Ferhat KENTEL
Türkiye, 10 Ağustos 2014 günü önemli bir cumhurbaşkanlığı seçimi yaşadı. Çok çeşitli okumalar yapmaya izin verebilecek olan bu seçimlerin kuşkusuz en önemli özelliği, toplumun ilk kez doğrudan oy vererek Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nı seçmesiydi. Dolayısıyla Türkiye'nin siyasal sistemi, bir tarafı öngörülse de diğer taraflarını öngörmenin çok kolay olmadığı bir değişim yaşayacak. Örneğin başkanlık sistemine doğru bir eğilim yaşanacak. Ancak bu eğilimin radikal olup olmayacağı, ülke demokrasisine katkı sağlayıp sağlamayacağını bugünden kestirmek zor görünüyor.
2014 cumhurbaşkanlığı seçimleri, tarihi boyunca kutuplaşmadan kutuplaşmaya evrilen Türkiye toplumunun yeni bir kutuplaşmasına tanıklık etti Ancak, 2010 anayasa referandumundan sonra, özellikle Haziran 2013'teki Taksim-Gezi Parkı direnişi ve 17 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonlarının akabinde 30 Mart 2014 seçimleriyle tavan yapan gerilim, Erdoğan’ın karşısına çıkan adayların niteliğinden ötürü cumhurbaşkanlığı seçimlerinde daha düşük düzeyde gerçekleşti. Bu düşük gerilimde, ciddi bir projeden ziyade Erdoğan karşıtlığı imajıyla propagandasını yürüten, fakat yumuşak üslubuyla Türk siyasal kültüründe oldukça farklı bir profil çizen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun katkısı büyüktü. Öte yandan, Türkiye’de gerçekten yeni bir toplum projesinin eskizlerini çizen ve bunu anlatırken, alternatif bir dil üreten Selahattin Demirtaş’ın katkısı çok daha önemli oldu.
Her şeyden önce, gerilimden kazanan ve son yıllardaki bütün seçim kampanyalarını gerilim, öfke, sembolik şiddet, adeta özellikle altı çizilmiş milliyetçi önyargılar üzerine kuran (örneğin “affedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni” sözlerini sarfeden) Erdoğan karşısında Demirtaş’ın, kutuplaşmadan ziyade, bir arada yaşama dilini taşıyan ve tam anlamıyla “pozitif” bir kampanya yürüttüğü söylenebilir.
Ortadan ikiye yarılan “milli irade”
Dolayısıyla “göreli” olan kutuplaşmış seçimler sonunda “milli irade”nin ortadan tam anlamıyla ikiye bölündüğünü söyleyebiliriz. Bu bölünmenin bir tarafında Erdoğan’ın temsil ettiği yeni bir hegemonik sınıfın halkın bir kesimiyle kurduğu ittifakı görüyoruz. Bu ittifakı öncelikle toplumsal bir hareketten geldiği için –ve moda tabirleri kullanırsak- “yeni Türkiye”nin tezahürü olarak, ancak aynı zamanda “statükolaşan” ve bu yüzden giderek “eski Türkiye”nin dinamiklerini üreten bir ittifak olarak tanımlayabiliriz. Öte yandan, bölünmenin diğer tarafı biraz daha karışık görünüyor. Bu diğer tarafta İhsanoğlu’nun temsil ettiği kanatta daha ziyade Erdoğancılığın gösterdiği başarı karşısında korkularla hareket eden, bir bakıma “eski Türkiye”nin şablonlarını üreten laik, ulusalcı ve milliyetçi toplumsal kesimleri görmek mümkün.
Ancak Demirtaş’ın temsil ettiği kesimin sosyal mobilizasyonu tamamlanmamış, iktidar olamamış ve talepleriyle, hâlâ Türkiye’nin yenilenmesine tekabül eden bir kesim olduğunu söyleyebiliriz. İşte, ilk olarak, bu kesimin oylarının oldukça zor koşullarda Demirtaş’a toplandığını vurgulamak gerekiyor. Kendisinin de bizzat belirttiği gibi, Demirtaş TRT gibi bir kamu kuruluşunun ve yeni bir “merkezi” alanı oluşturan hükümete yakın medyanın yanlı yayın politikalarına bağlı olarak “haksız rekabet”e maruz kaldı. Türkiye’nin Batı’daki çeşitli şehir ve ilçelerinde meydana gelen birçok saldırıya rağmen, klasik Kürt oylarının dışındaki seçmenlerle birlikte yüzde 9,7’lik bir kesim oy vermeye gitti. Batı’daki seçmenlerin Demirtaş’a oy verdiğini söylemelerinin hiç kolay olmadığı bir dönemde partilerin geleneksel oy yelpazesi bozuldu.
Farklılıklarla Türkiyeli olmak
Bu şekilde geleneksel ulus-devletin kurduğu ve zaman içinde tüm eğitim, sosyalizasyon ve medya politikalarına yansıyan tekçi ön yargıların kırılabileceği görüldü. Demirtaş, mizah içeren, toplumun çoğulluğuna hitabeden diliyle bir heyecan yarattı. Gerilime girmedi; bir arada yaşamaya güçlü bir vurgu yaptı. Hem işçi, emekçi, yoksul insanlara işaret ederek “sınıf” politikalarını hatırlattı; hem de Kürtleri, Türkleri, Ermenilerin, Çingenelerin, kadınların, gençlerin vb. “kültürel farklılık” haklarına ve vurgu yaptı. 2007 seçimlerinde Genç Siviller hareketinin lanse ettiği sembolik ve sanal cumhurbaşkanı adayı Aliye Öztürk’ün çağrıştırdığı bir biçimde, “Hem Türkiyeli, hem Kürt, hem Zaza, hem Müslüman, hem Alevi, hem maden katliamında hayatını kaybetmiş Somalı, hem soykırıma uğramış Ermeni olabilen” yani aslında toplumun bütün bileşenleriyle “içinden biri” olabilen bir figür oldu.
