Hilâl KAPLAN

Benim için New York
22.09.2013
2190

 Birleşmiş Milletler'in 68. Genel Kurulu'nu takip etmek üzere Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve beraberindeki heyetle birlikte New York'a geldik. Resmî gezinin ayrıntılarını ilerleyen günlerde okuyacaksınız ama önce biraz 'ilk görüşte' New York'tan bahsedeyim.

Resmî karşılamadan sonra, ağır ağır hareket eden konvoy havaalanını terk ederken, gözüme ilk üzerinde 'Dr. Oz' yazan ve Mehmet Öz'ün televizyon programını tanıtan otobüs reklamları ilişiyor. Bu güzel tevafuğun ardından kullanılmaktan cılkı çıkmış otoyolda ilerlemeye başlıyoruz.

En son üç yıl önce geldiğim şehrin, Manhattan (özellikle Central Park) ve dışındaki birkaç yer daha hariç ne kadar iç karartıcı olduğunu unuttuğumu fark ediyorum.

TOKİ binalarının 50 yıllık olduğunu ve daha ruhsuz inşa edildiğini tahayyül edin; şehrin çeperindeki o tür apartmanlarla dolu yerlerden geçiyoruz.

Alt tarafının bir kısmı inşaat alanı, bir kısmı demiryolu, bir kısmı da Doğu Nehri olan, kısaca karman çorman bir metal yığını diye tarif edebileceğim Queensboro Köprüsü'nden geçerek otele yaklaşıyoruz. Gerçi 1909'da açılmış bir köprü için hiç de fena olmadığını da söyleyebilirsiniz.

Queens'den Manhattan'a ilerledikçe manzaramızı gri-siyah ağırlıklı meşhur gökdelenler kaplıyor. Manhattan'a gelince trafik iyiden iyiye çekilmez bir hal alınca, hep birlikte aşağıya inip bir blok ötede bizi bekleyen otele varıyoruz ve en azından kendi adıma söyleyebilirim ki daha şimdiden İstanbul'u özlüyoruz.

Evet, moda sevdalısı, finans meraklısı, Broadway hayranı ve/veya sanat âşığıysanız,

Gökdelenlerle çevrili olmayı bunaltıcı bulmuyor ve yer yer kokan, yer yer sıçanlarla paylaştığınız metro sistemine uğramıyorsanız,

Özellikle üzerindeki kocaman reklam panolarıyla kült hale gelmiş sarı taksileri kullanıyorsanız,

Evet, New York sizin için cazibesi tartışılmaz bir olan bir şehir olsa gerek.

Benim içinse onca dizi ve filmle beraber nerdeyse karış karış bildiğim ama ekranın yaptığı makyajın üç yıl önce olduğu gibi bugün de daha şimdiden akmaya başladığı bir şehirden ibaret.

Yine de 'nüfus olarak en büyük-coğrafi olarak en küçük ada' olmanın getirdiği dezavantaja rağmen, New York'un kusurlarını gölgede bırakan bir cazibe merkezi olarak Manhattan'ın marka haline getirilmesi, bence reklamcılık tarihine adını altın harflerle yazdırmayı hak ediyor.

Şu anda bu satırları sabaha karşı yazıyor olsam da, Türkiye'de hayat daha yeni başlıyor. Dolayısıyla jet lag yaşamak için de uygun adresteyim. O yüzden sürçi lisan ettiysek affola…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar