Gökhan BACIK
Gelişmekte olan ülkelerde bir tür aşırı iyimserlik olduğunu söylemek yerindedir. Şaşırtıcı biçimde bölgesel ve küresel felaketler bu toplumlarda kendileri lehine büyük değişiklikler getireceği beklentisi doğurur.
Aslına bakarsanız gelişmekte olan/gelişmemiş toplumlar büyük beklenti toplumlarıdır. Herkes hemen her gün bir büyük hadisenin zuhur edeceğini ve işlerin birden değişeceğini bekler. Bu psikolojik hazır olma durumu, savaş, Kovid-19, ekonomik kriz gibi her olayın büyük gelişmelere yol açacağı beklentisini doğurur.
Örneğin, Edward Said’den Amin Maalouf’a pek çok yazar Ortadoğu’nun büyük beklentilerin coğrafyası olduğunu yazmıştır. Fuad Ajami, bu durumu “geçmişin kırıklıklarına karşı geliştirilen büyük rövanş özlemi” olarak tanımlar.
Benzer olguları Latin Amerika toplumlarında gözlemleyen, Lawrence E. Harrison bir kitabına “Az gelişmişlik bir zihinsel durumdur” başlığı vermişti. Bu zihinsel durumun tipik bir yansıması ise büyük beklentilere sahip olmaktır.
Benzer durumu Kovid-19 bağlamında yine görüyoruz. İslamcıları önde olmak üzere ama bazen de sekülerlerin de katıldığı biçimde küresel salgın bir büyük hadise olarak şaşırtıcı biçimde ümitle okunuyor.
Bazı İslamcılara göre pandemi, yüzyıllardır beklenen Batı’nın çöküşünün öncü alameti. Buna göre nasıl olacağını bilmeyeceğimiz biçimde bu pandemi, Batı’yı yıkacak ve Türklere (ve Müslümanlara) yol açacak.
Daha dengeli olmasını beklediğimiz bazı sol çevrelerden bazı Türk aydınlar ise pandeminin Batı kapitalist düzeninin sonunu getirdiğini düşünüyor. Türk sol çevrelerin pandemi üzerinden kapitalizmin yıkılışını beklediği aynı anda İngiliz İşçi Partisi safkan sosyalist Corbin’in yerine merkeze yakın birini lider seçerek kendini toparlamaya çalışıyor.
Elbette küresel çapta bir kriz olan korona pandemisinin uluslararası sisteme türlü etkileri olacaktır. Ancak bu değişiklikler yukarıda bahsettiğim iyimserlik tarafından ıskalanan bazı riskler de içeriyor.
Bunlara özellikle Batı-dışı dünyaya etkisi açısından bakarsak bazı göze çarpan başlıkları şöyle sıralayabiliriz:
Birincisi, katma değeri düşük mallar konusunda Batı’da bir algı değişikliği ihtimali bulunuyor. Son yirmi yılda katma değeri düşük emek-yoğun malların üretimini Çin gibi Batı-dışı ülkelere havale eden zengin Batı ülkeleri hâlihazırda bunu sorguluyor.
Korona krizi bağlamında bu tür ürünlerde tedarik zincirinin kopması hükümetleri zor duruma düşürdü. Son basın toplantılarının birine elinde bir maske ile gelen New York Valisi Andrew Cuomo basit iki lastik ve kumaştan oluşan bu ürünü nasıl olurda yeteri kadar ülkesinin üretemediğini sordu. Bu gayet sembolik bir hadisedir.
Bu sorgulama içinde Türkiye’nin de olduğu Batı-dışı ülkelere havale edilen bazı manifaktürün tekrar Batı’da üretilmesi için bir eğilime neden olabilir. Korona ile ortaya çıkan yeni algılar bazı katma-değeri düşük malları stratejik olarak niteleyip mutlaka üretmek gerektiğini savunuyor.
Elbette bu tür olası gelişmeler Türkiye gibi ülkeler için büyük risk. Küresel piyasanın emek-yoğun ürünler türünden tamamlayıcısı olan Türkiye gibi memleketler eğer bu olasılık gerçekleşirse ihracat kalemlerinde daraltıcı bir baskı ile karşılaşır.
New York Times’ta çıkan Benjamin Mueller imzalı bir yazı örneğin Batı’nın Çin’e aşırı bağımlı olmasını değişik açılardan tartışıyor. Muller’e göre başta Çin olmak üzere Batı’nın Batı-dışı ile olan ekonomik ilişkileri katma-değeri düşük manifaktür bağlamında yeniden değerlendirilmeye açılacaktır.
Benzer durum tarımda stratejik algının genişlemesi ile de sonuçlanabilir. Nitekim korona krizi ile ekonomik üretimin durdurulması yahut yavaşlatılması, kapsamlı sokağa çıkma yasakları gibi gelişmeler ülkelerin gıda arz zincirlerinde riskleri tartışmaya açtı.
Nitekim Fitch Solutions yeni raporunda korona sonrası dünyada “gıda korumacılığı” türünden yeni arayışların ortaya çıkacağını ifade ediyor.
Böyle bir gelişme yine içinde Türkiye gibi olan ülkeler için bazı riskle doğuracak. Zaten bir süredir AB, gıda politikasını stratejik hale dönüştürerek bir yeni siyaset takip etmekteydi. Örneğin, Avrupa pazarını garanti altına almak için Kuzey Avrupa’da domates yetiştiriciliği gibi alanlarda fonlar verilmekte.
Mesela bu bağlamda AB ve Tunus arasında merkezinde tarımın olduğu son derece istisnai bir özel ilişki gelişmekte. Hiçbir zaman AB’ye üye olmayacak bir ülke olan Tunus, AB tarafından tarım üzerinden yakın ve kapsamlı ilişkiler sistematiğine alınıyor.
AB’ye domates ihracatında Fas gibi ülkelerle rekabet eden Türkiye için bu tür gelişmeler son derece alarm vericidir.
Öte yandan zaten Almanya gibi AB ülkeleri uzun süredir tarımsal ürünlerde kendine yeterlilik siyasetini sıkı biçimde takip ediyor. Örneğin bu bağlamda Almanya’nın tarımsal ürünlerde kendine yeterlilik oranı yüzde 80’nin üzerinde.
Pek çok Batı-dışı ülke ki içine bir ölçüde Türkiye de giriyor, AB’yi patolojik bir modernleşme örneği olarak okuyor. Hâlbuki AB aynı zamanda kırsal yaşam, hayvansal ve tarımsal ürün konusunda önemli bir modeldir.
Bu açıdan Türkiye gibi ülkelerin korona krizinin tarımsal üretim ve tüketim konusunda oluşturduğu yeni algıları çok iyi anlaması gerekiyor.
Genel olarak Türkiye dâhil pek çok gelişmekte olan ülke kamuoyu son dönemde küreselleşme karşıtı bir noktaya savrulmuştur. Aynı ruhun devamı olarak korona krizinin küreselleşmeyi zayıflatacağı bu ülkelerde bir tür mutlulukla temenni ediliyor.
Hâlbuki burada bu ülkelerin şunu sorması lazım: Dünyada küreselleşme zayıflarsa, geçişkenlik azalırsa Türkiye gibi ülkeler için bu özellikle iktisadi açıdan daha mı iyi olur?
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024