Ufuk COŞKUN

Bir memlekette iki türlü insan yetişmez! (3)
21.09.2014
1795

 1924 yılında kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla eğitim-öğretimin tüm unsurlarıyla tek merkezden kumanda edilmesi sağlandı. Hiyerarşik bir yapılanmayı da beraberinde getiren bu “tekçi” eğitim anlayışı maalesef bugün hâlâ yürürlüktedir.

TBMM’ye sunulan  Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun gerekçesi ise oldukça manidar: Bir millet efradı ancak bir terbiye görebilir. İki türlü terbiye, bir memlekette iki türlü insan yetiştirir. Bu ise vahdet-i his ve fikir ve tesânüt gayelerini külliyen muhildir.

Türkiye 1924 yılında o günün şartlarına ve zihinsel atmosferine göre düşünülmüş ve yürürlüğe sokulmuş olan bir eğitim politikasını (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) devam ettirmektedir. Eğitime millî bir karakter kazandıran ve eğitim-öğretimin tüm unsurlarıyla tek merkezden kumanda edilmesine yol açan, dolayısıyla hiyerarşik bir yapılanmayı da beraberinde getiren bu “tekçi” eğitim anlayışı bugün hâlâ yürürlüktedir. Ve ne yazık ki gelişen dünyanın taleplerine cevap verememektedir. Kanun ilk kez Atatürk’ün, 1 Mart 1924 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşma ile başlamıştır. O gün yaptığı konuşmada, eğitim ve öğretimin birleştirilmesinin önemini vurgulamıştır. Sonrasında Saruhan Mebusu Vasıf Çınar ve arkadaşları, Tevhid-i Tedrisat hakkındaki kanun teklifini TBMM’ye sunmuştur.

TBMM’ye sunulan Kanun’un gerekçesinde şöyle denilmiştir: “Bir devletin irfan ve maarif-i umumiye siyasetinde, milletin fikir ve his itibariyle vahdetini temin etmek için Tevhid-i Tedrisat en doğru, en ilmî, en asrî ve her yerde fevâid ve muhassenâtı görül-

müş bir umdedir... Saltanat-ı Münderise-i Osmaniye, Tevhid-i Tedrisat’a başlamak istemiş ise de buna muvaffak olamamış ve bilakis bu hususta bir ikilik bile vücuda gelmiştir. Bu ikilik, vahdet-i terbiye ve tedris nokta-i nazarından birçok muzır neticeler tevlid etti. Bir millet efradı ancak bir terbiye görebilir. İki türlü terbiye, bir memlekette iki türlü insan yetiştirir. Bu ise vahdet-i his ve fikir ve tesânüt gayelerini külliyen muhildir. Teklif-i Kanunîmizin kabulü takdirinde Türkiye Cumhuriyeti dâhilindeki bilumum irfan müessesâtının merci-i yegânesi Maârif Vekâleti olacaktır...”

Gerekçede “Bir millet efradı ancak bir terbiye görebilir. İki türlü terbiye, bir memlekette iki türlü insan yetiştirir” ifadesi bir bakıma tek-tipçi eğitim anlayışının tohumlarının atıldığı göstermektedir. Kanun, maddelerin kabulüyle meclisten geçmiştir:

2 Mart 1924 yılında Meclise sunulan üç kanun teklifi de kabul ediliyor: Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun (430 sayılı kanun) yanı sıra Hilafetin İlgası ve Osmanlı Hanedanının yurt dışına gönderilmesine dair kanun (431 sayılı kanun) ve Şer’iye ve Evkaf (vakıflar) Vekâleti’nin kaldırılıp Diyanet İşleri Bakanlığı’nın kurulması (429 sayılı kanun). Şer’iye ve Evkaf Vekâleti 1921 Anayasası’nda yer aldığı gibi; meclisin “ahkâmı şer’iyeyi tenfiz” yani şer’i hükümleri uygulama görevinin bulunmasının bir sonucuydu. Bu bakanlık kaldırılıp yerine Diyanet İşleri Bakanlığı kuruluyor.

Kanun, devlet denetimi dışında eğitim veren tüm öğretim kurumlarının varlığına son verdiği gibi din eğitimi devletin tekeline alınmış ve vakıflarda devletin tasarrufuna verilmiştir. Bakıldığında 1924 yılında mecliste kabul edilen yasalarla bir bakıma ileride gerçekleşecek olan bazı inkılâpların alt yapısının oluşturulmak istendiğini görmekteyiz.

