Kemal CAN
Suriye meselesine Türkiye’nin dahil olmasından –ki hayli erken dahil olmuştu- bu yana, Erdoğan iktidarının en çok sıkıştığı dönemeçteyiz galiba. Alandaki durum, niyetler ve ihtimaller, neredeyse saatlik dilimler içinde ciddi değişikliklere uğruyor. Son zamanlarda çok işittiğimiz, “alanda olan masada da güçlü olur” argümanı sürekli boşa çıkıyor. Masada görüşme yürürken alanda bambaşka bir şey yaşanıyor, alanda olan masaya varana kadar şekil değiştiriyor. Söylenenler, iddialar, açık tehditler ile olup bitenler bambaşka yönlerde ilerliyor. Belki durum baştan itibaren böyleydi ama “zevahiri kurtarmanın” bir yolu hep bulunuyordu. Somut bir sonuç yaratmamış hamleler, havalı operasyon isimleriyle “alanda da, masada da kazanıyoruz” diye pazarlanabiliyordu. “Kendi göbeğimizi keseriz” lafı, masa kozu olarak tekrar ediliyor, kimse sahiden eline makası almıyordu. Son derece belirsiz ve oynak bir zeminde, farklı aktörlerle hareketli denge kurarak durum idare edilebiliyordu. Diğer aktörler de, “mış gibi” yapılmasına da izin veriyordu. Hem ABD’yi hem Rusya’yı parmağında oynatan, hem Putin hem Trump ile arasından su sızmayan, haberi olmadan bölgede kuş uçmayan havası sürdürülüyordu. Suriye politikasının çökmesi yeni değil ama bunun seri patlaklar halinde ortalığı bu kadar saçılması ve daha önemlisi dökülenlerin artık yerden toplanamaması yeni bir durum. Konunun uzmanlarının “dananın kuyruğunun kopacağı yer” olarak işaret ettikleri İdlib, kendisine yüklenen bu kehaneti fazlasıyla doğruluyor. Askeri tahkimat artırıldıkça el güçlendiren “başarılar” yerine, “misliyle karşılık” verildiği söylenen kayıplar artmaya başladı.
İdlib’de yaşananlar, meselenin tarafları ve uzmanları tarafından bile çok sarih anlatılamayacak kadar karıştı. Resmi sözcülerden yüksek perdeden tehditler ve “misliyle” olduğu söylenen karşılıkları dinliyoruz. El artıran her açıklama rest çekilerek karşılanıyor ama hâlâ bütün kartları göremiyoruz. Olayın askeri ve diplomatik tarafı, uzmanları bile zorlayacak karmaşıklıktayken bu konularda fazla konuşmak akıl kârı değil. Fakat meselenin iç politika cephesinde de ciddiye alınması gereken bir hareketlilik izleniyor. İşin bu tarafına bakmak, -Suriye’de ne olacağıyla epey bağlı olsa da- İdlib’de ne olacağından bağımsız bazı gelişmeleri anlamak için önemli. Çünkü bu gelişmelerin bazıları, Suriye aynasından yansıyor olsalar bile, sadece orada olanlarla ilgili değil. İdlib’deki askeri tablo, hangi hedeflere nasıl müdahale edildiği (topçu hareketliliği detaylarına kadar) veya gelen giden heyetlerin durumu, AKP sözcüsü tarafından dile getiriliyor. Cumhurbaşkanı, ülkeyi savaşın eşiğine getiren konuda atılacak adımları kendi parti grubunda açıklayacağını söylüyor. İktidarın ortağı parti lideri, “Şam’a yürüme”, bir başka ülkenin iktidarını silahla değiştirme hedefini meclis kürsüsüne taşıyor. Ülkenin ana muhalefet partisi başkanını da şöyle suçluyor: “Kılıçdaroğlu ve diğer Esad hayranları vatana ihanet içindedir. Esad’ın defterini dürmek varken, hatta bu sorumluluk ahlaki, tarihi ve hukuki bir mecburiyetken, temas ve görüşme önerisiyle avunanlar cinayete ve ihanete ortaktır”. “Türkiye’nin güvenliği Suriye’den başlar” veya “ümmetin derdi bizim iç sorunumuz” gibi slogan sözlerle açıklanamayacak “siyasi” acayiplikler bunlar.
