Münir AKTOLGA
Önce şu linkini verdiğim videoyu bir izleyin, bir kaç dakika, fazla vaktinizi almaz!...
https://www.facebook.com/william.tseng.39/videos/859846780714985/?fref=nf
Şimdi devam edebiliriz:
"Bütün bunların hepsi ne için?... O kuş o yuvanın içine yumurtasını bırakacak, belirli bir süre onun üzerinde kuluçkaya yatacak ve sonra da o yumurtanın kabukları kırılarak yavru kuş ortaya çıkacak...
Kim öğretiyor bütün bunları böyle yapmasını ona-o kuşa?
Hiç kimse!... Bunun adı, varoluşun özü olan kendi diyalektik inkarını yaratarak-yaratırken (izafi bir gerçeklik olarak) gerçekleşmedir... Kendini, kendi neslini üretmek başka nedir ki?... Yeninin, eskinin içinde, onun diyalektik anlamda inkarı olarak gelişmesi sürecidir bunun adı...
Bizim yere göğe sığdıramadığımız "devrim" denilen şey de budur işte, yani yeni olanın eskinin içinden çıkıp gelmesi olayıdır!...
Yoksa, gene bir sistem olarak sınıflı bir toplum söz konusu olduğu zaman, eski sistemin içinde "ezilenlerin" egemenleri altederek-yani sistemi altüst ederek- onun yerine kendi egemenliklerini kurmaları değildir devrim!... Bunun adı en fazla “isyan” ve isyancıların iktidarı ele geçirmesi olabilir!... Yani isyan devrim değildir!... Yeni olan, eskinin içinde gelişip olgunlaşacak ve sonra da onun yerini alacak, devrim budur!...
Ya "devrimci" olmak, o nedir? “Devrimci” kimdir biliyor musunuz, yumurtanın içinden kabukları kırarak çıkan o civcivdir devrimci!...
Ama unutmayın, bunun da ön şartı o yumurtanın içindeki gelişme, devrim için olgunlaşma sürecidir. Yoksa, kendisine "devrimcinin görevi devrim yapmaktır" misyonunu biçen "halkın devrimci öncülerinin" toplum mühendisliği faaliyeti değildir devrimcilik!...
Peki ya mücadele, devrim olsun diye oturupta bekleyecek mi o civciv!?...
Elbette hayır! Siz sanıyormusunuz ki yumurtanın içindeki civciv oturupta öyle doğacağı günü “bekliyor”!... Mücadele-doğmak için mücadele- onun- varoluş kavgasının- özünde vardır... Gelişmenin kendisi bir mücadeleyi içerir zaten!... Varolan bir zeminin-kabukların diyelim-içinde geliştikçe kabuklar sana dar gelmeye başlar...Kabukların kırılarak yeni bir dünyaya ayak basmak ise ancak bu gelişmenin-mücadelenin-belirli bir aşamasında olur... Bu durumda “yeni” olan, yani doğum halinde olan o bebek hem olayın nesnesi, hem de “devrimci” olarak öznesidir...
Ama, burada unutulmaması gereken çok önemli bir nokta var! Evet, “devrim” o kabukların kırılmasıyla gerçekleşir, ama süreç-doğum süreci-belirli bir noktaya gelene kadar eski sistemin etrafını kuşatan o kabuklar aynı zamanda “yeni” için de koruyucu bir zırh rolünü oynarlar!... Görüyorsunuz, ne o “kabukları” muhafaza ederek oluyor bu iş, ama ne de bir noktaya kadar onlarsız!... Hem sonra unutmayın, o kabuklara karşı mücadele gelişme sürecinin vazgeçilmez ön koşuludur!... Bunu sınıflı toplum gerçeğine uygularsak, sınıf mücadelesinin gelişmenin ilerlemenin ön koşulu olduğunu görürsünüz. Hiç sınıf mücadelesi olmayan toplumlar gelişemeyen, durağan toplumlardır... İşte, diyalektik anlamda “birlikte varoluş” ve “çelişki” budur!...
Bunu, bu diyalektiği, hiçbir şekilde, kendisi de gene eskiden beri varolan sistemin içinde-onun bir parçası olarak varolan güçlerin-sınıflı toplum söz konusu olunca sistemin altta güreşen ezilenlerinin-sistemin diğer dominant, egemen kutbuna karşı ayaklanarak-“isyan ederek”-iktidarı ele alıp, onun yerine kendi egemenliklerini-iktidarlarını-kurmasıyla karıştırmamak gerekir... “İsyan”, varolan sistemin kendi içindeki bir altüstlük iken, devrim, eskiden beri varolanın içinde onun ana rahminde, onun diyalektik anlamda inkarını temsil ederek gelişen yeninin doğuşu olayıdır...
