Ferhat KENTEL
Falan ülkede, farklı bölgelerden muhalif siyasetçilerin başkentte bir araya geldiği konferansa polis baskını yapıldı. Baskında aralarında güçlü muhalif liderlerin de olduğu 200 kişi gözaltına alındı. Polis açıklamasında “katılımcıların koronavirüs kısıtlamalarını ihlal ettiği ve organizasyonun sakıncalı bir örgüt tarafından düzenlendiği” ifade edildi.
Filan ülkede bir azınlığa mensup kadınların bir kısmının giydiği kıyafetin halka açık yerlerde giyilmesi yasaklandı. Ayrıca “kayıtlı olmayan ve o azınlığa eğitim veren binden fazla okulun kapatılacağı” açıklandı.
Çok tanıdık gelmesine rağmen bu olaylar bizim memlekette olmadı. Birincisi Rusya’da, ikincisi Sri Lanka’da oldu.
Brezilya’da, Hindistan’da, Mısır’da, Suudi Arabistan’da falan da buna benzer bir sürü olay oluyor. Ama bizim memlekette de bunlara benzer tonla olay oluyor tabii ki… Hatta giderek katlana katlana…
Dün 28 Şubat’ta başörtülü insanlar için en önde mücadele eden, insana insan olmayı öğreten Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğini düşürdüler mesela… Belli ki korkuyorlar ve tahammül edemiyorlar; onun tek başına yaptığı muhalefeti susturmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
HDP’ye kapatma davası açılıyor; altı milyon insanın oy verdiği bir parti kapatılmaya çalışılıyor. O parti oldukça bir türlü istenildiği gibi at koşturulamayacak çünkü.
İstanbul Sözleşmesi “erkekler” tarafından gece yarısı iptal edildi. Sözleşmenin eşcinselliği özendirdiği iddia edildi uzun süre. Şimdi sözleşmenin metnini bile okumamış bir sürü trol “elhamdülillah” diyerek sevindi. Kadınlara şiddet dertleri değil ama eşcinsellik, üzerinde epey oynanacak iyi bir mevzuu; işin içinde iç gıcıklayıcı alt mevzuular var.
Ayasofya baş imamı, kadın cinayetleriyle ilgili olarak sosyal medyada yayınladığı mesajda bilgisine, adalet duygusuna, formasyonuna dayanarak, “Cinayet cinayettir, diyerek ve ‘sizin için kısasta hayat vardır’ ilahi düsturu”na gönderme yaparak, “sürekli ‘kadın cinayetleri’ vurgusu, kadını erkeğe düşman etmeye çalışan bir sloganik medya propagandasıdır” dedi ve sonrasında AKP’den bir kadın milletvekiliyle polemiğe girdi. Çok makul şeyler söyledi: “Bir araştırmacı ve akademisyen olarak otuz yıldır İslam’ı incelemem beni bu sonuca götürdü. İşim bunu insanlara anlatmak. Herkes işini yapsın.” Yani baş imam tabii ki, haklı olarak, kendi de ifade ettiği gibi, “Sen imamsın, namazını kıldır, başka bir şey söylemeye hakkın yok, zihniyetine karşı”ydı…
Ama İstanbul Şehir Üniversitesi kapatılırken, otuz yıllık incelemesi bu kapatılma meselesi hakkında “bir şey söyleme hakkını” aklına getirmedi muhtemelen…
Bir ara CHP’li Esenyurt Belediyesi’ne ait 10 spor salonu ve bir yüzme havuzu olmak üzere 11 merkeze Esenyurt Kaymakamlığı el koymuştu, şimdi de Taksim Gezi parkına İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin elinden alınıp bir vakfın el koyması sağlandı.
