Ferdan ERGUT
Erdoğan’ın kurma yolunda her gün yeni hamleler yaptığı tek adam yönetimi ile 100 yıllık barışımızı konuştuğumuz Çözüm Süreci birlikte yürüyebilir mi? Bir yandan Kürtlerle barışırken bir yandan da ancak halkıyla savaşmak isteyen bir hükümetin çıkarabileceği İç Güvenlik Yasası aynı anda gündemimizde olabilir mi?
Herkesin kafasında benzer sorular var. Türkiye kadar toplumsal değişimin çok katmanlı olduğu bir ülkede yarın bunlar yerine başka konuları da tartışıyor olabiliriz. Oysa konular değişse de aynı şeyi tartışıyor olacağız; yıllardan beri öyle yapıyoruz! Bir arada var olamayağını düşündüğümüz çelişkili süreçler arasında yolumuzu bulamıyoruz. Zihni kalıplarımız şöyle işliyor: “A söz konusuyken, aynı anda nasıl B de olabilir? Demek ki, ikisinden biri sahte!”
Tartıştığımız somut meselede bu zihni kalıp, birçok insanı Kürt Hareketine cephe almaya itiyor. Bu süreçler bir arada olamayacaklarına göre, diyorlar, Kürtler (ve HDP) AKP rejiminin payandalığını yapıyorlar olsa gerek!
Acaba farklı bir bakış geliştirebilsek, siyaseti tarihle birlikte düşünsek anlaşılmaz olanı daha anlaşılır kılabilir miyiz? Bunu derken sadece tarihsel bir bilgiyle siyasete bakmaktan, geçmişten bugüne tevarüs ettiğimiz meselelerin, zihniyetlerin bizi nasıl sınırladığının ayırdında olmaktan bahsetmiyorum. Bunlar elbette sahici ve sonuç alıcı bir siyasetin olmazsa olmazlarıdır. Üzerinizdeki sınırları bilmek, o sınırları genişletebilmenin birincil koşuludur. Kapalı ve dar bir mekandasınız ve yaşam alanınızı genişletmek için duvarı yıkmak istiyorsunuz (özgürleşmek diyelim); kirişin, kolonun nereden geçtiğini bilmezseniz, başka bir deyişle yanlış duvara yüklenirseniz özgürleşmek bir yana, kirişi kırıp binanın altında kalmak da var!
Bunun ötesinde, “siyaseti tarihle birlikte düşünme” derken yönteme dair bir şeyden de bahsediyorum. Tarih bilgisini üretirken kullandığımız yöntemle siyasal alana bakmak, belki de hakikati karmaşasıyla birlikte idrak etmemizi kolaylaştıracak ve sonrasında da bu karmaşaya uygun bir siysasi pozisyon geliştirebileceğiz.
Kimileri “son tahlilde” diyerek basitleştirmeye çalışsalar da tarihte hiçbir olgunun tek nedeni yok. Tarihsel düşünüşün temeli, çoklu nedenselliklerin kabulüdür. Dahası, bu nedensellikler farklı yönlere doğru hareket edebilirler: Bazı nedenler o olgunun oluşması yönünde hareket ederken, bazıları o olguyu engelleyecek yönde ilerleyebilir. Nedenselliklerden hangisi daha güçlüyse sonucu o belirler. Nedenlerin de tahterevallisi var! Güneşli bir havada kuru otların üzerinde bırakılmış bir camın belirli bir açıyla güneş ışığını aldığında yangın üretme gücü vardır. Yangının çıkacağı kesindir ama devam edeceği ya da yayılacağı kesin midir? Ya yağmur yağarsa? O camın nasıl yangın üretme gücü varsa, yağmurun da yangın söndürme gücü var. Sonucun ne olacağını belirleyecek olan bu iki nedensel faktörün kuvvetleri olacaktır.
Bütün olguların ardında –yukardaki örnekten elbette daha karmaşık; ama benzer dinamikleri barındıran- böyle nedensellik halkaları var. Biz tarihçiler her şey olup bittikten sonra geriye döneriz. Sanki sonucu bilmiyormuş gibi en başından hikayeyi kurgular ve o sonucun neden öyle olmak zorunda olduğunu okura gösteririz! “Oluş halinin” bütün karmaşasını, kaosunu bir kenara bırakırız. (İpucu: Tarihçinin anlattığı hikayenin parçaları birbirine ne kadar uyumluysa, çizdiği çerçeve ne kadar netse o kadar hakikatten uzak demektir!) Tarihçinin hikayesini okuyan, sanki kazananın elbette kazanacağını, kaybedenin elbette kaybedeceğini düşünür. Bunlar tarihçi hilesidir; kanmayın derim!
