Ferhat KENTEL
Ağustos 2006’da İsrail, Beyrut’u bombalarken, gazetem.net adlı internet sitesinde, Lübnanlı sanatçı Feyruz’un şarkısına atıfla, “‘İsrailleşmeye’ inat ‘Min selamûn kalben li Beyrut!’” (Selam Sana Kalbimin Derinliklerinden Ey Beyrut!) başlıklı bir yazı yazmıştım. Eski yazıları sandıktan çıkarıp, “hiçbir şey değişmemiş” demek hoşuma gitmiyor ama bugün İsrail’in vahşetinin katbekat tırmandığı bir dönemdeyiz ve “değişmeyen” şeyin ne olduğu, “neden değişmediği” üzerine hâlâ kafa yoruyorum.
Aslına bakılırsa, tabii ki değişen bir şey var: İsrail şimdiye kadar yaptığı bütün katliamları bile aşarak, içlerinde on binlerce çocuğun olduğu 30 binin üzerinde insanı katletti; şehirleri, evleri, okulları, hastaneleri, üniversiteleri yıktı. Bugün, İsrail devletinin yaptıklarına fetva veren, “ileride bize silah sıkan teröristlere dönüşmemeleri için çocukları da şimdiden öldürmeliyiz” diyen din adamı görünümlü, yobazlıkta sınır tanımayan birtakım adamları bile var. İsrail bugün Filistinlilerin geçmişlerini hatırlayamayacakları bir “taş üstünde taş bırakmama” politikası izliyor. İsrail ve o devleti yöneten Siyonist ideoloji, Filistin halkının devamını, kültürü, bilgiyi, hafızayı silerek, öldürerek, öldürürken gülerek, sistematik bir şekilde aç bırakarak “soykırım” yapıyor.
Ve bu, dünden farklı bir durum…
Adil bir dünyaya özlem duyan insanların çığlıklarına rağmen, İsrail’in mantığının neden bu kadar izansız üreyebildiğine ilişkin olarak, bütün dünyadaki sağcı ve popülist yönetimler altındaki devletlerin zihniyetlerinin de “İsrailleşmek” ile bağlantılarına değinmek istiyorum.
Birbirlerini üreten sağcılıklar
Öncelikle dünya çapında yükselen popülist ideolojiler, onların liderleri ve de ele geçirdikleri devlet yapıları (bunu tersten yani neoliberal dalga altındaki ulus-devletlerin kapitalizmi yeniden üretme konusunda inşa ettikleri yeni manipülasyon yöntemi olarak popülizm diye de okuyabilirsiniz) kendi aralarında mükemmel bir dalga boyutundalar ve sağlam işbirlikleri üretiyorlar.
Mesela ABD’nin darbecisi Trump, İsrail’e açık destek veren İtalya’daki sağ koalisyon hükümetinin başbakanı Meloni, uluslararası Siyonist harekete duyduğu sempatiden adeta sarhoş olan, İsrail bayrağını öpüp koklayan Brezilya’nın eski başkanı Bolsonaro, Yahudi olmak için yanıp tutuşan Arjantin’in Milei’si, Fransızların Le Pen’i, Macarların Orban’ı… Hepsi, kültürel ve sınıfsal anlamda potansiyel tehdit olarak gördükleri Müslüman, Güneyli ya da Doğulu halklardan, göçmenlerden ve potansiyel mülteci akınlarından hem korkuyorlar hem de nefret ediyorlar. Ve bir tür beyaz ırkçılığın ortak paydasında buluşuyorlar.
Ancak öte yandan, İsrail ve Hindistan’ın dostluk ve işbirliği konusunda verdikleri gayet ortak mesajlara bakınca, gayet “esmer” ve Batı dünyası için nüfus riski taşıyan Hindistan’ın İsrail ile ilişkisi meselenin “beyazlık” dışında başka bir boyutuna işaret ediyor. Her iki ülke, kendi “ulusal çıkarları” uğruna, diğer ülkenin kendi azınlık nüfusları üzerinde uyguladıkları otoriter ve dışlayıcı politikaları destekleyebiliyorlar. Her ulus-devletin üç aşağı beş yukarı anlattığı “kutsal toprak” söylemini bu iki ülke sınırsız bir dinsel içerikle yeniden üretiyor. İsrail’i yöneten Siyonist ideoloji, Filistinlileri sürerek ele geçirdiği toprakların meşruiyetinin “ilahi” olduğunu, o toprakların zaten “Tanrı tarafından kendilerine vaat edildiğini” anlatıp duruyor. Hindu milliyetçiliği de Müslümanlar Hint yarımadasını işgal ettiğinden beri topraklarının bekâretini kaybettiğini, “kirlendiğini”, dolayısıyla, binbir dereden toplayıp getirdiği “kutsal” referanslarla, “kutsal” topraklarının “kirli” unsurlardan temizlenmesi gerektiğini söyleyip duruyor.
Hindistan’ın her fırsatta “kutsallık” üreten, ülkede yaşayan 200 milyon Müslümanı ikinci sınıf vatandaş gören, onların elinden vatandaşlıklarını almak için türlü çeşitli manevralar çeken başbakanı Narendra Modi, halkını etkilemek için her türlü duygusal manipülasyon ve atraksiyondan da (çok güçlü silahlara sahip olmak, çok şatafatlı tapınak açmak, dünyanın en yüksek heykelini dikmek, su altında buldukları kutsal mekânlarda oksijen tüpleriyle ibadet etmek ve bunun videolarıyla sosyal medyada dini propaganda yapmak vb.) taviz vermiyor.
Bir gizle(n)me yöntemi olarak “çok ulvi ulusal (!) çıkarlar”
Ya da bizim milliyetçi söylemlerimizin kapsam alanındaki bölgeye de bakabiliriz. Mesela, Azerbaycan’ın, Dağlık Karabağ krizinde Ermenistan karşısında üstünlük sağlamasında Türkiye’den giden SİHA’ların çok etkili olduğunu bol bol duyduk; her türlü militarizmle cilalanan milliyetçiliğimiz de bu işten epey gurur duydu. Ancak milliyetçi söylemin işine gelmediği için çok açık etmediği bir başka gerçek daha vardı… “İki devlet tek millet” retoriği yapmaktan çok mutlu olan milliyetçi söylemler bir kenara, Azerbaycan’ın bu “zaferinde” en büyük pay sahibi olan devlet, Azerbaycan’a açık ara en çok silah satan İsrail idi… Yani Azerbaycan, 2023 Ekim ayından bu yana Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından İsrail’e 1.440 kilotondan fazla ham petrol yollarken, karşılığında da silah ve askeri teçhizat almış… Güzel iş, güzel ticaret yani… “Kazan-kazan” yani… Azeri petrolü İsrail’e, İsrail silahları Azerbaycan’a ve sonra “Ermenileri yenmenin gururu”!
Tabii ki, bir de gene bizim milliyetçi söylemlerimizin, İsrail Başbakanı’na kameralar önünde “One minute!”, “Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” atarlanmalarının arkasına bakmak lazım. İsrail’in silahlı kuvvetlerine donanım, tatbikat sahaları ya da -Gazzeliler bombalardan ve açlıktan kırılırken- İsrail vatandaşlarına gıda ürünleri satarak, “iş başka arkadaşlık başka” havalarında dolaşan Türkiye’nin siyasal ve ekonomik seçkin sınıfının “kutsal dava” ve “ulusal” görünümlü çıkarlarını da göz ardı etmemek lazım.
Arka planda dolarlar, silahlar, bombalarla türlü hesaplar yapılırken, ön taraftaki başka mangallarda kalmayan külleri de unutmamak gerekir. Hatırlayalım, 1 Ocak günü gerçekleştirilen miting ile bir taşla birkaç kuş vurma hesabı yapılmıştı. Yurtlardan, üniversitelerden öğrencileri, belediyelerden işçileri otobüslerle toplayıp (taşıma suyla kalabalık garanti!) yılın ilk saatlerinde yapılan mitingle (“Bakın, görüyor musunuz, içkiciler dün gece eğlendiler, kafa çektiler, uyanamadılar ama biz bu saatte miting yapıyoruz!”) seküler düşmana çakarken, “Gazze ve şehitlerimiz mitingi” adı altında, Türk bayrakları, mehter takımları ile organize edilen müsamere, birbirine benzemeyen unsurları aynı paketin altına koyup, Şark kurnazlığı kıvamında hedef yönlendirme işlevi de yüklenmişti. Sonuç olarak dostlar da alışverişte görmüş oldu.
