Ufuk COŞKUN
Yeni eğitim yılı bugün itibariyle yaklaşık 18 milyon öğrenci ve 900 bin 794 öğretmen ile başladı. Bu yıl yaklaşık 1 milyon 136 bin öğrencinin ilkokul birinci sınıfa, yaklaşık 1 milyon 200 bin öğrencinin de okul öncesi eğitim kurumlarına başlaması bekleniyor. 2002 yılında MEB’e ayrılan bütçe 10 milyar lira iken 2015 yılında yüzde 709 artış ile yaklaşık 81 milyar liraya yükselmiş. Rakamlara bakıldığında neredeyse ülkenin tamamını yakından ilgilendiren devasa bir sektörden bahsediyoruz. Ne var ki eğitime ayrılan bütçenin katlanarak armasına ve yapılan bazı önemli reformlara rağmen ülkenin “eğitim sorunu” hala vahametini korumaktadır.
Ne yazık ki AK Parti eğitim alanında göstermesi gereken performansı tam anlamıyla gösteremedi. 2011 yılında “1924-1925 Eğitim-Öğretim yılı başlıyor!” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Burada dikkat çekmek istediğim başlıca husus; eğitim sisteminin hala 1924 yılının zihniyetiyle hazırlanmış kanunlar marifetiyle yürütülmek istendiğiydi. Çünkü bugün eğitim anlayışı özü itibariyle hâlâ katı bir ideolojik formasyona sahip ve aynı zamanda gerek mevcut uygulamalarıyla gerekse ders kitapları aracılığıyla da tek tipleştirici bir niteliğe haizdir. Farklı kimliklerin, inançların, kültürlerin bir arada barış ve huzur içinde yaşayabilmesinin önündeki en büyük engellerden biri olan bu anlayış neticesinde, eğitim sistemi katı bir emir-itaat kültürü üretmektedir. Farklılıkların yok sayıldığı, hak ve özgürlüklere dair taleplerin her defasında klasik totaliter devletçi yaklaşımla reddedildiği bir eğitim ortamı, sadece yeni nesli değil, bu ortam içinde çalışan öğretmen, bilim insanı, memur ve hizmetlileri de etkisi altına almaktadır. Bu anlamda farklı olana karşı oluşan nefretlerin, düşmanlıkların, yersiz kaygı ve endişelerin kökeninde biraz da eğitim sisteminin eski usul bir yapıda işlev görmesi yatmıyor mu? Eğer böyle olduğunu düşünüyorsak neden bu yapıyı değiştirmiyoruz?
Bugün eğitim kavramına bakışımızın da sorunlu olduğu bir gerçektir. Bilindiği gibi ideolojik devletler eğitir, demokratik devletler ise öğretir… Bu bakımdan Türkiye’de “milli” eğitim anlayışının öğrenimi de baltaladığı bir gerçektir. Çünkü hala ideolojiktir. Biz bir çocuğun kendine özgü, esrarengiz bir varlık olduğu gerçeğini hep ıskaladık. Resmi ideoloji çocuklarımızı sürekli “gelecek” olarak gördü. Dolayısıyla statükonun devamı için onları kendi bildiği yoldan, zorunlu ve tek bir model eğitimin tezgâhından geçirmeyi tercih etti. Ne yazık ki bu tercihte ne ailenin, ne de çocukların talepleri dikkate alındı. Oysa bir bireyin tam bir insana dönüşmesi için gereken şey; özgürlüktür. Bugün eğitim dünyasında lafı edilmeyen bir şeydir bu. Örneğin bugün eğitim hayatını tanzim eden 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun hiçbir yerinde “özgür” ”özgürlük” ”özgür olma” gibi kavramlara rastlayamazsınız. Eğitim hayatını tanzim eden kanun ve yönetmeliklerde ilk göze çarpan; uyumdur, itaattir, milliyetçiliktir ve elbette Kemalizm’e bağlılıktır. Okul ve okul içindeki yaşam da bu anlayışla kurgulanmıştır. Okulda size günün altı saati boyunca ne yapacağınız, ne söyleyeceğiniz, ne düşüneceğiniz nasıl oturacağınız, ne giyeceğiniz dikte edilir. İzin almadan konuşamaz, masum olduğunuz ispatlana kadar suçlusunuzdur. Grace Llewellyn “Özgürlüğün Güzel Ülkesi” adlı makalesinde bunu uzun uzadıya anlatır.
