Ferhat KENTEL
İslami hareketin, İslamcı düşüncenin, dindar (mütedeyyin ya da muhafazakâr) kesimlerin izlemiş olduğu güzergâh benim kişisel ve akademik hayatımda çok önemli bir yer tuttu. Ailemin muhafazakâr bir geçmişe sahip olmasının yanı sıra, akademik olarak üzerine çalıştığım bir alan olması nedeniyle genel bir ifadeyle “İslam dini ile kimlikleşen” kesimlerle hem yakın hem de mesafeli oldum. Belki bu sayede, söz konusu hareketin sosyolojik olarak derslerle, yaratıcılıklarla ve ibretlerle dolu olduğunu gördüm ve görmeye devam ediyorum. Üzerine birçok (içinde benim de bulunduğum) araştırmacının yüzlerce kitap ve makale yazdığı bu zengin tecrübenin tamamını böyle bir yazıda özetlemek tabii ki mümkün değil. Ancak gene de içinde bulunduğumuz dönem itibariyle, o tecrübeye eklenen yeni hikâyelerin not edilmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.
Öncelikle, çok da açıklayıcı olmayan ama genel bir kategori olarak işlevsel olan “İslam dini ile kimlikleşme” tanımı içinde yer alan insanların en azından bir kısmının güzergâhını nasıl okuduğumu ve bugün daha görünür olan başka damarların ürettiği anlamlar üzerine bir-iki not düşmek istiyorum.
Ama bunun için, tarihte biraz geriye gitmem gerekiyor.
Hesaplaşma ve iyileşme
“80 öncesi” diye adlandırılan, kendi başına anlam yüklü, şiddet dolu günleri Ankara’da, ODTÜ’de geçirdim. 12 Eylül meşum darbesinin sonrasını da Ankara’nın insanın içini karartan kirli havasında yaşadım.
Vatandaş denetleme mekanizmaları arasında, üniversiteleri “halletmek” üzere ihdas edilmiş YÖK’le, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde girdiğim yüksek lisans programında doğrudan muhatap oldum. O zamanın muktediri ya da yeni güç odağının borazanı Kenan Evren’in sözlerini emir telakki eden YÖK, seçerek girdiğim “sosyal politika” programını, “siz ne yapmanız gerektiğini bilmezsiniz, ancak ben bilirim” edasıyla kapatıp, kayıtlı öğrencileri başka bir programa devretti! Meşhur 1402 numaralı sıkıyönetim kanunuyla görevlerinden alınan hocaların ayrılmak zorunda kaldığı o dönemin bir üniversitesi olarak Ankara SBF’de geçirdiğim iki yıl içinde, akademik dünyanın nasıl çölleşebileceğinin muhteşem zavallılıkta bir örneğini gördüm.
Fiziksel olarak kirli, siyasal olarak kurşun gibi ağır yıllarda, nefes alma imkânını, neredeyse cemaatleşmiş, birbirlerine sımsıkı sarılmış arkadaş gruplarında buldum. ODTÜ’de yaşadığım devrimci hayallerin çöküşü ve darbenin getirdiği karabasan karşısında, arkadaşlıkla beslenen güçlü duygu, bir tür merhem etkisi yaptı ama bütün o dönemi yeniden düşünme ve hesaplaşma imkânını, tamamen tesadüfler sonucunda burs alıp gittiğim Fransa’da yaptığım sosyoloji doktorası sayesinde buldum.
O şiddet dolu dönemde insanların, özellikle gençlerin gündelik hayatları biraz korku-gerilim filmlerini andıran bir seyir izliyordu… Bir yanda, sosyal kökenleri bizimkilerden çok farklı olmayan “ülkücüler” vardı. “Davadan döneni vurun!” sloganlarının gösterdiği gibi, kendi dava arkadaşlarını bile vurmaktan çekinmeyecek bu sağcı güruhun şiddet tapıncı tabii ki başka insanlarda zihinsel bir faaliyetten çok, dehşete dair duygular uyandırıyordu… Yani ya kaçacaksın ya boyun eğeceksin ya da savaşacaksın…
Ancak öte yandan, benim gibi yirmili yaşlarındaki genç insanların inandıkları sol-sosyalist-devrimci mücadelenin kendisi de, günahı oldukça bol bir hareketti. En azından içinde bulunduğum dernek ve üniversitede güçlü olan sol fraksiyonların iç ilişkileri ve kendi aralarındaki ilişkiler, en basit ifadeyle demokratik olmaktan fersah fersah uzaktı. Her grubun kendi sosyalist ideolojik yorumunu tek gerçeklik olarak kabul ettiği bu “sol” dünya, Nilüfer Göle’nin ifadesiyle “tek aktör patolojisi” içinde yaşayan bir dünyaydı.