Koronavirüs salgını yüzünden zor günler geçiren vatandaş, belediyelerin yardımlarıyla biraz olsun nefes alıyordu; CHP’li belediyelerin halka yardımları engellendi, oylarını arttırırlar diye…
“Camide bira içtiler, videosu var”, “Başörtülü bacımızı ve bebeğini elleri siyah eldivenli yarı çıplak adamlar darp edip üzerine işediler” denmişti… Tabii ki bu tür tevatürlerin hepsinin yalan olduğu ortaya çıktı.
Aydın’da evinde ölü bulunan 92 yaşındaki kadının katil zanlısının, adliyeye götürülürken, elindeki üç hilalli dövme, fotoğraflara yansıdı. Fotoğrafın “üç hilal” ve sahipleri hakkında yaratacağı olumsuz imajı engellemek ve durumu düzeltecek bir gerekçe bulmak üzere, “dövmenin görülmesinde bir ihmal ya da kasıt bulunup bulunmadığının soruşturulması için 2 başmüfettiş görevlendirildi”.
Ama kurt işareti yapan bir başka adam da sosyal medyada cümle aleme karşı kendi kızına cinsel tacizde bulundu. O adamın bu görüntülerinin servisi hakkında müfettişler görevlendirildi mi bilmiyorum ama adam gözaltına alındı, kızı da koruma altına alındı.
Geçenlerde hatırlarsınız, Türkiye’nin Korona Haritası yayınlandı. Güneydoğu hariç, bütün bölgeler sarı ya da kırmızıydı… Yani “dikkat! az veya çok tehlikeli yerler” denmek isteniyordu. Güneydoğu ise “mavi”ydi ve uzmanlar “Güneydoğu neden mavi?” diye soruyorlardı.
Güneydoğu’nun “yetersiz test, kitle bağışıklığı ve kış şartları” gibi sebeplerle daha “güvenli” gözüktüğünü söylüyorlardı ama aslında “güvenli” halin evrensel rengi olan “yeşil”e boyanamadığı için “mavi”ye boyandığı söylenemiyordu! Çünkü o bölge yeşil olsaydı ortaya çıkacak olan renk kombinasyonu “istenmeyen” bir sembol yüklenmiş olacaktı.
Neyse, yukarıdaki olayların “mantığına” uygun daha bir sürü örnek var… Mesela bir İlahiyat Fakültesi Dekanı’nın Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine dönük “Biz gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz” gibi tam bir “âlime” (!) yakışır bir üslupla yaptığı tehdit ya da bir başka üniversiteden birisinin “bekar evleri fuhuş yuvası” gibi sarf ettiği sözler ve bir başka seferde Halil İnalcık’a çakma “çabası” da sayılabilir. Bu çabalar pek bir yeteneği ve özelliği olmayıp, biraz ezik ve çapsız bir takım insanların ilginç olma adına “ben de varım ben de varım!” demeleri olarak görülebilir herhalde.
Fakat, dert ettiğim mesele bu olayların ne kadar korkunç ya da ne kadar tatsız olduğu değil. Ya da tabii ki, bu meseleler çok tatsız ama bu olayların ortaya koyduğu çok ciddi bir eksen var: bu olayların hiçbirinin bir “rasyonalitesi” yok… Hepsi irrasyonel değerlendirmeler sonunda ortaya çıkmış olaylar, kararlar, düşmanlıklar, bazı şeyleri söyleyebilme cesareti, başka şeyleri söyleyememe, işinden olma ya da makbul olmama, kötü imaj verme korkusu, vs.… Hemen hemen hepsi imajlara dayanıyor… İmajların yarattığı duygulara… Tamamen duygusal meseleler yani…
“Rasyonel” düşüncemizden emin miyiz?
Bu yazı çerçevesinde meseleyi bütünüyle kuşatmak mümkün değil ama kabaca modern zamanlar itibariyle pek bir öğrendiğimizi zannettiğimiz “rasyonel düşünce” terk-i diyar etmiş durumda sanki…
Gerçi farkındayım, rasyonel düşüncenin hâlâ geçerli olduğu alanlar var tabii… Mesela otomobilin, bilgisayarların nasıl çalışacağının, gökdelenlerin depreme nasıl dayanıklı olacağının hesaplarını yapmak için mecbursunuz; dış görünüş dışında, “valla bu vidayı buraya takmak istiyorum, bu tarz benim daha çok hoşuma gidiyor” türünden gerekçeler ileri süremezsiniz. Gerçi dış görünüş konusunda bile hesap kitap yapmak zorundasınız, insanların hangi renkleri daha çok sevdiğine dair araştırmalar yapmak zorundasınız. Bir malın satışı için pazarlama, dağıtım kanallarının organize edilmesi gibi işleri büyük ölçüde aklınıza dayanarak, hesaplayarak, optimum yollar bularak yapmak zorundasınız (tabii bu işlerin başına bile bu işlerden hiç anlamayan birilerinin getirildiğini biliyoruz ama konumuz o değil).
Aslında hayatın belki de zaten ortalama hali rasyonel değil, tersine duygusal, hatta bazen tutkusal… Yani birçok işimizi beynimizle, aklımızla falan halletmiyoruz. Bu konularla çok uğraşan Ulus Baker’den esinlenerek söylersek, aslında önce bir takım imajlarla (mesela gökyüzünün sonsuzluğu) karşılaşıyoruz ve bu imajlar bizde duygusal hareketlenmelere (merak, korku) sebep oluyor. Ancak bu duyguları tasnif ederek, bir bakıma zapturapt altına alarak bilişsel kategoriler üretiyoruz. O zaman ya gerçekten “aklımızla düşünüyoruz” (mesela bir uzay aracı yapabileceğimizi düşünüyoruz) ya da “düşündüğümüzü” iddia ediyoruz.
Bu yüzden insanları etkilemek istiyorsanız ona imaj yollamak ve duygularını harekete geçirmek çok “akıllıca” bir yol… Mesela sinemanın, televizyonun, televizyon dizilerinin ne kadar etkili silahlar olduğunun gayet iyi farkındayız. Televizyondan insanların hanelerine yolladığınız imajlarla, o insanların her şeyi sanki “aklî” imiş gibi düşünmesini sağlayabilirsiniz. Mafya liderinden bir kahraman, batıcı bir padişahtan yerli ve milli bir kahraman, etnik olarak karmaşık bir tarihsel dönemden saf bir “Türk milli kimliği” yaratıp, bugün için kullanışlı “biz ve düşmanlar” duygusunu ve akabinde düşüncesini üretebilirsiniz.
O filmlerde dövüşü, savaşı kutsayıp, kutsallaştırabilir, sonra Diyanet Başkanı’nın eline de bir kılıç tutuşturup, yeni zamanlar için “imaj-sembol-duygu-düşünce” silsilesini kurabilirsiniz.
Ancak, şöyle bir sorun var: Bu kadar “duygusal” ve bu kadar üst üste gelen irrasyonel tezahürler çok daha rasyonel ve planlı olarak hesaplanan bir sürecin parçası olabilir mi acaba? Yani baskı altına alınan insanların sabır sınırlarını zorlayarak çok sert tepki vermeleri mi sağlanmak isteniyor acaba? Çünkü var olan gidişat içinde hem ekonomik olarak hem de siyasal olarak geniş kitleleri etkileme gücü giderek azalan bir iktidar yapısı varlığını ancak düşman yaratarak ve onunla çatışarak garantilemek istiyor olamaz mı? O televizyon dizilerinden, imajlardan ve duygulardan en çok etkilenen insanları sokağa salarak?
Çünkü güvensizlik hali muhafazakârlığın en temel duygularından biri… Ve çatışma hali de insanların güvensizleşmesini ve muhafazakârlaşmasını kolayca sağlayan bir hal… Aradaki bağlaçları, gri alanları kaldıran, insanları kutuplara iten bir durum…
Halbuki aradaki alan çok önemli, hayati bir alan… Hiçbir zaman yok olmayan ama sindirilen, görünmez kılınan bir alan. Aradaki alan hayatın alanı ve insanların diğer tarafta görülen insanlarla birlikte olmadan yaşaması imkânsız.
