Mehveş EVİN

2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi
9.09.2025
68

CHP İstanbul İl Binası’na çıkan yolların kapatılması ve merkezin binlerce polisle kuşatıldığı pazar akşamı, darbe içinde bir darbeye daha tanık olduk. Ertesi gün Gürsel Tekin, çevik polis eşliğinde binaya girerek hem ülke hem CHP tarihinde utanç sayfasında yerini aldı.

19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu ve İstanbul’la başlayıp ülke çapında CHP’li belediyelere yapılan operasyonlarla süregelen darbenin devam eden ayağında “mutlak butlan” davası, Özgür Çelik’in görevden alınması ve nihayet, kayyım hazırlığı vardı.

Bu eylemlerin, kararların, tutuklamaların, ablukaların hepsi ama hepsinin hukuka aykırı olduğunu tekrarlamayacağım.

Siyasetçilerin dahi tam farkında olmadıklarını düşündüğüm gerçekle başlayalım:

Türkiye, hâlâ üstü örtülü bir OHAL’le yönetiliyor. Seçimlerin -şimdilik- yapılabiliyor olması sayesinde “hibrit/karma” rejim deniyor. Sıkıyönetimle yönetilen bir ülkede, kanunların, seçmenin hiçe sayılması neyin karması oluyorsa artık…

Başta Kemal Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin ve birtakım CHP’lilerin “CHP’yi biz kurtaracağız” gerekçesiyle rejimin her türlü oyununa alet olmalarını izliyoruz…

Kendi seçmenlerini, delegelerini, seçilmişlerini, partilerini, hatta memleketi yok saymalarına şahit oluyoruz.

Bunları sadece koltuk sevdası için yapıyor olabilirler mi?

Yoksa “hibrit rejim”in tam otokrasiye geçişine hizmet ettiği açık bu eylemlerin ardında başka nedenler mi var?

Sebepleri her ne olursa olsun, verdikleri zararın telafisi yok.

Diyelim ki CHP kurultayı dahil, her türlü usulsüzlük, yolsuzluk iddiası doğru olsun…

Rejimin tüm hukuksuzluklarına alet olarak hangi demokrasi, hangi hukuktan bahsedebilecekler?

Eğer dillerinden düşürmedikleri “demokrasi”ye dair en ufak bir mefhumları varsa darbe yoluyla partinin başına geçmeyi nasıl açıklayabilecekler?

Kayyımın olduğu yerde demokrasi olmaz

Sosyal medyada CHP İstanbul İl Binası’nın 5 bin kişilik orduyla “güvenlik” ablukası altına alınması ve milletvekilleriyle polisin karşı karşıya geldiği görüntüler, 2016’da HDP il ve ilçelerinin önündeki nöbetler paylaşıldı.

Evet, 2016 kayyım atamaları ile 2025 kayyım atamalarının her ikisi de keyfi ve siyasi. Ancak fark, 2025 Türkiye'sinde OHAL ilan edilmeden sıkıyönetim uygulanması.

Hatırlayalım:

