Şahin ALPAY
Geçenlerde genç bir arkadaşla sohbet ediyoruz. Beni yeni tanıyan birçokları gibi, "Sizin nasıl olup da Zaman gazetesinde yazdığınızı, nasıl olup da Gülen cemaatine olumlu bakabildiğinizi anlayamıyorum..." diyor. Ve beni uzun uzun açıklamaya teşvik ediyor. Anlatıyorum:
1980'lerin başında İsveç'te doktora yapıp yurda döndüğümde şu görüşlerim pekişmişti: 1) Türkiye'nin sorunları ancak ifade, inanç ve girişim özgürlüklerine dayalı çoğulcu ve özgürlükçü demokratik bir rejimle çözülebilirdi. 2) Liberal demokrasinin yerleşebilmesi ise öncelikle İslamcıların ve Kürt siyasî hareketinin sisteme dahil edebilmesiyle mümkün olabilirdi. 3) Sadece temel hak ve özgürlükler değil sosyal adalet de güven altına alınmalıydı. Bu da ancak liberal, yani devletçiliği değil rekabeti, piyasayı esas alan sosyal demokrat politikalarla sağlanabilirdi.
Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başladıktan sonra, yukarıda saydığım amaçlar uğrunda sayıları hayli sınırlı olan, benim gibi liberal görüşlü kimselerle birlikte bir fikir mücadelesine giriştim. 1990'larda Milliyet gazetesinde yazarken zihnimdeki Türkiye siyasî manzarası iyice net bir hâl almıştı. Ülkenin geleceğini belirlemek için yarışan üç temel siyasî akım görüyordum.
1) Kemalistler. Başlıca üç kanada ayrılıyordu: a) Laikçi (otoriter laiklik), ama aynı zamanda demokrasi (çoğunluk yönetimi) ve Batı'yla bütünleşme yanlısı olup genellikle CHP'de toplananlar. b) Laikçi - devletçi - ulusalcı olup esas olarak Cumhuriyet gazetesi ve çevresinde temsil edilen Kemalistler. c) Irkçılığa varan otoriter kimlik politikaları ("hepimiz Türküz") taraftarı olan, ama otoriter laikliğe mesafeli duran ve genellikle MHP'de toplanan Türk - İslam sentezcileri.
2) İslamcılar. Farklı yorumlarıyla İslam inancını benimseyen Müslümanlarla, İslam dininden siyasî bir ideoloji üreten İslamcıları birbirinden ayırmak gerekiyordu. Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Müslümanlar, ortodoks Sünniler ile heterodoks Alevilerden oluşuyordu. Azınlıktaki Aleviler, Kemalizm'in tektipçi kimlik politikalarının dayatmalarıyla ("hepimiz Diyanet dinindeniz") Tunceli / Dersim'de katliama varan baskılara uğradıkları halde, Sünni çoğunluğa karşı kendilerine koruma sağlayacağı kaygısıyla genellikle Kemalist parti CHP'ye destek veriyorlardı. Sünniler ise kabaca üç kesime ayrılıyordu: a) Devlet İslamı'na, yani Diyanet İşleri Başkanlığı'nın temsil ettiği "Diyanet dini"ne bağlı olanlar. Çoğunluğu oluşturan bu kesimin siyasî tercihleri bütün partilere yönelebiliyordu. b) Halk İslamı'na, yani tarikat ve cemaatlerin temsil ettiği İslam yorumlarına bağlı olanlar. Tarikat ve cemaatler, otoriter laiklik politikaları gereği 1925'ten beri yasak oldukları halde (ve belki yasağın da teşvikiyle) canlılıklarını koruyordu. Kökleri 12 ve 13. yüzyıllara uzanan geleneksel tarikatlar, şeyh - mürit ilişkisi üzerine kuruluydu ve esas olarak Nakşibendi, Kadıri, Rufai, Halveti, Melami ve (özel bir kimliğe sahip) Mevlevi tarikatlarından oluşuyordu. Nakşiler İskenderpaşa, İsmail Ağa, Menzil ve Erenköy cemaatlerine ayrılıyordu. 20. yüzyılın, modern çağın ürünü olan cemaatler ise müminlere rehberlik eden bir mürşit ve takipçilerinden oluşuyordu ve başlıca (hepsi Nakşibendi kökenli) Nurcu, Süleymancı, Işıkçı gruplara ayrılıyordu. Sait Nursi'nin takipçileri olan Nurcular, zamanla, en büyüğü Fethullah Gülen cemaati olmak üzere 40'tan fazla kola bölünmüştü.
Ilımlı İslamcılar. Müslümanlar arasındaki üçüncü kesim, ezici çoğunluğu Millî Görüş hareketi saflarında toplanan, şiddeti değil barışcı, yasal mücadeleyi benimseyen ılımlı İslamcılar'dan oluşuyordu. Nakşibendi tarikatının, şeyhi Mehmet Zahit Kotku olan İskenderpaşa dergâhı siyasetle özellikle ilgiliydi ve Millî Görüş hareketinin ortaya çıkışında önemli rol oynamıştı. Necmettin Erbakan, Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan ve Millî Görüş hareketine mensup çoğu ünlü siyaset adamı Nakşilikle ilişkiliydi.
3) Kürt siyasî hareketi: Kürt dili ve kimliğinin ifadesi üzerine Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte getirilen yasaklar giderek güçlenen tepkilere yol açmıştı. 1990'ların ortalarına gelindiğinde Türkiye Kürtlerinin kabaca dini kimliğe öncelik vererek İslamcı partilere destek verenlerle, etnik kimliğe öncelik vererek Kürt siyasî hareketini destekleyenler arasında bölündüğü gözleniyordu. Hareket ise kabaca üç kanada ayrılıyordu: a) PKK'nın temsil ettiği özerkliği ya da bağımsızlığı hedefleyen, silahlı mücadeleyi esas alan akım. b) 1991'de HEP ile başlayıp ayrılıkçılık yaptıkları gerekçesiyle birbiri ardına kapatılan, giderek büyüyerek günümüzde (üçüncü büyük parti) HDP'ye kadar uzanan, Kürt kimliğinin inkarına dayalı politikalardan kaynaklanan soruna barışçı - demokratik çözüm öneren yasal partilerin temsil ettiği akım. c) PKK'nın silahlı mücadelesinin devlet politikalarının ekmeğine yağ sürerek Kürtlere büyük zarar verdiğini düşünen, sayıları çok da fazla olmayan, birçoğunu tanıdığım bağımsız Kürt aydınları.
Tabi ki bir de Marxist ya da Komünistler vardı. Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren yasaklı olmakla beraber 1960'larda Türk siyasetinde varlık göstermeye başlamışlar, kimi barışçı kimi silahlı mücadele yanlısı onlarca fraksiyon arasında bölünmüşlerdi. Ancak komünist akım 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılması, Doğu Avrupa'nın Sovyet boyunduruğundan kurtulması sonrasında büyük bir bozguna uğramış ve giderek marjinalleşmişti. Benim siyasî görüşlerim de ailemden aşılanan Kemalizm'den üniversitede okuduğum 1960'larda Marxizm'e (giderek Maoist yorumuna) yönelmişti. 1970'lerde sığındığım İsveç'te doktora yaptığım dönemde ise zihnimdeki Marxist paradigma tümüyle çöktü. Artık Marxizm'i liberal demokrasinin zıddı olarak gördüm. Özellikle Karl Popper'in görüşlerinden esinlenerek Marxizm'i eleştiren yazılar kaleme aldım; "Dönekliğimle iftihar ettiğimi" söylemekten çekinmedim.
Yukarıda özetlediğim siyasî manzara karşısında özgürlükçü demokrasinin yerleşmesini ideal edinen bir yorumcu olarak izlemem gereken yol bana oldukça açık görünüyordu: Çoğulcu ve özgürlükçü, yani liberal demokrasiyi savunanlara destek verecek, bununla bağdaşmayan eğilimlere karşı çıkacaktım.
1980'lerde Cumhuriyet gazetesinde liberal sosyal demokrasiyi savunan yazılarım gazeteye hakim olan laikçi - devletçi - ulusalcı yazarların ve gazete dışındaki yandaşlarının büyük tepkisiyle karşılaştı. 1990'ların başında gazetede yaşanan, kabaca İlhan Selçuk'un temsil ettiği kanatla Hasan Cemal'in temsil ettiği kadro arasındaki bölünme de esas olarak Kemalizm'in laikçi - vesayetçi yorumu ile sosyal demokrat yorumunun çatışması olarak görülebilirdi. Tarihte Marxizm nasıl hem komünizme hem de sosyal demokrasiye kaynaklık etmişse, (Haluk Özdalga'dan esinlenerek) Kemalist akım içinden de sosyal demokrat yorumlar çıkabileceğini düşündüm. Bu düşünceyle kısa bir süre Ecevit'in ("dine saygılı") DSP'sinden umutlandım. Ne var ki çok geçmeden DSP'nin demokrasiyle de sol'la da fazla ilgisi bulunmayan bir kişi partisi olduğu anlaşıldı. Bu defa umutlarım Deniz Baykal'ın CHP'sine yöneldi; bu umutla kısa bir süre CHP'de çalıştım. Ancak orada da hayal kırıklığına uğrayacaktım.
Kürt sorununa yönelik yazılarımda, PKK otoriterliğine ve şiddetine sertçe karşı çıkarken, yasal Kürt partilerinin demokratik sisteme entegre edilmelerini savundum. Ülke bütünlüğünün korunmasının şiddetle, askeri yöntemle değil, Kürt yurttaşların dil ve kimlik haklarının tanınması, bölgesel özerklik taleplerinin karşılanmasıyla sağlanabileceğini yazdım. Bu görüşlerimle PKK yandaşlarının husumetiyle karşılaşırken, liberal eğilimli Kürt aydınlarından saygı gördüm.
