Mithat SANCAR
Roboski, kanamaya devam eden derin bir yaradır, ama yeni değildir, kökleri üç yıl öncesinden çok daha gerilere uzanmaktadır.
Roboski’nin tarihi, Kürtlerin yurtsuz ve kimliksiz bir varoluşa mahkum edilmek istenmeleriyle başlar. Böyle bir hayatı reddetmenin bedeli, Kürtler için katliam, sürgün, zindan olmuştur. Roboski katlıamı da, bu zulüm tarihinin bir parçasıdır.
Roboski’de otuz dört insanın bedeni, kendi yurtlarını ve hayatlarını parçalayan sınırları tanımadıkları için parçalanmıştır. Tıpkı “otuz üç kurşun olayı” diye bilinen katliamda olduğu gibi.
Kürtleri parçalayan sınırlar, Kürtler için adeta bir ölüm fermanı olarak iş görmektedir. Bu iki katliam arasında ve sonrasında, bu sınırlarda çok sayıda insan öldürüldü. Mesela İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi, son beş yılda sınır hatlarında 110 kişinin vurularak öldürüldüğünü tespit etti. “2009-2014 Yılları Arasında Sınır Hatlarında Meydana Gelen Yaşam Hakkı İhlalleri” başlıklı raporu açıklayan şube başkanı Raci Bilici’ye göre, “sınır ticareti, akrabalık bağları ve ziyaretleri, sınır hatlarına yakın bölgelerde ikamet etme ve hayvan bakıcılığı, savaş ve göç gibi nedenlerle sınır hatlarından geçiş yapan insanlara, sınır hatlarında bulunan güvenlik güçleri tarafından uyarı yapılmadan yaşam hakkına yönelik saldırıda bulunuluyor.”
Bu saldırıların büyük kısmında katledilenler “kaçakçı” veya “terörist” olarak kayda geçiriliyorlar. Bu kaydın basit ve açık mesajı şudur: Öldürülenler bunu hak etmişlerdir, hesap kapanmıştır.
Devletin sınır boylarındaki cinayetlere ve katliamlara karşı bu “olağan refleksi”, toplumun bir bölümünden de sorgusuz sualsiz onay görmektedir.
Roboski katliamı, bu meşum tablonun bütün unsurlarını görebileceğimiz en canlı ve can yakıcı örnektir.
Devlet ve medya, evvela hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Dünya ve alem, daha ilk anda her şeyi öğrenmişti oysa. Üstünü örtmek mümkün değildi, olsaydı yapılırdı mutlaka. Bu yapılamayınca, diğer kadim devlet refleksi devyere sokuldu. Buna göre, sorumluluk devlette değildi, bizzat katledilenlerdeydi. Zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve içişleri bakanı İdris Naim Şahin, lafı hiç dolandırmadan, katledilenleri suçladılar, katliamı akladılar.
Başka konularda hükümete nefret yarışının öncülüğünü kimseye kaptırmayan çevreler, bu konuda hükümetle aynı noktada buluşmakla kalmadılar, Kürtlere nefret bayrağını daha yükseklere taşıdılar. Katledilenleri aşağılamak da dahil, iğrenç sözleri ve tutumlarıyla ırkçılığın kirli sularının dibine daldılar.
Bu gibi durumlarda yerleşik tavrı devleti korumak ve kollamak olan yargı organlarının “adalet” için harekete geçmeleri zaten mucize olurdu. Devletin bütün birimlerinin ve toplumun küçümsenmeyecek bir kesiminin o acımasız yaklaşımı karşısında hukuki süreçlerden adil bir işleyiş hiç beklenemezdi artık. Nitekim öyle de oldu.
Lakin katliamın hesabının bu şekilde kapanacağını sananlar veya umanlar, büyük bir yanılgı içindedirler. Kürtlerin, benliklerini parçalamaya dönük bütün sınırları ve sınırlamaları hükümsüzleştirme konusundaki inançları ve kararlılıkları buna en büyük engeldir. Roboski katliamını unutturmamak için üç yıldır çok çeşitli kesimlerden pek çok insanın, grubun, kuruluşun yürüttüğü vicdan ve adalet mücadelesi bu açıdan çok değerli bir destektir. Bu noktada sözü, benzer acıların
coğrafyasından usta bir yazara, Ariel Dorfman’a bırakayım: “Geçmişi öldürmek, iktidarda olan bazılarının iddia ettikleri kadar kolay değildir. İnandıkları şey uğruna canlarını veren erkek ve kadınlardaki gizli ışığı tamamen söndürmek, bu dünyada hala onları hatırlamak ve diri tutmak isteyen tek bir insan varken bunu yapmak mümkün değildir. Bu yeter; ahlaki çölde haykıran bir insan, önce biri, sonra biri daha, adalet kıvılcımının sönmesine engel olmak için bu yeter…”
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2015
22.03.2015
12.02.2015
5.02.2015
27.01.2015
20.01.2015
13.01.2015
6.01.2015
29.12.2014
23.12.2014