Osman CAN
1921 Anayasası’nda ilk kez yer alan ‘Egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir’ ilkesi 1924, 1961 ve 1982 anayasalarında içi boşaltılarak korundu. “Millet egemenliği Anayasal kurumlar vasıtasıyla kullanır” denerek CHP ideolojisinin taşıyıcısı kurumlar millete ortak yapıldı. Yeni anayasa bunu değiştirmeli.
Düşünün, bin bir güçlükle bir ev inşa etmişsiniz. Ellerinizdeki imkanlarla içini donatmışsınız, bahçesini düzenlemişsiniz. Kendi cebinizden parasını ödemek suretiyle bir bekçi tutmuşsunuz. Artık “evim tamam, girip de oturayım, güvenliğim de yerinde” diye kapıyı açmaya ve merdivenlerden yukarı çıkmaya başlayınca, bekçinin “dur!” ihtarıyla karşılaşıyorsunuz. Bu evin kurallarının bulunduğunu, evin “kutsal” sorumluluğunun kendisine ait olduğunu ve sizin henüz bu sorumluluğun bilincinde olmadığınızı söyleyen bekçinin sizi yalnızca bahçenin bir tarafındaki kulübede oturmaya razı ettiğini, “artık zamanı” diyerek eve her giriş denemenizi elindeki silahla engellediğini düşünün. Ne dersiniz?
“Egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir!” ifadesinin Türkiye Anayasal sistemindeki akıbeti bundan farklı değil. Egemenlik bir ülkedeki en üstün buyurma ve kendi kaderini belirleme gücüdür.
İlk kez 1921’de yer aldı
İlk defa 1921 Anayasası’nda bu ifade yer alır. 1921 Anayasası, bu ifadeyle yetinmemekte, ülkenin yönetim şeklinin milletin kendi kaderini bizzat ve bilfiil eline alması ve kendini yönetmesi esasına dayandığını da vurgular. Hoş bunun da tek başına bir “ifade” olduğu söylenebilir. Ancak diğer maddeler göz önüne alındığında egemenliğin tanımına uygun bir siyasal yapılanmanın da öngörüldüğünü anlayabiliyoruz.
Zira meclis bu anayasada milletin temsil edildiği yegane mekan olarak tanımlanıyor. Üstelik “millet” kavramı “din” veya “etnisite”yi esas almıyor. Yürütme meclisin içinden çıkmakta ve bütünüyle meclis denetimine tabi.
Biri geçici madde olmak üzere toplam 24 maddeden oluşan anayasada ilk dokuz madde yasama ve yürütme işlevlerine ayrılmış. Geriye kalan maddeler ise idareye, yani vilayet sistemine özgülenmiş. Vilayetler, şuralar tarafından yönetiliyor ve bütünüyle özerk. Üniversite, eğitim, sağlık, ekonomi, ziraat, inşaat ve imar ile sosyal yardım işlerinin tamamı vilayetlere bırakılmış durumda. Yani adem-i merkeziyetçi bir sistem öngörülüyor.
Tam uygulama aşamasında...
1921 Anayasası aşağı yukarı, Türkiye federatif bir sisteme geçmeye karar verdiğinde tercih edebileceği bir yapılanmanın ana hatlarını ortaya koyuyor. Evet ama, Anayasa’nın bu hükümleri hiç uygulanamıyor. Tam uygulama aşamasına geldiğinde bu Anayasa’ya güç veren 1920 meclisi feshediliyor. Ev sahibine bahçedeki kulübe gösteriliyor.
Meclis CHP’li bürokratlar heyetine dönüşüyor.
1924 Anayasası’nda “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” denmeye devam ediliyor. Ancak halkın egemenliğini bizzat ve bilfiil kullanabilmesinin tüm imkanları ortadan kaldırılıyor. Meclis atanmış CHP’li bürokratlar heyetine dönüştürülüyor.
