Ferhat KENTEL
Nijeryalı bir arkadaşımız var. Türkiye’de mülteci. Kocasını kaybetmiş. İki yaşındaki kızıyla Türkiye’de hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Mülteciliğin, Türkiye’de mülteci olmanın bütün sorunlarıyla baş etmeye çalışarak...
İstanbul’da ufak tefek işler bulabilmesine rağmen, başka şehirlerde ikamet etmek zorunda... Türkiye’de bulunan bütün mülteciler gibi, her hafta ikamete zorlandıkları şehirde polise gidip imza atmak zorunda... Bizim arkadaşımız çok uzağa gitmek zorunda değil; ama bazı mülteciler, bir yabancı olarak hiçbir iş imkanı bulamayacakları uzak şehirlerde, mesela Adıyaman’da ikamete zorlanıyorlar...
Ve şimdi anlaşılıyor ki, ikamet zorunluluğu daha da keskinleşecekmiş. Yani mülteci olarak size “Adıyaman” dendiyse, Adıyaman’da bilfiil yaşayacaksınız. Orada aç mı kalırsınız, yoksa tok mu; bu karar vericilerin meselesi değil.
Dolayısıyla arkadaşımızın da kafasında artık “Avrupa’ya ‘suyu aşarak’ geçmek” gibi düşünceler oluşmaya başladı...
Ege Denizi’ni geçip, özgürlüğü ve refahı hayal ettiği ülkelere geçmek...
Yani her gün yüzlerce, binlerce insanın çıktığı o korkunç yolculuk... Delik lastik botlarla, süs kıvamında can yelekleriyle, yolun yarısında kendi canının kurtaran “kaptanlarla”, denizin hem bu tarafında hem öbür tarafında bu işten çok para kazanan resmi, gayri resmi insan tüccarlarından müteşekkil bir sürü çete için sömürü kaynağı olan bir “turizm organizasyonu” vesilesiyle!
Alan bebeklerin sahile vurduğu o kabus yolculuğu...
Bu yolculuğu bitiremeyenlere, çocuklarını denizde bırakanlara, yüzlerce “ölüm”e rağmen, arkadaşımız, haberlerde “hayatı” da görüyor. “Öbür tarafa geçmeyi becerebilen” her mülteci bu taraftakiler için yeniden bir umut oluyor.
Avrupa’nın bencilliğinin, rüşvet verip mültecileri engelleme çabalarının, Türkiye’nin mültecileri şantaj vesilesi olarak kullanma girişimlerinin ortasında onbinlerce insan hayatta kalmaya çalışıyor.
Arkadaşımız sadece Türkiye’de mülteci olmanın, bürokrasinin sıkıntısını yaşamıyor...
O aynı zamanda Afrikalı ve “siyah”...
Mesela otobüste yanına kimse oturmuyor...
Ve ne gariptir; ancak çocuğuyla bindiği zaman, etraftaki yolcularda inanılmaz bir ilgi ve “aman da maşallah!” nidaları başlıyor.
Çünkü “yalnız kadın”, hele “yalnız siyah kadın” daha da riskli.. Ama “çocuk” bildiğimiz bir işaret veriyor: “anne”...
Kentsel dönüşümün alt üst ettiği Tarlabaşı, adeta dünya insanlarının karşılaştığı bir dünya... Hemen 500 metre yukarıdaki İstiklal caddesi gibi... Ama aralarında –ki fark çok açık; İstiklal caddesi parası bol olanların yarattığı bir kozmopolitizm... Tarlabaşı ise fakir dünyalıların birbirlerine sığındığı bir dünya... Romanların, yerlerinden olmuş Kürdlerin, savaştan canlarını kurtaran Suriyelilerin, türlü çeşitli açlık, sefalet ve savaştan kaçan Afrikalıların memleketi olmuş.
Dayanışma var Tarlabaşı’nda ama aynı zamanda acımasızlığın, mesela “siyah kadın” ticareti yapmaya çalışanların tuzaklarının dünyası olmuş.
Türkiye’de yaşayan ortalama bir mülteci, hele Afrikalıysa, hele kadınsa, bütün bu mayın tarlasında yürümek zorunda....
O zaman, neden bunca insanın o iğreti botlara binip, ölümü göze alarak kaçmaya çalıştığını anlıyorsunuz.
O zaman şu soruyu da kendimize sorabiliriz belki... Biz bu memleketin insanlarının hemen yanı başımızdaki mağdur olan insanları hissedebilme yeteneğimiz kalmadı mı acaba? Alan bebek Türk olmadığı için, ölmesinde bir mahzur görülmemişti... Bir daha hatırlayalım...
Geçenlerde bir haber sitesinde okuduğum haberle bitireyim...
Bosna Hersek'in başkenti Saraybosna'daki bir okulda, işitme engelli öğrenci Zeyd Çoraliç için bütün sınıf arkadaşları, öğretmenleriyle birlikte işaret dili öğrenmeye başlamış.
Yani “biz çoğunluğuz; azınlık olan bize uyacak arkadaş!” mantığı yerine, sayısı azıcık da olsa başkasının derdiyle hemhal olmak; onu anlamak için çaba göstermenin duygu dili... Bir gün bizim buralarda da yeşerebilir mi acaba?
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020