Mithat SANCAR
Geçen hafta bu vakitler, açlık grevlerini sona erdirecek önemli işaretler arka arkaya geliyordu. Doğrudan temaslar, yapıcı mesajlar, bu yöndeki beklentileri bir hayli yükseltmişti.
Sadullah Ergin’in çabalarına ve Bülent Arınç’ın açıklamalarına, Selahattin Demirtaş’tan veKCK Yürütme Konseyi’nden olumlu karşılık gelmişti. “Çözüm” için şartlar olgunlaşmıştı sanki.
Hükümet cenahından gelen açıklamalarda, “anadilinde savunma hakkı”nı tanıyan düzenlemenin kısa zamanda gerçekleşeceği, Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması için de “makul bir yol haritası” üzerinde mutabakat sağlanabileceği mesajları vardı.
BDP ve KCK kanadının açıklamalarına da, bu çerçevenin açlık grevlerini sona erdirmek bakımından kabul edilebilir bulunduğu havası hâkimdi.
Evet, çözüm çok yakındı, her şey hazır görünüyordu. Geriye bir “küçük ayrıntı” kalmıştı: Yurtdışı gezisinde bulunan Başbakan’ın ülkeye dönmesi ve “tamam” demesi.
Belki ben fazla iyimser bakıyorumdur, ama görebildiğim kadarıyla Başbakan’ın yukarıdaki çerçeveye uygun mesajlar vermesi, öncelikle havayı yumuşatacak ve çok büyük ihtimalle açlık grevlerini sona erdirmenin kapılarını ardına kadar açacaktı.
Başbakan döndü, ama o kelimeyi söylemedi. Bu bir yana, gerilimi körükleyen, sorunu akut hâle getirecek sözler sarf etti. Daha ülkeye dönmeden idam meselesini daha da hararetlendirerek gündemde tuttu, açlık grevlerindekileri aşağılayan ve tahrik eden üslubunu sürdürdü.
Daha önce sayısız kez olduğu gibi, yine bir “çözüm”ün eşiğinden büyük bir “kriz”in kıyısınasavrulduk. Bu “kriz”in de, öncekiler gibi, yeni “kırılmalar” yaratması ihtimali maalesef çok yüksek.
Peki, Başbakan, neden “tamam” demedi?
Bu sorunun cevabını, başkanlık sistemi ve cumhurbaşkanlığı seçimi gibi hesapların ötesinde ya da daha derinlerde aramak lazım. Anahtar kelime ise, “kibir”dir bence.
Çok söylendi, ben de birkaç kere yazdım, Başbakan, iktidardan bir şey talep edilmesinden ve iktidara itiraz edilmesinden hiç hoşlanmayan bir siyaset ve yönetim anlayışına sahip.
Bu anlayış, Kemalist zihniyetin kodlarıyla birebir örtüşüyor. Memleketin siyasal kültürüne derin bir şekilde nüfuz etmiş olan bu zihniyet, demokratik siyasetin ve toplumsal demokratikleşmenin önündeki en büyük engellerdendir.
Topluma tepeden bakan devlet zihniyetidir bu. Toplum için neyin iyi neyin kötü olduğuna, ancak devletin karar verebileceğini varsayan paternalist bir yönetim tarzıdır bu.
En basit talepler karşısında bile hırçınlaşan yöneticiler, bu zihniyetin beşiğinde yetişiyorlar. Geçmiş dönemlerdeki tüm iktidar sahipleri bu kibirden nasiplenmişlerdir. Fakat en çok, Kemalist devletin iktidar aygıtının temelini oluşturan asker ve sivil bürokraside temsil ediliyordu bu zihniyet.
Başbakan’ın neredeyse mükemmelen sürdürdüğü bu geleneğin toplumsal talepler ve itirazlar karşısındaki tavrının özeti şudur: “Siz talep ederseniz ve talep ettiğiniz için vermem; ben istediğim için, istediğim zaman ve istediğim biçimde veririm.”
Kürtler sözkonusu olduğunda, bu “iktidar kibri”ne bir de “hâkim millet kibri” ekleniyor. Birincisi“siyasal kibir”, ikincisi ise “milli kibir”.
Bütün toplumsal talepler karşısında az ya da çok sinirlenen muktedirler, talepler Kürtlerden gelince adeta sinir krizine kapılıyorlar.
Açlık grevleri misalinde, “siyasal kibir”den kaynaklanan tepki, daha ziyade iktidardaki siyasetten yana olanlarda gözlenirken; “milli kibir”den kaynaklanan refleks, “millet sathı”nda ciddi bir yayılma gösteriyor.
İktidara azılı bir düşmanlık besleyenlerin bile, açlık grevcilerine ve onların şahsında Kürtlere öfke ve nefret kusmaları, milli kibrin bir yansıması değil midir sizce?
Hatta iktidarın, “ihsan ve lütuf” anlayışıyla yaptığı her icraatı, Kürt sorununun çözümünde büyük hamle olarak sunmak da, gizli bir milli kibrin ifadesi olamaz mı? Bu tutum, Kürtlere “tamam işte, haklarınız gerektiğinde ve gerektiği kadar tanınıyor ve tanınacak, ne diye mızmızlanıyorsunuz” demek anlamına gelmiyor mu?
Dünyanın herhangi bir yerindeki açlık grevlerini değerlendirmek için kullanılan ölçütleri, Kürtler ve onların siyasal temsilcileri açlık grevi yapınca bir kenara bırakmayı nasıl açıklayabiliriz? Mesela İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutuklu ve hükümlüler açlık grevi yapınca, buna “hak mücadelesi”, “haklı direniş” diyenler; neden Kürtlerin açlık grevini “şantaj” olarak niteliyorlar?
Açlık grevleri karşısında, küresel hak örgütlerinin ve demokratik çevrelerin önerdiği “diyalogla çözüm” yöntemi, neden bu topraklarda itibar görmüyor? Bu yöntemi savunmak için, açlık grevlerini bir hak arama yolu olarak kabul etmenin şart olmadığını neden kavrayamıyoruz? Bu yöntemi benimsemenin, açlık grevleriyle her türlü talebin dayatılabileceğini onaylamak anlamına da gelmediğini neden anlayamıyoruz?
Şu basit soruya tutarlı ve inandırıcı bir cevap verelim: Filistinli tutuklu ve hükümlüler açlık grevlerine başlayınca, hemen Mısır yönetiminden arabuluculuk isteyen ve diyalogu derinleştiren, sorunu da, grevlerin dördüncü haftası dolarken anlaşma yoluyla çözen İsrail devletinin yaptığını yapmak niye bu kadar zor geliyor?
“Bir hakkı Kürtler talep ettiği için tanırsak, iyice azarlar, hep daha fazlasını isterler” veya“Kürtler de kim oluyor ki hak talep ediyorlar” şeklindeki “milli hissiyat”ın, bu toplumun siyasal hayatını ne kadar belirlediğini her olay karşısında yeniden ve yeniden sorgulamak, bugünü kurtarmamız ve geleceği demokratik değerler üstüne inşa etmemiz için iyi olur bence...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2015
22.03.2015
12.02.2015
5.02.2015
27.01.2015
20.01.2015
13.01.2015
6.01.2015
29.12.2014
23.12.2014