Oya BAYDAR
Yazıya bilerek kışkırtıcı bir başlık seçtim ama kışkırtıcı olması yanlış olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü mesele bu köşenin sınırlarını aşan, derinliğine düşünülmesi, tartışılması gereken “günümüzde sol nedir?” sorusuna dayanıyor. Müslüman kesimden Dr. Mehmet Bekaroğlu’nun parti meclisine girmesine/sokulmasına karşı CHP kurultay delegelerinin bir bölümünden ve tabandan gelen, partinin sağa kaydırıldığı yolundaki tepkiler bu soruya verilecek cevapla doğrudan ilgili.
Sosyalist sol kökenli bilim ve düşün insanı İdris Küçükömer yıllar önce, Düzenin Yabancılaşması (1969) kitabında “Türkiye’de sol sağdır, sağ da soldur” demişti. O günlerde önemi ve işaret ettiği sosyolojik gerçeklik açısından güç anlaşılabilecek, tartışmalı bir düşünceydi ama bugünün ipuçlarını veriyordu. Demokrat Parti’nin 1950’de, o güne kadar siyaset sahnesine çıkmalarına izin verilmemiş kitlelerin oy desteğiyle, “Yeter! Söz milletindir!” sloganıyla iktidara gelişi, hem devlet partisi CHP, hem onun çevresinde konuşlanmış Kemalist cumhuriyet elitleri, hem de geleneksel sol açısından “karşı devrim”di, gericilikti. Karşı devrimler ise gerektiğinde askerî müdahale ile engellenmeliydi. Kör topal Türkiye demokrasisinin yaklaşık her on yılda bir askerî darbelere, müdahalelere maruz kalmasının nedeni ve gerekçesi kendilerini Kemalist Cumhuriyet’in sahibi, koruyucu ve kollayıcısı, halkın terbiyecisi, kitlelerin çobanı olarak görenlerin Kemalist statükoyu sarsacak “karşı-devrim”i engelleme misyonlarıydı.
1925’ten beri yasaklı olan sosyalist sol’un konuşulmaya, örgütlenmeye başladığı 1960’lardan itibaren, sağcılık ve solculuk (ilericilik- gericilik, devrimcilik-karşı devrimcilik nitelemeleriye birlikte) toplumu ve zihniyet dünyamızı ortasından bölen ana eksen oldu. Sağcı-solcu diyerek insanlar birbirlerini, devlet ise hem sağcıyı hem solcuyu öldürdü. Kutsallaştırılan kavramların anlamını, içeriğini neredeyse unuttuk; solculuğu ve ayrılmaz parçası saydığımız devrimciliği yafta veya rozet niyetine taşıdık yakalarımızda, kimliklerimizde. Sloganlarımızı, şablonlarımızı, ezberlerimizi tekrarlarken, taktığımız rozetlerin anlam yükünü ve içeriğini düşünmedik, sorgulamadık.
Sol neydi, ne oldu?
Sağ ve sol nitelemesinin, 1789 Fransız burjuva devriminde Ulusal Meclis’te başkanın sağında ve solunda oturan gruplardan geldiği bilinir. Sağ sıralarda oturanlar kralcılar, monarşistlerdi; solda ise cumhuriyetçiler, Jakobenler, radikal devrimciler yer almıştı. Başka bir deyişle, başkana göre sağda oturanlar düzenin onarılarak sürmesinden, statükodan yana olanlar, soldakiler ise statükonun yıkılmasından, düzenin değişmesinden yana olanlardı.
Aradan geçen yaklaşık 225 yılda sol’a atfedilen değişimci-devrimci öz değişmedi. Ama tarihsel akış içinde yeni içerikler kazandı. 19. yüzyılın ikinci yarısında işçi sınıfının, Marksist ideolojinin, emek hareketlerinin tarih sahnesinde yerini almasıyla kapitalist sömürü düzenine karşı mücadele ister sosyal demokrat (reformcu) ister devrimci solun temel bileşeni oldu. Sonraki yüzyıllarda, değişen dünyanın yeni sorunları ve koşullarında insan hak ve özgürlükleri, ekolojik sorunlar, barış mücadelesi, kadın sorunu, halkların, etnisitelerin, azınlıkların hakları, her türlü ayrımcılıkla mücadele, bireyin özgürlüğü, vb. solun siyasal-ideolojik içeriğine dahil edildi. Dünya faşizm ve komünizm deneylerini yaşadı, dersler çıkardı. Ulus devletlerin kuruluş dönemlerinin asimilasyoncu, ırkçı- şoven resmî ideolojilerinin ürünü tek tipleştirici zihniyet ve uygulamaları 21. yüzyılda, devletlerin utançla özür diledikleri suçlar sayıldı, bu anlamda ulusalcılık (milliyetçi solculuk) sol tarihin çöplüğüne gönderildi.
