Şahin ALPAY
Ömer Madra, beni tanıyan herkesin bildiği gibi, yakın arkadaşlarımın en eskisi ve en yakınıdır. Arkadaşlığımızın tam olarak ne zaman başladığını hatırlamıyorum. 1950'lerin başlarında Ayvalık, Çamlık'ta, deniz kenarındaki "saha"da futbol oynayarak başlamış olmalı. Sonrasındaki hayat öykülerimiz şaşılacak bir paralellik gösterir. Hikayelerimizde belki en ayırt edici fark, bir yıl farkla (ben 1944'te, o 1945'te) doğmuş olmamızdan kaynaklanır. 1950'lerin ilk yarısında ben Nişantaşı'ndaki Nilüfer Hatun ilkokuluna devam ederken, o Nişantaşı'ndaki Şişli Terakki Lisesi'nin ilkokuluna gidiyordu. Ben annem ve kardeşlerimle Valikonağı Cad. üzerinde, o annesiyle Şakayık sokakta oturuyordu.
1950'lerin ikinci yarısında ikimiz de Nişantaşı'ndaki İngiliz Erkek Lisesi'nin önce hazırlık sınıflarında, sonra orta kısmında okuduk. O sıra ikimiz de onun komşu kızı Gülsün'e âşık olmuştuk. Ortaokul yıllarımızın en akılda kalan anısı, dans etmeyi öğrenmek için Beyoğlu'nda bir dans stüdyosuna gitmemizdir. Arkadaşlığımızdan birçok başka anılar yanısıra (Gönül ve Erdoğan'dan) aldığımız dans derslerinin olağanüstü eğlenceli hikâyesini Ömer, Romanımla Sana Bir Ses (Remzi, 1991) adlı otobiyografik romanında anlattı. (Bu "kadri bilinmemiş şah-eseri" okumayı herkese şiddetle tavsiye ediyorum.)
Ortaokulu ben 27 Mayıs askerî darbesinin olduğu 1960'ta, Ömer de Menderes ve arkadaşlarının asıldığı 1961'de bitirdik. O sıra hiç farkında değildik ama bu olayların giderek siyasî bir renge bürünecek sonraki hayatlarımız üzerinde etkisi olacaktı. O sıra ikimiz de açık ara edebiyata eğilimli olmamıza rağmen, başka nedenler yanında İngiliz Erkek Lisesi'nin fen bölümünün kapandığı gerekçesiyle öğrenime, yatılı olarak Robert Kolej'de devam ettik. Kolej'de okuduğumuz yıllar, benim bir yıl önce başlamam, Lise 2'yi ABD'de geçirmem, mezun olunca Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde (bundan böyle SBF ya da Mülkiye) okumaya başlamam gibi nedenlerle, belki birbirimizden, kalben değil ama fiilen en kopuk olduğumuz dönem oldu.
Yeniden bir araya gelmemiz 1964 yazında Ayvalık'ta oldu. O liseyi, ben üniversite birinci sınıfı bitirmiştim. Çamlık'taki "Kır Kahvesi"nde buluştuğumuzda, hayret bişey, bana Fransa'ya gidip, orada sinema okuyup, rejisör olacağından söz ediyordu. Onu bu "saçma" tasarıdan vazgeçirmek için hayli dil döktüm. Aşağı yukarı şöyle dedim: "Bak Ömer, ben geçen sene dolgun bir burs kazandığım hâlde ABD'ye gitmedim. Çok isabet etmişim. SBF'de okuyorum; mezun olunca hariciyeci olacağım ve devletime hizmet edeceğim. Bu devletin ve toplumun hizmetlerimize çok ihtiyacı var. Sen de bırak Allah aşkına bu Fransa'ya gidip sinemacı olma saçmalığını; Ankara'ya gel, mutlu olacaksın..."
Ortaokul ve liseden öteki bütün yakın arkadaşlarının Batı ülkelerine okumaya gitmelerine ve onu da buna teşvik etmelerine rağmen, ne yazık ben daha ikna edici olmuş olmalıyım ki, ondan bir daha haber aldığımda SBF giriş sınavını kazandığını ve Ankara'ya geleceğini öğrendim. Muazzam sevindiğimi hatırlıyorum. Maalesef kanına girmiştim... Eğer Fransa'ya gidip sinema eğitimi görseydi, hiç kuşkum yok ki, Türk sinemasının en başarılı yönetmenlerinden biri olacaktı. Yıllar geçtikten sonra, Ankara'ya gelmeye ikna ederek ona karşı büyük bir yanlış yaptığım duygusu vicdanıma yerleşecekti.
SBF'de önce Tiyatro Kulübü'ne, sonra Fikir Kulübü'ne üye olduk. Solcu gençlerin dergisi Dönüşüm'ün yazı kurulunda yer aldık, Barış Derneği'ne üye olduk. Önce TİP'li. sonra MDD'ci, sonra Beyaz Aydınlıkçı - Maocu olduk. İlk ortak devrimci eylemimiz 1965 yazında gerçekleşti. Çamlık asfaltını devrimci sloganlarla donattık: Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!.. Bağımsız Türkiye!.. Yaşasın sosyalizm!.. Yaşasın TİP!... gibi.
Ben 1965'te, o 1966'da üçüncü sınıfta okurken evlendik. İkimiz de Diplomasi ve Dış Münasebetler şubesini bitirdikten sonra Dışişleri Bakanlığı'na intisap edip hariciyeci olmayı tasarlıyorduk. Sonra vazgeçip akademisyen olmaya karar verdik. Bu arada "devlete hizmet" idealini terketmiş, "devrime hizmet" idealinde karar kılmıştık. Ben Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde Bülent Nuri Esen'e, Ömer de SBF'de Seha Meray'a asistan olduk.
12 Mart 1971 müdahalesi öncesindeki son görüşmemizde Ömer'le mensup olduğumuz gençlik hareketinin sağlığı konusundaki tereddütlerimizi paylaştık. Ama bu ne benim Filistin direnme hareketine gönderilmemi engelledi, ne de Ömer'i bir süre sonra tutuklanmaktan kurtardı. Dönüşümde gizlice buluştuğumuzda, tereddütlerimizin tam bir hayal kırıklığına dönüştüğünü saptadık. Daha iyi günlerde görüşmek umuduyla vedalaştık.
Nitekim öyle oldu. 1974 genel affı onu cezaevinden kurtarmış, bana da sığındığım İsveç'ten yurda dönme yolunu açmıştı. Ortak kaderimiz bizi üç yıl sonra, 1975 yazında, ilk kısa dönem yedek subaylık yaptığımız Çanakkale Er Eğitim Alayı'nda, aynı tabur ve aynı mangada buluşturdu. Terhisten sonra Ömer, SBF'deki asistanlığına dönüp1977'de doktorasını tamamladı; ben de Stockholm'e Üniversitesi'ne dönüp doktoraya devam ettim.
12 Eylül 1980 askerî darbesi sonrasında doktorayı tamamlayıp yurda döndüğümde, akademik kariyere devam fırsatı bulamadım. Ömer ise YÖK'ü protesto ederek SBF'den istifa etti. İkimiz de basına sığındık: Ben Cumhuriyet'te çalışmaya başladım (sonrasında sırasıyla Sabah, Milliyet ve Zaman'da), Ömer ise Milliyet'te. Ömer sonrasında Playboy, Şehir, Gergedan, Start ve Arredamento/Dekorasyon dergilerinde kurucu, editör ve yazar olarak çalıştı; 1990'da altı ay süreyle Güneş gazetesinin Pazar Eki'nin yönetici ve yazarlığını yaptı. Daha sonra Yeni Binyıl ve Birgüngazetelerinde köşe yazdı. Bu arada doktora yapmış olmamız işe yaradı: Ömer 1996 - 2012 arasında Bilgi Üniversitesi'nde, ben 2001 - 2016 arasında Bahçeşehir Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaptık.
1990'ların ortalarından itibaren yollarımız ayrıldı. Ömer, medya patronlarına mahkum olmaya isyan etti, hür ve bağımsız bir radyo istasyonu kurmaya karar verdi. Ömer'in radyo kurma fikrini ilk açıkladığı kişilerden biri de, tabi, ben oldum. Açık Radyo (94.9) 13 Kasım 1995'te yayına başladı; Ömer özlemini çektiği bağımsız medyaya kavuştu. Ben ise, bir yayınevi kurup hürriyeti seçmemi önerip duran rahmetli eşim Fatma'nın sözünü dinlemedim; yazmaktan da vazgeçemediğimden medya patronlarına mahkûm kaldım. Ömer Açık Radyo ile birlikte, benim baş derdim olarak kalan, Türkiye'nin özgürlük ve demokrasi davası yanında giderek daha çok bütün insanlığın ortak sorunlarını dert etmeye başladı. Bu bağlamda çevre sorunlarına, özellikle de yeryüzünde yaşamın sonunu getirebilecek olan küresel ısınmaya odaklandı. Ben çevre sorunlarını demokrasiyle ilgili görürken, o giderek piyasa ekonomisinden kaynaklandığı fikrine yakınlaştı.
Seçtiğimiz yollar bizi farklı konumlara getirdi. Ben Silivri'de iki yıl geçirmekle kalmadım, Bağımsız Gazetecilik Platformu (P24) olmasa sesimi çıkaramaz hâle geldim. Ben daha özgür bir Türkiye için verilen mücadelelerin başarısızlığı karşısında derin bir hayal kırıklığı içindeyim; tesellimi ancak anılarımı yazmakta buluyorum. Ömer ise Açık Radyo ile 2010'lardan itibaren giderek otoriter bir rejim altına sokulan ülkede özgür seslerin duyulabileceği az sayıdaki mahreçlerden birini 25 yıldır ayakta tutmayı başardı. Bunu başarabildiği için Ömer'le şaşmadan sürdürdüğümüz haftalık sohbetlerimizde Açık Radyo'dan, şaka yollu "Kaçık Radyo" diye, yani başka hiçbirine benzemeyen, hiçbir başkasının dert etmediği sorunları dert edinen radyo diye söz ediyorum. İlk yıllarında programcı olarak da çorbasında bir tuzum olduğu için "Kaçık Radyo"nun başarısından büyük mutluluk duyuyorum.
Açık Radyo, 25. kuruluş yılını kutlarken, bugüne kadar uluslararası ve ulusal alanda kazandığı 57. ödül olarak Hollanda merkezli Prince Claus Ödülü'ne de layık görüldü. Ödülün gerekçeleri Açık Radyo'nun başarısının boyutlarını mükemmel açıklıyor:
- Tartışmalı konulara, karşıt görüşlere ve dürüst eleştirel tahlillere yer veren, bilgi açısından zengin, eğlendirici ve esinlendirici programlar düzenlediği,
- çoğulcu demokrasi, hukuk devleti, evrensel insan hakları ve temel özgürlüklere dayalı ilkeleri el üstünde tuttuğu,
- alternatif, marjinalleştirilmiş ve azınlık seslerin duyulmasını mümkün kılan bir diyalog ve görüş alışverişi alanı sunarak kendi topluluğunu ve sivil toplumu temsil ettiği, onlara hizmet verdiği ve onları güçlendirdiği;
- “yalan haber”lerin ve yanıltıcı medyanın yaygınlaştığı bir dönemde gazetecilik dürüstlüğünü ve ahlakını yılmaz bir şekilde savunduğu,
- günümüzün dijital evreninde bile radyonun, toplumsal ve siyasi değişim için herkesin beğenisini kazanan etkili bir yayın organı olmaya devam ettiğini açıkça gösterdiği,
- çoklu perspektiflere açık olmanın ve muhalif fikirlere saygı göstermenin, hakiki demokrasinin yegâne gerçek ve hayatî temelini oluşturduğunu vurguladığı; ve
- karmaşık bir durumda sürdürülebilir ve bağımsız medya için bir model oluşturarak özgür ve açık bir sesin öncülüğünü yapmakta ve sürdürmekte dikkate değer bir sağlamlık gösterdiği için.
Başta Ömer Madra ve onun kadar emeği geçen eşi Meral Madra olmak üzere katkısı bulunan herkesi candan kutluyor, Açık Radyo'ya uzun ömürler diliyorum.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları

















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2023
21.12.2020
6.02.2020
18.11.2020
30.09.2020
24.09.2020
20.07.2020
8.05.2020
29.04.2020
21.04.2020