Bugün eğitimi 19.yüzyıl paradigmasına göre işleten bir Türkiye büyük ziyandadır. Ders kitaplarında bu ülkenin değer yargılarına yer vermeyen tarihi nesnel bir biçimde sunmayan, çocukların tercih yapma yetisini körelten dolayısıyla özgürleştirmeyen milliyetçi bir eğitim sistemi Yeni Türkiye anlayışıyla örtüşmemektedir. Bakınız yazımın başında verdiğim 81 milyarlık bütçe bu ülkede yaşayan her kesimden toplanan vergilerle tedarik edilmiştir. Ne yazık ki devlet bu devasa bütçeyle eğitimi sadece Kemalistlerin dünya görüşüne göre tanzim etmektedir. Kısacası bu bütçeyle işlev gören eğitim modelinden sadece Kemalist ve Laik kesim faydalanmaktadır. Bu adaletsiz uygulama ne zaman son bulacak? Bu kaygılar ne yazık ki AK Parti çevresinde de yok. Olmadığı gibi bakınız Akşam Gazetesi’nin eğitim yazarına göre eğitim nasıl olmalıymış; “Atatürk’ün benimsediği eğitimin, milli niteliklere sahip ve başarılı olabilmesi için her şeyden evvel öğretimde birliğin olması gerekir. 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılarak Milli Eğitim’de birlik, bütünlük sağlanmıştır. Eğitimde birlik ilkesi sınıfsal, kültürel yönden farklılıkların da ortadan kaldırılmasını sağlamıştır. Şimdi sormak lazım bu yolu takip etseydik bugün eğitimde nerede olurduk?” Tevhid-i Tedrisat’ın ne amaçla çıkarıldığını, Kemalist eğitim anlayışının nelere mal olduğunu nasıl anlatacağız bu arkadaşlara?
Her öğretim yılına Kemalist, laik, milliyetçi bir eğitim anlayışıyla giren Türkiye bu yanlıştan ne zaman vaz geçecek? Bu ülkenin çocukları farklı kesimlerin birer zenginlik olduğu gerçeğini ne zaman idrak edecekler? Bu ülkenin okullarında okutulan ders kitaplarında farklı kesimlerle tarih boyunca kurduğumuz dostane ilişkilere ne zaman yer verilecek? Ötekine karşı geliştirilen önyargılarımızı ne zaman kıracağız? Bu ülkenin yakın tarihinde yaşanan acı tecrübeler, darbeler, darbelerde idam edilen başbakanlar, şapka yüzünden asılan âlimler örneğin ders kitaplarımıza ne zaman girecek? Tek bir model eğitim ve okul anlayışında hala diretecek miyiz? Medeniyet perspektifli bir eğitim felsefemiz oluşmayacak mı? 19.yüzyılın ulus devletçi eğitim anlayışıyla daha nereye kadar gidebiliriz? Milyonlarca çocuğu CHP patentli bir eğitim sisteminden ne zaman kurtaracağız? Bizde de demokratik ülkelerde olduğu gibi alternatif eğitim modelleri gelişmeyecek mi? Bizim de sanat, edebiyat, bilim ve felsefe alanlarında dünya çapında isim yapmış kaliteli insanlarımız olmasın mı? Kemalist eğitim siteminden ne fayda gördük de bu sistemi 2015 Türkiye’sinde de sürdürmeye kararlıyız? Medeniyetimizden beslenen tarihi ve kültürel kodlar üzerine inşa edilmiş özgürlükçü yeni bir eğitim felsefesi üretmek çok mu zor?
@sivildemokrat
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.06.2019
19.06.2019
14.05.2019
2.05.2019
8.02.2019
22.03.2019
7.02.2019
25.02.2019
21.02.2019
18.02.2019