Markar ESAYAN
Batı’nın karşı konamaz yükselişine karşı Doğu sadece askerî anlamda değil, kültürel, sosyal otantiklik açısından da direnemedi. Batı’nın Rönesans, Aydınlanma, reformlar, keşifler ve bilimsel sıçramalar sürecinde ürettiği bütün gösterişli ve fonksiyonel ürünler başta ulus-devlet teknolojisi olmak üzere Batı paradigmasının Doğu’yu teslim almasına yol açtı. Batı coğrafyasına en yakın Doğulu olarak Osmanlı ve ardılı Türkiye de, iki yüzyılı aşkındır Batı’yı taklit ederek Batı’yı yenme ve onu geçme sevdası içinde. Bu kâh II. Mahmud’un, kâh Reşit Paşaların, kâh İttihatçıların, kâh Kemalistlerin projeleri olarak karşımıza çıktı. Öyle veya böyle 200 yıldır bir toplumsal mühendisliğin nesnesiyiz.
Tabii nesne ve madun (subaltern- subordinated) olma durumu, özne ne kadar güçlü olursa olsun üzerine istenen şeyin yazıldığı boş bir sayfa olduğumuz anlamına gelmez. Tepede bir strateji olarak kurulan toplum mühendislikleri gündelik hayatta sürüme sokulduğunda, tepenin amacına uygun tüketiliyor gibi görünse de, inanılmaz değişimlere uğrar. Baskı eşliğinde benimsendiği varsayılan stratejiler, tüketici halk tarafından değişime uğratılır; çok uyumsuzsa içi boşaltılır, geriye kabuk kalır. Eğer yaşamda karşılığı olan yönleri varsa, bu da dönüştürülerek, değiştirilerek benimsenir. Ortaya totaliterlerin işin başında asla hayal etmediği bir tablo da çıkabilir. Bu toplum mühendisliklerinin tamamen başarısız olduğu anlamına gelmez. Ama tahayyül asla planlananla da örtüşmez.
Yani bir melezlikten bahsediyorum.
Türkiye nev’i şahsına münhasır bir yer. Toplum hep ona saygı duymayan totaliterlerce yönetilmiş. Uzun yıllar hamallık yapan derbederler gibi, omurgamız eğilmiş, bükülmüş, omurlar katılaşmış, ama hayatına devam etmiş. Totaliterlik, bireyselliğin geleneksel devirde de anlamlı bir karşılığı olmaması ve ağır cezalarla karşılaşmasıyla benimsenmiş. Kemalizmin bu kadar uzun süre ayakta kalmasının bir nedeni de bu; genelde paylaşılan totaliter kodlar, suç ortaklığı, ganimet paylaşımı, ataerkillik ve bireyin topluma feda edilmesinin tercih edilmesi. Kolektivizmin türlü döngüsel hâlleri. Devletçilik (faşizm-kolektivizm), askercilik (darbelere uyum), her kesimde muhafazakârlık (güçlü ve meşru statüko), uzlaşı yerine şiddete eğilim (süregen iç çatışmalar), katmanlı kimlikler (ilişkileri ve diyalogu tahrip eden sahtelik), devlete kapılanmacılık (vesayetçi güçlü bürokrasi).. kemalistlerin birden bulup dolaşıma soktukları şeyler değil. Kemalistler bunları sadece kendi iktidar ve amaçları için yeniden formatladılar.
O nedenle AK Parti’nin kemalizmin dindar değil muhafazakâr bir yorumuna bu kadar kolay yerleşmesine şaşanları anlamak zor. Bu kodlarla yüzleşmeden ortaya yeni bir ürün çıkması mümkün değil. Bu nedenle AK Parti’nin vesayetin hedefinde olduğu dönemlerde yaptığı ve yapacağı doğru şeyleri, toplum üzerindeki özgürleştirici etkisini önemsediğim için destekliyorum. Vesayete darbe vuran her girişim, topluma nefes aldırır, bilgi akışının çeşitliliğine ve alansal genleşmeye yol açar, bu kadar basit. Toplumu anlamaya yol açan ilkesel tavır budur.
Muhafazakârlığın değil, dindarlığın da önemli bir imkân olduğunu her zaman söyledim. Bu çarpıtılmaya çok müsait bir argüman ama hiç önemli değil, Türkiye’de doğru bir analiz yapmanın en önemli şartı bunu görebilmek. Çünkü kemalizmin zehrinin geniş dindar kesimlerden temizlenmesinde en gerçekçi yolun (iç dinamik eksikliği), muhafazakârlık ve milliyetçiliğin İslam’la çeliştiğinin ortaya çıkması. Etlendirelim; İslam’dan yola çıkarak Kürtçenin anadil olarak öğretilmesi hakkının tesliminin, milliyetçi paradigmayı yerle bir eden bir etkisi var. AK Parti’yi asıl sıkıştıran unsur olarak, kendi tabanının Uludere’ye duyduğu hassasiyet de, AİHS maddelerinden değil, Kuran ayetleri ve Peygamber’in sözlerinden geliyor. Dr. Frankeştayn’ın canavarına benzettiğim Türk-İslam sentezinin aslında büyük bir günah olduğunun dindarlarca fark edilmesinin, sosyolojik olarak AB’ye girmekten çok daha radikal bir değişime yol açma potansiyelini görmemek mümkün mü?
AK Parti, özür dilerim, Başbakan, tabanıyla bu yönde ilişki kurduğu müddetçe demokratlarla da çelişmedi, kavga etmedi. Ama dindarlıktan ne hikmetse Ankara’yı fethettiği ustalık dönemine denk geldi bu muhafazakârlığa dönüş yaptığında, sorun başladı. Burada tabanın rahatsızlığını, dindarlık görüntüsünde muhafazakârlık üreterek ve hâlâ çok güçlü olan Türk-İslam sentezi jargonuna sarılarak, yani din soslu milliyetçilikle gidermeye çalışıyor. Çamlıca’ya dev cami, kompleks ima eden rüküş fetih kutlamaları, kürtaj yasağı, Ayasofya’nın ibadete açılmasının dindarlıkla ilgisi yok; bunlar muhafazakârlık üreten şeyler. Hz. Muhammed, zemini kum mescitte namaz kılıyordu. İbadetin makbulü başka din mensuplarını incitme pahasına ibadethanelerini fethetme takıntısı veya gösterişli dev camiler inşa etme mantığıyla mı yapılır? Hıristiyanlığı Papa’nın şânı için St. Pietro’yu inşa etme kibri böldü, işin ucu, para karşılığı cennetten arsa satmaya kadar vardı, bilmez misiniz?
Muhafazakârlık konusunu netleştirelim, dindarlık ile evrensel demokrasi ilişkisini uzun uzun tartışırız. Bunu ihmal etmiş değilim. Bu yazı başka bir şeyi anlatıyor.
Yazarlar
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019