Halil BERKTAY
[10.6.2019] Evet, asıl tarihsel, birincil anlamıyla cadı avları, dünyanın Batı-dışı bölgelerinde 18. yüzyıldan sonra da devam etti, ediyor (bkz Ruhumuzdaki şeytan (3) hangi Avrupa-merkezcilik?). Ama artık ön planda değil. 20. yüzyılda yerini, gene Batı bağlamında türeyen ikincil fakat daha büyük bir anlam aldı.
İkinci Dünya Savaşı öncesinde, bir tarafta Nazizm ve diğer tarafta Stalinizm yükseldi; İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise bu sefer ABD ile Sovyetler Birliği karşılıklı mevzilendi. Bu kutuplaşmalar, büyük ideolojik dâvâlar uğruna hukukun ayaklar altına alındığı, insanların üzerinde tepinildiği, bireylerin çiğnendiği ve tükürüldüğü fanatizm dalgalarıyla elele gitti. Totaliter rejimlerin merkezindeki liderler, (gerçek veya hayalî) rakipleriyle bambaşka bir amansızlıkla hesaplaşır oldu. Gazetelerde tek-yanlı suçlama ve karalama kampanyaları açıldı. Sanıklar özel mahkeme ve komisyonlarca, bunaltıcı biçimde sorgulandı. Faşist ve Komünist rejimlerde vahşi işkencelere de uğratıldı. Sonra görülen duruşmalarında, gene işkence tehdidi altında susta durduruldu; abuk subuk, en ufak inandırıcılığı olmayan itiraflara zorlandı. 1930’larda Almanya ve Rusya’da; 1940’ların sonları ve 50’lerin başlarında Doğu Avrupa’da, birçoğu idam edildi. Gene 1950’lerin başlarındaki Amerika’da işlerini kaybetti; toplumun marjlarına, alacakaranlığa, müstear isimlerle çalışmaya itildi veya çareyi Atlantik ötesine, Soğuk Savaşa karşın o kadar çıldırmayan İngiltere’ye kaçıp sığınmakta buldu.
Cadı avı deyimi işte bu çerçevede güncellendi. Mecazî bir kullanıma kavuştu. Her türlü muhalefeti veya muhalefet olasılığını ezip geçmek amacıyla, kitlesel isteri nöbetleri ve ahlâkî çöküş yaratmaya yönelik propaganda kampanyaları eşliğinde gerçekleştirilen seferberlikleri anlatır oldu.
Ne acıdır ki Türkiye tarihin bu karanlık mecrasında bir bakıma başı çekti. Gerçi Sovyetlerde gizli polis (ÇEKA 1917-22, sonra OGPU 1922-34, sonra NKVD 1934-46) terörü çoktan alıp yürümüştü. Ama sathın altındaydı. Büyük göstermelik mahkemeler henüz başlamamıştı. “Devrimci diktatörlük” adına “karşı-devrimci”lere alenen neler yapılabileceğini, önce 1925-27 arasının İstiklâl Mahkemeleri sergiledi. Şeyh Sait isyanının ve İzmir Suikastinin gölgesinde, her türlü muhalefet terörize edildi ve Tek Parti iktidarının (bırakın ideo-politik boyutlarını) öncelikle psikolojik temelleri atıldı.
Stalin’in kendi rakiplerine karşı cadı avı, 1936-38 arasının Moskova Duruşmaları ile doruğuna ulaştı. 1929’da patlak veren Büyük Bunalımın sadece kapitalist Batı dünyasını etkilediği, Sovyetler Birliği’nin ise bu sırada sosyalist planlama sayesinde dinamik bir gelişmeyi sürdürdüğü, bir zamanlar Solda inandığımız efsanelerdendir. Gerçekte ise aşırı hızlı sanayileşme ve tarımın zorla kollektifleştirilmesi, 1928-33 arasında kendi krizini yaratmış, geniş işçi ve köylü kitlelerine büyük zarar vermişti. Stalin’in Büyük Tasfiye hareketi, buradan, bu korkudan -- sosyalizmin geri dönülmez zaferinden değil, bu koşullarda yeni bir muhalefetin yükselebileceği korkusundan kaynaklandı. (a) 1936’daki Troçkist-Zinovyevci Terör Merkezi (veya Zinovyev-Kamenev veya Onaltılar) Dâvâsı; (b) 1937’deki Sovyet Aleyhtarı Troçkist Merkez (veya Pyatakov-Radek) Dâvâsı; (c) 1938’deki Sovyet Aleyhtarı Sağcılar ve Troçkistler Bloku (veya Buharin-Rykov veya Yirmi Birler) Dâvâsı ile, bütün Eski Bolşevikler (başka bir deyişle, tanınan liderler nesli) tasfiye edildi ve renksiz aparatçiklerin kumanda ettiği yeni bir parti yaratıldı.
