Mehmet YILDIZ
Sosyal dünyanın problemlerini analiz etmekte, özellikle siyasi yazılarda sık sık dar kafalılık sergilendiğini biliyoruz. Bendeniz her seferinde “yerel yazarlar” grubuna dahil olmaya çalıştım. “Bizim sorunlara kafa yoruyor, bizden biri,” desinler diye yaptım bunu. İnsanlar yazılarımı okuduklarında “Ne alakası var şimdi bunun?” demesinler diye. Bu koşullar altında dar kafalılık kaçınılmaz oldu.
Böylece kimliğini yitiren Dersim toplumu, Apo, Tayyip Erdoğan üçlüsü yazılarımın ağırlıklı konularını teşkil etti. Halbuki insanoğlunun en büyük sorunları üzerinde düşünmek, tüm yerel sorunları bu çerçevede ele almak bana daha doğru geliyor. Ağırlaşan küresel sorunları objektif olarak incelemenin araçları ortaya çıktığı halde bu araçları kullanmamak ve yerel sorunlar içerisinde boğulmak bir yarar getirmeyecektir. Örneğin seçmenin yarısının desteklediği corrupt ve despot Erdoğan’ı eleştirip durmanın bir anlamı yoktur. Bu eleştiriler ne kadar makul olurlarsa olsunlar asla aydınlanma çağının yazarlarının eserlerinin rolünü oynayamazlar. Keza Apo ve PKK hakkında yazılanların da bir yararı olmayacaktır. Apo öldürdüğü Mahsum Korkmaz’ın heykelini diktirerek rasyonel ve özgürlükçü eleştirilerin önünü kesmekte dev bir adım daha attı. Bırakın Kürtleri, Türk Harrylerin ve Oliviaların sayısı ve inatçı çabaları bile insanı derin bir umutsuzluğa itmeye yetiyor.
1950’li yıllardan bu yana ikiye katlanma yılları giderek kısalan ve günümüzde 7 milyara ulaşan insanoğlu dünyanın besleyemediği mevcut sayısı yüzünden en temel insani hassasiyetlerini kaybediyor. Barbarlık cephesinin en önünde IŞİD’in, El Kaide’nin, soykırımcı İsrail devletinin, Taliban’ın olduğunu söyleyebiliriz. Barbarlık en temel insani hassasiyetleri yitirme şeklinde tüm ülkelerin halklarını etkiliyor. Örneğin yeryüzünün en kriminal devleti olan İsrail’in 2000’in üzerinde Filistinli çocuğu öldürmesini Norman Finkelstein’den başka kimse protesto etmedi. New York’un en kalabalık ve en büyük caddesinin trafiğini neredeyse tek başına kesen Norman Finkelstein yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı. IŞİD’in konvoyunu bombalayan ABD’nin hümanizm cephesinde görülmesi problemlidir. Aynı ABD Filistinli çocukların gerçek katilidir çünkü. ABD bombaları bir tek Ezidi çocuğunun kurtulmasına sebep olmuşlarsa hedeflerine ulaşmış sayılırlar. ABD’nin insanlık karşısındaki pozisyonu ise değişmedi.
Öte yandan kapitalizm ve çok uluslu şirketlerin barbarlığı yerkürenin fiziki sonunu getiriyor. İnsanoğlunun yerkürenin taşıyamadığı sayısı hem bu süreci hızlandırıyor, hem de sona doğru giderken tüm medeniyetin günlük olarak daha hızlı bir biçimde yok olmasını sağlıyor. Büyük kalabalıklar halinde savaşa, hastalıklara, açlığa esir düşen insanlara artık kimse acımıyor. Merhamet Antep’te, Maraş’ta, Hatay’da olduğu gibi tamamen yok oluyor. Çıldırmış güruhlar sığınmacılara saldırıyorlar. Akdeniz’de her gün büyük gruplar halinde Avrupa’ya sığınmaya çalışan insanlar ölüyorlar. Ölümcül Ebola virüsü nüfus yoğunluğunun en çok olduğu ve çevre tahribatının en çok yaşandığı ülkelerde yayılıyor.
Demografik Analizin Önemi
Sınırlı bir yerkürede sınırsız bir ekonomik büyümeyi öngören kapitalist sistemin irrasyonalizminin yanında sınırlı bir yerkürede exponential olarak büyüyen nüfusun yarattığı irrasyonalizm daha önemsiz değildir. Bu sorun her türlü sosyoekonomik sistemden bağımsız olarak incelenmelidir. Kendi başına duran bu büyük sorunu sistem tartışmaları içinde ikinci plana itmek yanlıştır.
Demografi nüfus verilerinin istatistiki analizidir. Dünya nüfusu 1804’te sadece 1 milyar iken 123 yıl sonra (1927) 2 milyara ulaştı. 33 yıl sonra (1960) nüfus 3 milyara ulaştı. 14 yıl sonra (1974) 4 milyar oldu. 1987’de (13 yıl sonra) 5 milyar oldu. 13 yıl sonra (1999) 6 milyara ulaştı. 2011’de (12 yıl sonra) 7 milyar oldu. (Kaynak: BM)
Yapılan nüfus projeksiyonuna göre dünya nüfusu 2050’de 10 ile 10.7 milyar arasında olacaktır.
Yıllık %1 büyüme oranıyla bir ülke veya yerküre toplam nüfusunu ancak 70 yılda 2 katına çıkarabilir. Büyüme oranının %3 olması halinde ise nüfusun 2 katına çıkması için sadece 23.3 yıl gerekmektedir.
Demografik Geçiş (Demographic Transition)
Demografik Geçiş konsepti Avrupa ve ABD’deki nüfus artış tarihinin incelenmesi sırasında oluşturuldu ve nüfus analizlerinde her yerde geniş olarak kullanılmaktadır. Demografik Geçiş yüksek orandaki doğum ve ölüm oranından düşük orandaki doğum ve ölüm oranına geçişi ifade eder. Belli başlı 4 aşaması vardır:
1. Aşama: Yüksek orandaki ölüm, yüksek orandaki doğumu dengeler. Nüfus artışı ya hiç yoktur ya da çok yavaştır. Hatta azalma söz konusudur.
2. Aşama: Ölüm oranları düşmeye başlar. Doğum oranı yüksek kalarak nüfusun artışını sağlar.
3. Aşama: Doğum oranları düşerek nüfus artışını yavaşlatır.
4. Aşama: Doğum ve ölüm oranlarının her ikisi de düşer. Nüfus artışı yavaşlar, hatta artış tamamen durur ya da nüfus azalır.
Demografik Geçiş çerçevesinde Avrupa ülkeleriyle gelişmekte olan ülkeler arasında bir kıyaslama yaptığımızda şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır:
Avrupa Ülkeleri
Tüm periyod boyunca doğum ve ölüm oranları düşük kaldı. Ölüm ve doğum oranlarında 200 yıl boyunca tedrici bir düşüş yaşandı. Nüfus artış oranı 19.yy’da en yüksek noktasına ulaştı. Artış yıllık olarak %1-2 arasında gerçekleşti.
Gelişmekte olan ülkeler
Demographic Transition öncesi yüksek doğum ve ölüm oranları (2. Dünya Savaşı öncesinde) söz konusu oldu. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ölüm oranlarında ani sert bir düşüş yaşandı. Nüfus artışı 20.yy’ın 2. Yarısında zirveye ulaştı. Yıllık olarak %2.5-3.5 arasında gerçekleşti.
Demografik Geçiş bakımından Batı Avrupa, ABD, kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Çin’in esasen 4 aşamayı tamamladıklarına inanılmaktadır.
