin? Güvenlik birimlerimizin. Alınacak bir önlem eğer suç işlendikten sonraki prosedüre tabi kılınırsa suçu engelleyemiyorsunuz… Savcının şunu demesi doğrudur: bana delil getir. Emniyet görevlisinin görevi de o suçu işlenmeden engellemektir. Şimdi burada suçun engellenmesi, bakın cana mal oluyor, mala mal oluyor” (Hürriyet, 15 Ekim 2014) Nasıl? Sanki yukarda söylediğim “önleyici polislik doktrininden” alıntı yapıyor değil mi Davutoğlu? Elbette öyle. Zira bu konuşmayı, polisler tarafından İçişleri Bakanlığında “brife edildikten” hemen sonraki basın açıklamasında yapıyor Davutoğlu. Polis öğretir!
Ama bir dakika! “Önleyici polislik doktrini”nin içinde polisin “yargılama yetkisi” de vardı. Davutoğlu elbette bu konuya dair de sessiz kalmadı. Yukardaki konuşmadan 5 gün önce Malatya’da konuşurken Bingöl’de hala büyük soru işaretleri barındıran polisin infazlarına dair şunları söylemiş: “yetkilileri tebrik ediyorum. Bu alçakları 2 saatte bulup cezalandırdılar”. Kavrama dikkat: “Cezalandırdılar”. Kim? Polisler! Davutoğlu, doktrine bütünüyle hakim: Yargılama yetkisi, sadece yargıç ve savcılara ait değildir; “önleyici polis” de yargılar ve cezasını verir!
Öte yandan “kamu düzenini” sağlamak kolay değildir; kaynak gerektirir, yetki gerektirir. Oysa devletin bütün kurumları ve personeli daha fazla kaynak ve daha fazla yetki için Hükümetin ensesindedir. Polisin hepsinin önüne geçmesi gerekir. “Kamu düzeni” kadar önemli kaç meselemiz var ki! Davutoğlu burada da ikna edilmiştir: “Yakılan her TOMA’nın yerine gerekirse beş TOMA, on TOMA alınacak”. Brife edilenlerden Arınç da polisin yetkisizliğinden yakınır. Bakanlar Kurulu toplantısının arkasından yaptığı konuşmada “Kobani protestoları sırasında yaşanan olaylar polisin yetkilerinin yetersizliğini” göstermiştir; “güvenlik güçlerinin elini güçlendirmek onlara yeni imkanlar ve kullanabileceği yeni alanlar elbette tesis edeceklerdir.” Tek amaçları vardır “kamu düzenini sağlamak” (Hürriyet, 13 Ekim 2014).
“Kamu düzenini tesis etmek için polisin yetkilerini arttırmamız lazım” kampanyası sizlere bir yerlerden tanıdık geliyor olmalı. 2000’li yılların başına gidelim. AB ile uyum müzakereleri neticesinde polise verilmiş olan aşırı yetkiler budanmaya başlamıştır. Polis sürekli mızıldanmaktadır. Sonunda hal çaresi bulunur: Birden bire bütün bir ülke olarak kendimizi hırsızlık ve kapkaç çetelerinin ortasında buluruz. Kapkaççılar her yerdedir. Kadınların bileklerini keserek çantalarını çalmakta, kırmızı ışıkta duran arabalara zorla girerek çantaları çalmaktadır. İşlek cadde ve sokaklarda yan kesiciler her saniye bir vatandaşın cüzdanını çalmaktadır. Kampanya hız kazanır. Televizyonlarda kerli ferli akademisyenler ve elbette polis şefleri polisin elinin kolunun bağlı olduğundan, AB’ye uyum yasaları nedeniyle kimseyi doğru dürüst durdurup kimlik bile soramadıklarından, kısacası yetkisizlikten yakınmaktadırlar. Kapkaç olduktan sonra yakalamak çok zordur; oysa olay olmadan önce kapkaç yapacağından şüphelenilen kişiler polis tarafından taciz edilse suç oluşmadan önlenebilecektir v.s. v.s. Kapkaç, hırsız, yankesici histerisi 2007 yılına geldiğinde bıçak gibi kesilir. Nedense artık böyle bir problemimiz yoktur. Nedeni basit: O yıl polis nihayet halkla ilişkiler kampanyasının sonucunu almış ve Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanununda yetkilerini önemli oranda arttıran düzenlemeler yapılmıştır. “Kamu düzeni” işe yaramıştır!