Bu yüzden, bu memlekette bütün duygusal imaj ve dolayısıyla nefret üretimlerine karşı aradaki alanı yaşatacak ve gerçekten yaratıcı olacak bir dile ihtiyacımız var. Toplumu imaj ve duygu bombardımanına tutanların, bu bombardıman sonunda yarattıkları “düşünce” kutuplaşmasına karşı, bu memleketin orta alanlarını, ara alanlarını öne çıkarmak gerekiyor. Bu saldırı karşısında da “biz rasyoneliz” demeye de hiç gerek yok. Çünkü orta alan da aslında sonuna kadar “duygusal”… Bu alanda da tonla sevincimiz, acımız, travmamız var. Sadece iddia ettiğimiz “rasyonaliteyi” bizzat sorunsallaştırmamız gerekiyor.
Geçtiğimiz günlerde, duygularımız, duygusal sermayemiz, kim olduğumuz, aldığımız kararlarımız, kimliğimiz vs. üzerine çok ilginç bir örnek çıktı karşıma. 8-9 sene önce verdiği bir röportajda, Eren Keskin, “camide hoca göğüslerini elleyince ateist olmaya, Deniz Gezmiş’lere yapılan haksızlıktan ötürü avukat olmaya karar verdiğini, lisede milli güvenlik derslerine girmediğini, daha o zamandan anti-militarist olduğunu” anlatmış. Keskin’in bu açıklamalarını, bir köşe yazarının beş sene önce yazdığı (benim yeni gördüğüm) bir yazı vesilesiyle öğrendim. Köşe yazarı, yazısında Keskin’i hiçbir şey okumadan, sadece “aidiyet duygusuyla” “solcu, ateist, Kürt milliyetçisi” olmakla ve “entelektüel sığlık”la suçluyordu.
İddiam da şu: evet öyle zaten… Bir sürü şey oluyoruz; hiçbir şey okumadan… Sadece duygularımızla… Sonra biraz okuyoruz, olduğumuz şey, duygularımız bazen değişiyor; bazen değişmiyor, değişmeyen şey daha da kemikleşiyor. Sonra duygularımızın gene yönelttiği yolda gene okuyoruz ve biraz daha bir şey oluyoruz… Yani aslında ne oluyorsak, “duygusal” oluyoruz. Bazen parçalana parçalana, şoke olarak oluyoruz, çarpılarak; bazen “çok güzel” yazılmış bir kitapla değişiyoruz. Bazen yaşadığımız rahatlıkla, bazen çektiğimiz sıkıntılarla oluyoruz… ne oluyorsak…
O zaman üzerinde düşünmemiz gereken bir mesele var… Kendi sahip olduğumuz “aklı” en tepedeki, en doğru akıl gibi düşünmeyi bırakmakta yarar var. Kendi aklımızın, düşüncemizin arkasındaki kurucu duygular gibi, başkalarının da -ne kadar berbat olursa olsun- düşüncelerinin arkasında kurucu duygular, sürekli işleyen ve bizi başkalarından ayıran “duygusal sermayeler” var.
Ancak, çatışma beslendikçe bizi birbirimizden koparan duygusal sermayemiz ne olursa olsun, güven, sevilme isteği, adam / kadın yerine konulma isteği, saygı görme isteği, olduğu gibi kabul edilme isteği, daha iyi yaşama isteği gibi duygulara, üç aşağı beş yukarı, hepimiz sahibiz… Orta alanın çok kıymetli ve bizi birbirimize bağlayabilecek duyguları bunlar…
Yeter ki, bu orta alanın duygularını görünmez kılmaya çalışanların dillerinin ve yöntemlerinin tuzağına düşmeyelim.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020