Pek çok dış politika meselesinin doğrudan iç siyasetin parçası haline geldiği hakkında çok yazılıp çizildi. Ancak ortaya çıkan siyasi resim, dış politikanın iç siyasetin malzemesi yapılmasının, çatışma sürecinin siyasi kaldıraç olarak kullanılmasının epey ilerisine geçmiş görünüyor. Bahçeli’nin konuşmasında, bu sertleşmenin iktidar-muhalefet kutuplaştırmasından farklı faylara yayılan kırıklar oluşturduğunun da işaretleri var. “Türk milleti Şam’a girmeyi şimdiden planlamalı ve zalimleri yerle yeksan etmelidir. Yansın Suriye, yıkılsın İdlib, kahrolsun Esad”. Bahçeli’nin bu sözleri için -AKP’yi sağ tabanda biraz sıkıştırsa da- iktidar ortaklarının rol paylaşımı içinde kabul edilebilir retorik sınırlarda kaldığı söylenebilirdi. Ama aynı konuşmada, Avrasya lobisini zıplatacak, Erdoğan’ın yürütmeye çalıştığı “çözüm arayışlarını” ve yöntemini boşa düşüren şu cümleler olmasaydı: “Hem Suriye’yi hem de Türkiye’yi eşzamanlı idare etmeye, durumu kurtarmaya, kontrollü ve sürdürülebilir istikrarsızlık stratejisiyle bölgesel ve tarihsel emellerini gerçekleştirmeye çalışan Rusya iyi niyetli değildir. Hükümetin Rusya ile ilişkileri tekrardan gözden geçirmesi samimi dileğimizdir. Ne Astana’dan, ne Soçi’den, ne Cenevre’den, ne de diplomatik temaslardan herhangi bir sonuç bugüne kadar çıkmamış, çıkması da beklenmemelidir. Esad’ın yuları Moskova’ya bağlanmıştır. Bu gerçekle yüzleşmek şarttır. Suriye’de var olan krizi çözmek için siyasi ve diplomatik temaslar aldatmadır, masaldır, oylanmadır”. Bahçeli, Kürtlerle kurulan çözüm masasında olduğu gibi, dışarıda Ruslar ve içeride de Avrasyacılarla kurulan –Avrupa ve ABD ilişkileri için de “fonksiyonel”- masanın da tekmelenmesini istiyor. Bu durum, Erdoğan’ın dışarıda tercihe zorlanmasının içeriye de uzandığını düşündürüyor.
Dış politika konularının, çatışma ve risk alanlarının iç siyasete aktarılmasıyla, iktidarın gündem belirleme ve otoriter konsolidasyon üretme ihtiyacı arasında doğrudan bir ilişki olduğu sık kullanılan bir argüman. Fakat bir süredir bu meselelerin istenen etkiyi yaratma konusunda zayıfladığı yolunda işaretler arttı. Yapılan pek çok güncel araştırma, dış politika ve güvenlik meselelerine ilginin azaldığını, iktidar lehine bir siyasi eğilimi fazla desteklemediğini ölçüyor. Afrin, son olarak Fırat’ın doğusuna yapılan harekatlar bile -PKK ile ilişkilendirilerek milliyetçi hezeyanları kışkırtacak biçimde köpürtülmesine rağmen- iktidar lehine bir hava üretmeye yaramadı. Belki kendiliğinden oluşmuş yoğun bir ilgi oluşmadığından, belki de gündemin bozgun hissini büyüteceğinden endişe edildiği için, İdlib gündemi iktidar çevrelerince fazla zorlanmadı. “Sınırdan içeri birkaç füze göndertip” rüzgar üretme aklı işletilmedi. Tepkilerden siyasi destek üretmek yerine, “misliyle karşılık” avunması ve vaatlerle konu geçiştirilmeye çalışıldı. “Biz varsak çöküş yoktur, çürüme imkânsızdır” diyen Bahçeli ise, iktidarın bu tercihinin aksine, eksik kalanı vurgulayan tavrıyla “ortaklıktan” biraz uzaklaşıyor: “Kimin ne dediğinin bir önemi yoktur, millet ne istiyor, milli haklarımız neyi gerektiriyor ona bakarız, ilhamımızı tarihten, itibarımızı ecdadımızdan, itimadımızı da imanımızdan alırız.” Milletin geniş bir kısmı İdlib’de olmayı bile tam anlamamışken, Şam’a yürümeye ikna edilmesinin kolay olmadığı, bunun siyasi bir getirisi olmayacağı açık. Ancak meseleyi böyle siyasileştirmek, içeride ve dışarıda kaybetmediğini gösterme ihtiyacı acilleşen iktidar için ve onu içeriden sıkıştıran dinamiklerin geleceği açısından ilginç. Bunun tamamlanmış bir sürecin ürünü olup olmadığını veya yeni bir başlangıcı işaret edip etmediğini galiba daha sonra anlayacağız.
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025
19.11.2024
11.11.2024
7.11.2024
2.11.2024
3.09.2024
14.06.2024
20.04.2024