“Kamu düzeni” ve “önleyici polislik” temalarının 2007 ve 2014’de aynen tekrarlanmış olmasını önemsememiş olabilirsiniz; alt tarafı aralarında sadece 7 yıl var. Öyleyse bu temaların neredeyse polis örgütünün kendisi kadar eski olduğunu göstermek için 93 yıl öncesine uğrayalım. Polis dergisi 1911’de şunu yazıyordu: “Polisin vazifesini tahdit etmek (sınırlamak) akl-ı beşeri tahdit etmek demektir. İnsanların aklından geçecek tekmil [bütün] fenalıkları bir araya toplayıp da bir kitap haline koymak ve işte sen polissin bu kitapta ne yazarsa onları men et demek gayri kabildir… Bunun için polis her vakit akıl ve fikrine müracaata mecbur kalır” (Polis, 1911: no. 4) Söz konusu polis olunca İttihat ve Terakki’den AKP’ye giden mesafe ne kadar az!
Sonuç yerine
Bu yazının muradı, polisin kendi iktidarını genişletmek için bir kavram çiftini (kamu düzeni ve önleyici polislik) nasıl araçsallaştırdığını ve bunu da kurulduğu günden beri yaptığını göstermekti. Bitirirken AKP ve polis ilişkisine dair bir şeyler daha söylemek isterim.
Polis iktidar ilişkisi daima çetrefildir. Yukarda AKP elitlerinin polis tarafından “ikna” edildiğini söylemiştim. Çoğu durumda polisler gerçekten de hükümetleri “ikna ederler”. Lakin AKP’nin durumunda iknanın da ötesinde başka bir hakikat var. Polis kendi iktidarını arttırmak istediği kadar, AKP de polisin iktidarını arttırmaya gönüllü; dahası buna zorunlu. Zira uzun süredir tek iktidar mekanizması olarak elinde bu kaldı. Toplumsal taleplere yanıt veremez, yeni siyasetler üretemez oldu.
AKP, yoksulların büyük bölümünü sosyal yardımlarla sistemin içinde tutabiliyor. Öte yandan sistemin dışında kalan yoksullar (“serseriler”) için, LGBTİ’ler için, ağırlığını Kürtlerin oluşturduğu kent yoksulları için elindeki tek araç polis baskısı… (İzmir Emniyet Müdürü Çapkın, bütün ününü “kamu düzeni” adına tam da adı geçen toplum kesimlerini İzmir’in merkezinden sürmekle yaptığını hatırlayalım). Sadece sisteme entegre edemediği yoksullar için değil; zaten sistem dışı taleplere sahip olan kesimler için de (Aleviler, Kürtler, radikalleştiği dönemde işçi sınıfı talepleri) yaratıcı çözümler üretme yeteneğini/kapasitesini uzun süredir kaybetti AKP. Talepleri karşılayacak siyasetler geliştiremezseniz bastırmayı seçersiniz. AKP’de bunu yapıyor: Rıza üretemediği için, baskıyı arttırıyor.
Polis ve AKP arasında karşılıklı bir bağımlılık ilişkisinden bahsediyoruz aslında. Bunun nesnel soncu şu ki: Polis kurumsal iktidarını yaygınlaştırıyor. Aslında polisi kurumsal olarak güçlendirmenin ve tümüyle kendine ait özerk bir iktidar alanı oluşturmasına zemin hazırlamanın nasıl bir maliyeti olduğunu AKP yaşamıştı. Cemaatin elindeki polis örgütünü güçlendirirken de aynı yoldan gidiyordu. O dönemlerde de iktidarını Cemaatin hakimiyetindeki polis örgütüne yaslamıştı. Şimdi de aynısını yapıyor. Personel değişiyor; ama polisin iktidarı kaldığı yerden büyümeye devam ediyor! Zira, bütün süreci belirleyen AKP’nin artık rızaya dayalı siyasetler üretme kapasitesini bütünüyle yitirmesi ve dahası, başlarındaki tek adam Erdoğan’ın çevresindeki dünyaya (Gezi’yle başlayan, 17-25 Aralık’ta zirve yapan) kendi beka kaygısının penceresinden bakmasıdır. Böyle bir ortamda Erdoğan’ın kendine bağlı –olduğunu düşündüğü!- bir polis örgütü oluşturmak ve onun örgütsel “ihtiyaçlarını” sonuna kadar karşılamak dışında bir şansı yok. Kendi sultası altındaki AKP’nin de bundan başka bir yol izlemesi zaten mümkün değil. Bütün bu süreçten nesnel olarak karlı çıkan ise belli: Polis Partisi… Kendi çıkarları, kendi dostları, kendi düşmanları, kısacası kendi siyaseti olan bildiğimiz parti işte!
http://kuyerel.org/yazarlarimizYaziGoster.aspx?id=1944&yazarId=106
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları





























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.01.2015
28.07.2015
30.05.2015
5.02.2015
27.10.2014
21.06.2014
3.06.2014
26.04.2014
4.04.2014
20.02.2014