Çözüm Sürecinin çelişkili hallerine bir de buradan bakmayı öneriyorum. Öcalan, Kürt Hareketi, HDP, Erdoğan ve farklı fraksiyonlarıyla AKP’nin doğrudan özneleri olduğu, CHP’den MHP’ye, ordudan uğursuz şebekelere ve uluslararası güçlere kadar bir dizi aktif gözlemcisi olduğu karmaşık bir süreçten konuşuyoruz. Üstelik bu öznelerin tek meselesi de Çözüm Süreci değil. Bu süreçle ilişkili ya da ilişkisiz birçok başka gündemleri de var. Şu anda bir “oluş”un içindeyiz. Çelişkili süreçleri aynı anda yaşıyoruz.
Erdoğan’ın aklındaki belli: Kararları sadece kendisinin alacağı, denge ve denetleme mekanizmalarının sıfırlandığı bir rejim... İç Güvenlik Paketi'yle yaratılmak istenen polis örgütü, hazırlanmakta olduğu tek adam yönetiminin polis örgütüdür. Yetkileri arttırılmış, denetlenebilirliği azaltılmış bir örgüt! Öte yandan, uzun bir süredir polisin toplum üzerindeki gücünü arttırdığına tanıklık ediyoruz. Yani polisin güç biriktirmesinin -Çözüm Süreci’yle doğrudan ilişkili olmayan- ayrı bir tarihselliği var. Paket’le birlikte, denetlenebilirliği zaten az olan polis, artık neredeyse başına buyruk hale geliyor ve kendine hep bir ayakbağı olarak gördüğü adalet mekanizmasını da devre dışı bırakıyor.
İç Güvenlik Yasası çıktığı gün artık bir Polis Partisi olacak. Kendi siyasetini geliştirebilen ve hatta örgütsel çıkarları söz konusu olduğunda bu yasayı çıkartan hükümeti dahi köşeye sıkıştırabilecek bir Polis Partisi!
Bu Paketin elbette Çözüm Süreci üzerine etkisi olacaktır; ama bunu doğrudan o süreçle ilişkilendirmek başka şey... Elbette şu ihtimal var: Eğer Çözüm Süreci çöker ve mücadele sokağa taşarsa Erdoğan’ın vurucu güce ihtiyacı olacak. Fakat bundan daha önemli yapısal bir neden var Paket’in arkasında: Toplumda uzlaşma yaratacak siyasetleri geliştirebilme kapasitesini çoktan yitirmiş bir iktidar artık ancak baskı mekanizmalarını “mükemmelleştirerek” yönetebileceğini düşünüyor. Ordu’ya güvenemediğinden onu dışarda bırakıyor ve ağırlığını polise veriyor. İç Güvenlik Paketi’nin arkasında Gezi’nin Hayaleti var! Erdoğan’ın mutlak ve meşru bir hegemonya kurduğunu düşündüğü dönemde geldi Gezi ve bütün Türkiye’ye yayılarak O’na hayatı boyunca unut(a)mayacağı bir travma yaşattı. Otoriter Erdoğan’ın despotlaşma süreci böyle başladı. Erdoğan, toplumdaki meşruluk düzeyini biliyordu; Gezi’yle birlikte gayrı meşruluk düzeyini de öğrendi! Kendine hayran birisinin dönüp kendini sorgulaması elbette mümkün değildi. Kendince mümkün olan, işte İç Güvenlik Paketidir!
Fakat bir de Müzakere Süreci var! Kürt Hareketinin uzun yıllara dayanan mücadelesi sonucunda önemli adımların atılmaya başlandığı ve doğal olarak AKP Hükümetinin de kendisine politik bir kazanç beklediği Müzakere Süreci... Bu iki süreç elbette birbirine değiyor. Lakin her ikisini de anlayabilmek için bunları analitik olarak ayırmak gerekiyor. Polisin iktidarını arttırmasının ayrı bir tarihi ve dinamiği var. Bu tarihin içinde Ergenekon/Balyoz süreçlerinden sonra Ordu’nun değişen konumundan Erdoğan’ın kişisel iktidarına, Gülen Cemaatinden Gezi olaylarına ve hepsinden bağımsız olarak Polis örgütünün bütün bu süreçleri manipüle edebilme becerisi v.s sayılabilir. Müzakere Sürecinin tarihi ve dinamiği ise bunlardan bağımsız: Öncelikle Kürt siyasal hareketinin 40 yıllık mücadele tarihi, buna parlamenter mücadeleyi ekledikleri ve HDP ile birlikte niteliksel olarak da farklı bir düzleme sıçrattıkları paralel bir tarih, politik önderleri Öcalan’ın kişisel tarihi, sivil toplumunun demokratikleşme talepleri, Ortadoğu’daki gelişmeler, uluslararası güç dengeleri v.s.