1949-54 arasında Amerika, global ölçekte Soğuk Savaş, Avrupa’nın bölünmüşlüğü ve Uzak Asya’da Kore Savaşı koşullarında, Wisconsin eyaletinin Cumhuriyetçi senatörü Joseph McCarthy’nin başlattığı yeni bir Kızıl Korku dalgasıyla sarsıldı. Mc Carthy’nin 1950 Şubat’ında yaptığı bir konuşmada elindeki bir kâğıdı sallayarak (mealen) “burada Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan 205 Komünistin isimleri var” dediğini, bugün Türkiye’de pek kimse bilmez, hatırlamaz (oysa 31 Mart yerel seçimleri sürecinde, Millet İttifakı içindeki sözümona “PKK’lılar” hakkında iktidar medyasında yazılanlar, siyasî literatüre McCarthycilik diye geçen asılsız suçlama ve dezenformasyon biçiminin tipik bir örneğini oluşturuyordu). Ne kadar sahte de olsa, bu yöntemlerle büyük bir yaygara kopartıldı; yüzlerce kişi Komünist veya Komünist sempatizanı olmakla suçlandı; başta Temsilciler Meclisi’nin Amerikan Aleyhtarı Faaliyetler Komitesi (HUAC) olmak üzere, gerek devlet dairelerinde ve gerekse özel sektörde kurulan tuhaf panellerin önüne çıkarıldı; kamu görevlileri, sendikacılar ve üniversite mensupları öncelikle hedef alındı; (bugünlerde Yıldıray Oğur’un sürekli teşhir ettiği türden) arkadaşlık, müzaheret, irtibat ve iltisak iddialarının yeterli delil sayıldığı süreçlerle insanların hayatı karartıldı, kariyerleri yerle bir edildi.
Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarındaki 1951-52 TKP tevkifatı, McCarthyciliğin Türkiye’deki izdüşümünü oluşturdu.
Hemen aynı yıllarda, McCarthyciliğin muadili Doğu Avrupa’da yaşandı. Gene Soğuk Savaşın başlarıydı; ayrıca Yugoslavya’da Tito bağımsızlığını ilân etmişti ve Stalin artık her yerde potansiyel Titolar görüyordu. Bu çerçevede, Sovyet ordusunun 1944-45’te Nazizmden kurtardığı ve aynı anda başka bir imparatorluk adına işgal ettiği bir dizi “halk demokrasisi,”,yeni Komünist yönetimleri tamamen kendi kontrolüne almak isteyen Moskova’nın emrettiği yeni terör mahkemelerine hedef oldu. İçten içe “milliyetçi” olabileceğinden (yani her durumda yüzde yüz söz dinlemeyebileceğinden) kuşku duyulan bir dizi lider, olabilecek bütün dış düşmanlarla işbirliği, yıkıcılık, casusluk, karşı-devrimcilik, Titoculara hizmet veya emperyalizme hizmet gibi grotesk iddialara maruz bırakıldı.
Macaristan’da Laszlo Rajk, komünist iktidarın mimarlarındandı. Gizli polisin (AVH) kurucusu ve içişleri bakanıydı. Ancak Matyas Rakosi’nin fazla gözüne battı. 30 Mayıs 1949’da düzmece suçlamalarla tutuklandı. Partinin gözbebeğiyken, bir gecede “Titocu casus”a ve Batı emperyalizmin kapitalizmi geri getirmeyi amaçlayan “tasmalı köpeği”ne dönüşüverdi. Hapiste işkence gördü ve iddiaları kabul ederse beraat edeceği sözü verildi. 16-24 Eylül 1949’da yargılandı. İstendiği gibi “itiraf” etti ama savcılık sözünde durmadı; suçların vahameti karşısında ibret olsun diye Rajk ve yedi arkadaşı hakkında en ağır cezayı istemek zorunda olduğunun altını çizdi. Laszlo Rajk 15 Ekim 1949’da idam edildi.
Bulgaristan Komünist Partisi’nin Dimitrov ve Kolarov ile birlikte en önemli üç isminden biri olan Trayko Kostov, parti genel sekreterliği ve başbakanlık görevlerinden ansızın alaşağı edildi. Hakkındaki asılsız iddialar, öncelikle Vasil Kolarov, sonra (bir zamanlar Türk solunda pek beğenilen, sipariş üzerine hakkında Dimitrov Geçiyor diye epik kitaplar dahi kaleme alınan) Georgi Dimitrov tarafından dillendirildi. Kostov on arkadaşıyla birlikte 7-14 Aralık 1949 tarihleri arasında Sofya’da yargılandı ve iki gün sonra idam edildi.
Çekoslovakya’da Klement Gottwald ile Rudolf Slansky birbirlerini kollarken, atik davranan Gottwald oldu. Bir kere daha Titoculuk iddiaları öne çıktı. Slansky ve 13 arkadaşı “Troçkist-Siyonist-Titocu-burjuva-milliyetçi-hainler” diye yaftalanıp Kasım 1952’de yargılandı. Yukarıdaki başlık resminde, duruşması sırasında iki gardiyanı arasında sıkıştırılmış vaziyette gördüğünüz Slansky dahil on biri 3 Aralık 1952’de asıldı. Geriye mezarları dahi bırakılmadı. Külleri yol yapımında kullanıldı. Diğer üçü müebbet hapse mahkûm edildi.
* * *
Bu pis, tiksinti verici tarih hakkında son iki not: (1) Macaristan’daki Rajk dâvâsının hazırlık safhasında tutuklanıp, Stalin’in gönderdiği NKVD/KGB sorgu uzmanlarının elinde işkence görenler arasında, Janos Kadar diye biri de vardı. Her nasılsa sıyırdı. 1956’da ilk başta o da muhalif ve reform yanlısıydı. Macar ayaklanmasının seyri içinde, havayı koklayıp duruma göre saf değiştirdi. Sovyet tankları ayaklanmayı ezdi. Imre Nagy sığındığı Yugoslav elçiliğinden sahte vaatlerle çıkarıldı ve derhal tutuklanıp Sovyetler Birliği’ne kaçırıldı. Geri getirildi ve gizlice yargılanıp gizlice idam edildi. “Karşı-devrim” bu suretle ezilirken, partiyi ve hükümeti Imre Nagy’nin eski ve yakın arkadaşı Kadar devraldı. 32 yıl başta kaldı. Komünizmin nihaî çöküşünden hemen önce, 1988’de emekli oldu ve 1989’da vefat etti.
(2) İlginçtir; Çekoslovakya’da Slansky dâvâsının hazırlık safhasında tutuklanıp işkence görenler arasında da, bu sefer Gustav Husak diye biri vardı. O da her nasılsa sıyırdı. 1968’de Çekoslovakya’da parti içinden bir demokratikleşme hareketi başgösterdi. Aleksandr Dubcek “güleryüzlü sosyalizm” (socialism with a human face) çizgisini belirledi. O da Sovyetlerin başını çektiği (ve sadece Romanya’nın katılmadığı) bir Varşova Paktı müdahalesiyle devrildi. Yerine Husak geçti. Kadar gibi o da çok uzun süre başta kaldı. 1969-87 arasında 18 yıl boyunca partiyi ve devleti yönetti. Komünizmin çöküşünü gördü (oh olsun, iyi ki gördü). 1991’de vefat etti.
Sovyetlerde Leonid Brezhnev’in 18 yıl süren liderliğiyle birlikte, Macaristan’da Kadar ve Çekoslovakya’da Husak da bir zamanlar sosyalizmin giderek donuklaşması, taşlaşması ve çöküş sürecine girmesinin alabildiğine renksiz, katı, bürokratik çehreleriydi. Survivortelevizyon dizileri de ne ki? Bunlardı asıl “hayatta kalma” artistleri. İşe bakın ki, bizzat yaşadıkları tutuklanma, düzmece iddialarla suçlanma ve işkence tecrübeleri sayesinde rejimin gerçekliğini içeriden, olabilecek en mahrem biçimde tanıdıkları halde, yeri geldiğinde ve fırsat bulduklarında o rejimin başına geçmiş ve olduğu gibi sürdürmüşlerdi.
Patika ve paradigm bağımlılığının; tersten söylersek, o parti ve iktidar yapısı dışında bir hayat tanımamanın, bundan güçlü ve bundan acı örneği olabilir mi?
Yazarlar
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları




























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024