Ümit Akçay

Arjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi
30.09.2025
93

ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, geçtiğimiz günlerde Arjantin pesosunu desteklemek için 91 yıllık Döviz İstikrar Fonu’nu (Exchange Stabilization Fund, ESF) devreye sokabileceğini açıkladı. Daha önce Meksika (1994), Brezilya (1998) ve Uruguay (2002) krizlerinde kullanılan bu fon, piyasaları kısa vadede rahatlattı: Peso değer kazandı, Arjantin varlıkları toparlandı. ABD’nin desteği, Başkan Javier Milei için yaklaşan ara seçimler öncesinde önemli bir siyasal avantaj sağladı.

Ancak bu kurtarma paketinin ne karşılığında verildiği henüz net değil. Jeopolitik açıdan baktığımızda, Donald Trump’ın yeniden başkan olmasıyla birlikte Washington, Latin Amerika’da sağ popülist liderlerle ittifaklarını güçlendiriyor. Milei’nin Trump’la yakınlığı da biliniyor; Milei ocak ayında Trump’ın yemin törenine katılmıştı. ABD’nin Arjantin’e desteği, Çin’in bölgede artan etkisine karşı stratejik bir hamle olarak görülebilir. Böylece Arjantin, kısa vadeli istikrar için Washington’un desteğine yönelirken, uzun vadede yeni bağımlılık ilişkilerine daha da sıkı bağlanıyor.

Geçen haftaki gelişmeleri değerlendirmek için bir adım geri atıp buraya nasıl geldik sorusunu yanıtlamak ve bunu 2001 ve 2018 krizlerinden sonra Arjantin’in izlediği farklı yolları ve bu yolların oluşmasında etkili olan sınıf ittifaklarını hatırlamak yararlı olabilir.*

Emek destekli koalisyondan neoliberal dönüşe

Arjantin’de 2001’de yaşanan büyük kriz sonrası oluşan ‘yeni kalkınmacı’ sınıf ittifakı, sanayi sermayesi ve tarım ihracatçılarını sendikalar ve toplumsal hareketlerle bir araya getirmişti. Peronist ittifak sayesinde devlet yeniden dağıtımcı politikalar izledi, büyüme oranları yükseldi, reel ücretler arttı. 2003-2011 arasında ülke yılda ortalama yüzde 8 büyüdü; kamu harcamaları ve sosyal transferler, toplumsal desteği pekiştirdi.

Fakat yapısal sorunlar ortadan kalkmadı: İthalata bağımlı üretim, dolarizasyon eğilimi ve sermaye kaçışları ekonomiyi kırılgan bıraktı. 2015’te Mauricio Macri, finans sermayesini öne çıkaran neoliberal bir blokun temsilcisi olarak iktidara geldi. Sermaye kontrollerini kaldırdı, dış borçlanmayı artırdı, yüksek faiz politikalarıyla kısa vadeli sermaye girişlerine bel bağladı.

2018’de ABD Merkez Bankası faiz artışlarını hızlandırdığında, bu kırılganlıklar daha da görünür oldu ve bir döviz krizine dönüştü. Peso hızla değer kaybetti, sermaye çıkışları arttı ve IMF ile yapılan 57 milyar dolarlık anlaşma bile ‘yatırımcı güvenini’ geri getiremedi. İki yıl üst üste daralan ekonomi, işsizlik ve yoksulluğu artırdı.

Fernández dönemi: Emek hareketine yaslanmak

2019’da Alberto Fernández’in seçilmesi, emek örgütleri ve toplumsal hareketlerin yeniden büyüme koalisyonu içinde yer almaya başladığını gösteriyordu. Pandemi döneminde sosyal transferler artırıldı, özel kreditörlerle borç yapılandırıldı, IMF ile yeniden müzakere edildi. Bu, geçici bir nefes alma sağladı.

Ancak dış borç yükü, kronik döviz kıtlığı ve yüzde 100’ü aşan enflasyon sorunları çözülemedi. Ekonomik istikrarsızlık ve pandemi sonrası dış şoklar, bu emek destekli büyüme koalisyonunun ömrünü kısa tuttu.