Meclisin anlamsızlaştırılmasını yerel yönetimlerin özerkliğinin ortadan kaldırılması takip ediyor. Toplumu topyekun bir dünya görüşüne göre biçimlendirilmeyi amaçlayan her sistemde atılması gereken ne tür adım varsa atılıyor. İdeolojik bir homojenizasyonla birlikte tüm siyasal ve idari yetkiler tek merkezde toplanıyor. 1933’ten itibaren Nasyonal Sosyalistlerin Almanyadaki federatif yapıyı üniterleştirilmesi ve toplumun üniform, yani tek tipçi bir yapıya dönüştürülmesi siyasetinin prototipi ortaya çıkıyor.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ifadesi, içi bir boş slogana dönüşüyor. Millet kavramı kendini milletin yerine koyan seçkinleri tanımlıyor. Kısacası ev tamamlanınca, bekçi milleti kulübede ikamete mecbur ediyor. Bürokrasi “millet benim” diyor.
1961’de Anayasal kurumlar...
27 Mayıs Darbesi’yle yeniden yönetime geçen bu siyasal seçkinlerin egemenliğin millete ait oluşundan anladığı şey de farklı değil. 27 Mayıs’ı gerçekleştiren subay resimlerinin yer aldığı bir posterin “Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir” ifadesiyle süslenmesi rahatsızlık vermiyor. 1961 Darbe Anayasası’nın başlangıç kısmında 27 Mayıs darbecileri kendilerini “Türk Milleti” olarak tanımlıyor. “Türk Ordusu milletin bizzat kendisidir ve cumhuriyetin bekasının gerçek teminatıdır” zihniyeti ordu, yargı, üniversite ve sair devlet aygıtlarına egemen olduğu için, Anayasa millet egemenliği buna göre somutlaşıyor. 1961 Anayasası da “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” önermesini kullandıktan sonra, egemenliğin Anayasanın öngördüğü organlar eliyle kullanılacağını söylüyor. Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlığı, Anayasa Mahkemesi, TRT, Üniversiteler, Yüksek Mahkemeler, Kamu Kurumu niteliğindeki Meslek Kuruluşları, CHP ideolojisinin taşıyıcısı
çeşitli “Kurum”lar, kısaca 27 Mayıs Darbesi’ne aktif ve pasif destek veren tüm güç odakları Anayasa’da yer aldığı için, “egemenlik kullanıcıları”nın sayısı artıyor.
1982’de aynen devam ediyor
Bu tablo 1982 Anayasası’nda değişmiyor. Yeni bekçi sayısı artıyor, evi kullananlara yenileri ekleniyor, bekçiler kendilerine göre evi her defasında yeniden tanzim ediyor. Biz ise eve adım atamıyoruz, ama evin sahibi kalmaya devam ediyoruz. Aradan uzun zaman geçti. Evi geri alma zamanı geldi. Ancak
bana öyle geliyor ki, “işte evim” diyerek adım attığımızda, bu evde oturulamayacağını göreceğiz, görmeye de başladık. Çünkü o ev 10 yıllarca süren bekçi hegemonyası nedeniyle bugünkü ihtiyaçları karşılayabilecek durumda değil. Büyük bir ihtimalle içini bütünüyle değiştirmek ve günümüz ihtiyaçlarına göre yeniden tanzim etmek zorunda kalacağız. Tabii ki bekçilerin sayısını azaltmayı ve onları evin dışına çıkarmayı ihmal etmeden...
Anayasa konusu hakimiyet sorunudur
AK Partİ cenahında yeni Anayasa sürecine yönelik somut adımlar atılıyor. İktidar partisi Anayasal sürecin yürütülmesi için kendi içinde bir komisyon oluşturuyor. Başbakan’ın sivil toplum temsilcileriyle görüşeceği bilgisi de bu sürecin önemli bir adımı olarak göze çarpıyor. Diğer yandan MHP ve CHP“bekçi”lerin toplumu kulübede mahkum etmek için ürettiği“kırmızı çizgiler”den uzaklaşmış görünmüyor. BDP ise halen yemin edebilmiş değil. Anayasa konusu bir iktidar veya muhalefet sorunu değil, milletin kendine ait olan evde hakimiyetini tesis etmesi sorunu. Bu bağlamda siyasal strateji olarak Anayasa sürecinin Meclis Başkanlığı inisiyatifinde yürütülmesi belki kolaylaştırıcı etki yaratabilir.
Yazarlar
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015