Şahin ALPAY
Ömer Madra, beni tanıyan herkesin bildiği gibi, yakın arkadaşlarımın en eskisi ve en yakınıdır. Arkadaşlığımızın tam olarak ne zaman başladığını hatırlamıyorum. 1950'lerin başlarında Ayvalık, Çamlık'ta, deniz kenarındaki "saha"da futbol oynayarak başlamış olmalı. Sonrasındaki hayat öykülerimiz şaşılacak bir paralellik gösterir. Hikayelerimizde belki en ayırt edici fark, bir yıl farkla (ben 1944'te, o 1945'te) doğmuş olmamızdan kaynaklanır. 1950'lerin ilk yarısında ben Nişantaşı'ndaki Nilüfer Hatun ilkokuluna devam ederken, o Nişantaşı'ndaki Şişli Terakki Lisesi'nin ilkokuluna gidiyordu. Ben annem ve kardeşlerimle Valikonağı Cad. üzerinde, o annesiyle Şakayık sokakta oturuyordu.
1950'lerin ikinci yarısında ikimiz de Nişantaşı'ndaki İngiliz Erkek Lisesi'nin önce hazırlık sınıflarında, sonra orta kısmında okuduk. O sıra ikimiz de onun komşu kızı Gülsün'e âşık olmuştuk. Ortaokul yıllarımızın en akılda kalan anısı, dans etmeyi öğrenmek için Beyoğlu'nda bir dans stüdyosuna gitmemizdir. Arkadaşlığımızdan birçok başka anılar yanısıra (Gönül ve Erdoğan'dan) aldığımız dans derslerinin olağanüstü eğlenceli hikâyesini Ömer, Romanımla Sana Bir Ses (Remzi, 1991) adlı otobiyografik romanında anlattı. (Bu "kadri bilinmemiş şah-eseri" okumayı herkese şiddetle tavsiye ediyorum.)
Ortaokulu ben 27 Mayıs askerî darbesinin olduğu 1960'ta, Ömer de Menderes ve arkadaşlarının asıldığı 1961'de bitirdik. O sıra hiç farkında değildik ama bu olayların giderek siyasî bir renge bürünecek sonraki hayatlarımız üzerinde etkisi olacaktı. O sıra ikimiz de açık ara edebiyata eğilimli olmamıza rağmen, başka nedenler yanında İngiliz Erkek Lisesi'nin fen bölümünün kapandığı gerekçesiyle öğrenime, yatılı olarak Robert Kolej'de devam ettik. Kolej'de okuduğumuz yıllar, benim bir yıl önce başlamam, Lise 2'yi ABD'de geçirmem, mezun olunca Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde (bundan böyle SBF ya da Mülkiye) okumaya başlamam gibi nedenlerle, belki birbirimizden, kalben değil ama fiilen en kopuk olduğumuz dönem oldu.
Yeniden bir araya gelmemiz 1964 yazında Ayvalık'ta oldu. O liseyi, ben üniversite birinci sınıfı bitirmiştim. Çamlık'taki "Kır Kahvesi"nde buluştuğumuzda, hayret bişey, bana Fransa'ya gidip, orada sinema okuyup, rejisör olacağından söz ediyordu. Onu bu "saçma" tasarıdan vazgeçirmek için hayli dil döktüm. Aşağı yukarı şöyle dedim: "Bak Ömer, ben geçen sene dolgun bir burs kazandığım hâlde ABD'ye gitmedim. Çok isabet etmişim. SBF'de okuyorum; mezun olunca hariciyeci olacağım ve devletime hizmet edeceğim. Bu devletin ve toplumun hizmetlerimize çok ihtiyacı var. Sen de bırak Allah aşkına bu Fransa'ya gidip sinemacı olma saçmalığını; Ankara'ya gel, mutlu olacaksın..."
Ortaokul ve liseden öteki bütün yakın arkadaşlarının Batı ülkelerine okumaya gitmelerine ve onu da buna teşvik etmelerine rağmen, ne yazık ben daha ikna edici olmuş olmalıyım ki, ondan bir daha haber aldığımda SBF giriş sınavını kazandığını ve Ankara'ya geleceğini öğrendim. Muazzam sevindiğimi hatırlıyorum. Maalesef kanına girmiştim... Eğer Fransa'ya gidip sinema eğitimi görseydi, hiç kuşkum yok ki, Türk sinemasının en başarılı yönetmenlerinden biri olacaktı. Yıllar geçtikten sonra, Ankara'ya gelmeye ikna ederek ona karşı büyük bir yanlış yaptığım duygusu vicdanıma yerleşecekti.
SBF'de önce Tiyatro Kulübü'ne, sonra Fikir Kulübü'ne üye olduk. Solcu gençlerin dergisi Dönüşüm'ün yazı kurulunda yer aldık, Barış Derneği'ne üye olduk. Önce TİP'li. sonra MDD'ci, sonra Beyaz Aydınlıkçı - Maocu olduk. İlk ortak devrimci eylemimiz 1965 yazında gerçekleşti. Çamlık asfaltını devrimci sloganlarla donattık: Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!.. Bağımsız Türkiye!.. Yaşasın sosyalizm!.. Yaşasın TİP!... gibi.
Ben 1965'te, o 1966'da üçüncü sınıfta okurken evlendik. İkimiz de Diplomasi ve Dış Münasebetler şubesini bitirdikten sonra Dışişleri Bakanlığı'na intisap edip hariciyeci olmayı tasarlıyorduk. Sonra vazgeçip akademisyen olmaya karar verdik. Bu arada "devlete hizmet" idealini terketmiş, "devrime hizmet" idealinde karar kılmıştık. Ben Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde Bülent Nuri Esen'e, Ömer de SBF'de Seha Meray'a asistan olduk.
12 Mart 1971 müdahalesi öncesindeki son görüşmemizde Ömer'le mensup olduğumuz gençlik hareketinin sağlığı konusundaki tereddütlerimizi paylaştık. Ama bu ne benim Filistin direnme hareketine gönderilmemi engelledi, ne de Ömer'i bir süre sonra tutuklanmaktan kurtardı. Dönüşümde gizlice buluştuğumuzda, tereddütlerimizin tam bir hayal kırıklığına dönüştüğünü saptadık. Daha iyi günlerde görüşmek umuduyla vedalaştık.
Nitekim öyle oldu. 1974 genel affı onu cezaevinden kurtarmış, bana da sığındığım İsveç'ten yurda dönme yolunu açmıştı. Ortak kaderimiz bizi üç yıl sonra, 1975 yazında, ilk kısa dönem yedek subaylık yaptığımız Çanakkale Er Eğitim Alayı'nda, aynı tabur ve aynı mangada buluşturdu. Terhisten sonra Ömer, SBF'deki asistanlığına dönüp1977'de doktorasını tamamladı; ben de Stockholm'e Üniversitesi'ne dönüp doktoraya devam ettim.
12 Eylül 1980 askerî darbesi sonrasında doktorayı tamamlayıp yurda döndüğümde, akademik kariyere devam fırsatı bulamadım. Ömer ise YÖK'ü protesto ederek SBF'den istifa etti. İkimiz de basına sığındık: Ben Cumhuriyet'te çalışmaya başladım (sonrasında sırasıyla Sabah, Milliyet ve Zaman'da), Ömer ise Milliyet'te. Ömer sonrasında Playboy, Şehir, Gergedan, Start ve Arredamento/Dekorasyon dergilerinde kurucu, editör ve yazar olarak çalıştı; 1990'da altı ay süreyle Güneş gazetesinin Pazar Eki'nin yönetici ve yazarlığını yaptı. Daha sonra Yeni Binyıl ve Birgüngazetelerinde köşe yazdı. Bu arada doktora yapmış olmamız işe yaradı: Ömer 1996 - 2012 arasında Bilgi Üniversitesi'nde, ben 2001 - 2016 arasında Bahçeşehir Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaptık.
1990'ların ortalarından itibaren yollarımız ayrıldı. Ömer, medya patronlarına mahkum olmaya isyan etti, hür ve bağımsız bir radyo istasyonu kurmaya karar verdi. Ömer'in radyo kurma fikrini ilk açıkladığı kişilerden biri de, tabi, ben oldum. Açık Radyo (94.9) 13 Kasım 1995'te yayına başladı; Ömer özlemini çektiği bağımsız medyaya kavuştu. Ben ise, bir yayınevi kurup hürriyeti seçmemi önerip duran rahmetli eşim Fatma'nın sözünü dinlemedim; yazmaktan da vazgeçemediğimden medya patronlarına mahkûm kaldım. Ömer Açık Radyo ile birlikte, benim baş derdim olarak kalan, Türkiye'nin özgürlük ve demokrasi davası yanında giderek daha çok bütün insanlığın ortak sorunlarını dert etmeye başladı. Bu bağlamda çevre sorunlarına, özellikle de yeryüzünde yaşamın sonunu getirebilecek olan küresel ısınmaya odaklandı. Ben çevre sorunlarını demokrasiyle ilgili görürken, o giderek piyasa ekonomisinden kaynaklandığı fikrine yakınlaştı.
Seçtiğimiz yollar bizi farklı konumlara getirdi. Ben Silivri'de iki yıl geçirmekle kalmadım, Bağımsız Gazetecilik Platformu (P24) olmasa sesimi çıkaramaz hâle geldim. Ben daha özgür bir Türkiye için verilen mücadelelerin başarısızlığı karşısında derin bir hayal kırıklığı içindeyim; tesellimi ancak anılarımı yazmakta buluyorum. Ömer ise Açık Radyo ile 2010'lardan itibaren giderek otoriter bir rejim altına sokulan ülkede özgür seslerin duyulabileceği az sayıdaki mahreçlerden birini 25 yıldır ayakta tutmayı başardı. Bunu başarabildiği için Ömer'le şaşmadan sürdürdüğümüz haftalık sohbetlerimizde Açık Radyo'dan, şaka yollu "Kaçık Radyo" diye, yani başka hiçbirine benzemeyen, hiçbir başkasının dert etmediği sorunları dert edinen radyo diye söz ediyorum. İlk yıllarında programcı olarak da çorbasında bir tuzum olduğu için "Kaçık Radyo"nun başarısından büyük mutluluk duyuyorum.
Açık Radyo, 25. kuruluş yılını kutlarken, bugüne kadar uluslararası ve ulusal alanda kazandığı 57. ödül olarak Hollanda merkezli Prince Claus Ödülü'ne de layık görüldü. Ödülün gerekçeleri Açık Radyo'nun başarısının boyutlarını mükemmel açıklıyor:
- Tartışmalı konulara, karşıt görüşlere ve dürüst eleştirel tahlillere yer veren, bilgi açısından zengin, eğlendirici ve esinlendirici programlar düzenlediği,
- çoğulcu demokrasi, hukuk devleti, evrensel insan hakları ve temel özgürlüklere dayalı ilkeleri el üstünde tuttuğu,
- alternatif, marjinalleştirilmiş ve azınlık seslerin duyulmasını mümkün kılan bir diyalog ve görüş alışverişi alanı sunarak kendi topluluğunu ve sivil toplumu temsil ettiği, onlara hizmet verdiği ve onları güçlendirdiği;
- “yalan haber”lerin ve yanıltıcı medyanın yaygınlaştığı bir dönemde gazetecilik dürüstlüğünü ve ahlakını yılmaz bir şekilde savunduğu,
- günümüzün dijital evreninde bile radyonun, toplumsal ve siyasi değişim için herkesin beğenisini kazanan etkili bir yayın organı olmaya devam ettiğini açıkça gösterdiği,
- çoklu perspektiflere açık olmanın ve muhalif fikirlere saygı göstermenin, hakiki demokrasinin yegâne gerçek ve hayatî temelini oluşturduğunu vurguladığı; ve
- karmaşık bir durumda sürdürülebilir ve bağımsız medya için bir model oluşturarak özgür ve açık bir sesin öncülüğünü yapmakta ve sürdürmekte dikkate değer bir sağlamlık gösterdiği için.
Başta Ömer Madra ve onun kadar emeği geçen eşi Meral Madra olmak üzere katkısı bulunan herkesi candan kutluyor, Açık Radyo'ya uzun ömürler diliyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2023
21.12.2020
6.02.2020
18.11.2020
30.09.2020
24.09.2020
20.07.2020
8.05.2020
29.04.2020
21.04.2020