Halil BERKTAY
[15-16 Mart 2025] Birdenbire çıkagelmiş gözüktüğünden, şok etkisi yaptı, altüst oldu ortalık. Uzun vâdeli bir perspektifle, zamanını şaşırmış bir Stalinizm-Maoizmdi: Nepal gibi, Peru gibi, Maoculuğun son demleriydi aslında. Sendero Luminoso’nun lideri Abimael Guzman’ın bir varyantı gibiydi Abdullah Öcalan. Tabii bunları şimdi böyle görebiliyoruz. Zamanında ise, derece derece korku, hayret ve hayranlık uyandırıyordu, bölük ve tabur büyüklüğünde birimlerle gerçekleştirdikleri karakol baskınları. Devlet hazırlıksız yakalanmış, PKK önemli bir alan hâkimiyeti sağlamıştı. Şehirlerde dahi yarı-legalitesi, alenî görünürlüğü vardı; iri yarı motorsikletli savaşçıları sanki gövde gösterisi yapıyordu basına ve kamuoyuna. En üst düzey yöneticileri Arap ülkelerinde korunup saklanıyor, genç kadroları profesyonel askerî eğitimden geçiyordu. (Öcalan’ın PKK’ya 27 Şubat’ta yaptığı silâh bırakma ve kendini feshetme çağrısında, “reel sosyalizm”in bitmişliğinden söz etmesinin asıl anlamı buydu. Bir ideolojik iflâstan ve dolayısıyla ütopya kaybından çok, himayenin ve sağlam bir geri kuşağın yokolmasına işaret ediyordu. Soğuk Savaş döneminin sabitlikleri yoktu, şimdiki belirsizlikler ve değişkenlikler Orta Doğu’sunda. Sovyetlere sırtını dayayan bir Suriye’ye sırtını dayayan bir PKK artık yoktu, olamazdı, imkânsızdı.)
Fakat 2025’in realitelerinden tekrar 1980’lerin ikinci yarısına dönecek olursak: gün PKK’nın günüydü. Kürt milliyetçi-Maoculuğunun Türk solu üzerindeki etkisi doruktaydı. Apoculuğun doğuş döneminin korku ve nefretleri unutuluvermiş; bir zamanların Küba Devrimi, Granma, Sierra Maestra, Castro ve Guevara romantizmi, şimdi tamamen Apo’ya ve PKK’ya yönelmişti. Lâkin sathın altında hayranlık ile faydacılık birbiriyle yarışıyordu. Bir, toptan ısınamasalar da, herhalde “ezilen millet [ve milliyetçilik] her zaman ve ne yapsa haklıdır” gibi (eski ve yanlış) bir genellemeden hareketle, “Kürt özgürlük hareketi”ni demokrasinin (ve devrimin?) temel dinamiklerinden biri sayanlar vardı. İki, (mealen) “bak devleti nasıl uğraştırıyorlar, biz yapamadık onlar yapıyor, helâl olsun” diyenler, böyle samimî duygularla ama uzaktan izleyenler vardı. Üç, daha kuvvetle çarpılıp büyülenenler; epik bir filmden heyecanlanırcasına, müthiş bir macera diye gördüklerinin cazibesine kapılan ve hattâ katılmak isteyenler vardı.

Dört, hepsinin ötesinde, çok beğenmiş gibi yaparken, aslında bu Kürt hareketinden nasıl yararlanırım diye bakan oportünistler vardı. Bunlar da çeşit çeşitti kendi içlerinde. Kimileri Kürt hareketinin eteklerine yapışıp onun sırtından devrimcilik yapmak (veya devrimci geçinmek) peşindeydi (yani olmayan Türk devriminin ersatz’ı, psikolojik ikamesi gibi bakıyordu PKK’ye, kahve yerine nohut kavurup öğütüp içmek gibi). Kimi için çok daha somut bir umuttu PKK: gölgesindeki Kürt partilerine yamanarak siyasette yükselmek, milletvekili seçilmek, Meclise girmek açısından (ki herhalde PKK’nın, solun geniş kesimleriyle kapsamlı bir ittifak içindeymiş gibi bir “Türkiye partisi” görüntüsü verip kendi kendini ve tabanını aldatma ihtiyacına da denk düşüyordu).
Ne garip; PKK üzerinden kendi tabanını aldatıp kontrol etme ihtiyacı, Türk solundaki bazı küçük fraksiyonlar için de söz konusuydu. Maocu Aydınlık hareketinde, örneğin, 1980’lerin ikinci yarısında solda birlik isteyen ciddî bir muhalefet baş göstermişti. Buna karşı “Önderlik” (evet, orada da tam PKK gibi bir “Önderlik,” İtalyan solunda kullanılan bir deyimle capoistorico’luk, yani “tarihsel şeflik” nosyonu ve geleneği vardı, hâlâ da var kuşkusuz), kendi küçük kümesinin tek horozu kalabilmek için her çareye başvuruyordu. Başta gelen, ultra-devrimcilik hayalleri, daha doğrusu ninnileriydi. Bu doğrultuda alelacele çırpıştırdıkları argümanlardan biri, “devrimci kriz, tarihsel fırsat ve çelik çekirdek” teorisiydi. Güya o sırada, 1985-90 arasında (düşünebiliyor musunuz) Leninist anlamda devrimci kriz vardı Türkiye’de. O minik ve marjinal İşçi Partisi de (gene düşünebiliyor musunuz) bu kriz koşullarında tarihsel fırsatı yakalayıp devrim yapmaya adaydı. Ama tabii bunun için keza Leninist “çelik çekirdek” vasfını sürdürmesi veya edinmesi gerekirdi. Çünkü herkes biliyordu ki ancak öyle demir disiplinli, tek çizgi (yani tek lider) etrafında birleşmiş öncü partilerle devrim yapılabilir, yoksa solun birleşmesinden doğacak yamalı bohça gibi (farklı kanatlardan oluşan) bir partiyle asla devrim yapılamazdı. Oysa işte bakın, tam da bu tarihî fırsat koşullarında, tümüyle burjuva-reformist karakterdeki bu muhalefet çıkmış, Menşevik tarzı gevşek bir parti öneriyordu. Birlik çağrısı kulağa hoş gelebilirdi de, ardında, eli kulağındaki devrimi işte böyle baltalama, saptırma planı yatıyordu.
Komikti. Acayip gülünç geliyor şimdi. Bir dizi fantastik hayal üstüste yığılmıştı: Bütün sempatizanlarıyla birlikte kitlesi birkaç bini aşmayan bir fraksiyon hızla “çelik çekirdek”leşerek (veya mevcut ve zaten çelik bünyesini koruyarak) muazzam bir taban peydahlayacak; Turgut Özal, Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz ve Süleyman Demirel hükümetleri döneminden her nasılsa bir sol devrim çıkaracaktı. Bu safsataya karşı, kestirmeden siz zır-va-lı-yor-su-nuz diyebilmesi gerekiyordu muhalefetin. Ama diyemiyordu, çünkü o muhalefet de reel dünyada değil Marksist teorinin içinde yaşıyor, kendini aynı paradigma içinde geçerli eleştiri ve akıl yürütmelerle savunmaya çalışıyordu. Fakat konumuz açısından asıl ilginç olan, devrimci kriz tesbitini nereden çıkardıklarıydı. Bir tek dayanağı vardı bunun: PKK’nın silâhlı mücadelesi. Adım gibi eminim ki “Önderlik” aslında inanmıyordu buna. Çok daha Makyavelistti: inanmıyor ama kullanıyordu. “Dağlarında gerilla var memleketimin” diye yazılar yazıyordu (Ahmed Arif’in “dağlarına bahar gelmiş memleketimin” dizesine atıfla). Onlar devrimciydi, Kürt devrimiyle saf tuttukları için. Muhalefet ise devrimci kriz halini göremediğine göre PKK’nın mücadelesinin kıymetini bilmiyor, anlamıyor olmalıydı. Hattâ bunu “her Kürt genci öldürüldüğünde seviniyorlar” gibi demagojik ithamlara dahi vardırıyorlardı.
Âdi, utanmaz yalanlardı. Sonraki siyasî çizgilerinde nerelere gittiğini biliyoruz bu kişilerin. Gerçi birkaç yıl daha sürdürdüler, yapay ve sahte Kürtçülüklerini. Bekaa Vadisine koşup gerillaları teftiş ettiler, Abdullah Öcalan’la karşılıklı gül (veya karanfil, veya gelincik) alıp verdiler. Dürüst değillerdi; 1991 seçimlerinde Kürt adaylarının İP’den gösterileceğini; bu sayede (ve tam yukarıda anlattığım şekilde) PKK’nın sırtından kolayca Meclise girip politikacı olarak ün kazanmayı, ciddiye alınabilir olmayı umuyorlardı. Olmadı, çünkü Öcalan İP’den değil SHP’den göstermeyi tercih etti adaylarını. Bunun üzerine derhal bitti, güller de, “dağlardaki gerilla” şairanelikleri de, “devrimci kriz” teorileri de. Hemen koptular ve düşman kesildiler. Ardından, Kürtçülükten son derece keskin bir virajla Atatürkçülüğe ve darbeciliğe döndüler. Bu aşamaya geldiklerinde, çok ilginç şeyler de söylediler Bekaa serüvenleri hakkında. Çiçek verdi, ne yapayım, almasa mıydım da dediler. Bizim değil onların çektiği resimler de dediler. Meğer o resimleri sonradan MİT’e onlar vermiş de dediler. MİT bizim Bekaa’ya gitmemizden, verdiğimiz bilgilerden çok yararlandı da dediler. Hepsi birbiriyle çelişkili, ipe sapa gelmez şeylerdi. Çaldıkları minareyi hangi kılıfa sokacaklarını bilemediler.
Fakat bir yerde, bunların özel fraksiyon öyküsü boyutu ciddiye alınmamalı artık. Önemli olan sadece şu: PKK’yı “dağlarında gerilla var memleketimin” diye överken, bütün oportünistlikleriyle birlikte, Türk solcularının genel zihniyeti ve duygulanımıydı dile getirdikleri. Sol bir türlü göremedi veya görse de reddedemedi şiddetin kaçınılmaz sonuçlarını. Dışa (devlete) karşı şiddet ile içe (kitlesine, çevresine, hattâ kendi örgütünün içine) karşı şiddet arasındaki ilişkiyi. Apo’nun örgütüne mutlak hâkimiyeti nasıl sağladığını. Fiziksel tasfiyeleri, idamları, “hain”lerin infazını. Diğer Kürt örgütlerine karşı şiddeti (çok sonra vazgeçtikleri). Hepsinin beslediği patika bağımlılığını. Alışkanlıkların gücünü. “Gerillaya oy verin”leri.
1978-2025 (kırk yedi yıl). Veya 1984-2025 (kırk bir yıl). Devletin söylemini koyalım bir yana. Türk solundan bir tane düzgün, derin, kapsamlı PKK eleştirisi çıktı mı, barış ve demokrasi adına? Yapılabilir mi, kendi özeleştirisini de yapmadan? Bundan sonra çıkacak mı?
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024