Medreselerin tüm mal varlığına el konuluyor

“1924 yılında medreselerin kapatılmasıyla mesleki amaçlı din eğitimi devletin resmi görevleri arasına katılmıştır. Bu nedenle Maarif Vekâleti tarafından açılan 29 adet imam-hatip okulundan sadece ikisi 1925–26 ders yılında ayakta kalabilmişler, bunlar da 1930’da öğrencisizlikten kapatılmışlardır. Medrese sisteminin üst düzeyini temsil eden Fatih ve Süleymaniye medreseleri, 1924 yılında İstanbul Darülfünunu bünyesindeki İlahiyat Fakültesi’yle birleştirilmiştir. 1924-1925 ders yılında 284 talebesi olan bu fakülte, 1933 üniversite reformu sonucunda Yüksek İslam Enstitüsü’ne çevrilmiş, ertesi yıl sadece 20 öğrencisi kaldığı için kapatılmıştır. Bu tarihten İlahiyat Fakültesi’nin yeniden kurulduğu 1949 yılına kadar, Türkiye’de herhangi bir yasal bünyede İslam dini eğitimi verilmediği anlaşılıyor. Devlet tarafından kurulmuş olan din okulları kapatılmış, sivil okullarda din dersi kaldırılmıştır, devlet okulları dışında din eğitimi verilmesi 1924 yılından itibaren suç haline getirilmiştir.” Tarihçi Mustafa Armağan medreselerin aslında Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla kapatılmadığını ifade eder. Armağan’a göre kapatılmış olsalar bu Vakıflar Kanunu’na aykırı düşecekti.  Çünkü Vakıflar Kanunu diyor ki: “Vakıflar onu vakfedenin malıdır.” Medreseleri kapatsa, vakıfları yine yaşamaya devam edecekti. O yüzden daha incelikli bir plan yapılıyor ve bütün medreseler kanunla Millî Eğitim’e devrediliyor, kasasında ne kadar parası, malı, geliri varsa olduğu gibi MEB’e geçiyor. Böylece 600 yıllık medrese birikimi olduğu gibi MEB’e aktarılıyor. Bunlar olduktan sonra MEB de diyor ki: “Medreseleri devam ettirmeyeceğim, okula çevireceğim.” Dolayısıyla hem medreseler MEB’in gelir kaynağı, binaları da mülkü oluyor hem de medreselerin vakıflarına alternatif yaşama yolu kapatılmış oluyor. Bir taşla iki kuş yani.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu

“Kanun Numarası: 430

Kabul Tarihi: 03.03.1340

Yayımladığı Resmi Gazete Tarihi: 06.03.1340

Yayımladığı Resmi Gazete Sayısı: 63

Madde 1- Türkiye dâhilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekâletine merbuttur.

Madde 2– Şer'iye ve Evkaf Vekâleti veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekâletine devir ve raptedilmiştir.

Madde 3– Şer'iye ve Evkaf Vekâleti bütçesinde mekatip ve medarise tahsis olunan mebaliğ Maarif bütçesine nakledilecektir.

Madde 4- Maarif Vekâleti yüksek diniyat mütehassısları yetiştirilmek üzere Darülfünun’da bir İlahiyat Fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hidematı diniyenin ifası vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için de aynı mektepler küşat edecektir.

Madde 5- Bu kanunun neşri tarihinden itibaren terbiye ve tedrisatı umumiye ile müştegil olup şimdiye kadar Müdafaai Milliyeye merbut olan askeri rüşti ve idadilerle Sıhhiye Vekâletine merbut olan darüleytamlar, bütçeleri ve heyeti talimiyeleri ile beraber Maarif Vekâletine raptolunmuştur. Mezkûr rüşti ve idadilerde bulunan heyeti talimiyelerin ciheti irtibatları atiyen ait olduğu Vekâletler arasında tahvil ve tanzim edilecek ve o zamana kadar orduya mensup olan muallimler orduya nispetlerini muhafaza edecektir.

(Ek fıkra: 22.04.1341 – 637/1 md.) Mektebi Harbiyeden menşe teşkil eden askeri liseler bütçe ve kadrolariyle Müdafaai Milliye Vekâletine devrolunmuştur.

Madde 6- İşbu kanun tarihi neşrinden muteberdir.

Madde 7- İşbu kanunun icrayı ahkâmına İcra Vekilleri Heyeti memurdur.”

 

(1)       Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, “Tevhid-i Tedrisat / Eğitim-Öğretimin Birleştirilmesi ve Türk Milletine Kazandırdıkları,” www.turkmeclisi.org, 09.04.2009.

(2)       www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/366.html

(3)       Taha Akyol, Atatürk’ün İhtilal Hukuku, Doğan Kitap, 2012, s.358.

(4)       Sevan Nişanyan, Yanlış Cumhuriyet, Everest Yayınları, 2010, s.227–228.

(5)       Mustafa Armağan ile Röportaj, Star Gazetesi, 29 Nisan 2012.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar