Hüseyin ÇAKIR

Güvenlikçi politikalar, özgürlüğü yok ediyor/ rejimler otoriterleşiyor
6.02.2016
1555

 Nasıl oldu da Dünya’nın dört bir yanı korkudan yaşanmaz hale geldi? Son yirmi yılda doğanlar, şiddet, terör, korku ile özgürlük seçimi içine doğdular.

"İslami veya İslamcı Terör” olarak tanımlanan “şeytani” bir güç bütün dünyayı dize getirmiş olarak gösteriliyor; böylesi bir algı yaratılarak,NATO, Pentagon… gibi Batı dünyasının dev askeri, istihbarat  güçlerini  IŞİD veya benzer,  örgütler alt etmiş  diye  biz  “salak” insanlara bunu bize yutturuyor…!!!, Yutturmaya çalışıyorlar.

Oysa 1990’lı yıllar dünyasının algısı neydi?

Özgürlükler dünyası Batı, özgürlüklerin olmadığı, otoriter Demir Perde!dünyasına karşı, özgürlüğün zaferini ilan etmişti.

Batı/kapitalist dünyası, “insanlık” adına artık seçeneksiz  “tek yeni bir dünya”  olarak pupa yelken uçsuz bucaksız özgürlükler dünyası denizlerine, okyanuslarına yol açmıştı.

Soğuk Savaş nihai olarak sona ermişti.

Bütün özgürlükler sınırsız,  dünya tek bir dünya olacak, sınırlar kalkacak: Tek para, tek hukuk, tek devlet, küresel kültür, küresel insan… Ulus devletler anlamsızlaşıyor, ulus devlet simgeleri; Bayraklar, ulusal marşlar gibi… halkları birbirine kırdırmak için motive edici olarak kullanılan simgeler… anlamsızlaşıyordu.

Zaten ekonomi küreselleşmiş, ulus üstü şirketler dünyanın her yanında cirit atıyordu. Dünya tek para sistemine doğru gidiyor, borsalar  yoluyla ekonomi ve ticari  faaliyet, meta ve para dolaşımı küreselleşti… ki, bunlar ulus devletleri oluşturan temel ögelerdi.

Bende bu gidişe inandım, saf saf; sanki her şey kendi doğallığı içinde yol alacak,  tarih doğru tekerlekle, doğru bir yola girmiş gibi düşünmüştüm.  Öznelliğin, idareciliğine karşı, nesnelliğin doğallığı kendiliğinden gelişecek gibi, ütopik düşünmüştüm. 

Düşmanın Olmadığı Tek Dünya Ama Özgürlükler Yeni Dünyaya Bol Geldi

 Düşmana bağlı bir kapitalizm bitmiş, düşman ihtiyacıyla kendini var eden, gelişen, hegemonyasını kuran kapitalizm tarihe karışmıştı!  yeni bir dünya,  kutupsuz veya çok kutuplu yeni bir “barışçı kapitalizm”dünyasının oluşmakta olduğu düşünülüyordu.

 Dahası,  Marx’ın kapitalizm ’in en gelişmiş noktasından komünizme gidilecek teorisinin nesnel koşullarının oluşumu aşamasına gelindi diye düşünülüyordu. Sonuç olarak: Marx’ın teorisiyle: Teorik olarak herkesin ihtiyacına yetecek kadar üretim ve herkesin yeteneğine göre çalışabileceği bir dünya ya doğru gidiliyordu. 

Gel zaman git zaman. 1990’lardan sonra aradan yirmi yıl geçti,  bireysel, sosyal, kimliksel… vb. özgürlük fikri ve pratiği bütün dünyada Tusunami gibi yayıldı.  Küreselleşmenin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel dolaşımı ve özgürce oluşan küresel ağlar yoluyla bireylerin dolayımsız olarak ilişki kurma koşullarını yaratanı İnternet, cep telefonu, bireysel bloglar…  vs… artık her birey kendini ifade edebildiği bir dünya oluştu.

Bu nesnel olanaklar ve koşullar, koca koca devletlerin hiç beklemediği bir zamanda  ulus devletlerin çözülmesine yol açacak ortamı hızla yaratmaya başladı.

Özgürlüklerin yarattığı olanak ve ortam, sermayenin, siyasetin, devletlerin, sığ, derin istihbaratlarının iktidar, yönetim ve yönetme kapasitesine karşı, başka bir ağırlık merkezi oluşturmaya başlamıştı.

Çevre-Barış-Feminist-LBGT- Ulusal kimlikleri yok sayılanlar- Kentliler… gibi daha önce olmayan sosyal, siyasal hareketler, özgürlükçü ortamda egemen güçlere karşı siyasal alternatif olmaya doğru yol almaya başladılar, bu hareketler dünyanın bir ucundan, öteki ucuna birbirleriyle İnternet ağları yoluyla iletişim ve eylem birlikleri kuruyorlardı…

Göz göre göre, muktedir ve iktidar olanların karar vermediği halde klasik ulus devletler parçalanmaya doğru gidiyordu. 

Devlet olmayan devlet olarak  terör örgütü IŞİD

Ne olduysa bundan sonra oldu ve bugün klasik ulus devletin parçalanmasını istemeyen, bundan korkan,  ulus devletin olanakları yoluyla ekonomik olarak var olan, askeri, elektronik, enerji, tarım  gibi  alanlardaki  sermaye ve kapitalistler bu ani parçalanma tehlikesine karşı  yeni bir düşman yaratarak  ulus devletin gerekliliğini ve yeniden  nasıl reorganize  edilmesi  konusunda  gerekli olanı buldular: Şiddet, terör, korku… ve  bu  Hristiyan dünyasını  tek  vücut haline getirmesi için adı daİslam, İslamcılık olsun. Zaten, CIA Sovyetlerin Afganistan işgali sonrası,Yeşil Kuşak projesi doğrultusunda, Taliban, El Kaide gibi silahlı mücadele ve terörist eylemler yapacak örgütleri kurmuştu.

 IŞİD’i başka bir kategoride değerlendirmek gerekiyor. IŞİD, tarihte bilinen terör örgütleriyle kıyaslamak gerekişe, Hassan Sabbah ile karşılaştırılabilir. IŞİD, Irak Sünni Baas Partisi, Saddam  rejimi askeri, mali, sosyolojik temeli üstüne kurulmuş,  ulus-devlet olmayan bir devlet nitelikli terör örgütü.

Bunun doğru yanlışlığını sorgulayan faniler. CIA raporlarına ve ABD  Ortadoğu politikalarının son 45 yılına bakabilir.

Özgürlüklerin sınırını kontrol edemeyen ana kapitalist devletler, ulus devletlerinin parçalanması tehlikesine karşı  yeni bir küresel düşman yaratılmasını düşünüyorlardı. Hantington’un Medeniyetler Çatışmasıteorisinden ilham alınmış olmalı ki, kendi yarattıkları İslamcı silahlı- terör gruplarını,  küresel tehlike olarak 11 Eylül İkiz Kule saldırısıyla sahneye koydular.

Dünyanın önüne: Özgürlük mü, güvenlik mi ikilemi konmuş oldu. 

İkiz Kulelerin Vurulması Dünyada Yeni bir Dönemi Başlattı

 

11 Eylül İkiz Kulelere saldırı ile dünya, artık  (Varşova Paktı-  Sovyetler Birliği, Sosyalist ülkeler… Çakal Carlos,  Japon, İtalyan, Alman Kızılordusu… tehlikeler dışında)  yepyeni    bir terörle karşı karşıya olduğunu dünyaya inandırdı.

11 Eylül İkiz Kuleleri sonrası dünya algılar üstünden yönetilen dünya oldu. İnsanlar korktuğu/korkutulduğu için,  otoriter, anti –demokratik bir tünele doğru sığınmak için koşuyorlar.

Hantington, şeytan mı, deha mı, sırrı burada gizli.

İnsanlık 11 Eylül olayından sonra İslamcı Terör, Küresel Tehlikekorkusuna, tehlikeyi canlı tutan eylemlerle inandırıldı.

Terör korkusu karşısında bütün dünyanın egemenleri ulus devletlerini korumak ve yeniden yapılandırmak için güvenlikçi devlet politikalarına sarılmış bulunuyorlar. Yeni ulus devlet yapılanmasının demokrasi, özgürlükler üstünden reorganize olamayacağı için, terör korkusunu bütün dünyaya yayarak otoriter rejimlere meşruiyet haklılığı sağlıyorlar.

Aynı zamanda terör korkusu, yeni ulus devlet reorganizasyonuna,“milli”ci  politikalarına, ulusal güvenlikçi politikalarına ve  askeri- silah sanayine devlet kaynaklarının aktarılmasına gerekçe  gösteriliyor.

Ulusal güvenlikçilik, bütün dünyada ordulara-askerlere siyasal alanda söz ve karar sahibi olma meşruiyeti hakkı tanıyor.

Türkiye’de de hızla ordu, siyasal, ekonomik ve sosyal alanda söz ve karar sahibi oluyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar