Oya BAYDAR
Dil düşünceyi, duyguları, kişiliği belirler. Kin, nefret, düşmanlık girdabına kapılmış bu toplumda kötücüllüğün yükselişine katkıda bulunmamak için uzun süredir “biz” ya da “onlar” gibi ayrıştırıcı sözcüklerden kaçınıyordum; “mücadele”, “cephe”, “ötekiler” sözcüklerini kullanmamaya da özen gösteriyordum. Yine de yazının başlığında “bizim” ve “onların” sözcüklerini kullandım. Pislik çukurunda temiz kalabilmek mümkün mü!
Biz kimiz, onlar kim?
“Biz” derken, Erdoğan-Bahçeli-Soylu siyasetine ve zihniyetine karşı hak, hukuk, adalet, demokrasi, özgürlük, eşitlik, vicdan, dayanışma arayışında olanları, kendilerini muhalefette görenleri; “onlar” derken, başta iktidar mensuplarını, onların müridlerini, medya borazanlarını, çevrelerine kümelenmiş klinik vak’a psikopat ruhları, savaş, kan ve ölüme tapanları, idam idam diye böğürerek cellatlık özlemlerini tatmin edenleri, kendilerinden farklı düşüneni, farklı eyleyeni katli vacip düşman belleyenleri kastediyorum.
İdeolojik, siyasal, dinsel-mezhepsel, kültürel, sınıfsal, partisel, etnik bir ayrışma değil bu; her kesimde “biz”ler ve “onlar” var. Her kesimde insanî değerleri, adalet duygusunu, vicdanını, merhametini yitirmemiş insanların yanında değerlerini, vicdanını, hak ve adalet duygusunu yitirmiş insanlar var. En derin ve ürkütücü fay hattı buradan geçiyor.
“Onlar” suç sınırını aştı
Türkiye’de rejimi siyaset biliminin terimleriyle nitelemek artık mümkün değil. Abukistan ülkesinde interaktif bir kara komedi seyreder gibiyiz. Sahneye koyanlar “onlar” olsa da, hepimiz bu absürd (abuk) oyunun kendimize rağmen aktörleriyiz.
Bizler, oyunun fecî bir sonla biteceğinin farkındayız. Oyun yazarı, baş rejisor, aktörler de farkında ama onlar için bu son “fecî” değil, aksine varmak istedikleri hedef. Gerçeklikle ilgisi olmayan sanal bir dünyada, kendi kurdukları Abukistan sahnesinin zevksiz dekorları önünde, yazdıkları senaryoyu geniş bir aktör grubuyla kapalı gişe oynuyorlar.
Tiyatro sahnesini bırakıp gerçek dünyaya, gerçek Türkiye’ye inecek olunursa, sahnede attıkları her adım, her replik, her edim; artık kötü senaryo, yanlış oyun, beceriksiz oyuncu değerlendirmelerini çoktan aşmış birer vahim suç. İktidar bütün unsurları ve katılımcılarıyla hem hukuken hem de ahlâken “açık ve net” (ki bu da baş muktedirin deyimidir) suç işliyor. Bu suç, -demokrasi ve hukuk çerçevesinde kalınarak- nasıl yargılanacak? Allaha ve tarihe mi havale edilecek?
Gidişat karşısında çaresiz kalındığında, tarih hesap soracak tesellisine sığınmak kandırmacadan ibarettir. Tarihleri muktedirler yazar ve bütün resmî tarihler muktedirlerin kendilerini ve yaptıklarını aklama, yüceltme belgeleridir. (Şu günlerde Erdoğan ve şürekâsının Kemalist Cumhuriyet’in resmî tarihine karşı kendi resmî tarihlerini yazma girişimleri için Murat Belge’nin Malazgirt yazısına bakınız.) İnsana, insanlığa karşı suç, bu dünyada, kitlelerin karşısında hukuk ve adalet içinde yargılanmalıdır ve cezalandırılmalıdır ki başkalarına ibret, mağdurlara merhem olsun.
“Bizim” ayıbımıza gelecek olursak…
“Onların” suçu ortada, şimdi gelelim “bizim” ayıbımıza.
Yüzlercesi arasından örnek olay niteliğindeki üç vahim suç: Birincisi; 700’üncü buluşma için bir araya gelen Cumartesi Anneleri’ne ve onlara destek verenlere ahlâk, vicdan, izan sahibi hiç kimsenin kabullenemeyeceği saldırı. İkincisi; 9 ayı aşkın süredir delilsiz ispatsız, iddianamesiz içerde tutulan, hakkında her türlü yalan dolan haber servis edilen ama tek bir somut suç delili bulunamayan Osman Kavala’nın tutukluluk hali. Üçüncüsü; milletvekili seçildiği halde tahliye edilmeyen Berberoğlu, Leyla Güven ve rehine durumundaki Kürt siyasetçiler, yerel yöneticiler. Bunlara Ahmet Altan’ı, Nazlı Ilıcak’ı, kendilerine atfedilen suç bir gazetede yazı yazmak olan diğerlerini ekleyelim.
Peki bu suçlar karşısında “biz” ne yaptık, ne kadar yaptık, ne yapacağız? Bu soruya verdiğimiz /vereceğimiz cevap -bazı küçük gruplar, girişimler, tek tek kişiler bir yana- bütün olarak baktığımızda muhalefetin, yani bizim ayıbımızdır.