Doğu Asya, Latin Amerika, Orta Doğu ve Güney Afrika’nın çoğunlukla 3. Aşamada oldukları tespit edilmiştir.
Güney Asya (Pakistan, Hindistan) ve Sub-Saharan Afrika’nın hâlâ 2. aşamada olduğu gözlemlenmektedir.
Nüfus Değişimi
1800 öncesi nüfus değişimine baktığımızda aşağıdaki karakteristikleri görüyoruz:
a- Oldukça yavaş olan bir büyüme oranı,
b- Yüksek doğum oranlarını etkisiz kılan savaşlar, kıtlıklar ve salgın hastalıklar yüzünden meydana gelen yüksek orandaki ölümler,
c- 1800’de 1 milyara ulaşan toplam dünya nüfusu.
1800-1900 yılları arasındaki nüfus değişimine baktığımızda şunları görüyoruz:
a- İlk sanayileşmeyle birlikte Avrupa nüfusundaki ölüm oranının düşmeye devam etmesi,
b- Avrupa nüfusundaki büyümenin uluslararası göçü güçlü bir biçimde arttırması,
c- Gelişmekte olan ülkelerin nüfusundaki büyümenin çok yavaş biçimde seyretmesi,
d- Dünya nüfusunun 1900’de 1.7 milyara ulaşması.
1900-1950 yılları arasındaki nüfus değişimine baktığımızda göze çarpan karakteristikler şunlardır:
a- En gelişmiş ülkelerdeki ölüm oranındaki düşüşe doğum oranındaki düşüşün eşlik etmesi,
b- Her ne kadar bazı ülkelerde ölüm oranları düşmeye başlasa da Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin çoğunluğunun hala yüksek doğum ve ölüm oranlarıyla karşı karşıya kalmaları,
c- Yüzyılın ortalarında nüfusun 2.5 milyara ulaşması.
1950-2000 yılları arasındaki nüfus değişimine baktığımızda en gelişmiş ülkelerle (EGÜ) az gelişmiş ülkeler (AGÜ) arasındaki en belirgin farklılıklar şunlardır:
EGÜ: Düşük ölüm ve doğum oranlarına geçişin tamamlanması.
AGÜ: 2. Dünya Savaşı’nı takiben ülkelerin büyük çoğunluğunda ölüm oranlarında hızlı düşüş ve 20 yıl boyunca yüksek düzeyde gerçekleşen doğum oranının dramatik nüfus artışına yol açması.
Özetle, dünya nüfusu özellikle Sub-Saharan Afrika ülkeleri, Güney Asya ve Orta Doğu’da olmak üzere artmaya devam edecektir. Az gelişmiş ülkelerdeki doğum oranı gelişmiş ülkelerdekinin iki katıdır. Az gelişmiş ülkelerdeki genç nüfus yapısı onlarca yıllık nüfus büyümesi için bir momentum oluşturmaktadır.
Sonuç olarak, yakın gelecekte gelişmiş ülkelerle az gelişmiş ülkeler bakımından nüfus dağılımı ağırlıklı olarak değişecektir. Nüfus artışı en çok Hindistan ve Sub-Saharan Afrika’da gerçekleşecektir.
Nüfustaki değişim üç temel demografik bileşenin ürünüdür: Doğum, ölüm, göç (dışarıdan göç almak veya ülke nüfusunun dışarıya göç vermesi).
Sub-Saharan Afrika ve Hindistan’dan Avrupa, ABD ve Kanada’ya doğru giderek büyüyen bir göç dalgasını beklemek kaçınılmazdır*.
(Devam edecek)
* Bu makalenin yazılmasında Johns Hopkins Üniversitesi’nin “Population Change and Public Health” adlı dersinin materyallerinden yararlanılmıştır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2014
26.08.2014
15.08.2014
6.08.2014
15.07.2014
22.06.2014
12.06.2014
9.06.2014
7.06.2014
20.05.2014