Yani özet itibariyle kirli hem de çok kirli bir dünyada, cilalı görüntüler ve zahiri söylemler ne olursa olsun, devletler arasındaki iç içe geçmiş çıkar ilişkileri yüzünden, izansız, fütursuz ve ahlaksız İsrail gibi bir devletin yaptıkları yanında kâr kalıyor.
“Biz öldürüyoruz ama sebebi var”
Ama benim derdim, somut ve kirli çıkarlara dayalı ilişkilerden daha da çok “İsrail zihniyetinin” kendisiyle ilgili… Düşman diye bellediğimiz insanları (geçmişte veya bugün, Ermeniler, solcular, başbakanlar, teröristler, kadınlar, mülteciler…) ya da hayvanları öldürmenin bu kadar kolaylaştığı ve bizden olmadığı sürece nasıl da adeta zevk verdiğiyle ilgili… Kolaylıkla insan öldüren İsrail’i, Filistinlilerin katlini alkışlayarak seyreden İsraillileri falan bir kenara bırakıp, “öldürmenin” kendisinin nasıl normalleştiğini düşünelim.
İşte 2006’da yazdığım yazıda Uruguay’ı gazeteci-yazar Eduardo Galeano’nun -doğru olmasın diye dua ettiğimiz- o korkunç tespitine yer vermiştim:
“Demek ki bizler, karşılıklı birbirlerini öldürmekte uzmanlaşan bir hayvan türüyüz. (…) Daha ne kadar zaman ölüme böylesine âşık bir dünyanın mümkün olabilen tek dünya olduğunu kabul edeceğiz?”
En son söyleyeceğimi şimdi söyleyeyim: eğer biz haklı olduğumuz için öldürmeye devam edersek, biz kendi “öldürenlerimizi” alkışlarsak, İsrail mantığı devam edecek ve “İsrailleşmeye” devam edeceğiz. Çünkü bugün “İsrailleşmek” bir iktidar dili ve bu iktidar diline karşı verilecek mücadele onu taklit ederek hiçbir yere varamayacak.
İsrail’in işlediği cinayetlere karşı gelmek için ilk adım; kendi topraklarımızda ölüm kutsaması yapmaktan vazgeçmek gerekiyor. Kürt meselesini “silahsız külahsız insanca düşünelim” diyenlere karşı, inatla “hain” demekten yırtınmayı bırakmak gerekiyor.
Her şeyi baştan düşünelim…
İsrail’in Filistin’e yaptıklarını gördükçe perişan oluyoruz. İsrail her istediğini yapıyor. Neden bu kadar kolay? Peki, neden Anadolu topraklarında olup bitenler karşısında bu kadar duyarsızız?
“Dağlarda 180 tane kaldı… 50 tanesi etkisiz hale getirildi…” Ve şehit haberleri… “3 asker şehit oldu” diye sayarken, ölüm ve öldürmenin kutsallaştırıldığı bir durumda, meselenin sadece bir “güç meselesi” olduğunun farkında değil miyiz? Yani güç ilişkisi içinde aynı zihniyetin hep yeniden üreyeceğinin farkında değil miyiz?
Şu soruyu hem kendimize hem de İsrail’de “terörist” gördükleri Filistinliler öldürülürken zevkten dört köşe olan İsraillilere soralım… Söz konusu olan “bir avuç kalmış teröristi” öldürmek ise, neden bütün köyler, mahalleler yerle bir edildi? Onlar madem bir avuç ise, neden gidip almıyorsun onları? Ama hepimiz biliyoruz; onlar bir avuç değil…
Sanıyorum, israilleşenlere şu hatırlatmaları sürekli yapmak gerekiyor:
Devletinin yaptığıyla gurur duyma! Senin silahların karşısında hiçbir zaman boy ölçüşemeyecek olan “teröristler” üzerindeki zaferlerinle gurur duyma! Çünkü sen gurur duydukça başkaları da duyuyor. Çünkü senin devletinin yaptığı ve onların devletlerinin yaptıkları birbirlerini meşrulaştırıyor.
İsrail, üniversitelerden korkuyor; Gazze’de yıkıyor üniversiteleri; bilgiyi, düşünceyi yıkıyor; sadece bitkisel hayatta, bilincini yitirmiş, tam anlamıyla kontrol altında bir Filistin istiyor çünkü… Sen de üniversitelerde barış için fikirlerini dile getiren insanları düşmanlaştırma! Üniversiteleri kontrol etmek için, ele geçirmek için yaptığın her şey bu memleketin nefes alma kanallarını tıkıyor.
İktidar dili o kadar çok sinmiş ki korku ve güvensizlikle dolu, zombileşmiş insanlara… İsrail’le “tatlı kârlı ticaret” yapan şirketlere “yapmayın!” diyerek bildiri okuyan genç insanların eylemine totalitarizmin esir aldığı zombiler de “ihanet etme!” diyerek müdahale ediyorlar. Yani Filistin için canı yanan insanları “ekonomimize katkı sunan” (!) şirketten yana sadakat göstermeye zorluyorlar. Ölümle, militarizmle sosyalize olmuş, “ihanet ve sadakat” ikileminden başka bir şey düşünemeyen insanlar iktidardan yana hizalanıveriyorlar.
İsrail “akıllı bombalarla”, süper teknolojik silahlarla öldürüyor. Taş taş üstünde bırakmıyor… Hamas’ın yaptığı katliamlara, terörizme cevap verdiğini söylüyor. “Kendini korurken tabii ki bazen istenmeyen yan etkilerin” ortaya çıkabileceğini söylüyor.
Hiçbir gerekçe bu vahşeti doğrulayamaz! Ama her gerekçe sadece “israilleşmenin” gerekçesidir…
İsrail’e karşı mücadele etmek: “İsrailleşmemek”!
Tabii ki ölçekler çok farklı… Bir yanda İsrail ve onbinleri aşan cinayetleri var… Ancak diğer yanda Çeçenleri “hain” gören Rusya’nın Putin’i, Müslümanları “hain” gören Hindistan’ın Modi’si de var… Arkasında devletinin kutsallığına inanmış, tapınaklarla hizaya gelmiş olan Hindu milliyetçiliği var… Modi “Böl, kutuplaştır ve yönet!” mantığıyla, güvensiz insanlara kutsal toprak, heykel, tapınak cilalayarak gene kazanacağını biliyor!
Aklımızda olsun; bizim pek beğeneceğimiz birtakım ölüm sevici hareketlerin aynısını başka yerlerde yapanlar var. Düşmanlarımızla aynı dil ve hareketlere girdikçe dünyadaki kötülüğe katkıda bulunuyor olacağız. Hani “iyilik yap, denize at, balık bilmezse Halik bilir” derler ya… Kötülük için de aynı şey geçerli; “kötülük yap, bırak ortalığa, her halükârda birileri kullanmasını bilir!”
İsrail’e karşı direnmek için onun kullandığı dilin ne kadar iğrenç ve sadece katillerin dili olduğunu söylemek gerekiyor… Katillerin diline karşı cevap vermenin yolu sadece o dili yeniden üretmemekten geçiyor… Bu iğrenç, küstah katillere karşı çıkmanın yolu “israilleşmemekten”, ABD’nin uzantısı İsrail gibi olmaya özenmemekten geçiyor…
Yani israilleşmeye karşı mücadele etmek için tam da İsrail’i mahkûm eden Arundhati Roy’un kendi ülkesi Hindistan için sorduğu soruyu biz de soralım:
“Peki ya bizim ülkemiz?”