Günümüzde solda olmak, en basit anlatımla: vahşi kapitalist çarkın doğayı, insanı, yaşamı sömürmesine karşı durmak; birey insanın ve toplumun her alanda özgürleşmesinden, her türlü baskı ve sömürüden kurtulmasından, hak ve özgürlüklerin muktedirlere ve devlete karşı korunmasından, kitlelerin özgür iradesi anlamında demokrasiden, sosyal adalet ve eşitlikten, dinsel-kültürel çoğulculuktan yana olmak demektir. En önemlisi: değişimi kavramak, geçmişe esir olmadan, nostljik ezberlerle yetinmeden solun ileriye bakan özünü korumaktır.
Solumuzu sağımızı neden şaşırdık?
Türkiye’de sol ve sağ kavramlarının anlam kaymasına uğradığını, cepheleşmeyi körükleyen içi boş klişelere, körlerin fil tarifi gibi, kim neresinden tutarsa öyle anlattığı bir garabete dönüştüğünü düşünüyorum. Bugünün sorunu değil, çoktan beri böyle ama CHP’nin son kurultayı siyasî- ideolojik anlamda sol’un bazı kesimlerce nasıl yanlış anlaşıldığının, nasıl çarpıtıldığının açık örneği oldu. Bunda sadece CHP’lilerin değil, sadece bu çarpıtmayı ustaca kullanarak solu kitlelerin gözünde itibarsızlaştırmaya çalışanların değil, klişelere teslim olan, dünyayı ve Türkiye’yi 70-80 yıl öncesinin kavram ve sloganlarıyla düşünen herkesin, hepimizin payı var.
CHP delegeleri ve tabanının bir bölümünün, özellikle ulusalcı olarak adlandırılan ve solculuğu kimselere bırakmayanların sollarını sağlarını şaşırmalarının başlıca nedeninin: sol’un özünü, anlamını yeni’ye aktaramamak, özellikle de 1923’te çakılıp kalmak olduğunu düşünüyorum.
1923’te Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecinde Türk ulus-devletinin inşası ve Kemalist Cumhuriyet’in kuruluşu kuşku yok eski düzenle radikal bir hesaplaşma, toplumsal-siyasal bir devrimdi. Sünnî Türk unsurlar üzerine kurulu asimilasyonist Türk milliyetçiliği; muasır medeniyete ulaşmanın yolunu yüzlerce yıllık tarihsel kültürel birikimden bütünüyle kopmakta gören Batıcılık, din’i devlet kontroluna tâbî kılan otoriter laiklik, asker-sivil Cumhuriyet elitlerinin “terbiye edilip medenileştirilmesi gereken halk” kitleleri üzerindeki vesayeti, bugünden baktığımızda eksik, yanlış, başka türlüsü de mümkün görünse bile 1920’lerin, 30’ların dünya ve Türkiye koşullarında “devrimin gereği” sayılabilirdi. Ancak 2000’ler dünyasında o günlerin “umde”lerini, uygulamalarını, yöntemlerini savunmak, dönemin ideolojik kavramlarına mutlak doğrularak olarak sarılmak, lider kültünü ve ‘23 nostaljisini siyasete kalkan yapmak sol’un devrimci özünü inkâr etmektir.
