Mehmet YILDIZ
Yıllar önceydi, “klasik ve modern sosyolojik teoriler” dersini veren hocamız Karl Marx, Auguste Comte, Herbert Spencer, Emile Durkheim, Max Weber, Georg Simmel, Vilfredo Pareto, Herbert Mead vb. gibi sosyologların çalışmaları hakkında ders kitaplarında yazılanlarla yetinmememiz gerektiğini ve mutlaka yazarların orijinal eserlerini de okumamız gerektiğini söylediğinde, bir öğrenci “primary works” ile tam olarak neyi kastettiğini sordu.
“Yanında oturan arkadaşına sor, arkadaşınız bu eserlerin neler olduğunu çok iyi biliyor” deyince şaşırmıştım. Hocamız Karl Marx’ın “toplumsal evrim teorisi”ni eleştirdiğim bir makalede kullandığım kaynaklar nedeniyle bunu söylüyordu.
Söz konusu genç öğrenci dersten sonra yanıma gelerek bu bilgi birikimini neye borçlu olduğumu sorunca, “20 yıl boyunca Marksistlik yaptıktan sonra Marx’ın teorisini eleştiren bir makale yazmıştım, hoca o nedenle bunu söylemiş olmalı” dedim. Genç çocuk bana acıyan gözlerle bakarak, “Marksizmi anlayabilmen için ömrünün 20 yılını vermen mi gerekiyordu?” dedi.
Hollandalı genç öğrenciye ömrümün 20 yıllını Marx’ı anlamaya adamadığımı, o zamanlar bizde teorisiz devrimci olmak gibi güçlü bir isteğin oluştuğunu, bunun esas olduğunu, devrimci olduktan sonra da fikri manada bir şeyci olmanın adetten olduğunu, grup tercihinin ideolojik boyutunun trajikomik olduğunu anlatmaya hiç tevessül etmedim. Beni anlayamayacağına inanıyordum.
Karl Marx’ın ömrü feci bir yoksulluk içinde geçti ve Karl Marx proletaryanın fiili ve gelecekteki yoksulluğu üzerine çok yazı, kitap yazdı. Karl Marx toplumsal yoksulluğun gücüne o kadar çok inandı ki, onu 19. yüzyılın en devrimci, en önünde durulamaz gücü ilan etti.
Sırtına devrim yapmak ve kendisiyle birlikte tüm insanlığı kurtarmak gibi son derece ağır bir yük yüklediği yoksullara yoksulluk çektikleri için hiç acımadı Karl Marx . Yoksullara acımayı burjuva santimantalizmi olarak tanımladı ve aşağıladı. Proletaryanın domuzlardan beter yaşamasını, işçi çocuklarının günlük olarak cinsel suiistimallere uğramalarını, açlıktan, uykusuzluktan, soğuktan, yorgunluktan ölmelerini, insanların hayvanlar gibi 10’ar, 20’şer kişilik gruplar halinde yan yana yatmalarını, sevişmelerini en azından Engels’ten duydu ama onu her zaman öncelikle ilgilendiren ekonomik sistemin ahlaki bir eleştirisi değil, bilimsel bir eleştirisiydi.
Yoksullara hiç acımayan Marx’a sayısız sosyalist, entelektüel, işçi önderi sürekli acıdı. Onun için dilendiler. Engels, Moses Hess, Philips, Sofie’nin kocası, Edgar von Vesphalen, Ferdinand Lassalle, William Liebknecht... Marx için dilendiler çünkü yoksulluğunu bildiren mektupları yürek paralayıcıydı, bilimsel değildi, santimantalistti. Hatta bu santimantalist mektuplar yüzünden Engels hırsızlık yapmak zorunda kaldı.