Şu anda yaşadığımız bir kaos dönemi... Birbirinden farklı dinamiklere ve tarihlere sahip farklı faktörler Çözüm Sürecine etki ediyorlar. Tahteverallinin nereye hareket edeceğinin belli olmadığı bir dönemdeyiz. Üstelik iki uçlu değil; çok uçlu (çok özneli) garip bir tahteravalli bu: Hayat gibi! Maalesef zihni kalıplarımız fazlasıyla determinist ve Kaos üzerine düşünmemizi engelliyor. Olgular ortaya çıktıktan sonra geriye dönüyor ve her faktörü yerli yerine oturttuğumuzu düşünüyoruz. Oysa olgular ortaya çıkmazdan önce insanlar bir arayış, bir mücadele içindeydi. Fransız Devriminde de, Ekim’de de, başka yerlerde de... Her grubun farklı tercihleri vardı, öngörülebilir bir durum yoktu; ucu açık bir süreçti. Sürecin sonunda elbette bir “şey” oldu. Olan, olması gerektiği için olmadı; güçler dengesinin sonucuydu.
Müzakere Süreci, AKP iktidarı, “Başkanlık rejimi” üzerinden Erdoğan’ın kişisel iktidar hırsı, İç Güvenlik Paketi gibi süreçler de böyle işliyor. Bunlar elbette Çözüm Süreci üzerine etki ediyor. Ama sadece bunlar mı? Kültürel, iktisadi, uluslararası yapıların, 100 yıllk tarihle şekillenmiş zihniyetimizin etkileri ne olacak? Demem o ki, bütün bu süreçlerin sanki bir ana dinamiği varmış ve hepsini “son tahlilde” o belirliyormuş gibi bakamayız.
Nedenselliklerin tahteravallisi demiştim. Bütün yetkileri merkezde toplayan, hiçbir yetkiyi çevreye delege etmeyen AKP iktidarı, katı merkeziyetçi bir iktidardır. Kürtlerin temel talebi ise bunun tam tersi: Kürtler her alanda ademi merkeziyetçilik ve buna uygun bir Anayasa istiyor. İki öznenin siyasal mücadelesinin gerçekleştiği ve aralarında uzlaşmanın mümkün olmadığı ana zemin de budur.
Erdoğan’ın merkeziyetçiliği ile Kürtlerin ademi merkeziyetçiliği arasında uzlaşmanın mümkün olmadığını tesbit etmek önemlidir. Bu tesbitten sonrası ise karşılıklı kuvvetlerin ve her kuvvetin kendi programı çevresine ne kadar ek kuvvet yığabileceğinin sınanacağı alandır. Çok farklı değişkenler barındıran bu alana dair daha ötesi söylenemez. Ötesi, mücadele! Özneler arası etkileşimin, mücadelenin ve müzakerenin aynı anda var olduğu kaotik bir durumdan söz ediyoruz. Demirtaş, “AKP ile askeri ateşkes yapan PKK’dir; bizim siyasi ateşkesimiz yok” demesi böylesi bir hakikate işaret eder. Süreçler birbirinden göreli bağımsızlıkları içinde ilerliyor. Sonunda olacak olanı şu anda bilmiyoruz. Muhtemelen her iki özneyi de tümüyle tatmin etmeyen bir noktaya varacağız.
Yine de tahterevallideki kuvvet dengelerinin nereye doğru hareket ettiğini ortaya koyabiliriz: HDP’nin sürece yaptığı bütün müdahaleler Demokrasi ile Çözüm’ü ortaklaştıran müdahaleler. Bunlar güç kazandıkça, toplumsal desteğini arttırdıkça ulaşmak istediğimiz noktaya ulaşabileceğiz. Garantisi yok elbette: Dert iyi anlatılamazsa yenilgi de, geriye dönüşler de mümkün. Belki de Erdoğan’ın sürece eklemlediği kuvvetler daha baskın çıkacak ve geriye döneceğiz. Tarih düz bir çizgide ilerlemiyor: En ileri dediğimiz 20. yüzyıla iki dünya savaşı ve soykırımlar sığdırdık.
Ben iyimserim; ama tarihe baktığımda “artık silahlı mücadele geride kaldı” ezberini de tehlikeli bulurum. Geriye dönüş imkansızdır demek yerine, geriye dönüşü engelleyecek dinamikleri kuvvetlendirmemiz gerekiyor. An itibariyle bu dinamiklerin motorunu HDP ve onun çevresinde yer alan demokrasi güçleri oluşturuyor. Bu motor – AKP ve CHP içindekiler de dahil- ne kadar kuvveti harekete geçirebilirse demokratik bir çözüme doğru etki eden kuvvetler de o oranda artacaktır.
7 Haziran seçimleri bu yolda önemli bir işaret fişeği olsun!
http://kuyerel.org/yazarlarimizYaziGoster.aspx?id=2253&yazarId=106
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.01.2015
28.07.2015
30.05.2015
5.02.2015
27.10.2014
21.06.2014
3.06.2014
26.04.2014
4.04.2014
20.02.2014