Kuşkusuz, Demirtaş’ın en büyük oy potansiyelini Güneydoğulu Kürtler sağladı. Ancak şimdiye kadar sık sık dile getirildiği gibi, HDP’nin (ya da BDP’nin) bütün oylarını Kürtlerden aldığı ve Kürtlerin oylarının da tamamını alamadığı yönündeki eleştiriler bu seçimle birlikte başka bir anlam daha kazandı. Evet, Demirtaş bütün Kürtlerin oylarını alamadı; son 30 Mart seçimlerinde AKP’ye oy veren Kürt seçmenler gene AKP’ye verdi; ancak Demirtaş BDP’nin Güneydoğu’daki Kürt oylarını korurken, Batı’da oylarını arttırdı.
Bu haliyle Demirtaş “Kürt etnik kimlik partisinin temsilcisi” olma sıfatının ötesine geçti. Demirtaş’ın temsil ettiği HDP’nin Türkiyelileşme projesi başarılı oldu. Kürtler arasında Türkiyelileşmeye karşı çıkanların çok güçlü bir dinamiğe tekabül etmediği; Kürt seçmenin kimliğini koruyarak Türkiyelileşme projesine destek verdiği anlaşıldı. Hatta AKP seçmeni Kürtlerle birlikte düşünüldüğünde, bugün Kürt nüfusu için Türkiyeliliğin “doğal” bir durum olduğu ortaya çıktı. Önemli olan değişim Batı’da, etnik kökenleri farklı olsa da, Türk üst kimliği ile tanımlanan kesimlerde ortaya çıktı; açık fiziksel saldırılara ve “PKK’cı olarak görülme riski”ne rağmen, toplumun içine yayılmış resmi ideolojik ezberler çatladı.
“Sol”u değiştirmek
Bir yandan CHP tabanının bazı kesimlerindeki İhsanoğlu’na karşı olanların tepkisinin sınırlı biçimde Demirtaş’a kanalize olduğu söylenebilecek olsa da, Demirtaş esas olarak, başka alternatif olmadığı için CHP’ye oy vermek zorunda kalan “sol” seçmenlerden destek aldı. Hatta oranını şimdilik bilemesek de, örneğin Gezi eylemleri sırasında, tam bir korku unsuru olarak bildikleri Kürtleri yeniden keşfeden ve bu sayede önemli bir değişime gebe olan Kemalist kesimlerden bile oy aldı.
Bu vesileyle, Müslümanların hassasiyetlerine oynamaya çalışan “çatı aday” İhsanoğlu’nun -paradoksal bir biçimde- kolaylaştırıcılığı sayesinde, Demirtaş’ın kurduğu dille birlikte, ilk defa otoriter devletle örtüşmüş bir “sol” algısı yaratan CHP dışında gerçek bir “sol” alternatifin çıkabileceği ve bu oluşumun başarılı olabileceği görüldü.
Her ne kadar yüzde Demirtaş’ın oyları yüzde 10’luk “psikolojik eşiği” aşamamış olsa da, geleneksel Kürt oy potansiyelini aştığı için, gelecekteki potansiyele ve gerçek bir alternatife işaret ediyor. Her ne kadar yüzde 9,7’lik oran, risk almamak için önümüzdeki genel seçimlere bağımsız adaylarla seçime katılmayı gerektirecek gibi görünse de, HDP’nin yürüteceği siyasete bağlı olarak, söz konusu oranın, yeni bir sinerji yaratarak daha da artması beklenebilir.
Son olarak, PKK-BDP çizgisi, her ne kadar şimdiye kadar Kürt kimlik politikalarının yakıcılığı nedeniyle, Türkiye’de ciddi bir aktör olmuş olsa da, bu seçimler vesilesiyle, Demirtaş’ın semboliğinde HDP’nin Türkiye siyaset sahnesinin yeni, canlı, dinamik bir aktörü olabileceği anlaşılıyor. Yok sayılan bir kimlik zaviyesinden baktığımızda bir dönem için adeta “mecburiyet” olarak dile gelmiş ve kavga vermiş etnik kimlik hareketinin yeni bir olgunluk aşamasına geldiğini söylememiz mümkün görünüyor. Bu olgunluk altında AKP seçmeni Kürtler Türkiye’nin muhafazakar ve sağ çizgisi eşliğinde kendilerini anlatabilme yollarını anlatırken, HDP seçmeni Kürtler ise esas olarak “sol” bir kulvarda temsil arıyorlar. Ancak bu arayış aynı zamanda “sol”u da değiştiriyor; çünkü Demirtaş’ın, “seçimlerde aday olarak katkıda bulunmaya çalıştım” derken dile getirdiği gibi, tevazu içeren; “kırdığımız kimse varsa haklarını helal etsin” derken dile getirdiği ve toplumun dinselliklerine saygı gösteren bir yeni zihniyet içeriyor.
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/hdpnin-turkiyelilesme-projesi-basarili-oldu
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020