Buna, her durumda, yeninin, eskinin içinde anne rolünü oynayan sistemin motor unsurlarının temsil ettiği ana rahminde geliştiğini de ilave edersek, isyanın, kendi içindeki o “devrimci” bebekten dolayı sistemin dominant unsuruna karşı başkaldıran annenin, “devrimin” ise, ana karnından doğmakta olan çocuğun doğması olayı olduğunu görürüz...
Aşağıdaki şekilde toplumu bir AB sistemi olarak düşünürsek, burada “isyan” B ‘nin ayaklanarak A ‘yı alaşağı etmesi ve iktidarı ele geçirerek kendi sistemini kurmasıdır!... “Devrim” ise, AB sisteminin ana rahmi olan B ‘nin içinde gelişen ve şekilde A’B’ olarak gösterilen bebeğin doğuşu oluyor!...
Bir kimya laboratuvarında, “onu ona, bunu buna” katarak önce bir "kaos" sonra da bir sentez elde edebilirsiniz, bu da gene diyalektik anlamda bir yeniden doğuşa-devrime-tekabül eder; ama toplumsal süreçlerde bu türden mühendislik faaliyetleri geçerli olamaz artık! Çünkü, bu durumda ortada "benlik"-“kimlik” (self-selbst) dediğimiz, her durumda kendine özgü orijinal bir çevre ile tarihsel etkileşim süreci içinde gelişerek oluşan çok daha karmaşık bir instanz vardır ki, o, kendi kendini, kendi iç dinamiklerine bağlı olarak (başka toplumlarla ve doğal süreçlerle olan tarihsel etkileşim süreci içinde) ancak kendisi üretebilir... Yani, toplumsal gelişme süreçleri mühendislik faaliyetini kaldırmaz!... Alın bütün o “Oryantalizm-Batılılaştırma” faaliyetlerini, bütün o “burjuva devrimi” taklitçisi jöntürk devrimciliklerini... yetmedi mi, alın o “işçi sınıfı devrimciliğini”!... 1917’de olan ne idi sanıyorsunuz? 1917 de işçi sınıfının ve müttefiklerinin sistemin egemenlerine karşı bir isyanı idi; yani, hiçbir şekilde bir devrim değildi o da! En fazla bir çocuk düşürme olayı idi. Anne-yani, yukardaki şekilde B ile gösterilen işçi sınıfı-ideoloji peşinde koşan acilci doğum mühendislerinin operasyonu sayesinde düşük yapıp, kendi ana rahmindeki çocuktan (bu da şekilde A’B’ olarak gösterilmiştir) kurtularak rahatlayacağını sanmıştı!... Gerisini biliyorsunuz, olay budur!...
İsterseniz bütün bunları bir de Tasavvufun diliyle anlatarak bitirelim:
“Bütün varlıkların, kendi kimliklerini, varlıklarını oluşturma süreci içinde her an yaptıkları işe dikkat edin, nedir bunların özü? Çevreyle etkileşmek, ya yeni bir denge-uyum-haline ulaşmak, ya da çevreden gelen etkinin bozduğu eski dengeyi muhafaza edebilmek için çaba sarfetmek değil midir! İşte, “şol cennetin ırmakları akar Allah deyu deyu” derken bir Yunus’un anlatmak istediği de bundan başka birşey değildir...”
Yunus burada, ırmağın denize doğru akışını-onun ırmak olarak varoluşunun bu akış esnasında, buna bağlı olarak gerçekleştiğini- bir metafor olarak kullanıyor!. Onun, yani ırmağın denize-Hak’ka- ulaşma, denizin varlığında yok olma süreci-çabası içinde izafi bir gerçeklik olarak varolduğunu dile getirmek istiyor. Burada ilginç olan, ırmağın kendisinin de aslında o sudan başka birşey olmadığıdır; kaynakla deniz-iki denge durumu-arasında çevreyle ilişkiye bağlı olarak suyun ırmak şeklinde izafi bir varoluş biçimiyle ortaya çıkışıdır...
Bütün bunları bilişsel bilim terminolojisiyle, “ilk durum”-“initial state”- ve “son durum”-“final state”- olarak da ifade edebilirdik. Herşey-bütün sistemler son tahlilde bir “ilk durumdan” yola çıkarak bir “son durumda” nihayet bulurlar. “Varolmak” denilen şey-etkinlik ise, bu iki durak arasındaki izafi gerçeklikten-oluşumdan başka birşey değildir. Bu evrende mutlak anlamda “kendinde şey” olarak varolan nesneler mevcut değildir. Materyalizmin ve idealizmin bütün o kuruntuları günlük yaşamın makroskobik-mekanik dünyasının yanıltıcı algılarından kaynaklanan illüzyonlardan başka birşey değildir...http://www.aktolga.de/m37.pdf
Yazarlar
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023