Markar ESAYAN
Türkiye'nin, kurumsal vesayetin sinmesi ile yeni bir siyasi-toplumsal evreye girdiği artık daha net görülüyor. 'Hangi Gezi' ve 'Gezi bu değil' karmaşasında neredeyse kayıp şehir Atlantis efsanesine dönüşen kriz de, bunun sertçe açığa çıktığı bir fenomen oldu.
Değişimin yeni bir karakter kazanacağı, toplumsal ve siyasi aktörlerin bu yeni duruma kendilerini uyarlamak zorunda kalacakları bir dönemden geçiyoruz. Aslında sağlıklı olan oluyor... 11 yıllık köklü reform sürecinde temsil edilmeyen, değişime katılamayan ve siyaseten 'madunlaşan' kesim kendi içinde farklılaşma sürecine girmiş gibi görünüyor.
Jacobs University Bremen'den uzman psikolog Özden Melis Uluğ ile Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden uzman psikolog Nevin Solak'ın araştırmasına göre, Gezi'ye katılanların yüzde 50'si CHP dahil hiçbir partiye kendini yakın hissetmiyor. Türkiye ortalamasına münasip şekilde CHP'li oranı yüzde 24.7... AK Parti ve MHP'lilerin oranları ise yüzde 2'lerde.
Gezi'ye katılanların dağılımında kadınlar az farkla erkeklerden önde. Meslek olarak öğrenciler ve özel sektörde çalışanlar ilk iki grubu oluşturuyor.
Gezicilerin yüzde 77.5'i Türk...
Yani Gezi, esas olarak kentli, genç, orta-üst sınıf ve net biçimde AK Partili olmayan bir grubun kalkışması. Ancak bu kitle CHP ile de yollarını ayırma eğilimine girmiş görünüyor. Muhtemelen ilk seçimlerde CHP'ye yakın hissetmediğini söyleyenlerin çoğu AK Parti faktörü nedeniyle bu partiye oy verecekler. Yine muhtemelen CHP'ye oy vermeyi kendine yediremeyenler HDP'ye yönelecek. Oyunu sandığa değil de denize atacak olanlar da bu gruptan çıkacak.
Kabaca bir değerlendirmeyle, CHP oylarının yüzde ellisini, ufukta belirecek ilk anlamlı siyasi harekete çoktan kaptırmış gibi. Tabii bu yüzde ellinin CHP'den daha demokrat mı, yoksa AK Parti'nin defterini dürecek daha sert, Kemalist-ulusolcu bir hareket mi bekledikleri bu araştırmadan çıkarılabilecek bir sonuç değil. Ama biz, zamanın dönüştürücü sürprizlerini de hesaba katarak, çoğunluğun AK Parti'yi dengeleyecek 'demokrat' bir hareket beklediklerini varsayalım. Her halükarda bu durum o mecrada önemli bir şeylerin olduğu anlamına geliyor.
Araştırmaya katılan deneklerin AK Parti'yi değerlendirmeleri istendiğinde, 'İnsanların ihtiyaçlarına cevap veremiyorlar', 'Bize karşı niyetleri açık değil', 'Yeterli eğitim seviyeleri yok' gibi maddeler ön plana çıkıyor. Bu grubun AK Parti'ye karşı konumlanmalarının sınıfsal, algısal ve duygusal etmenlere dayandığı söylenebilir. Rasyonalite eksikliğinin öfke, sinizm, espri ve hazır algı mühendisliklerinin tezviratlarını sorgulamadan içselleştirme eğilimi ile giderilmeye çalışılması bu nedenle olsa gerek. Ancak travmatik geçmiş hesaba katıldığında, bunun anne ve babalardan devralınmış, üzerinde düşünülmemiş ve -umarım- geçici bir dil, çelişki olabileceği de unutulmamalı.
Araştırmanın en çarpıcı bulgusu, 'Çapulcu' söyleminin yeniden üretilerek 'direnişçi' sıfatına evrildiği, Erdoğan'ın olumsuz anlamda kullandığı bu sıfat ile bizatihi yeni bir kimliğin doğuşunu sağladığı tesbiti. Erdoğan sayesinde 'Türkiye'de kolektif hareketlerle bağdaştırılan yeni bir sosyal kimliğin ortaya çıktığı' ifade ediliyor.
Kendisini bu iktidar tarafından engellenmiş 'hisseden', olumlu değişimleri, değişimin öznesi olan Erdoğan'ın kodları yüzünden reddeden bir duygulanım, belli bir mağduriyet-direniş enerjisi üretmiş durumda.
Bu mağduriyet duygusunun 'plastikliği' bu hareketten -en az uzun vadede- bir siyasi oluşum çıkmasını engeller, kemalizmin post-modern yorumuna dönüşür ve iktidar savaşlarında bir manivela olarak iğdiş edilir mi? Yoksa ilk defa kendisini 'mağdur, imtiyazsız ve korunmasız' hisseden Beyaz Türk gençlerin, kentsoylu kadınların, beyaz yakalıların itirazı, zamanla gerçeklikle reaksiyona girerek AK Parti ve dindarlar karşısındaki 'Eksik Özne'yi dünyaya getirir mi, henüz bilemiyoruz.
Belki de ikisi de birlikte yaşanır. Bu daha olası.
Bunun sınıfsal nedeni, AK Parti ve Erdoğan'ın yaptıklarından ziyade dindarların varlıklarının kendisi... Erdoğan, totaliter laiklerin 'alter ego'su olmuş durumda. Totaliter laikler dikotomik bir kapana sıkışmış gibi, kendi yaşam biçimlerinin sağlamasını, dindarların kötücüllüğüne endekslemiş görünüyor. Cumhuriyet kurulurken Mustafa Kemal'in kuruluş harcına yerleştirdiği mayınlara basılmış olduğunu söyleyebiliriz.
Kurucu iradenin yarattığı totaliter laik toplum kesimi son 11 yıla karşı kendi cevaplarını vermeye çalışıyorlar.
İç kolonyal mantıkla toplum üzerinde mühendislik uygulayan, bunu yaparken, dünyadaki modernizm örneklerinden en pespayesini seçen Kemalizm, toplumu tamamen dönüştüremese dahi, iki büyük ve karşıt toplumsal kesim oluşturmayı başarmış durumda. Hızla demokratikleşen dindarlar ile kendi yaşam biçimlerini tek kutsal gerçeklik olarak gören totaliter laikler, ulusolcular, artık mahallelerine dönen ak saçlı sinirli aydınlar vs.
Bu gerilimin kendiliğinden azalması, hele hele bunun kısa sürede olması mümkün değil... Dindarların, totaliter laiklerin iyileşmesi ve kendilerine yetişmesi için yavaşlaması da mümkün olmadığına göre, kutuplaşma denen, ama aslında izah ettiğim tarihsellikten gelen ve uykusundan artık uyanmış olan gerilim, daha uzun süre gündemimizde olacak. Bence bununla barışmak, iyi yönetmek, avantajlarından yararlanmak ve algılarda 'normalleştirmek' gerek. Yanlış beklentiler ümitsizlik ve yorgunluk yaratır çünkü.
Adım adım gitmekte fayda var. Asgari müşterekte buluşabilecek en akılcı zemin, demokrasiyi dışlamayan, siyaset dışı müdahalelere karşı ortak bir tavırda anlaşmak belki. Bunun için iktidarın da üslubunu ayarlayarak bu kesimleri suiistimal odaklarının kucağına itmemesi gerekli.
Bu bile büyük bir kazanım olurdu doğrusu.
*Erdoğan Karşıtları Partisi
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019