Kemal CAN
“AKP’de taban kaymıyor, tavan uzaklaşıyor” başlıklı bir önceki Birikim yazısında, iktidar bloku ve özellikle AKP’nin politik hamleleriyle kendi tabanından uzağa düşmeye başladığını savunmuştum. Ekonomiden dış politikaya kadar birçok proje ve iddianın, iktidar tabanında artık karşılık bulmadığını, onay almadığını gösteren verileri paylaşmıştım. Şimdiye kadar milletin nabzını çok iyi tuttuğu iddia edilen iktidarın (Erdoğan’ın), bir süredir nabız tutmayı bırakıp ritim düzenlemesiyle işi yürütmeye çalıştığı anlaşılıyor. Bu idare yönteminden kısmen sonuç alabildiği de söylenebilir. İktidar inatlaşma konularını, neden desteklenmesi gerektiği üzerinden tartışmayıp, kimin karşı olduğu üzerinden konuşturmayı hala başarabiliyor. Pek çok meselede, “itirazcı muhalefet” tezinin alıcısı seçmenler bulunabiliyor. Kendisini destekleyen tabanın önemli bir kısmını, yapılanları onaylamasa da destekten vazgeçmemeye razı edebiliyor. Bu beceride, medya imkanlarının oransız üstünlüğü ile yürüyen gündem kontrolünün etkisi elbette çok fazla. Muhalefet aktörlerinin iktidarın destek kalabalığına nüfuz etme zorlukları ve kültürel barajları da bilinen gerekçeler. Alternatifsizlik (veya sadece hissi), endişe ve risk algısının yapıştırıcılığı gibi unsurlar da sıralanabilir. Bütün bunların yanında -çoğunlukla dışarıya karşı bir dinamik olarak tartışılan- kutuplaştırma siyasetinin içe dönük bazı sonuçlarını da koymak gerek: Destek muhafazakarlaşması, yaşlanması ve taşralaşması.
Menderes Çınar, yıl biterken yazdığı “Yerli ve Milli Sığ-ınağı” başlıklı yazısında, “siyasetin demokrasiyle medenileştirilmesinin reddi olarak” tarif ettiği “yerli-milli” söylemiyle, iktidarın nasıl bir “sığlığa” sıkıştığını özetliyor: “AKP, yukarıda bahsettiğim reddiyeci karakteri nedeniyle kendisini sığ bağnazlıklar arasına çekilmeye mahkum etmiştir” (...) “’Yerli ve milli’, tarihle hesaplaşıyorum derken toplumla barışmayan, böylece parantezi kendisi içinde kalacak şekilde kapatarak, Türkiye’yi otoriterizme demirleyen AKP’nin sığınağıdır.” Çınar’ın da işaret ettiği üzere her sığınak, burada korunacağını düşünenler için gönüllü veya mecburi olarak kendisini kapattığı alanı da tarif eder. Oldukça uzun bir süredir, iktidarın yarattığı konsolidasyonun diğer blok karşısındaki dayanıklılığı üzerine tartışılıyor. Ancak bu konsolidasyon sürecinin iktidar tabanına ne yaptığı, nasıl bir dönüşümle sürdürülebildiği konusu biraz ihmal ediliyor. İktidar, kendisini savunmak, “ötekilere” hayatı zindan etmek ve bütün bunlar yüzünden bedel ödememek gibi “başarılar” elde ediyor olabilir. Fakat bu kadar uzun kalınan sığınağın atmosferinin bozulmaması zaten zor ama artık bunun hissedilmemesi de pek mümkün olmuyor.
AKP’yi tek başına iktidar yapan, daha sonra oy tabanını genişleten, muhafazakar kalabalıkları hiç de muhafazakar olmayan (gösterilmeyen) beklentilerin arkasına takabilmesiydi. AKP, muhafazakarları sığınaklara çağırmıyor, aksine onlara sığınaklarından güvenli biçimde çıkma fırsatı vadediyordu. Şimdi, iktidarın savunulması her şeyin önünde, destekçileri için de bir beka davasına dönüştürüldü. İktidar, en korunaklı olduğunu düşündüğü “sığ” zemine çekilirken, destekçilerinden de etrafında toparlanma ve daha fazla “muhafazakarlaşma” talep ediyor. Tavan, tabanının beklentileri ve taleplerinden uzaklaşırken, onları –en azından reflekslerini– biçimlendirme çabasından vazgeçmiyor. Tabanına desteğe mecbur olduklarını hatırlatırken, bu desteğin nerede ve nasıl olacağının çerçevesini de çiziyor. Savunmanın demografisini ve coğrafyasını dayatıyor. İktidarın siyasi liderliği, tabanının talep ve beklentilerinden uzaklaşmakla yetinmiyor, onları da buralardan uzaklaşmaya zorluyor. Bunun doğal sonucu, tabanın ağırlık merkezindeki yaşlanma ve taşralaşma olarak karşımıza çıkıyor. Neredeyse bütün araştırmalarda, iktidar tabanında gençler ve büyük kentlerden başlayan destek gevşemesi çok net biçimde ölçülebiliyor. 24 Haziran 2018 seçimlerinde kısmen görülen bu eğilim, 2019 yerel seçimlerinde iyice belirginleşti. AKP ortağıyla birlikte, en güvenli sığınağı olan yaşlı taşraya çekiliyor.
Yerel seçimdeki oy dağılımı, iktidar partilerinin tutunabildikleri alanların ve ağırlık merkezinin artık “siyasi” taşra olduğunu çok net biçimde ortaya koyuyor. Bu sıkışılan coğrafya, tekrar değiştirilmesi zor bir kader yaratmaya da aday. Aynı şekilde, Metropoll Araştırma’nın son rakamları, AKP’nin gençler arasındaki desteğinin, genel ortalamanın on puandan daha fazla gerisine düştüğünü gösteriyor. Gerçek hayatta olduğu gibi siyasette de “Benjamin Button” (giderek gençleşmek) pek görülmüş vaka değil. Sonuçta iktidarın ayakta kalma başarısını temin için müracaat ettiği -aslında bir şekilde sonuç da aldığı- stratejinin, sadece dışarıya karşı değil kendi içine doğru işleyen gerekleri ve sonuçları var. Ancak aynı paradoks, bu dinamiklerin yarattığı riskler ile vazgeçmenin getireceği maliyetlerin kıyaslamasında da ortaya çıktığı için, durum bir komplikasyon olarak değerlendirilemez. Konsolidasyonu sürdürmek için tabanın itildiği alan, iktidar desteğinin dinamizmini emiyor, hatta yavaş yavaş öldürüyor. Fakat taşraya çekilen daha yaşlı ve daha muhafazakar reflekslere sıkıştırılan taban, ancak bu yolla daha güvenilir bir alanda tutulabiliyor. Muhafazakarlıktan dinamizm üretmekle, desteği muhafazakarlaştırmak çok başka şeyler. Taşradaki özüne (köküne) yaslanmakla, taşraya büzüşmek de öyle. Gençlere ulaşamamakla, yaşlanmak da epey farklı. Bir önceki yazıyla bağlayarak bitirirsek; İktidarın tavanı, kendi tabanı için hangisini tercih ediyor veya hangisine mecbur? Sonuç açısından bakılırsa da hangisi daha hızlı?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025
19.11.2024
11.11.2024
7.11.2024
2.11.2024
3.09.2024
14.06.2024
20.04.2024