Önce ana muhalefet denilen CHP’den başlayalım: CHP grup başkan vekili, “Yeri geldiğinde en sert refleksimizi herkes görecek” diyordu geçenlerde. Sizin refleks göstermeniz için kırkıncı harami mi gerekiyor! Mesela önümüzdeki Cumartesi Galatasaray’da, -her demokratik dayanışma eylemine koşan üç beş CHP milletvekili değil sadece- bütün milletvekillerinizle kayıp yakınlarıyla birlikte sessizce oturmaktan sizi engelleyen nedir? Soylu, soysuz birileri o meydandakileri terörist ilan etti diye terörist görünmekten mi korkuyorsunuz?
Ya İYİ Partililer? Tek adam rejimine karşı çıkarken ve millet ittifakına ilişip faşizan devlet partisi kimliğinize makyaj yaparken demokrattınız hani, neden toz oldunuz ortalıktan? Polis değil Soylu’nun milis gücü görünümündekilerin vahşi saldırısı umurunuzda değil mi, yoksa orada kendilerini saldırıya siper eden HDP’lilerle, Hrant’ın oğluyla veya Garo Paylan’la birlikte görünüp “Ermenileşmek”ten mi korktunuz?
Saadet Partisi’nden Cihangir İslam’ın sesi çıktı beklenebileceği gibi. Yeter mi? Parti yönetimi, başlarında bilge haliyle Temel Bey ve eşi olmak üzere gelecek hafta Cumartesi Anneleri’ni ziyaret etme vicdan ve cesaretini gösterebilirler mi?
Kendilerine muhalefet diyenlerin, haktan hukuktan yana olduklarını söyleyenlerin tümü bunu gerçekleştirebildikleri gün ne Soylu’ların milisleri ne de soysuzlar taifesi cesaret edebilirler geçen haftaki rezalete.
Osman Kavala’yı demir parmaklıklar arkasından çıkarmak için yeri göğü inletmemiş, içerde ve dışarıda bütün demokratik güçleri ayağa kaldırmamış olmak da bizim ayıbımızdır. Ailesi istemiyor, eşi itidal tavsiye ediyor, vb. gibi bahanelerin ardına sığınmak için bir neden kalmadı artık. İktidarın AB ile yeniden iyi ilişki kurma çabalarına umut bağlayıp Osman’ın rehin tutulma haline utangaç bir kınama, yasak savan bir hatırlatma dışında tepkisiz, sessiz, eylemsiz kalmak bu iktidara karşıyım, demokratım diyen hiçbir siyasete ve kişiye yakışmaz. Bizler burada güçlü bir dayanışma sergilemezsek, AB’nin de kılı kıpırdamaz.
Hak savunuculuğu paydasında birleşemedikçe zulüm sürer
Birilerine aykırı ya da hayalci geleceğini bile bile söylüyorum: ideolojik hatları, siyasal kanatları, örgütsel bağları ve de esiri olduğumuz ezberleri aşan büyük bir buluşmaya ihtiyacımız var. Hakkı yenenin, mağdurun, ezilenin, zulüm görenin kimliğini, kişiliğini, ideolojisini, inancını, siyasetini umursamadan onun hakkını, hukukunu, özgürlüğünü kendi hakkımız, kendi özgürlüğümüz gibi savunma bilincine, yüreğine, cesaretine ihtiyacımız var.
Diğerleri yanında önemsiz sayılabilecek ama meramımı anlatmama yardımcı olacak bir örnek vereyim: Cumhuriyet Gazetesi, susmaya mahkûm edilmiş tutuklu yazarlara, gazetecilere bir pencere açabilmek amacıyla onlardan gelecek yazıları yayımlamak istemiş. İlk ulaşan yazı Ahmet Altan’ınki olmuş. Yazı kitap ekinde yayımlanınca küçük kıyamet kopmuş. (“mış” anlatımı kullanıyorum çünkü şu sıralarda gazeteden haber alma olanağına sahip olmadığım gibi sosyal medyadaki gürültü patırtıyı da ancak çevreden, çok kısıtlı ve dolaylı izleyebiliyorum.)
Şaşırmadım, ama kendi mahallem adına bir kez daha umutsuzlandım. Her türlü vesayete (şimdi de tek adam vesayetine) karşı olmak dışında Ahmet Altan’la ideolojik-siyasal hiçbir yakınlığım yoktur, ayrıca eril ve üstenci tarzı yüzünden kişisel sürtüşmem de olmuştu geçmişte. Ama bu, onun keyfî kararlarla haksız hukuksuz içerde tutulmasına, özgürlüğünden mahrum bırakılmasına, “Ne yapalım, etme bulma dünyası, o da zaten liberalin teki” diyerek göz yummamı mı gerektirir? Sevmedikleri, kızdıkları, ideolojik olarak hasım belledikleri birinin yazısının yayımlanmasının hem demokratik dayanışma hem de karşısında olduklarını iddia ettikleri hukuksuzluk rejimine meydan okuma olduğunu düşünmezler mi karşı çıkanlar? Gerçekten özgürlükçü, demokrat, hak savunucuysak iktidarın hukuksuzluğu ve zulmü karşısında Osman Kavala’nın, Enis Berberoğlu’nun, Ahmet Altan’ın, Nazlı Ilıcak’ın, Selahattin Demirtaş’ın farkı yoktur. Ayrım yaptığımız anda hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi kavramları dilimizde kalmış, yüreğimize ve bilincimize yansımamış demektir.
Bu ruh halini aşamadıkça, köklü bir zihniyet değişimi geçirmedikçe, sözde değil özde özgürlükçü, demokrat, adil olmayı başaramadıkça, ayıbımız da zulüm karşısında güçsüzlüğümüz de sürecek demektir.
Yazarlar
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024