Ferdan ERGUT
Hükümetin hazırlamakta olduğu “İç Güvenlik Paketi”nden yansıyanların teyit ettiği şudur: Polis Partisi gelişiyor, genişliyor, güçleniyor! AKP dönemi çeşitli açılardan incelenmeyi hak eden bir dönem... Polis örgütü açısından ise hala kapsamlı bir incelemeyi beklemekte… Yine de 12 yıllık AKP iktidarında sabit bir eğilimi gözlemek mümkün görünüyor: Polisin istikrarlı bir biçimde iktidar alanını genişletmesi, toplum üzerindeki gücünü arttırması… Bu yazıda polisin ne tür bir siyaset izleyerek kendi iktidar alanını bu kadar genişletmeyi başardığını anlamaya çalışacağım. Madalyonun öbür yüzünden soru şöyle de sorulabilir elbette: AKP iktidarı, nasıl bir iktidardır ki polise tam da aradığı fırsatları bahşetmektedir.
Bir polis doktrini: Önleyici polislik
Başbakan Davutoğlu ve diğer hükümet yetkilileri yaptıkları çeşitli konuşmalarda hazırlamakta oldukları “güvenlik paketi” ile ilgili sürekli iki temayı öne çıkardılar “kamu düzeni” ve “önleyici polislik”. Polis çalışanlar iyi bilir: Her iki kavram da polisin, iktidarını genişletme hamleleri yaptığı dönemlerde başvurduğu kavramlardır. Kamu düzenin bozucu unsurlar çoğalmaktadır ve bu unsurları önceden tespit edebilecek tek güç vardır: Polis!
Doktrine göre kamu düzenini sağlamak için yargı yetersiz kalacaktır. O ancak, olay olduktan sonra duruma müdahale eder ve suçluyu cezalandırır. Oysa polisin görevi bizatihi suçun işlenmesini engellemektir. Yani, suç işlenmeden önce o suçu kimin/kimlerin işleyebileceğini önceden kestirmesi gerekir. Bu nedenle polis o kişi ve gruplar üzerinde bir denetim yetkisine sahip olmalıdır. Olmamış ama olacak olan (!) bir suç vardır ve polis o olmamış suçu “önleyecektir”. Suçla mücadeleyi sadece yargının alanı olarak tanımlarsak, der doktrin, sadece işlenmiş suçlarla mücadele etmiş oluruz. Oysa en az bunun kadar önemli olan unsur, kamu düzenini bozma potansiyeli taşıyan kişi, grup veya olayları önceden öngörerek onları önlemektir. Bunu başarabilmek için ise polisin, yargı mekanizmasında zorunlu kılınan ölçütlerden (somut kanıtlar v.s.) daha bağımsız hareket etmesi gerekmektedir. Zira suç henüz işlenmemiştir ki kanıtı olsun! Kimlerin suç işlemeye eğilimli olduğunu en iyi bilecek örgüt polistir ve kamu otoritesi eğer kamu düzeninin bozulmamasını istiyorsa polisin şüphelerine (“makul şüphe”!) güvenmek zorundadır. Dahası, kamu düzenini bozacak unsurlar önceden tahmin edilemediğinden ve bir kez ortaya çıktığında o anda müdahale edilmesi gerektiğinden polisin de adı konmamış bir cezalandırma yetkisi olması gerekir. Coplamaktan, gazlamaktan öldürmeye kadar uzanan bir cezalandırma yetkisi… “Önleyici polis” doktrini budur ve dünyanın her yerinde polis kendi örgütsel imkanlarını genişletmek ihtiyacı duyduğunda bir halkla ilişkiler stratejisi olarak bu doktrini öne çıkarır.
Büyüme, genişleme “ihtiyacı” ise her zaman oradadır! Devletin bütün bürokratik kurumları gibi, polis de kendi iktidarını arttırmaya çalışır. Bunu yaparken diğer kurumlarla rekabete girmesi kaçınılmazdır. Başka bir deyişle, polis örgütsel iktidarını genişletecek fırsatları her zaman kollar; uygun fırsat çıktığında gerek devlet içindeki rakip bürokratik kurumlara karşı kullanacağı gerekse de toplumda meşruiyet sağlamak için gündeme getireceği kavram “kamu düzeni” ve onun ayrılmaz parçası “önleyici polislik”tir. Uygun politik fırsat çıktığında doktrin devreye sokulur: Kamu düzeni bozulmuştur; çünkü polis yetkisizidir, kanunlar tarafından eli kolu bağlanmıştır. Önleyici polislik, tanımı gereği, öngörülemez durumları önlemeye dayalıdır. Bu nedenle de kanunların soğuk mantığı içinde ele alınamaz.
Bunun nasıl değişmez bir tema olduğunu örnekler üzerinden anlatabilirim sanıyorum. Önce Başbakan Davutoğlu’nu ve Arınç’ı konuşturalım; daha sonra aynı lafların 6-7 yıl önce de dillendirildiğini hatırlayalım. Daha sonra da bütün bu söylemlerin aslında polis örgütünün iktidarını yaygınlaştırmak için kullandığı en kadim meşrulaştırma aracı olduğunu görmek için yüz yıl öncesine gidelim.
Önce Davutoğlu: “Yargı bir suç işledikten sonra başlıyor. Suçu önleme görevi kimin? Güvenlik birimlerimizin. Alınacak bir önlem eğer suç işlendikten sonraki prosedüre tabi kılınırsa suçu engelleyemiyorsunuz… Savcının şunu demesi doğrudur: bana delil getir. Emniyet görevlisinin görevi de o suçu işlenmeden engellemektir. Şimdi burada suçun engellenmesi, bakın cana mal oluyor, mala mal oluyor” (Hürriyet, 15 Ekim 2014) Nasıl? Sanki yukarda söylediğim “önleyici polislik doktrininden” alıntı yapıyor değil mi Davutoğlu? Elbette öyle. Zira bu konuşmayı, polisler tarafından İçişleri Bakanlığında “brife edildikten” hemen sonraki basın açıklamasında yapıyor Davutoğlu. Polis öğretir!
Ama bir dakika! “Önleyici polislik doktrini”nin içinde polisin “yargılama yetkisi” de vardı. Davutoğlu elbette bu konuya dair de sessiz kalmadı. Yukardaki konuşmadan 5 gün önce Malatya’da konuşurken Bingöl’de hala büyük soru işaretleri barındıran polisin infazlarına dair şunları söylemiş: “yetkilileri tebrik ediyorum. Bu alçakları 2 saatte bulup cezalandırdılar”. Kavrama dikkat: “Cezalandırdılar”. Kim? Polisler! Davutoğlu, doktrine bütünüyle hakim: Yargılama yetkisi, sadece yargıç ve savcılara ait değildir; “önleyici polis” de yargılar ve cezasını verir!
Öte yandan “kamu düzenini” sağlamak kolay değildir; kaynak gerektirir, yetki gerektirir. Oysa devletin bütün kurumları ve personeli daha fazla kaynak ve daha fazla yetki için Hükümetin ensesindedir. Polisin hepsinin önüne geçmesi gerekir. “Kamu düzeni” kadar önemli kaç meselemiz var ki! Davutoğlu burada da ikna edilmiştir: “Yakılan her TOMA’nın yerine gerekirse beş TOMA, on TOMA alınacak”. Brife edilenlerden Arınç da polisin yetkisizliğinden yakınır. Bakanlar Kurulu toplantısının arkasından yaptığı konuşmada “Kobani protestoları sırasında yaşanan olaylar polisin yetkilerinin yetersizliğini” göstermiştir; “güvenlik güçlerinin elini güçlendirmek onlara yeni imkanlar ve kullanabileceği yeni alanlar elbette tesis edeceklerdir.” Tek amaçları vardır “kamu düzenini sağlamak” (Hürriyet, 13 Ekim 2014).
“Kamu düzenini tesis etmek için polisin yetkilerini arttırmamız lazım” kampanyası sizlere bir yerlerden tanıdık geliyor olmalı. 2000’li yılların başına gidelim. AB ile uyum müzakereleri neticesinde polise verilmiş olan aşırı yetkiler budanmaya başlamıştır. Polis sürekli mızıldanmaktadır. Sonunda hal çaresi bulunur: Birden bire bütün bir ülke olarak kendimizi hırsızlık ve kapkaç çetelerinin ortasında buluruz. Kapkaççılar her yerdedir. Kadınların bileklerini keserek çantalarını çalmakta, kırmızı ışıkta duran arabalara zorla girerek çantaları çalmaktadır. İşlek cadde ve sokaklarda yan kesiciler her saniye bir vatandaşın cüzdanını çalmaktadır. Kampanya hız kazanır. Televizyonlarda kerli ferli akademisyenler ve elbette polis şefleri polisin elinin kolunun bağlı olduğundan, AB’ye uyum yasaları nedeniyle kimseyi doğru dürüst durdurup kimlik bile soramadıklarından, kısacası yetkisizlikten yakınmaktadırlar. Kapkaç olduktan sonra yakalamak çok zordur; oysa olay olmadan önce kapkaç yapacağından şüphelenilen kişiler polis tarafından taciz edilse suç oluşmadan önlenebilecektir v.s. v.s. Kapkaç, hırsız, yankesici histerisi 2007 yılına geldiğinde bıçak gibi kesilir. Nedense artık böyle bir problemimiz yoktur. Nedeni basit: O yıl polis nihayet halkla ilişkiler kampanyasının sonucunu almış ve Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanununda yetkilerini önemli oranda arttıran düzenlemeler yapılmıştır. “Kamu düzeni” işe yaramıştır!
