Lale KEMAL

Denetimsizlik istismara geçit verir
7.02.2015
1444

 Amerikan başkanları, göreve başlarken ülkenin değiştirilemez ilkelerini vurguladıkları bir açılış konuşması yaparlar.

Amerikan Başkanı Obama da, ilk kez başkan seçildiği 2009’daki konuşmasında, yönetim olarak topluma, ödedikleri vergilerin kuruşu kuruşuna hesabını verecekleri taahhüdünü yineliyordu. Obama’nın bu taahhüdü, ABD ya da diğer demokrasiyle yönetilen ülkelerde, kamu kurumlarının, vatandaşın vergilerinden toplanan paralarla yaptıkları harcamaların, parlamento üzerinden halka hesabının verilmesinin değiştirilemez ilkelerinden biridir. Keza özel sektör de kamu kurumları gibi harcamalarında ve faaliyetlerinde şeffaf ve iyi yönetilebilir olmak zorundadırlar. Aksini yaptıklarında yargı önünde hesap verirler, ister başkan olsun, ister şirket yöneticisi isterse milletvekili ya da bakan.

ABD’nin Türkiye Büyükelçisi John Bass, dün NTV’de soruları yanıtlarken, Türkiye’de getirilmek istenen başkanlık sistemine dair tartışmalara, iç mesele olduğunu belirterek girmiyor ama çok önemli bir hatırlatma yapıyordu. Bass, Amerikan başkanlık modelinde, demokrasilerin vazgeçilmezi olan denge ve denetleme ilkesine dayanan bir sistem yarattıklarına vurgu yaparken, “Amerikan başkanı ne tam güce sahip ne de tam yetki kullanabiliyor. Başkan dahil herkesin icraatları, Amerikan Kongresi’nin gözetim ve incelemesine tabi.” diye de ekliyordu.

Türk Parlamentosu’nun, iktidarın icraatlarını denetleme ve hesap sorma yetki ve gücünün olmadığını biliyoruz. Örneğin, Sayıştay’ın, kamu harcamalarının denetimine dair raporlarının, Parlamento’ya gönderilmelerinin iktidar tarafından engellenmesinden dolayı askerî ve sivil kamu bütçelerinin çar çur edilip edilmediklerini bilmiyoruz. Zaten de artık Sayıştay’ın, şeffaf yönetim anlayışının temel ilkesi olan dış denetim fonksiyonu sonlandırılmış durumda.   

Karar vericilerin icraatlarının hesabını vermediği bir Türkiye’de, peşpeşe çıkartılmakta olan yasalar ya da yasa tasarıları, doğal olarak çok ciddi endişe kaynağı haline geldi. Örneğin, kamuoyunda artan tepki alan iç güvenlik yasa tasarısı, bir yandan polisin zaten var olan aşırı güç kullanımını kontrolsüz hale getirirken valileri, yargıyı by-pass eden yetkilerle donatıp, güçler ayrılığı ilkesini iyice bulanıklaştırıyor. Ama buna karşılık, kolluk güçlerine ve valilere verilen bu aşırı yetkilerin olası istismarını önleyecek, yasama organı Parlamento’nun denetim mekanizmaları, kâğıt üzerinde şimdilerde var ama uygulamada yok.

Evet, geçen yıl şubat ayında MİT üzerindeki yargı ve parlamento denetimini tamamen ortadan kaldıran yasaya, muhalefetin ısrarlarıyla eklenen hüküm gereği bir Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu gecikmeli de olsa kuruldu. Böylece Parlamento’ya, zaten olması gereken denge ve denetleme yetkisi kısmen de olsa verildi. Ne var ki, bu komisyon, iktidarın getirdiği kısıtlayıcı hükümler nedeniyle olası istismarları ortaya çıkartıp, hesap sorma gücüne sahip değil.

CHP’li Ahmet Toptaş, bir konuşmasında, güvenlik ve istihbarat komisyonuna, verdiği kimi örneklerle, “Adı büyük kendi hiçbir yetkisi ve etkisi olmayan ölü doğmuş bir komisyon.” yakıştırması yapıyordu.

İster MİT Yasası, ister bağımsız olması gereken yargıyı iktidarın kontrolüne geçiren yasa olsun, isterse polis ve valiye aşırı yetki veren iç güvenlik tasarısı olsun, bu düzenlemelerin hiçbiri, şeffaf bir denetime tabi değil. Dolayısıyla, istismar edilme ve kötüye kullanılma riskleri yüksek nitelikte.

Hesabının verilmediği harcamalar ve icraatlar, yolsuzluğa geçit verir, birilerini zengin eder ama toplumu fakirleştirir, ülkeyi istikrarsızlaştırır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar