Markar ESAYAN
Günlerdir, Gezi Parkı’nda başlayan ve sonrasında tek gündemimiz haline gelen ve böylesiyle ilk defa karşılaştığımız sosyal bir olayı konuşuyoruz. İlk günkü ve Taksim’den çekilme talimatı gidene kadar yaşanan polis şiddetinin yanlışlığını sanırım artık herkes kabul ediyor. Vali Hüseyin Avni Mutlu’nun amasız, dolambaçsız özürü, oldukça önemli. Ben böyle bir pratiği geçmişten hatırlamıyorum. Başbakan Erdoğan’ın içki konusunda yaptığı açıklamalardan ötürü kırılmış vatandaşlardan özür dilemesi de öyle. Hükümetin böyle bir patlamaya hazır olmadığı ve belki de 11 yıllık çok zor iktidar dönemleri boyunca bile yaşamadıkları bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldıklarını düşünüyorum.
Daha önceki yazılarımda, dilim döndüğünce AK Parti’nin normal demokrasilerde iş gören hükümetlerden çok daha özel bir konum ve misyonu olduğunu zikretmiştim. Bunun altını özellikle çizdim. Üstelik, bunu bir kısım aydının kibirli-üstenci dili reddederek yaptım. Çünkü halktan biriyim ve hep öyle yaşadım. Hükümetin bir kurucu parti olarak 11 yıldır yavaş, yumuşak ve ama bir o kadar da köklü bir devrim yaptığını iddia ediyorum. Bunun cezası ağırdır. Kemalist statükoyu, onun vurucu gücü Ergenekon’u ve ekonomi vesayetini ortadan kaldırmaya çalıştığınız ve bunu önemli oranda başardığınız zaman, bunun karşılıksız kalmayacağını ve hazırlıklı olunması gerektiğini bilirsiniz. Tek bir örnek vereceğim. AK Parti, 100 liraya satılan ilacın fiyatını, 10 liraya indirdi. Bu bir devrimdir. Yüzde 150’lerde dolaşan faizi ise yüzde altının altına çekti. Enflasyon yüzde 140’lardan, yüzde sekize geriledi. IMF’ye olan hesap kapandı ve kuruma borç verecek düzeye gelindi. Bu bir devrimdir. Bugün darbe yapmaya heves eden fiyakalı paşaların devri kapanmış gözüküyor. Azınlıkların devlet eliyle mallarına el koyan 36 Beyannamesi fecaati, bu iktidar tarafından kaldırıldı, el konan 200 milyar liralık gayrımenkulün iadesine başlandı. Bu bir devrimdir.
Bunlar cezasız kalmaz. Ta ki o cezayı siz öngörüp, önünü alırsanız, bu karşı koyuş, bir demokrasi fırsatına çevrilir.
İşte AK Parti hükümetine yönelik yazılarımda, kurucu iktidar olarak, bunca sefil durumda bir muhalefet tablosunda, ülkenin kalan yüzde ellisine yönelik dilin çok dikkatli kurulması gerektiğini de hep söyledim. Ben Türkiye’de yaşam biçimleri tartışmasının yanlış yapıldığını düşünüyorum. Burada hükümet de, ona eleştiri getirenler de olayı tam olarak kavrayamıyor. Hükümet, haklı olarak, yıllarca çeperde tutulmuş, hakkı yenmiş, kamu alanına sokulmamış kitlesini memnun edeceğini düşündüğü uygulamaları ustalık döneminde yapmaya çalıştı. Doğru ya, Müslüman demokrat bir parti, bir sosyal demokrat veya liberal parti gibi davranamaz. Dört yılda bir sandığa giden bir parti, mutlaka seçmeninin taleplerini dinlemek zorundadır. Ancak, mesela hükümetin yasa haline getirdiği alkol düzenlemesinin değil, ondan önce kullanılan dilin sorunlu olduğunu düşünüyorum. İçkinin sembolik bir fay hattı oluşturduğu unutularak, düzenlemenin içkiyi aşan anlamları ıskalandı. Aynı şey gereksiz bir kürtaj yasası hamlesinde de yaşandı. Ben bunların yaşam biçimlerine ideolojik bir müdahale niyetiyle yapıldığını düşünmüyorum. Ancak kurulan dil o kadar sorunlu ki, hem dilin kendisi rahatsız edici, hem de kullanılmaya çok müsait.
Madalyonun öteki tarafından bakanlar da AK Parti’nin sosyolojisini anlamaktan uzak gözüküyorlar. Hiç hak etmedikleri davranışlara, haksızlıklara maruz kalan Müslümanlar, hiç kan dökmeden, kendilerine yönelik vahşi bir darbeye -28 Şubat- rağmen, bundan dersler çıkartarak AK Parti temsiliyetinde iktidara geldiler. Başbakan haklı, devrim ise, devrim 3 Kasım 2002’de yapılmıştır. Hem de en demokratik şekillerde… Şimdi bu iktidar, en basit bir hak meselesini bile, mesela kamuda başörtüsü serbestiyetini 11 yıldır tam olarak çözebilmiş değil. Nedeni ise, düzenlemenin bir rejim kavgasına dönmesinden endişelenilmesi. Ama keşke, şu son yaşanan kargaşa, içki vs düzenlemesi yüzünden değil, kamuda başörtüsünü amasız serbest hale getiren bir yasa yüzünden yaşansaydı.
AK Parti, aynı anda her şey olmak zorunda. Acı ama gerçek bu. Belki o kadar da acı değildir. Belki de bu siyaseti çok olgunlaştıran, demokrasi kültürümüzü geliştirecek bir şeydir. Bunu da AK Parti anlamalı. 11 yıldır, Türkiye’de bir devrim yaşanırken, imtiyaz kaybeden, korkuları ahlaksızca istismar edilen AK Partili olmayan kesimler de, muhalefet partileri, ama özellikle CHP tarafından temsiliyetsiz bırakıldı. Bir anamuhalefet partisi düşünün ki, derin devlet suçlarına sahip çıktı, Ergenekon sanıklarını milletvekili yaptı, elli kişilik vekil ordusu ile Silivri’deki Ergenekon mahkemesini sabote etmeye kalktı. Çözüm Süreci’nde bile kararlı duramadı. Bir vatandaş hatırlıyorum, şöyle demişti: “CHP bir şeye karşı çıktığında, anlıyorum ki o iyi bir şeydir, konuyu bilmesem de tersini destekliyorum.”
İşte ülkenin bu muhalefetsizliği, reformlarla imtiyaz kaybına duyulan sınıfsal beyaz Türk öfkesi ve hükümetin dönem dönem sertleşen ataerkil dili, birarada bir enerji birikmesine yol açtı. Bunun diktatörlük olduğunu iddia etmek, ya hiç diktatörlük görmemiş olmak, ya da başka türden bir diktatörlüğü arzu etmekle mümkün. Hükümet, başarıları ile kendine daha çok güvenmeye başladıkça, yola çıktıklarında işbirliği yaptıkları liberal aydınların kibrinden rahatsız olmaya, ancak buna başka tür bir kibirle karşılık vermeye başladı. Artık Türkiye 2002-2010 dönemindeki bileşenlerden oluşmuyordu. Demokratların bir kısmının cilası dökülmeye başladı. Aslında, tam da onlar Müslümanların yaşam özgürlüğüne karşıydılar. Bunu demokrasi sorunu olarak ambalajlamaları gerçeği değiştirmiyordu. Kamusal alana mahcup bir yere kadar değil, beyaz Türklere eşit şekilde yerleşmeye çalışan Müslümanlara karşı, çok derinlere gömülmüş bir tür İslamofobi ortaya çıktı. Bu sapma, “Erdoğan nefreti” başlıklı bir koalisyonun oluşmasını sağladı.
Çözüm süreci de, bu nedenle, Erdoğan’ın önünün kesilmesinin artık mümkün olmayacağı düşüncesiyle, kategorik olarak reddedildi. Devlet, Erdoğan’ın tüm riskleri alarak 30 yıldır demokrat görünümlü elit aydınların “yapın” dediklerini yapmaya başlamıştı ama, nedense bu bir tür öfkeye neden oluyordu. Bunu açıkça ifade etmek mümkün olmadığı için, “Demokrasi olmadan, barış olmaz” gibi paradoksal bir kavramın arkasına sığındılar. Bu gösterişli önermenin, aslında muğlak bir demokratik duruma kadar savaşa devam demek olduğunu görmek istemediler. Barış yapmaya karar vermenin tam da demokrat bir durum, şiddetin sona erdiği bir ortamda, gençlerimizi artık amaçsız bir çatışmaya kurban vermek başta olmak üzere, demokrasi sorunlarına daha çok zaman ve enerji ayırmak demek olduğunu da anlatamadık onlara. Barış ile AK Parti arasındaki çizgi yakınlaştıkça, bu kesimler hızla operasyonel tavır almaya başladılar, bizleri de yandaş diye yaftaladılar. Bu yaklaşımları bile sınıfsaldı. Diyelim ki o kişi AK Parti’yi destekleyen bir aydın olsun, bu neden aşağılayıcı bir durum olsundu ki! CHP’yi desteklemek övülecek bir durumken, AK Parti’nin olumlu siyasetini bir aydın olarak desteklediğinizde, sanki ayıp bir şey yapmış oluyordunuz. Asıl sorun tam da bu eşitliği hazmedememiş kibirli tavırdaydı.
Gezi meselesi, tam bir yönetim basiretsizliği ile artık bir çevre ihtilafı olmaktan çıkmış durumda. Ciddi olarak endişelenmemiz ve bu endişeleri sağduyuya tahvil etmemiz gereken kritik bir dönemdeyiz. Çevre hassasiyeti ve ataerkil dile karşı çıkan gençlerimizi bu büyük oyunda mutlaka ayrı bir yere koymak, onları korumak, dinlemek, dersler çıkarmak ve onlardan ders almak zorundayız. Ancak, olayın ikinci bir 28 Şubat denemesine dönüştüğünü, hükümetin de buna direneceğini görmek gerekiyor.
Hangi aydın vicdanı ve akıl, Erdoğan’ı Hitler, Mussolini ve Franco’ya benzeterek gençleri direnişe çağırabilir, sağduyunuza bırakıyorum. Ülkede yaşananları faşizme karşı bir Türk baharı olarak pazarlamaya çalışmak, hükümetin dünyadaki meşruiyetini karalamaya çalışmak, kime ne kazandıracak? Hadi diyelim, muvaffak olundu ve hükümeti devirecek bir kaos yaratıldı, bundan kim kazançlı çıkacak? Hükümeti devirmek için yüzlerce gencin ölmesini, ekonominin çökmesini beklemek, nasıl bir ruh durumuyla açıklanabilir?
Ama tabii ki, buna karar vermiş olanlara vicdan çağrısı yapmak naifçe. Hükümetin özellikle de Erdoğan’ın, dengelerinin bozulması sağlanarak hatalar yapması beklentisini boşa çıkartması lazım. Hükümet, ilk günlerdeki anlaşılmaz polis şiddetinde kaybettiği ahlaki üstünlüğü yeniden kazanmalı. Bu olayların ve vatandaşların hepsini bir provokasyon torbasına atmakla olmaz. Hükümette alandaki gençleri bu işten ayrı tuttuğuna dair bir tavır var ve bu çok isabetli. Yapılan hatalar telafi edilmeli, sorumlular hızla belirlenmeli ve adalet duygusu tamir edilmeli. Mesela Gezi’deki gençler daha uzun süre orada kalmaya karar verirse, oraya müdahale etmeme tavrı mutlaka sürmeli. O alan şu anda on binlerce kişinin en küçük panikte hayatını kaybedebileceği bir ölüm labirenti gibi. Eğer böyle bir felaketi yaşarsak, bunun tüm Türkiye’yi saracak bir ateşe dönüşmesi kaçınılmaz olur.
Biz Gezi’de ne olduğunu, Gezi üzerinde alçak uçuş yapan akbabaların operasyonlarını belki yıllar sonra ancak daha doğru analiz edebileceğiz. Şu anda, çoğunlukta olduğunu düşündüğüm sağduyulu vatandaşların ve öncelikle hükümetin üzerine çok sorumluluk düşüyor. Ateşe su dökmek ve gençlerimizi, demokrasimizi korumak.
Bu olursa, demokrasi anlayışımız tepeden tırnağa değişecek ve çok şey kazanacağız. Ben bundan eminim.
BU YAZI : http://www.markaresayan.com/?p=1980 SİTESİNDEN ALINMIŞTIR
Yazarlar
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019