Türkiye'nin İslam coğrafyasına baktığımda, İslamcılar ile Müslümanları birbirinden ayırmanın şart olduğu kanısına vardım. Kemalizm'in baskıcı laiklik politikaları Müslümanlar arasında haklı tepkilere yol açmıştı. Bütün diğer inançların müminleri gibi Müslümanlar da demokrasiyi benimseyebilirlerdi. Nitekim Türkiye'nin 1950'den sonraki pratiği bunu destekler görünüyordu. İslamcılık ise ilke olarak özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiyle bağdaşmıyordu. Ancak şiddete uzak duran ılımlı İslamcılar da zamanla demokratik rejime entegre olabilirdi.
Bu bakış açısıyla yazılarımda ve konuşmalarımda otoriter laiklik politikalarının terkedilmesini, din ile devletin ayrılmasını, DİB'in özerk bir yapıya kavuşturulmasını, tarikat ve cemaatler üzerindeki yasakların kaldırılmasını, başörtüsü yasağı gibi dini özgürlükler üzerindeki öteki kısıtlamaların da son bulmasını savundum. RP'de temsil edilen ılımlı İslamcıları, sadece çoğunluk yönetimine bağlı olmakla kalmayıp yurttaşların temel hak ve özgürlüklerine saygılı olmaya da çağırdım. Bu yöndeki yazılarımın Millî Görüş hareketindeki Yenilikçi kanadın güçlenmesine, AKP'nin ortaya çıkmasına katkı yaptığını sandım.
AB üyeliği hedefiyle 2002'de iktidara gelen AKP yönetimin ilk döneminde izlediği politikaları eleştirilerime rağmen genelde olumlu buldum ve destekledim. Ne var ki AKP iktidarı 2010'dan itibaren giderek otoriter bir anlayışa yönelerek beni derin bir hayal kırıklığına uğrattı. Türkiye'nin AB'ye üye olmasını, herkese inanç özgürlüğü anlamında laikliği, piyasa ekonomisini, farklı görüş ve inanç sahiplerinin birbirlerine hoşgörüyle bakmalarını, bilimsel eğitimi savunduğu için Gülen cemaatine de, eleştirilerim olmakla beraber genelde olumlu baktım. Ne var ki cemaat mensuplarının 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde rol aldıklarının, çeşitli hukuka aykırı işlere karıştıklarının ortaya çıkması başka bir büyük hayal kırıklığına yol açtı. AKP iktidarı altında yaşadıklarımız ışığında giderek İslam inancının özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiyle bağdaşıp bağdaşmayacağını sorgular hâle geldim.
Tekrarlarsam: Cumhuriyet'ten Zaman'a uzanan köşe yazarlığım sırasında ülkede özgürlükçü ve çoğulcu demokratik düzenin yerleşmesine, şiddetin son bulmasına, ülkenin bütünlüğünü korumasına, Batı ittifakı içinde yerini korurken giderek AB'ye üye olmasına naçizâne bir katkıda bulunduğum inancıyla yukarıda özetlediğim görüşleri savundum. Ne yazık ki Türkiye, bütün umut ve beklentilerimin aksine özgürlükçü demokrasi idealinden giderek uzaklaştı; 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra da AKP - MHP ittifakı altında giderek daha otoriter bir rejime yöneldi. Savunduğum Kürt sorununa demokratik çözüm sağlanabilmiş olmaktan çok uzak. Savunduğum liberal sosyal demokrasi de kök salabilmiş değil.
Daha kötüsü de var: Yazarlık kariyerim boyunca askeri darbelere ve askeri vesayete karşı çıktığım halde, 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra, buna destek verdiğim iddiasıyla tutuklandım. İki yıl hapis yattıktan sonra Anayasa Mahkemesi'nin (ilki uygulanmayan) iki kararı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla tahliye oldum. Gerek AYM gerekse AİHM, haklarımın ihlal edildiği gerekçesiyle bana yüklü tazminat ödenmesini öngördüğü (ve bunlar ödendiği) hâlde yerel mahkeme Temmuz 2018'de beni terör örgütü üyesi olduğum gerekçesiyle 8 yıl 9 ay hapse mahkûm etti. Yargıtay nezdindeki itirazım hâlâ karara bağlanmış değil.
Bu açıklamalarımı sabırla dinleyen arkadaşım, biraz düşündükten sonra, 1980'lerden itibaren Türkiye'de özgürlükçü demokrasinin yerleşebileceği inancıyla yaşamış ve yazmış olmamı bir tür Don Kişotluk olarak görmüş olmalı ki, "Yani" dedi, "Şahin harikalar diyarında gibiymişsiniz..."
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2023
21.12.2020
6.02.2020
18.11.2020
30.09.2020
24.09.2020
20.07.2020
8.05.2020
29.04.2020
21.04.2020