Önemli bir başka nokta, Atatürkçülüğün solculuk sanılması, devletçiliğin sosyalizmle karıştırılmasıdır. Oysa Kemalist toplum projesi daha ilk adımda “muasır medeniyet”e giden yolda ekonomik model olarak devlet eliyle kapitalist kalkınma yolunu seçmiştir. 1923 İzmir İktisat Kongresi, piyanoda çalınan “Haydi arkadaşlar şirket kuralım…” şarkıları arasında kapitalist sermaye birikiminin ve hususî (özel) teşebbüsün yol ve imkânlarını araştırır. Kıt kaynaklarla sermaye birikimi sağlamanın aracı olarak uygulamaya sokulan iktisadî devletçilik kapitalist yaratmaya yöneliktir. İşçi sınıfının, emekçilerin sermaye karşısında kendi hak ve çıkarlarını kormak için örgütlenme, sendikalaşma, greve başvurma, vb. haklarından söz bile edilmez. (Bu haklar 1960 sonrasında elde edilecektir) Zaten çok az sayıdaki sosyalistlerin, komünistlerin üzerindeki baskıların en yoğun olduğu yıllardır bunlar. Özetle, günümüzde ister reformcu ister devrimci solun olmazsa olmaz özü sayılan sermaye ve kapitalist sömürü karşıtlığı Atatürkçülüğün bileşeni değildir. CHP’nin yükselen sosyalist harekete karşı “ortanın solu”nda olduğunu ilan etmesi 1965, Ecevit’in sol sloganlarla seçim kazanması 1973’e tarihlenir.
Kemalist Cumhuriyet ideolojisinin, “halk için, gereğinde halka rağmen” anlayışında ifadesini bulan bir kalkınma-ilerleme projesi çizmiş olması bir başka sorundur. Bu anlayışa göre kitleler Cumhuriyet elitleri tarafından, proje doğrultusunda eğitilecek, ilerletilecek, muasır medeniyete ulaştırılacaktır. Kitlelerin inançlarına, geleneklerine, kültürlerine (toplumsal- ekonomik alt yapı hazır olmadan) “öğreten elitler” tarafından kimi zaman zorla müdahale, Kemalist devletle özdeleştirilen CHP ile halk kitleleri arasındaki uçurumu derinleştirmiştir. Elitizm, CHP’nin önde gelenlerinden bazılarının sandığı gibi sokakta çalışmamak, rakı sofralarında vakit geçirip halka “gitmemek (!)” değil, halkla birlikte, halktan öğrenerek onun hizasında yürüyememektir.
Darbecilik ve ulusalcılıkla sol olunmaz
Bugün CHP içinde (ve dışında); dinî inançlara devlet müdahalesi anlamında otoriter laikliği savunan, halkın inançlarına göre yaşamasını, grupsal (etnik) kimlik taleplerini engellemeye çalışan; örtünmeyi gericilik, açılmayı ilericilik sanan, demokratik süreçleri vesayet ve darbe ile engellemeyi devrim sayan, vatandaşlığın Türkiyelilik üzerinden değil Türklük üzerinden tanımlanmasında ısrarcı olanlar; ulus devlet inşaı sürecinde devletin halklara karşı işlediği suçlarla yüzleşmeye direnenler, Kürt sorununun çözümünde AKP’nin gerisinde kalıp MHP çizgisinin ilerisine atılanlar, Hrant Dink ve arkadaşları yargılanırken adliyenin önünde Veli Küçük ve Ergenekoncularla birlikte pankart açıp Dink’in ölümünü hazırlayan anlı şalı CHP’liler tabii ki Mehmet Bekaroğlu’nun parti meclisine girişini partinin sağa açılması olarak göreceklerdir.
Müslüman muhafazakâr gelenekten ve siyasetten gelen Bekaroğlu ise bugüne kadarki duruşu, düşünceleri, eylemleriyle tam da çağdaş özürlükçü solda yer alıyor. Bu yüzden CHP, Bekaroğlu ve onun gibilerle sola ve kitlelere açılabilir, diyorum. Üstelik parti içinde bu süreci götürebilecek kişilerin, çağdaş, özgürlükçü solcuların, sosyal demokratların sayısının hiç de az olmadığını biliyorum.
Sol jargonla sağın göbeğine yerleşenler, gidişattan yakınmak yerine, günümüzde sol nedir, ilericilik nedir, halkçılık nedir, ben neredeyim sorularını kendilerine sormak durumundalar.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024