Milei dönemi: Şok terapi, tersine dönüş ve yeni bağımlılık

2023’te Javier Milei’nin seçilmesi, ülkeyi yeni bir rotaya soktu. Finans sermayesinin ve dışa açık sermaye gruplarından desteğiyle iktidara gelen Milei, radikal bir şok terapisi başlattı. Kamu harcamalarının kısılmasına, reel ücretlerin geriletilmesine ve pesonun reel olarak değerlenmesine dayanan şok terapisi programı sonunda enflasyon geriledi ve rezervlerde geçici bir toparlanma sağlandı.

Ancak bu ‘kazanımların’ bedeli ağır oldu: İşsizlik arttı, yoksulluk derinleşti. Sendikalar ve toplumsal hareketler marjinalleştirildi. Emek yoğun sektörlerde firma iflasları hızlandı ve imalat sanayisinde yavaşlama yaygınlaştı.

Üstelik Milei, seçim kampanyasında öne çıkardığı “Merkez Bankasını kapatma” ve “Tam dolarizasyona geçme” vaatlerinin tam tersini yapmak zorunda kaldı. Rezerv yetersizliği ve artan borç yükü, ülkeyi dolara geçişe değil, aksine ulusal parayı korumak için Merkez Bankasını daha fazla kullanmaya mecbur etti. Pesonun değerini korumak için sadece geçen haftalarda milyarlarca dolar rezerv kullanıldı.

Bugün giderek toplumsal desteğini yitiren Milei, ekim sonundaki yerel seçimlere kadar yeni bir döviz krizi yaşamamak için yalnızca IMF’ye değil, ABD’nin ESF üzerinden sağlayacağı desteğe de bel bağlamış durumda.

Arjantin aynasında Türkiye

Arjantin’in hikayesi, bağımlı finansallaşmanın klasik açmazını gözler önüne seriyor. Her yeni kriz, dış destekle kısa vadede kontrol altına alınsa da, yapısal sorunlar çözülmüyor; bağımlılık yeniden üretiliyor.

Milei hükümeti içeride sert kemer sıkma, dışarıda Washington’un desteğiyle ayakta kalmaya çalışıyor ancak bu strateji, toplumda büyüyen hoşnutsuzluğu ve ülkenin jeopolitik bağımlılığını derinleştiriyor. Sorulması gereken soru şu: Sürekli kriz yaratan bu bağımlılık döngüsü neden kırılamıyor?

Bu soru, yalnızca Arjantin ya da Latin Amerika için önemli değil. Tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye de benzer bir açmazla karşı karşıya: 2021-23 arası dönemde sermayenin önemli bir kesiminin desteğini alarak yürütülen para politikası deneyi, kısa vadede iktidara seçim kazandırmaya yardım etse de, enflasyon ve rezerv kaybı bu deneyin sonunu getirdi. 2023 sonrasında ise Mehmet Şimşek’in ekonomi yönetimine getirilmesiyle ortodoksiye dönüş gerçekleşti. Bugün Türkiye de, tıpkı Arjantin gibi, sınıf ittifaklarının açtığı taktiksel manevra alanlarının hızla kapandığını ve yapısal bağımlılığın kendisini yeniden ürettiği bir süreçten geçiyor.

Kısacası Arjantin aynasında Türkiye’ye baktığımızda, farklı toplumsal koalisyonlara yaslanmış olsalar da her iki ülkenin de aynı döngüye sıkıştığını görüyoruz: Bağımlı finansallaşma koşullarında istikrar, kalıcı bir çözüm değil, sadece bir sonraki krizin ertelenmesi anlamına geliyor.

* Geçtiğimiz hafta, Avrupa Evrimci Siyasal İktisat Derneğinin (European Association for Evolutionary Political Economy) düzenlediği yıllık konferansta, meslektaşım Juan Manuel Campana ile birlikte yazdığımız, Arjantin ve Türkiye’nin 2018 döviz krizlerine verdikleri farklılaşan yanıtlar ve bu yanıtların sınıfsal nedenleri konusundaki makalenin ilk taslağını sunduk. Sunuş, Milei’nin ABD ziyareti ve yeni destek paketinin ilan edilmesiyle birleşince burada da kısaca ele almak istedim. Yazı yayımlanınca, burada daha geniş bir özetini vereceğim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar