Oya BAYDAR
Türk "devlet aklı"nın (kimileri derin devlet der) üç kadim kırmızı çizgisi vardır: Ermeni meselesi, Kürt meselesi ve Kıbrıs. Bu üç sorunun da kaynağı tek ve aynıdır: Sünnî Türk şoven milliyetçiliği, devlet tapıncı, militarist yayılmacılık…
Siyasî iktidarlar değişir, hükümetler değişir, hatta rejim değişir, üç kırmızı çizgi değişmez. Değiştirmeye teşebbüs edenler ya darbelerle ya da devlet aklıyla kuşatılıp devletleştirilerek sistemin içine çekilir. 2002 AKP’siyle bugünkü Erdoğan AKP’sinin her üç konudaki 180 derecelik dönüşü, uzun söze gerek bırakmayacak kadar açık ve ibret verici bir örnektir. Üç kırmızı çizginin yüz yılı aşkın bir süre boyunca Türk halkının genetik kodlarına işlenmiş, ruhuna zerk edilmiş olması, bu konularda farklı düşünen her türlü muhalefetin ya biat etmesi ve sisteme eklemlenmesine ya da -çoğu zaman şiddetle- bastırılmasına yol açar.
İşimi kolaylaştıran bir yazıya küçük ekler
Yıldıray Oğur’un Karar gazetesinde çıkan, dün T24’te de yayımlanan yazısı işimi kolaylaştırdı. Sadece birkaç küçük hatırlatma yapmak istiyorum.
1974’te, Ecevit Kıbrıs’a müdahale kararı aldığında Yunanistan’daki faşist cuntanın Kıbrıs’taki EOKA’cı uzantısı Sampson, Kıbrıs’ın bağımsızlığını savunan Rum lider Makarios’a karşı Türk nüfusu da tehdit eden kanlı bir darbe gerçekleştirmişti. Türkiye, garantör devlet statüsüne uygun olarak 20 Temmuz’da birinci Kıbrıs harekâtını gerçekleştirdi. Bu müdahale Sampson darbesini akamete uğratırken Yunanistan’daki faşist cunta da yıkıldı. Ancak bununla yetinilmedi, 15 Ağustos’ta Türkiye ikinci bir müdahale ile adaya yeni kuvvetler çıkardı.
Kıbrıs, halkların ortak yaşamı ve bağımsızlık hayalleri uğruna, özellikle 1960’lar sonrasında çok kan dökülmüş, çok acı deneyler yaşamış bir ülkedir. Kıbrıs’ın bütünlüğü ve bağımsızlığı uğruna ötede beri omuz omuza mücadele eden, her iki taraftaki milliyetçilerin ve faşistlerin ortaklığıyla katledilen Rum ve Türk komünistleri, demokratları, bağımsızlıkçıları, sonrasında da hep ortak hedef olmuşlardır. Ada Türklerine zulmeden EOKA’cı Rumlar bir yandan 1958’de Türk İstihbarat (devlet) görevlileriyle Denktaş’ın birlikte kurdukları Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) öte yandan, kendi emelleri doğrultusunda kendi halklarını mobilize ederken halkların birbirine kırdırılmasında da sorumluluk sahibidirler. (Türkiye’nin Kıbrıs’a girip yerleşmesinden ve KKTC’nin kuruluşundan sonra 1976’da TMT’nin Türk Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na dönüştüğünü hatırlatmadan geçmeyelim.)
Birkaç anı, bir değerlendirme
İkinci Kıbrıs müdahalesinin ardından Yeni Ortam gazetesinde yazdığım yazıda, Türk ordusu/askeri kısa sürede adadan çekilmezse bunun işgal anlamına geleceğini, Kıbrıs sorununun çözümünü engelleyeceğini, bu siyasetin uzun yıllar boyunca Türkiye’nin ayağına dolanacağını yazmıştım. Yazının yayımlanmasının hemen ardından, o zamana kadar beni yere göğe koymayan Kemal Bisalman (gazetenin sahibi) "Hiç istemezdim ama yazılarına son vermek zorundayım" demiş, kapıyı göstermişti. Emir büyük yerdendi, kırmızı çizgiyi aşmıştım.
Yıllar sonra Demirel’in cumhurbaşkanlığı sırasında Kıbrıs’a gittiğimde, özellikle ordu vesayetinden, derin mihraklardan, Kıbrıs’taki işgalden söz ederken bir değil pek çok güvenilir kişiden/çevreden duyduğum yorum, "devlet aklı, derin devlet falan diyorsan Demirel’den, generallerden önce Denktaş’a bak" olmuştu. Önce mi bilemem ama Denktaş’ın Kıbrıs çıkmazını başımıza saran o aklın en önemli temsilcilerinden biri olduğunu sonraki gelişmeler doğruladı.
Çözümsüzlüğün eski ve yeni mimarları
AKP’nin Avrupa Birliği yoluna çıkmaya (kendini korumak için de olsa) niyetlendiği 2000’ler başında, Türkçü- milliyetçi, punduna getirebilirse ilhakçı zihniyet, bir ölçüde geriletilmiş görünüyordu. Kofi Annan’ın 2002’de sunduğu iki toplumlu bağımız Kıbrıs planı, taraflar arasında defalarca gitti geldi, Denktaş tarafından defalarca reddedildi. Son olarak, 2004’te planın görüşülmesi için rahatsızlığı ileri sürülen Denktaş yerine, onu temsilen İsviçre’ye giden Mümtaz Soysal’ın havaalanında "Planı imzalamamaya gidiyorum" deyişini televizyonlarda izledik.
İzolasyon ve Türkiye vesayeti canına tak etmiş yerli Kıbrıs halkının (yerli diyorum çünkü 1964’ten başlayarak öyle bir dramatik göç ve nüfus politikası izlendi ki adanın gerçek sahibi Kıbrıs Türkleri azınlık olarak kaldı.) çözüm isteğiyle yüzde 65’le kabul ettiği planın milliyetçilikte Türkiye’den aşağı kalmayan Rum kesimince reddedilmesi bugüne varan çözümsüzlüğü pekiştirdi.
O zaman bu zaman, bitmez tükenmez görüşmelerin, çözüm çabalarının boşa gitmesinin ana nedeni adadaki Türk askerî varlığının makul bir düzeye çekilmesine ve siyasî vesayetin sona ermesinin yolunun açılmasına Türkiye’nin gösterdiği direnç oldu. Bu direnç olmasa diğer konularda çözüm mümkün olabilirdi.
Türkçü yayılmacı milliyetçilerin ve Türk ordusunun 1960’lardan beri savunduğu pozisyon bugün AKP ve özellikle MHP ile birlikte bilumum ulusalcılarca sahiplenilip savunuluyor. Cumhur İttifakı sözcüleri Kıbrıs Cumhurbaşkanı Akıncı’ya hakarette birbirleriyle yarışırken, örneğin Bahçeli "utanmaz, işbirlikçi, EOKA zihniyetli, vb." derken ulusalcılar "Dektaş’ın koltuğunda oturması korkunç" diye yazıyorlar. Erdoğan bir kez daha Türkçü yayılmacı ulusalcılarla buluşuyor.
Cumhurbaşkanı Akıncı gerçekleri dile getirdi
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kıbrıs konusunda bir süredir kimsenin bu açıklıkla telaffuz etmediği gerçekleri ve kaygılarını dile getirdi. Kaygılarının büyümesinin nedeni, Suriye’de olduğu gibi Doğu Akdeniz’de de çatışmacı politikalara angaje olan Türkiye’nin son günlerde Kuzey Kıbrıs’taki askerî varlığını daha da güçlendirme adımları atması. Kuzey Kıbrıs’a silah takviyesi ve bunun askerî varlıkla sınırlı kalmayıp siyasî alana da bütün ağırlığıyla yansıması.
Kıbrıs’ı biraz tanıyanlar, son 15 yıldır önce AKP-FETÖ işbirliği sonraları da Erdoğan iktidarı eliyle adanın görece özgürlükçü, laik kültürünün nasıl değiştirildiğini bilirler. Son on beş-yirmi yılın bütün olumsuzluklarının taşındığı yavru vatan, içinde yaşamakta olduğumuz "ana vatan"a benzetildi. Gerçek Kıbrıslı Türk’ün buna itirazı hem hakkı hem de görevidir.
Sayın Akıncı doğruları söyleme, gerçekleri açıklama ve hepimizi uyarma cesareti gösterdi. Ülkemizde yaşamakta olduğumuz güçlüklere, olumsuzluklara, içerde ve dışarda dağ gibi biriken sorunları yaratan politikalara karşıysak, Akıncı’ya sadece destek ve saygı borcumuz var.
Yazarlar
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024