“Kamu düzeni” ve “önleyici polislik” temalarının 2007 ve 2014’de aynen tekrarlanmış olmasını önemsememiş olabilirsiniz; alt tarafı aralarında sadece 7 yıl var. Öyleyse bu temaların neredeyse polis örgütünün kendisi kadar eski olduğunu göstermek için 93 yıl öncesine uğrayalım. Polis dergisi 1911’de şunu yazıyordu: “Polisin vazifesini tahdit etmek (sınırlamak) akl-ı beşeri tahdit etmek demektir. İnsanların aklından geçecek tekmil [bütün] fenalıkları bir araya toplayıp da bir kitap haline koymak ve işte sen polissin bu kitapta ne yazarsa onları men et demek gayri kabildir… Bunun için polis her vakit akıl ve fikrine müracaata mecbur kalır” (Polis, 1911: no. 4) Söz konusu polis olunca İttihat ve Terakki’den AKP’ye giden mesafe ne kadar az!
Sonuç yerine
Bu yazının muradı, polisin kendi iktidarını genişletmek için bir kavram çiftini (kamu düzeni ve önleyici polislik) nasıl araçsallaştırdığını ve bunu da kurulduğu günden beri yaptığını göstermekti. Bitirirken AKP ve polis ilişkisine dair bir şeyler daha söylemek isterim.
Polis iktidar ilişkisi daima çetrefildir. Yukarda AKP elitlerinin polis tarafından “ikna” edildiğini söylemiştim. Çoğu durumda polisler gerçekten de hükümetleri “ikna ederler”. Lakin AKP’nin durumunda iknanın da ötesinde başka bir hakikat var. Polis kendi iktidarını arttırmak istediği kadar, AKP de polisin iktidarını arttırmaya gönüllü; dahası buna zorunlu. Zira uzun süredir tek iktidar mekanizması olarak elinde bu kaldı. Toplumsal taleplere yanıt veremez, yeni siyasetler üretemez oldu.
AKP, yoksulların büyük bölümünü sosyal yardımlarla sistemin içinde tutabiliyor. Öte yandan sistemin dışında kalan yoksullar (“serseriler”) için, LGBTİ’ler için, ağırlığını Kürtlerin oluşturduğu kent yoksulları için elindeki tek araç polis baskısı… (İzmir Emniyet Müdürü Çapkın, bütün ününü “kamu düzeni” adına tam da adı geçen toplum kesimlerini İzmir’in merkezinden sürmekle yaptığını hatırlayalım). Sadece sisteme entegre edemediği yoksullar için değil; zaten sistem dışı taleplere sahip olan kesimler için de (Aleviler, Kürtler, radikalleştiği dönemde işçi sınıfı talepleri) yaratıcı çözümler üretme yeteneğini/kapasitesini uzun süredir kaybetti AKP. Talepleri karşılayacak siyasetler geliştiremezseniz bastırmayı seçersiniz. AKP’de bunu yapıyor: Rıza üretemediği için, baskıyı arttırıyor.
Polis ve AKP arasında karşılıklı bir bağımlılık ilişkisinden bahsediyoruz aslında. Bunun nesnel soncu şu ki: Polis kurumsal iktidarını yaygınlaştırıyor. Aslında polisi kurumsal olarak güçlendirmenin ve tümüyle kendine ait özerk bir iktidar alanı oluşturmasına zemin hazırlamanın nasıl bir maliyeti olduğunu AKP yaşamıştı. Cemaatin elindeki polis örgütünü güçlendirirken de aynı yoldan gidiyordu. O dönemlerde de iktidarını Cemaatin hakimiyetindeki polis örgütüne yaslamıştı. Şimdi de aynısını yapıyor. Personel değişiyor; ama polisin iktidarı kaldığı yerden büyümeye devam ediyor! Zira, bütün süreci belirleyen AKP’nin artık rızaya dayalı siyasetler üretme kapasitesini bütünüyle yitirmesi ve dahası, başlarındaki tek adam Erdoğan’ın çevresindeki dünyaya (Gezi’yle başlayan, 17-25 Aralık’ta zirve yapan) kendi beka kaygısının penceresinden bakmasıdır. Böyle bir ortamda Erdoğan’ın kendine bağlı –olduğunu düşündüğü!- bir polis örgütü oluşturmak ve onun örgütsel “ihtiyaçlarını” sonuna kadar karşılamak dışında bir şansı yok. Kendi sultası altındaki AKP’nin de bundan başka bir yol izlemesi zaten mümkün değil. Bütün bu süreçten nesnel olarak karlı çıkan ise belli: Polis Partisi… Kendi çıkarları, kendi dostları, kendi düşmanları, kısacası kendi siyaseti olan bildiğimiz parti işte!
http://kuyerel.org/yazarlarimizYaziGoster.aspx?id=1944&yazarId=106
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.01.2015
28.07.2015
30.05.2015
5.02.2015
27.10.2014
21.06.2014
3.06.2014
26.04.2014
4.04.2014
20.02.2014