Şahin ALPAY
Geçen yazımda dostum Prof. Dr. Zafer Toprak'ın Türkiye Cumhuriyeti'nin "kurucu felsefesi"nin esin kaynaklarını ve dayandığı temel görüşleri irdeleyen Atatürk: Kurucu Felsefenin Evrimi (Türkiye İş Bankası, 2020) başlıklı son kitabından söz ettim. Toprak'ın kitabı okuru Cumhuriyet'in Kemalizm olarak da anılan "kurucu felsefesi"nin ya da resmi ideolojisinin yaklaşık yüzyıl sonra bugün geldiği ve ülkeyi getirdiği yeri sorgulamaya sevketmekte. Kısacası kitabın zihinlerde uyandırdığı soru şu: Kemalizm nasıl bir Türkiye tasarlıyordu ve yaklaşık yüz yıl sonra karşımıza çıkan Türkiye nasıl bir yer?
Muhakkak ki Mustafa Kemal Atatürk, tarihimizin en büyüğü değilse bile en büyük liderlerinden biridir. Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında her kimlik ve eğilimden Türkiye halkını birleştirmeyi başaran Mustafa Kemal Paşa'nın dehası üzerinde tam bir görüş birliği olması, tarihimizde ona sarsılmaz bir yer sağlamakta. Uyguladığı politikaların Türkiye'yi çağa uydurmak, onun uluslar topluluğunda saygın bir yer edinmesini sağlamak amacına yöneldiği de tartışılmaz bir gerçek. Tartışma konusu olan, tek parti döneminin tektip bir toplum oluşturmaya yönelik otoriter uygulamaları.
Atatürk'ün nasıl bir Türkiye istediği üzerine düşünen ve yazanlar arasında yaygın bir görüş, dışarıda tanınmış Fransız siyaset bilimci Maurice Duverger'nin (ö. 2014), içte de anayasa hukukçularımızın duayeni Profesör Tarık Zafer Tunaya'nın (ö. 1991) temsil ettikleri yorum. Bu yoruma göre, Türkiye'de 1926 - 1946 arasında uygulanan otoriter tek - parti rejiminin, o tarih döneminde görülen öteki tek - parti yönetimlerinden çok farklı, kendine özgü bir nitelik taşıyordu. Amacı Batı ülkelerinde görülen türden özgürlükçü ve çoğulcu bir demokrasinin yerleşmesiydi; bunun altyapısının tesisi için bir tür hazırlık dönemi oluşturdu. Bu hazırlık dönemi sonunda Türkiye Batılı bir demokrasi olacaktı. Peki bu yorum, Cumhuriyet'in ilanından yaklaşık bir yüzyıl sonra yaşanan gerçeklerle ne ölçüde bağdaşmakta?
Önce bugün Türkiye'nin dışarıdan görünümüne bakalım: Evet, dünya koşullarının da teşvikiyle Türkiye İkinci Dünya Savaşı sonunda, 1946 - 50 döneminde çok - partili düzene geçti. Ne var ki söz konusu çok - partili düzen, en az dört kez (1960, 1971, 1980, 1997) farklı nitelikte askeri müdahalelere uğradığı, sürekli askeri vesayet altında kaldığı gibi, hiçbir zaman ifade, inanç ve örgütlenme özgürlüklerinin güven altında olduğu Batı tipi liberal, özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiye dönüşemedi. Belki 21. yüzyılın ilk on yılında, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı altında Türkiye, bu yönde ilerleyebileceği umudunu uyandırdıktan sonra giderek otoriterleşen bir rejime sürüklendi; parlamenter sistemi terkedip bir tür başkanlık sistemine geçtiği gibi, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında giderek bir tek - adam yönetimi altına girdi.
Evet, AKP iktidarının ilk birkaç yılında yapılan reformlarla Türkiye, Avrupa Birliği üyeliğine aday ilan oldu. Ne var ki, kabaca 2010'dan itibaren başka bir yörüngeye giren Türkiye, bugün vardığımız noktada Batı'dan dışlanmaya doğru gitmekte. Ankara, Batı'nın rakipleri, otoriter - totaliter rejimlerle yönetilen Rusya, Çin ve İran ile ilişkileri olabildiğince yakın tutma arayışında. Daha birkaç yıl önce "soykırım" uyguladığı söylenen Çin'in Uygur Türklerine uyguladığı zulüm ve eritme politikaları konusunda Ankara'dan çıt çıkmıyor.
Artık Ankara dahil hiçbir başkent Türkiye'nin AB'ye üyeliği konusunu ciddiye almıyor. Mahkemelerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayı reddettiği Türkiye'nin Avrupa Konseyi üyeliği üzerine de giderek kararan bir gölge düşmekte. Dış politikada, Türkiye'nin NATO üyeliğinin dahi sorgulandığı, Yunanistan ve Fransa başta olmak üzere NATO üyeleriyle uyuşmazlıkların büyüdüğü bir ortamdayız. Ankara ABD'de Donald Trump yönetimiyle hayli yakın ve ahenkli bir ilişki kurmuştu. İki başkent arasındaki ilişkilerin, başkanların damatları arasındaki kurulan diyalog aracılığıyla sürdürüldüğü iddia ediliyordu. Ne var ki Ankara'nın Ocak ayında yönetimi devralacak olan Joe Biden'in başkanlığındaki ABD ile ilişkilerinin uyumlu olması beklenmiyor. Biden seçim kampanyası sırasında Türkiye'yi Rusya ve Kuzey Kore ile birlikte "otokrat" yönetimler arasında saydı; özellikle insan hakları, demokrasi, Suriye politikası, Rusya'dan satın alınan (NATO ittifakına ters) S-400 füzeleri, (ABD'nin İran yaptırımlarını çiğnediğine inanılan) Halkbank gibi konularda Türkiye'deki yönetime eleştirel yaklaşımıyla biliniyor. ABD'nin yeni başkanının geçen Aralık ayında, "Erdoğan'ı darbeyle değil, seçimle değiştireceğiz" şeklinde konuştuğu da kayıtlara geçmişti.
AKP iktidarı altında Ankara'nın Kemalizm'in "yurtta sulh, cihanda sulh" şiarıyla ifade edilen dış politika ilkesinden hayli uzaklaştığı da görülmekte. Ankara giderek "yumuşak güç" (anlaşmazlıkları konuşarak, uzlaşarak çözüm) politikalarından ayrılıp, "sert güç"e (yani askeri güce) dayalı politikalara yönelmiş bulunuyor. Bu politikalarla dostları giderek azalıyor, giderek yalnızlaşıyor. Türkiye'nin, Erdoğan'ın liderliğini yapmayı umduğu İslam ülkelerinde bile dostları giderek azaldı.
Bir de içeride yaşananlara göz atalım: Kemalizm'in otoriter laiklik uygulamaları istenmeyen, amaçlananın tam tersi sonuçlar doğurdu. İslam'ın Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla devlet tekeli altına alınıp, inanç özgürlüklerine bir dizi kısıtlama getirilmesinin doğurduğu tepkiler, ülkeyi giderek inanç özgürlüklerinin bu kez ters yönden tehdit altında olduğu bir ortama sürükledi. Otoriter uygulamalara tepki veren dindar toplum kesimlerinin destek verdiği AKP'nin 18 yıllık iktidarı sonunda gelinen noktada laik yaşam tarzını benimseyen, dini kişisel vicdan konusu gören toplum kesimleri arasında inanç özgürlüklerinin tehdit altında olduğu kaygısı giderek büyümekte. Evet, Türkiye'nin İran gibi bir din devleti haline geldiği, bireyler açısından laik bir yaşam tarzını sürdürmenin olanaksız hale geldiği söylenemez ama yönetimin giderek dinsel bir kimlik kazandığı da ortada. İktidarın dilinde "millet"in yerini "ümmet" söylemi almakta.
Kemalizmin otoriter kimlik politikalarının (kısaca, "hepimiz Türküz, hepimiz Türkçe konuşuruz" politikaları) Kürt yurttaşların ülkeye bağlılığını güçlendirmediği muhakkak. Tersine. Söz konusu politikalar Kürt yurttaşların gerek barışçı, gerekse şiddetli çeşitli yollardan dile getirdikleri itirazlar sonucunda, evet AKP iktidarı altında bir miktar gözden geçirilmek, yumuşatılmak zorunda kaldı. Kürtlerin anadili üzerindeki yasak kalktı. Kürt kimliğini savunan siyasi parti, devam eden tüm baskılara rağmen giderek güçlendi. Ne var ki, dini inançlar alanında olduğu gibi, siyasal ve kültürel hakları alanlarında da özgürlükçü ve çoğulcu düzeni, dolayısıyla iç barışı tesis etmekten çok uzağız. Cumhuriyet'in 97. yılında Kemalizm'in kimlik politikaları, ülke bütünlüğünü tehdit etmeye devam ediyor.
Cumhuriyet'in 100. yılına 3 kala Türkiye, Kemalizm'in amaçladığı kültür birliğini sağlamaktan uzak. Türklerle Kürtler, Sünnilerle Aleviler, laiklerle dindarlar arasındaki bölünmeler AKP iktidarının izlediği politikalar sonucunda giderek derinleşti. AKP iktidarından yana ve karşısında olanlar arasındaki, iktidarca körüklenen kutuplaşma ise gittikçe daha endişe verici bir hal almakta. Artık sorulması gereken bir soru şu: Dini (İslami) milliyetçi politikalarıyla AKP iktidarı altında Türkiye'nin resmi ideolojisinin hala Cumhuriyet'in "kurucu felsefesi," Kemalizm olduğu söylenebilir mi? Kemalist ideolojinin taşıyıcısı olan siyasi partide, CHP'de yeşeren farklı yorumlar da dikkate alındığında, "kurucu felsefe"nin iflas ettiğinden söz edileceği bir noktaya doğru mu gidiyoruz? Kemalizm, amaçlanmayan, istenmeyen sonuçlarının kurbanı mı oluyor?
Cumhuriyet'in 100. yılına yaklaşırken sorulmaya değer başka bir soru da şu: Eğer her kimlik ve inançtan Türkiye halkını birleştirerek bağımsızlık savaşını kazanan ve cumhuriyeti kuran önder kadro, bir yanda başta Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet Halk Fırkası (yani güçler birliğine inanan Kemalistler) ile öte yanda Kurtuluş Savaşı'nın (güçler ayrılığına inanan) başta Kazım Karabekir öteki önde gelen liderlerinin kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) arasında bölünmese, TCF kapatılmayıp yaşamasına izin verilseydi acaba ne olurdu? TCF cumhuriyeti, çok - partili demokrasiyi, inanç özgürlüğü anlamında laikliği, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü savunuyordu. İki parti Türkiye'nin bağımsızlığını özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiyle, dini inançlara saygılı, gerçek anlamda laik bir rejimle güçlendirseydi bugün CHP'de dahi hala "cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma" ihtiyacından söz edilir miydi? Bu sonuncu soru, elbette ki, cevabı hiç bir zaman verilemeyecek, ama üzerinde düşünülmeye değer bir soru.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2023
21.12.2020
6.02.2020
18.11.2020
30.09.2020
24.09.2020
20.07.2020
8.05.2020
29.04.2020
21.04.2020