Hilâl KAPLAN
Meşruti monarşiden cumhuriyete, imparatorluktan ulus-devlete geçiş sürecinde, hem devletin hem de toplumun kimliğini baştan tanımlayan ama aynı zamanda egemenliğe meşruiyet sağlayan bir paradigmaya ihtiyaç duyuldu. Bu geçiş sırasında ki "ulusal özne"nin nasıl oluşturulduğuna baktığımızda, paradigmanın pek de değişmediği görülür. Artık saltanat var olmadığı için, egemene bağlanmayı sağlayacak farklı bir aidiyet biçimi yaratma gereği duyulur. Geleneksel kültürel kodların seçici bir şekilde yeniden yorumlanmasına dayalı bu aidiyet biçimine Nüket Sirman'ın deyimiyle "ailevî vatandaşlık" denebilir. Bu bağlamda, vatandaşların birbirleriyle ve devletle olan ilişkisi, vatandaşlık bağından ziyade aile bağı üzerine inşa edilmiştir.
Ulusun/toplumun bir parçası olma fikri, bu ailevî hiyerarşide yerini tanıma olarak gerçekleşir. Yerini bilmek, kime saygı duyacağını, kime itaat edeceğini ve kime hükmedeceğini ölçüp tartmayı beraberinde getirir. Ailevî vatandaşlık, devletin hakimiyetini daha güçlü kılar; çünkü gündelik ilişkilenme biçimlerini ailevî bir tarzda birleştirerek siyasete katar.
Atatürk, ailenin/ ulusun bütün fertlerinin ona karşı sorumlu ve itaatkâr olduğu "babanın/atanın ismi" olarak Türkiye'deki devlet aileciliğinin merkezinde durur. "Türklerin babası/atası" anlamına gelen bu isim üzerinden pekiştirilen 'ailevî vatandaşlık' kodları sayesinde, topluma mündemiç olan akrabalık ahlâkı devlet-toplum ilişkisinin de kurucu dinamiğini oluşturur. Buna göre:
1. Türkiye ulusu, büyük bir ailedir ve bu ailenin başı Atatürk'tür.
2. Türklerin babası olması hasebiyle Atatürk, zaten ataerkil kodlarla örülmüş bir toplumun sorgulanamaz, sorgulanması teklif dahi edilemez reisi konumuna yükselmiş olur. Devlet reisliğine, toplum reisliği payesi de eklenmiş olur ve bu eklemleniş, toplum üzerine 'sorgusuz, sualsiz' dayatılanların 'sorgusuz, sualsiz' kabulünü beraberinde getirir.
3. Osmanlı geçmişinin inkâr ve imha edildiği bir dönemde "Türklerin atası" olarak Atatürk, "ceddi, başlangıcı, sıfır noktası"nı temsil eder. O'ndan öncesi karanlıktır, O'ndan sonrası aydınlıktır. O'nun sayesinde varızdır, O'na borçluyuzdur. Ata'ya karşı yapılan her eleştiri, atanın mirasına ve aileye/ulusa yapılmış bir ihanet sayılır. Atasına nankörlük edenin soyundan şüphe edilir.
Padişahın tebası olmaktan "Atatürk çocuğu" olmaya geçiş bu söylem üzre bina edilir. Ancak, açık ki, ikincisi ilkinden daha demokratik ve eşitler arası bir ilişkiye işaret etmez. Bilakis, kendisini "Atatürk çocuğu" olarak tanımlamayanların, kelimenin her anlamıyla "gayri meşru" ilan edildiği bir düzene tekabül eder. Bu yüzden, bazı vatandaşlar kendilerini rahatlıkla 'evin mensubu/sahibi' olarak görerek, diğer vatandaşları evin misafiri konumuna iterek had bildirme/kovalama hakkını kendinde bulur. Çünkü ailevî düzen, kişilerin yerini/ haddini bilmesini gerektirir. Evin sahiplerinin, diğerlerine kapıyı gösterdiği "Ya sev ya terk et" bu çizginin bir ucundan, "Birisi bu kadına haddini bildirsin" diğer ucundan bize seslenir durur. Bu yüzden "Atamız" tanımlaması, göründüğünün aksine oldukça dışlayıcıdır.
Ailevî vatandaşlığın bir diğer getirisi de, vatandaşı 'çocuksulaştırması'dır. Yönetenler irade sahibi, aktif özneler olarak konumlanırken vatandaş, özneliğinden sıyrılmış, edilgen, enfantil bir pozisyona sabitlenir. Örneğin ailevî kodlar üzerinden devlet-vatandaş ilişkisi tanımlandığı için 'devlet büyüklerimiz' vardır veya "Ben sizin babanızım/ bacınızım" diyerek halka hitap ettiğinde garipsenmeyen, aksine benimsenen siyasetçilerimiz olmuştur.
Yine bu yüzden, Atatürk'ten önce birkaç kez meclis kurup, meşrutiyet ilan ettirmiş bir toplum olmasına rağmen, O'nun sayesinde demokratik bir sisteme kavuştuğumuz iddia edilir. Ya da yine bu yüzden, büyük fedakârlıklarla askerî bir güç ortaya koyan ve savaş ortamında dahi meclisini açık tutmayı başaran halk kitleleri iradesiz bir yığınmış da Atatürk "bizi çekip çevirmiş" gibi bir anlatıya imza atan 'enfantil' özneler sadır olur.
Atatürk üzerine kâlem oynatırken, kurulu bu mitik söylemsel düzeni hesaba katmak gerekir. Her parada resmi, hemen her heykelde cismi ve hemen her yerde ismi olan, "ata/baba" anlamlarıyla yüklü mitik bir oluşumun normalleştirilmesi, onun ne kadar içtiğine veya yetim oluşuna bakmakla sağlanamaz. Bu 'insanî' noktalar, mezkûr mitin insanileştirilerek, ardındaki siyasal anlamın tekrar üretilmesinden öte bir işe de yaramaz. İnsani olanı vurgulamak "Bak, aslında siyasal-ideolojik inşanın ardındaki de senin gibi bir insan" algısını oluşturarak, siyasal-ideolojik inşanın temelini kuvvetlendirip, olduğundan daha güçlü şekilde muhafaza edilmesine olanak sağlar.
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HilalKaplan/atamizi-aniyoruz/34907
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2019
27.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
24.04.2019
16.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
8.02.2019