Aslında hiçbir toplumsal hareket, içinde bulunduğu genel toplumsal yapıdan ve konjonktürden bağımsız değildir. Bu yüzden, toplumun genel kültürel ortalamasına, toplumsal çatışmalarına, tarihi birikim ve travmalarına bağlı olarak, belki de, genel olarak sol hareketten de çok farklı tezahür beklenmemeliydi. Bu hareket bazı istisnalar dışında, yukarıdan aşağıya dayatmacı, devletçi, otoriter, ezberci ve özellikle eril, kısaca devrimcilik görünümü altında oldukça muhafazakâr bir hareketti. Kuşkusuz, toplumsal torna mekanizmalarının gücü sebebiyle, ne kadar somut toplumsal koşullardan üremiş olsa da, daha adil ve özgür bir dünya talebi taşımış olsa da, bu kısırdöngü içinde sol-sosyalist hareket var olan devlet yapısı altında gerçek bir alternatif olamadı. Hatta, hemen olacağını zannettiği devrim bir yana, verdiği sayısız kurbana rağmen, toplumda var olan egemen kutuplaştırıcı söylemlerin yeniden üretimine de katkıda bulunmuş oldu.
İşte tesadüfler üzeri girdiğim doktora programında içinde yaşadığım bu dönemle hesaplaşmak üzere tezimi yazmaya karar verdim. Sonradan geri dönüp baktığımda ise, bu konuda tez yazmanın aslında kendimi iyileştirmeye yarayan mükemmel bir araç olduğunu fark ettim.
Devlet fikrinden özerkleşmek
Tezim başlangıçta sol-sosyalist düşünce dünyasının devlete olan bağımlılığı ve devlet ya da devlet fikri karşısında özerkleşme arasındaki gerilim üzerineydi. İddiam şuydu: Cumhuriyet tarihi boyunca devleti ele geçirmek ve toplumu (halisane fikirlerle olsa da) yeniden ve tepeden inşa etmek fikriyle hemhal olan solun aydınları içinden 80’li yıllarda güçlü bir eleştirel dil çıkmaktaydı. Bunun en büyük dayanağı da kutuplaşmış bir şiddet diliyle beslenmiş bu solun içinde var olduğu toplumun da aslında çok güçlü bir değişim sancısı geçirmekte oluşuydu. Toplumun içinde çok farklı kesimler sosyal, sınıfsal gerilimleri, kente göçmenin getirdiği yersizleşmeye bağlı kimlikleşme sorunlarını yaşarken, aynı zamanda kendilerini ifade etmenin yollarını arıyorlar; acı (mesela arabesk müzik), cinsellik (Yeşilçam’da erotik film furyası) ama aynı zamanda mizah (mesela o dönemin Gırgır dergisi) gibi duygularını dışa vuruyorlardı.
Ancak bu fokur fokur kaynayan karmaşık dünyada yükselen başka hareketler daha vardı. Göreli olarak bağımsız konumundan ötürü Kürt hareketini bir yana bırakırsak, seküler-milliyetçi bir devlet geleneğine daha bağlı olan sol entelijensiyayı, bu gelenekle ciddi bir eleştirel mesafe alan İslamcı hareket eşliğinde ele almak bana göre gerekliydi. Toplum adına konuştuğunu iddia eden sol ve İslamcı entelektüel dünyaların devlete ve topluma dair ürettikleri söylemlerin karşılaşmaları ve karşılaştırılmaları Türkiye’de devlet dışı bir sivil toplum ve sivil düşünce alanının niteliğine dair önemli bir fikir verecekti.
“Demokrasi ve totalitarizm arasında Türkiye toplumu – Devrimci ve İslamcı entelektüellerin dönüşümü” adlı tezim işte bu bağlamda ortaya çıktı.
Tezi 1989’da savundum ve o zamandan beri dert ettiğim mesele çok değişmedi. Bugün Türkiye’de toplum ve devlet ilişkileri, hâlâ “demokrasi ve totalitarizm” arasındaki sarkacın yarattığı gerilimle iç içe bir düzeyde sürüyor. Yıllar geçiyor; demokrasi konusunda toplum çok önemli olduğunu düşündüğümüz adımlar atıyor; ancak hiç umulmadık bir zaman diliminde totaliter dinamikler devreye giriyor ve hayatı esir alabiliyor.