Farkındayım, bu sorunun sorulmasına ABD’de, Rusya’da, Türkiye’de, Çin’de, Sri Lanka’da ya da Hindistan’da tahammül edemeyen, “Ne alaka! Biz gerçekten terörle savaşıyoruz!” diyen çok fazla insan var. Ortalama İsrailliler de kendi devletlerinin politikaları karşısında da aynı argümanı kullanıyorlar…
Yıllar önce İsrailli çocuklara Lübnan’a atılacak bombaların üzerine, öldürülecek Lübnanlı çocuklara yönelik esprili mesajlar yazdırmışlardı! Geçenlerde Türkçe yazılı bir bomba fotoğrafı da gördüm: “Patlamazsa haber ver”… Ve sosyal medyada bu espriyle eğlenen insanlar vardı. Amerika’nın Nagazaki ve Hiroşima’ya attığı atom bombalarında da mesajlar vardı. Ya da Vietnam’a attığı bombalarda… İsrailli askerler Gazze’de içinde yaşayan insanları öldürdükleri evlere girip, yatak odalarında, kadın çamaşırlarıyla fotoğraflar çektirdiler. Sur’da, Cizre’de de benzer fotoğraflar çekildiğini hatırlıyorsunuz değil mi? Sahi herkes en büyük cinayet uzmanını mı taklit ediyor? Kamuflaj kıyafetleri, yüz boyaları, TV dizileriyle, öldürürken de ölüm üzerine mizah yaparken de? Aşağılayarak, dalga geçerek öldürmek… Mizah yapıyormuş gibi! Bu ölüm ve mizah ilişkisinde nasıl bir duygusal sermaye üremesini bekliyoruz?
Acaba artık hepimiz “öldürmeyi çok iyi bilir” hale mi geldik?
“Peki ya bizim ülkemiz?” sorusu, sadece İsrail’i suçlayınca aslında günah çıkarttığımızı ve kendi “masumiyetimiz” hakkında kendi kendimize propaganda dışında başka bir şey yapmadığımızı hatırlatıyor… Yani şeytanı taşlıyoruz; “Kahrolsun İsrail” mitingi yapıyoruz, bağırıyoruz, telin ediyoruz; dostlar da alışverişte görmüş oluyor.
İsrailleşmenin burada ve dünyanın dört bir köşesinde, ne yazık ki, genel bir durum olduğunu görmek zorundayız. Vicdanımızı sadece bizim düşman gördüklerimizin yaptıklarıyla ilgili olarak çalıştırırsak, ölüm çığlıklarımızın, gürültümüzün altında sesleri duyulmayanları görmezsek o “vicdan” gerçek bir vicdan olmayacak… Sadece İsrail’in yaptığı gibi “teröristler, hainler, çocuk katilleri” diye bağırıp duracağız. Almanya’nın hâkim kurumlarında olduğu gibi, sadece İsrail’e karşı yapılanı “kötülük” olarak görüp, Filistin’e yapılanı, 10 binlerce insanın öldürülmesini görmeyeceğiz. Duygusal formasyonumuzla, kötülüğün tarafını tercih edeceğiz, hâkim ve güçlü olanı tercih etmeyi öğrenmeye ve içselleştirmeye devam edeceğiz.
Ne utanç verici, bir ülkenin adının katillikle özdeşleşmesi!
İsrail’e karşı çıkanları “anti-semitizm”le suçlayan palavralar da katillerin yönettiği bu ülkeye artık fayda sağlayamıyor… Çünkü gene Galeano’nun dediği gibi, İsrail’in vahşetine karşı çıkan, Filistinlilerle bir arada barış içinde yaşamak isteyen, Filistinlilere, Lübnanlılara karşı savaşmak istemedikleri ve askerlik yapmayı reddettikleri için devletleri tarafından “hain” ilan edilen İsrail vatandaşlarını kimse kalkıp “antisemit” olmakla suçlayamayacak…
Artık İsrail’e ve Siyonizme karşı çıkmak, faşizme karşı çıkmak demek… Ve bu tüm dünyada israilleşmeye karşı çıkmak demek…
Ve nasıl gurur verici bir şey olmalı, katillere katillerin dilinden cevap vermemeyi başarabilen bir ülke olabilmek! Gücünü öldürmemekten alabilen bir ülke olabilmek! Ve katil bir ülkeye tam da bu duruştan cevap verebilmek!
Bunu devletlerinin, milliyetçi ideolojilerinin esiri olmayan küresel sivil toplum, küresel vicdanlı insanlar, kalplerinin derinliklerinden, “vicdan” cephesini kurarak verecek…
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020