Mithat SANCAR
Türkiye’de siyasi kültür, “devlet aklı”nın derin ve yaygın etkisi altındadır. Bu kültürde siyaset, esas itibariyle devlet eksenli, devlet içinde ve devlet imkanlarıyla yürütülen bir faaliyet olarak algılanır. Bütün siyasi akımlar/oluşumlar/partiler az ya da çok bu etkiden nasiplenirler. Ancak özellikle merkezde yer alan veya merkeze oynayan siyasi yapılarda/partilerde bu etki çok barizdir. Cumhuriyetle birlikte yerleşen “devlet aklı”nın en büyük başarısı, muhaliflerini kendine benzetmesidir. Cumhuriyetin kuruluşu sürecinde pişen, sonrasında yetkinleşen “devlet aklı”nın en önemli unsurlarından biri, tehdit algısının sürekli kılınması ve bu algı üzerinden siyasal hayatın sürekli bir olağanüstü hal atmosferinde tutulmasıdır. Sürekli olağanüstü hal mantığı, mevcut veya mutasavver tehdidin ortadan kaldırılması için, her türlü yola başvurmanın olağanlaşması sonucunu doğurmuştur. Özellikle siyasi mücadelede devlet imkanlarını ele geçiren güçlerin, hukuk devleti ilkelerini ve demokratik değerleri hiçe sayan yöntemleri tereddütsüz kullanmaları bu olağanlaşmanın en tahripkar yanıdır. Bir süre öncesine kadar Cemaat, bunu sonuna kadar yaptı. Şimdi de Cemaate karşı yapılan şey budur. Devlet içindeki gayrı meşru örgütlenmelerin tasfiye edilmesi, varsa bunların işlediği suçların hesabının sorulması elbette gereklidir, doğrudur. Ama her seferinde aynı yöntemler kullanılınca, buradan demokratik hukuk devletine geçiş olamıyor maalesef. Ortaya çıkan şey, bu toplumun bedelini on yıllardır ağır bir şekilde ödediği bir kısır döngüdür. Bu konuda çok yazdım, söyleyebileceğim yeni bir şey yok. 11 Mart 2010 tarihli Taraf gazetesinde yayınlanan ve bunu anlatmaya çalıştığım yazım bunlardan biridir. Ondan bazı bölümler aktarayım:
Amaçlar ile araçlar arasındaki ilişki, siyasetin kadim sorunlarından biridir. Hatta modern siyaset dünyasının temelinde, bu sorunun yattığını bile söyleyebiliriz. Nitekim siyaset biliminin öncülerinden sayılan Machiavelli de, çalışmalarının odağına bu meseleyi koymuştur.
Machiavelli, siyasal eylem ve siyasal iktidar kavramlarını bütün ahlâki referanslardan soyutlayarak işe başlar. Vardığı nokta ise basittir: “Amaca giden yolda her araç mubahtır. ”
Burada siyasal eylemi meşrulaştıran şey artık “değer” değil, “sonuç”tur. “Amaç”ın kendisi de değil, ona ulaşmak siyasal eylemin ruhunu oluşturur. Yani araçların, amacın içerdiği ilkelere ve değerlere de uygun olması gerekmiyor. Önemli olan, başarıya ulaşmaktır. Şayet “başarı” elde edilirse, bu başarıyı yaratan bütün faaliyetler, başarının bizzat kendisine dayanılarak sonradan (ex post facto) meşrulaştırılırlar.
Bu anlayış, yine oldukça basit bir mantığa dayandırılır. Buna göre, “zorunluluk, kural tanımaz ” ya da “siyasi hayat, zorunluluk yasaları tarafından belirlenir ”.
Araçlar ile amaçlar arasındaki ilişki meselesi, özellikle “geçiş süreçleri”nde çok yakıcı bir görünüm kazanır.
Türkiye’nin bir “geçiş süreci”nde bulunması düşündürttü bana bunları. Askeri vesayet rejiminin tasfiyesi, demokratikleşme, Kürd sorununun çözülmesi gibi hayati sorunların tam göbeğinde bulunuyoruz. Bu süreçte “nereye geçeceğimiz”, büyük ölçüde yolu nasıl yürüdüğümüze bağlı olacaktır. Mesela demokrasiyi yerleştirmeyi ve geliştirmeyi hedeflerken, demokratik değerlere bağlı kalmayı umursayıp umursamadığımız, “geçiş yapacağımız şey”in de özünü belirleyecektir. Mesela Kürd sorunuyla uğraşırken, bu sorunu kangrene dönüştüren yöntemler uygulamayı önemseyip önemsemediğimiz, “çözüm” diye varacağımız durakta nasıl bir yaşam bulacağımızı da belirleyecektir. Toplumsal barışı, eşitlik ve demokrasi ekseninde arayıp aramadığımız da, ona ulaşıp ulaşamayacağımızı belirleyecektir. Nihayet siyasetteki arayışlarda “yeni”yi yaratıp yaratamayacağımız
da, atılacak her adımda “eski”nin alışkanlıklarından ve zorunluluk görünümünde ayaklarımıza dolanan ipoteklerden kurtulmak isteyip istemediğimize bağlı olacaktır…
Zira Ferdinand Lassalle’ın dediği gibi; Yolu göstermeden amacı göstermeyin bize / Dünyada sonlar ve yollar öyle karışmış ki birbirine / Birini değiştirdiniz mi öteki de değişiyor / Her farklı yol başka bir son getiriyor. (Mesut Yeğen)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2015
22.03.2015
12.02.2015
5.02.2015
27.01.2015
20.01.2015
13.01.2015
6.01.2015
29.12.2014
23.12.2014