Ve tabii yıllar geçerken, bir zamanların devrimci, sosyalist entelektüelleri ya da İslamcı entelektüelleri ve bunların tüketime sunulan söylemleri de değişmeye devam ediyor. Mesela sol-sosyalist kanadın içinden çok fazla kanal açılıyor; yeşiller, feministler, yerel ve kent hareketleri gibi “yeni toplumsal hareketler” ve diller çıkıyor. Kuşkusuz, genel olarak “sol” söylem içinde devletle ya da seküler-milliyetçi devlet fikriyle eskisinden daha da sımsıkı bağlanan kesimler de var. AKP’nin yarattığı ortam her ne kadar “milliyetçi-totaliter” bir ortam olmuş olsa da, bu kesimlerin kimliklerinin oluşumunda mevcut olan “gericilik-İslamcılık” tehlikesinden ötürü, geleneksel laikçi tutum ve davranışlarını daha da radikalleştirdi. Geleneksellikleri ve Kemalist devlet fikriyle özdeşleşmiş olan bu kesimler bir kenara bırakılırsa, solun içinden çıkan yeni tezahürler bugünkü demokratik potansiyeli geliştirmek için çok güçlü bir damar inşa ediyorlar.
İslamcılığın çöken entelektüel cephesi
Otoriter devlet geleneğinin içinden gelen sol entelijensiya ve hareketler bugün totaliter dinamiklerle mesafe alırken, diğer yandan, bir zamanlar devlet dairesi dışında çok daha özerk bir dil üretmiş olan İslamcı hareket ve entelijensiya bütün yaratıcılığını yitirmiş durumda. Bazı istisna olan ve büyük ölçüde yalnızlaşmış ya da sessizleşmiş olan İslamcı entelektüeller dışında, bir zamanların gayet “entelektüel” İslamcıları, tamamen devlet dairesine ve totaliter dilin yeniden üretimine girmiş durumdalar.
Saraya endeksli günlük gazetelerdeki köşelerinden bazıları hâlâ “entelektüelmiş” gibi yazıp çizmeye devam eden eski-entelektüellerin artık toplumla alakalarının kaldığını söylemek imkânsız. Toplumun içinde olup biten meseleler hakkında söyleyecekleri hiçbir şey kalmayan bu yeni seçkinler adeta ıslık çalarak, havaya bakarak hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar. Artık ne kadar varsa, sahip olabildikleri entelektüel kapasitelerini sarayın söylemlerine hapsetmiş vaziyetteler. Bir zamanlar, küçük sıradan ama gerçek insanların dertleriyle, insan olmanın çoğulluğundan bahsederken, artık devletin dilinden, uluslararası alanda Türkiye’nin gücünden, satılan silahlardan, düşmanlarından, reel politikadan, stratejilerden, giderek belli bir zümrenin çıkarlarını özetlemekten başka hiçbir anlamı olmayan “ulusal çıkarlardan” bahsediyorlar.
Çıktıkları devletin tepesinden aşağıya bakmadıkları gibi, dönüp geriye, geride bıraktıkları kendi hikâyelerine bile bakmıyorlar… Ne KHK’lıları ne mahvedilen çevreyi, toprakları, akarsuları ne de kentleri, yoksulluğu, hayat pahalılığını, çöken sağlık sistemini ve sansür edilen, yasaklanan, ceza verilen medya organlarını görüyorlar. Ya da muhtemelen bütün bunları çok iyi görüyorlar ama devletin içinde “profesyonel” olarak üstlenmiş oldukları görev icabı, ele geçirince belli ki çok hoşlandıkları ve taptıkları gücün merceğinden, dünyayı sadece “iletişim” adını verdikleri propagandanın hedefi olarak görüyorlar.
Ancak bu “eski-entelektüel” hikâye işin sadece bir parçası… Bir de onların bakmadıkları ya da diyecek pek bir şeyleri olmadıkları için üzerine “analiz” yapamadıkları bir dindar-muhafazakâr kesimin hikâyesi var… En az yukarıdaki tezahürler kadar karanlık olan bu kesimin hikâyesini de bir sonraki yazıya bırakayım…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020