Marx 1844’ten 1867’e kadar Engels’le birlikte “bizim teori” dedikleri teorinin bilimsel kanıtını bulmaya çalıştı. Geciktikçe Engels artan bir sabırsızlıkla “Hani nerede?” dedi. “Ruhuma eziyet ediyorsun, tamam bulacağım beni rahat bırak” dedi Marx. Engels’i yatıştırmak için “Ekonomik Politiğin Eleştirisine Katkı” adlı eseri yazdı. William Liebknecht kitabı okuduktan sonra Mösyö Biskamp’a “Bu kitap beni öyle büyük bir hayal kırıklığına uğrattı ki ağlayacağım geliyor. Hiçbir kitap beni böyle bir hayal kırıklığına uğratmamıştı” demişti. Dahası, Mösyö Biskamp’ın kendisi de Marx’ın yüzüne karşı “A quoi bon?” (Bu ne işe yarayacak?) demişti.
Yıllar birbirini izledi, teoriye aranan kanıt bir türlü bulunamıyordu. Aradan tam 23 yıl geçti. Nihayet Kapital yayınlandığında ise kitap Avrupa sosyalistleri, Alman İşçi Partisi tarafından hiç ciddiye alınmadı. Marx bunun üzerine öldüğü 1883 yılına kadar başka bir şey yazmadı. Herkese küstü. Cenazesine iki elin parmaklarından daha az sayıda insan katılmıştı.
Tüm artı-değerin kaynağının ödenmemiş işçi emeği olduğunu, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte üretim sürecinde makinelerin giderek artan oranda emeğin yerini alacağını ve böylece artı-değerin biricik kaynağı olan emeğin kapitalistler tarafından imha edileceğini, kapitalizmin intihar ettiğini, ekonomik sistemin açlığa mahkum ettiği işçiler tarafından yıkılacağını bildiren kehanetlerini bir tarafa bırakalım; Marx yoksulluğun her zaman en büyük toplumsal sorun olduğunu çıplak bir biçimde gördü.
Bunda yerden göğe kadar haklıydı. Yoksulluk tutkulu ulusal “kardeşlik” gösterileri sırasında bile yakanızı bırakmaz, sizi sizden kudretli milli kardeşlerinizin ayakları altına serer.
BDP’li Siirt belediye başkan yardımcısı istismar ettiği iki küçük kızın annesiyle bir Nevroz etkinliği esnasında tanışmış. İlkin yoksul kadının kendisiyle ilişki kurmuş, sonra yiyecek ve giyecek torbaları karşılığında iki küçük kızına da sahip olmaya başlamış. Kızların babasını da bir işe yerleştirmiş.
Başkan yardımcısının gazetelerde yayınlanan resmine bakınca, “Bu adamın bakışları bile mütecaviz, bu adam hiç kimseye karşılıksız bir şey vermez, bu adamın bir çayını, bir kahvesini içmek bile tehlikelidir. ‘Yurtsever’ olsa ne olur, korucubaşı olsa ne olur!” dedim kendi kendime. Bana birilerinin bir zamanki halini hatırlattı.
Yoksul olunca yiyecek, giyecek poşetleri karşılığında insanın onuruna, kadınlığına, erkekliğine, çocukluğuna el atar ağalar. “Yurtseverliğin” beş para etmez. Yoksulsan kendini “yurtseverlik” hayallerine fazla kaptırmayacaksın. Kim demiş ulusal idealizm deryasında yoksul ve zenginin kardeş olduğunu? Kardeşin kardeşe yaptığını Siirt’te görüyorsunuz.
Olay üç sene sonra basına ve yargıya yansıyınca BDP birden tecavüze uğrayan yoksul aileye acımaya başladı. BDP’liler ağır sözlerle başkan yardımcılarını mahkum ettiler ve partiden ihraç ettiler. Demek ki olayı önceden bilmiyorlarmış. Siirt küçük bir yer olmasına rağmen olayın bilinmemesi araştırılmaya değer bir konudur.
Bir an için BDP’nin masumiyetinden şüphe etmeyelim, peki BDP neden şimdiye kadar “Özgürlüğe Kaçış” kitabında tecavüz mağdurları tarafından dile getirilen olaylar hakkında herhangi bir açıklama yapmadı? Hadi diyelim kitabı okumadınız, Hürriyet gazetesinden kadın hakları mücadelesinde yakından tanıdığınız Gülden Aydın’ın tecavüze uğramış kızlarla yaptığı görüşmeyi de mi okumadınız?(Bkz, Gülden Aydın, “Kandil Dağı’ndan yaşanmış tecavüz hikayeleri”, 04.02.2006 tarihli Hürriyet gazetesi).
Gülden Aydın yıllardır kadının yaşam hakkı için, kadın hakları için memleketin her köşesinde mücadele eden tanınmış, saygın, ilerici ve cesur bir gazetecidir. Gülden Aydın Irak’a giderek Öcalan’ın kurbanlarıyla konuşacak kadar cesur ve mert bir insandır. Yani sizin gibi ikiyüzlü bir insan değildir.
Anlaşılan BDP’liler okuma konusunda çok tembeller. Onun için Gülden Aydın’ın 2006 yılında yaptığı röportajdaki “Birinci kadın”ın sözlerini BDP’liler için okuyorum:
“Öcalan’ın Şam’daki evine Yoğunlaştırma Evi denir. Yoğunlaştırma Evi’ne bakire, genç ve güzel kadınlar alınır. Vahşi, ‘çöl güzeli’ kızlardan hoşlanırdı ama sarışınlara daha çok ilgi duyardı. Ben de Yoğunlaştırma Evi’ne çağrıldım. Apo bir gün beni masaja çağırdı. Gittim, ılık su dolu leğendeki ayaklarını yıkadım. Hani köy ağaları gibi. Beni azarlamaya başladı, bilmiyorum diye. Sırtüstü uzandı, şimdi bütün vücuduma, dedi. Anladım neler olacağını. Çünkü cinsel istek uyandığını gördüm. Soyun, dedi. Soyundum. İç çamaşırlarını da çıkar, dedi. Ayağa kalkıp sarılıp sıkınca korktum. Kendimi savunmak için Apo’ya vurdum. Üç yumruk attı yüzüme ve kafama. Küfretti bana. ‘Düşkün, fahişe, rezil kadın. Seni özgürleştirmeye, tabulaştırdığın zincirleri kırmaya çalışıyorum’ dedi. Titrediğimi görünce kovdu beni. ‘Sen Kesire’sin. Beni onun gibi yok etmek istiyorsun. Sen köle kalacaksın!’ diye bağırdı. Ama bu daha ilk denemeydi. Dışarıda bekleyen tecrübeli kadınlar, beni psikolojik olarak hazırlama toplantısına çağırdı. Ağladım. İçlerinden biri, Osmanlı Sarayı’ndaki Valide Sultan gibiydi. Beni azarladı. ‘Başkan bizi özgürleştiriyor. Sen özgürleşmek istemiyor musun? Başkana erkek gözüyle bakıyorsun. O başkan, o zincirlerimizi kıran bir peygamber.’ Beni akşam yemeğinden sonra yine çağırdı Apo. Bu kez çözümsüzdüm. Kime derdimi anlatacaktım? O ana kadar ölüme hiç bu kadar yaklaşmamıştım. Bekaretimi aldı.”
Öcalan’ı yemek yiyorken gösteren yabancı bir dergideki kocaman resim yıllardır bir türlü gözlerimin önünden gitmiyor: Kocaman bir masa, bir ucunda Öcalan oturmuş önündeki 7-8 porsiyonluk kebabı yiyor, diğer ucunda ise 5-6 incecik genç kız tek tip kıyafetler içinde ayakta bekliyor. Öcalan batılı gazeteciye “Biliyor musun burada her gün binlerce insanın karnını doyuruyorum” diyordu.
Siirt’in poşetleri, Bekaa Vadisi’nde her gün kurulan çorba kazanları... Ağalar iştahla kebap ve isot yiyor. Yoksullar, gencecik kızlar esas duruşta, yoksullar yutkunmakta, yoksullar utanmakta, yoksulların namusu her yerde ayak altında...
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları



















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2014
26.08.2014
15.08.2014
6.08.2014
15.07.2014
22.06.2014
12.06.2014
9.06.2014
7.06.2014
20.05.2014