  • HDP’li vekillerin dokunulmazlığı, bugün “barış” görüşmesi yaptıkları AKP ve MHP’li vekillerin oyu ve rejimin favori muhalefetçisi Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye yaptığı baskıyla kaldırıldı ve tutuklandılar.
  • 2015 Haziran seçimi iptal edildi, Davutoğlu-Kılıçdaroğlu ikilisi kameralara gülümsüyordu. Kasım seçimine onlarca terör saldırısı, yüzlerce ölü binlerce yaralıyla girdik. “Hendek savaşları” adıyla anılan, Diyarbakır merkezli askeri abluka ve çatışmalar yaşandı. Çatışmalarda en az 310 sivil hayatını kaybetti. Bir yıl içinde 10 ilde en az 218 kez süresiz sokağa çıkma yasakları ilan edildi. (*)
  • 2016’daki darbe girişimini de unuttuk galiba! Hatırlayalım; OHAL ilan edildi ve HDP’li belediyelere bu şartlarda kayyım atandı. Halkın oyları yok sayıldı. Asla savunmadım, yıllarca eleştirdim. Çünkü OHAL’in kendine has hukuku varken tamamen keyfi biçimde uygulandı. (**)
  • OHAL gölgesinde yapılan 2017 referandumunda hile yapıldı, kurallar değiştirildi. Yani Öcalan’ın iddia ettiği gibi Demirtaş’ın “Seni başkan yaptırmayacağız!” demesi değil, şu aralar toz kondurmadığı AKMHP rejiminin zor kullanarak, hukuku yok sayarak, darbe koşulları altında siyaseti şekillendirmesinin acı sonuçlarını yaşıyoruz.
  • Kısacası 2015-2016 döneminde önce bölgesel, sonra merkezi OHAL rejimi altında “seçimler” yapıldı, kayyım atandı. 2019 yerel seçimlerinde Erdoğan’ın İstanbul seçimine müdahalesi başarısız oldu, ancak HDP’nin kazandığı belediyeler bir kez daha kayyımlarla dolduruldu. 2024 yerel seçimlerine kadar geçen zamanda Kılıçdaroğlu CHP’si masaya hapsolurken yapılan her hukuksuzluk ve zulme karşı anayasal hak kullanmayı “aman sokaklara çıkmayın” diye geçirdi.
  • 2025’teyiz. Tüm bunları ve fazlasını yürüten, uygulayan, ülkeyi ekonomik ve sosyal bir bataklığa çeviren rejim, ana muhalefet partisine de saldırıyor.

Bir yandan “Barış, demokrasi” lafları ediliyor, bir yandan da iktidarını yitirmemek için adı konulmamış bir OHAL ile yönetmeye devam ediyor. Kafasına göre sokakları, mahalleleri, ilçeleri, ulaşım yollarını kapatıyor. Bir düğmeye basıp bant daraltıyor, iletişimi kesiyor. Bu koşullarda “barış” olacak, öyle mi!

Hangi demokrasi, hangi basın?

7 Eylül gecesi ablukasında ekranlara çıkabilen bazı CHP’li yöneticilerin haklılıklarını savunurken halen yeterince hazırlıklı olmadıklarını düşünüyorum. Bu kadar aleni zorbalık yapılırken “demokrasimize yakışmıyor” gibi söylemler hafif kaçmıyor mu? Hem hangi demokrasiden bahsediyoruz?

Ayrıca “muhalif” kanallara çıkan konuk ve moderatörlerin boş konuşmaları tekrarlamasından ziyade gerçeği, yani hukuk ve demokrasinin olmadığını vurgulamalarını beklemek çok mu tuhaf?

Aman efendim sokaklara çıkmayınız, böyle çağrılar yapmayınız” teranesini tutturan siyasetçi, ne dediğinin farkında mı?

“RTÜK bize ceza kesecek” diye her lafı bölen “ankorellalar”, konuklarının eline ne diyeceklerini yazıp verecekler neredeyse…

Bu arada CHP lideri Özgür Özel, partilileri İstanbul İl Binasına çağırıyor diye rejim payandaları ve korkaklar dizilip “hadi ama şimdi karıştırmayın ortalığı paşa paşa teslim olun” havasında. El insaf!

Sadece ANKA ve yabancı kanalların canlı yayın yaptığı Youtube dahil, sosyal medya İstanbul’da kesildi. Bu yazıyı yazarken halen VPN ile sosyal medyaya bağlanıyorum. Sahada görev yapan, görüntü ve bilgi veren üç beş gazeteci kalmış. Çoğu, freelance çalışıyor ve bir kuruma, maaşa bağlı değiller.

12 yıl önce Gezi’de “penguen medyası” eleştiriliyordu. Buna rağmen yüzlerce gazeteci sahadaydı, sosyal medya dahil irili ufaklı kurumlardan haber akıyordu. “Ana akım” protesto edildikten sonra en azından yazılı basın, gazetecilik onurunu kurtarmak adına olayları görmezden gelemedi.

Artık büyük bir olay yaşandığında iki üç kamera ve aslan yürekli birkaç muhabir kaldı. İyi ki varlar.

(*) Gazeteci olarak şahit olduklarım dahil, o dönemde yaşananları “A’dan Z’ye-Buraya Nasıl Geldik” (2018, Karakarga Yayınları) kitabımın “Sur” bölümünde yazdım.

(**) Kitapta “Olağanüstü” başlığında OHAL uygulamalarını kaynaklarıyla aktardım.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar