Yasemin ÇONGAR
“Zıplamayan herkes Rusları seviyor….”
Haydi, hooppp!
Binlerce kişi aynı anda zıplıyor.
Meydan ya da buralıların deyişiyle “Maydan” gümbürdüyor.
Zıplayanlara bakıyorum. Çoğu yirmilerindeki gençler. Haliyle, kızlı erkekli!
Bazıları el ele zıplıyorlar. Bazıları da kollarını havaya kaldırıp iki yana açarak, kanatlanıp uçmayı denercesine...
Ben zıplamıyorum.
Ama sonra…
“Zıplamayan herkes Putin’i seviyor!”
Haydi, hooppp!
'Başkan-Diktatör' Yanukoviç’i yıkmak için…
Bu kez ben de zıplıyorum.
Bir daha, bir daha.
Yer sarsılıyormuş gibi bir his.
Kiev’in, adı bugünlerde “Avromaydan” diye anılmaya başlanan Bağımsızlık Meydanı’nda (Maydan Nezalejnosti), Putin’i seven yok, orası kesin. Ukraynalı göstericiler bu meydanda kendi küçük depremlerini yaratmak istiyorlar.
Yıkılmasını arzuladıkları şey, “Başkan-Diktatör” dedikleri, fotoğrafını Hitler ve Stalin’le aynı postere bastıkları Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç ile onun temsil ettiği “eski düzen,” yani Ukrayna’nın üzerindeki Sovyetler’den kalma Rus hegemonyası.
Aslında dokuz yıl öncesinden, 2004 kışındaki Turuncu Devrim günlerinden beri Ukrayna’da devam eden iktidar mücadelesinin yeni bir aşaması bu yaşanan. Mücadelenin bir ucunda Rusya var, diğer ucunda Avrupa Birliği.
Halen Avrupa’nın, Kosovalılar ve Moldavlardan sonra en fakir halkı sayılan Ukraynalılar, Moskova tarafından koyun misali güdülmek ile Avrupalılaşmak arasında bir tercihle karşı karşıyalar.
Kişi başına gelirin 8 bin doları aşmadığı ülkede, tercihini ikincisinden yani Eski Kıta’nın serbest dolaşan, iyi kazanan, hür yaşayan, rahat konuşan vatandaşları olma hevesinden yana kullananlar giderek artıyor ve seslerini yükseltiyorlar. Ama…
Her şey bundan ibaret değil.
Rusya karşıtlığının “maydan”a indirdiği imkansız ittifaklara elbette geleceğim.
Gece yürüyüşümüze devam edelim hele.
‘Önce faşistler evlerine gitsin…’
Ağır bir paltonun altında zıp zıp zıplamak iyiymiş. İnsanın yanaklarına hafiften bir sıcaklık yayılıyor.
Hem saati, hem ısıyı gösteren ışıklı tabelaya bakıyorum. Vakit geceyarısını çoktan geçmiş. Artık, 5 Aralık.
Sıcaklık sadece sıfır derece ama eksi 10 gibi donduruyor insanı, kesiyor.
“Rüzgardan” diyorlar. “Buranın rüzgarı ısırır, koparır, çiğner.” Isırmasını anladım da, gerisi çok güldürüyor beni. Bir şey diyemiyorum.
(Ukraynaca, Rusça bilen birinin en iyi ihtimalle yarı yarıya takip edebildiği bir dil. Benim anlama yüzdem çok daha düşük. Ve her ağzımı açtığımda, vaktiyle az biraz öğrendiğim Rusça, bayat peksimet kırıntıları gibi dilime yapışıyor sanki; yenilmez yutulmaz bir kelime kalabalığı… Susuyorum.)
Isınmanın zıplamaktan daha kestirme bir yolu da var aslında. Meydanın arka tarafına kurulmuş çadırkente doğru yürüyorum.
Otağ misali geniş mi geniş on sekiz çadır. Çoğunun ortasından bir baca yükseliyor. İçerde sobalar tütüyor.
Sobası olmayan göstericiler, çadırların önünde dikiliyorlar. Teneke kutularda, bizde “Çingene mangalı” diye bilinen usulle, üzerine küçük bir boru yerleştirerek tutuşturdukları odun ateşinin kokusunu çekiyorlar içlerine.
Mangalların ısıttığından pek emin değilim ama is kokusu, sıcacık ışık ve mangal başındakilerin neşesi, üşümemenin her şeyden önce bir ruh hali olduğunu düşündürüyor.
Yulia burada pek sık rastladığım gibi bal rengi gözleri, vaşak bakışları olan yaşını başını almış bir kadın. Çadırının önünde dans ediyor. Ukrayna bayrağının ve tabii aynı zamanda Avrupa Birliği’nin renklerinde, tepeden tırnağa mavi-sarı giyinmiş. Ondan keyiflisi yok bu gece.
“Hello” diyorum, “zdrasvıyte” demek peşinen puan kaybettirecek diye düşündüğümden. Ama sonra mecburen “How many nights,” diye başlayıp “skolka noçi” diye bitiriyorum. Halime gülüyor, sarılıyor bana ve kendi dilinde “teşekkürler” diyor üç kere. “Yabancısın, dilimizi bilmezsin, yine de gelmiş destek veriyorsun, eksik olma” der gibi bir hali var.
Sonra “Kaç gece burada kalacaksınız” sorusunun cevabını veriyor: “Faşistler evlerine gitmeden ben eve gitmem.”
Bunu anlıyorum, zira az önce, çadırların arka tarafında kalan sahnede, Espreso televizyon kanalının hemen yan tarafa kurduğu devasa ekranda da izlenebilen protesto konserini dinledim. Adını bir türlü öğrenemediğim ama akordiyon çalıp, kah rock kah folk söyledikçe kalabalığı coşturmasına hayran kaldığım sağlam sesli genç şarkıcı aralarda defalarca tekrarladı aynı sözü: “Faşistler evine gidene kadar buradayız.”
Putin’in baskısına karşı doktoralı boksör mü?
Bu gece burada, ben diyeyim altı, siz deyin yedi bin kişi var.
Ukrayna’daki eylemler, malum, Yanukoviç’in Avrupa Birliği ile eli kulağına gelen bir anlaşmayı son anda imzalamaktan vazgeçmesi üzerine, 24 Kasım’da başladı. O anlaşma, Kiev’in rotasını Brüksel’e doğru çevirecek ve Avrupa Birliği ile ticari entegrasyonun çerçevesini çizecekti.
Yanukoviç, tabii ki kafasına öyle estiği için değil, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin siyasi pazularını şişirerek, “İmzalarsan, sana ticari yaptırım uygularım” – siz bunu “Gazı keserim haa!” diye okuyabilirsiniz – tehdidiyle karşısına dikildiği için imzadan vazgeçti.
Tabii, Avrupa Birliği’nin, vize uygulamasında diretmek suretiyle Ukraynalılara mütemadiyen “ikinci sınıfsınız” diye fısıldayan özünde korkak siyaseti ve o pek nazlı diplomasisi de, Yanukoviç’in yolun sonunu bir türlü görememesine yol açtı. Nihayetinde, Bölgeler Partisi’nin muhafazakar lideri, iktidarını Moskova’ya ve doğduğu yöre olan Donetsk’in “Sovyetist” seçmen kitlesine dayamaya devam kararı alarak, Avrupa’ya uzanan yolda keskin bir “U” dönüşü yaptı.
Yanukoviç’in Avrupa’yı şaşırtan kararına ilk tepki, Kiev’de 100 bin, Polonya sınırındaki Batı şehri Lviv’de ise 40 bin göstericinin sokağa çıkmasıyla geldi. Aradan geçen 10 günde, evine dönmeyi reddeden kalabalık belki altı-yedi bin kişiye kadar indi ama polis gücüne ve gözaltına alınan protestocuların alelacele iki yıl hapis cezasına çarptırılıvermesine rağmen, “Avromaydan” henüz boşalmadı.
Peki, bu meydanda kimler var?
Hareketin başını, benim gibi boksseverlerin iyi tanıdığı Vitali Kliçko çekiyor. Boyu iki metreye varan, beş kemer ve aynı zamanda bir doktora sahibi, “Dr. Demir Yumruk” lakaplı bu sonradan olma siyasetçi, muhalefetteki Udar (Vuruş) Partisi’nin lideri olarak, Ukrayna’ya “Avrupalı bir gelecek” sözü veriyor, her gün göstericilere hitap ediyor ve her ne kadar ben iki gece üst üste kendisini göremesem de, rivayet o ki meydandan pek ayrılmıyor.
Avrupa ve Amerikan basınının “Ukrayna’nın yeni lideri olur mu” sorusunu sorduğu Kliçko hakkında, aynı soruyu, Kievli bir gazeteci arkadaşıma sordum bugün.
Önemli bir gazetede yazıişleri müdürlüğü yapan, gösterileri izlemeye ceketinin yakasına Avrupa Birliği kurdelesi takarak giden ama beni cevaplarken – kendi gazetesinde bunu böyle yazmadığı için – tam adını vermemi istemeyen Yuri şöyle dedi:
“Batılılar çok saf. Buradaki rejim, Kliçko’yu iki cümlede bitirir. Önce, ‘Sen Ukrayna nüfusunda yeterince kalmadın’ derler. (Kliçko, Kazakistan doğumlu.) Sonra, ‘Gayrımeşru çocuğunu konuşalım’ diye söze devam ederler.”
Yuri’nin haklı olup olmadığını zaman gösterecek.
Avrupa yanlıları ile aşırı sağ aynı yatakta
Kiev’e gösterileri izlemeye değil, bir süre önce İstanbul’da kurduğumuz Bağımsız Gazetecilik Platformu P24’ün Avrupalı ortaklarıyla buluşmaya geldim.
3 Aralık gecesi, “Avromaydan”a ilk indiğimde, yanımda Danimarkalı bir yazar da vardı. Gezi Parkı eylemleri sırasında İstanbul’daymış. “Bu eylemin oradakinden bir farkı var” dedi bana. “Orada her grubu ayrı ayrı seçebilmiştim, ne kadar kaynaşsalar da, flamaları, bayrakları, duruşları farklı grupların bir koalisyonuydu sanki Taksim. Ama burada herkes Avrupa ve Ukrayna bayraklarıyla homojen bir yığınmış gibi görünüyor.”
İlk bakışta haklı görünüyordu.
Ama ilk bakış çok yanıltıcı olabiliyor.
Nitekim, geçmişi ziyadesiyle faşizan çizgiler taşıyan milliyetçi “Svoboda” (Hürriyet) hareketi de, Yanukoviç’e karşı, Avrupacılarla sımsıkı saf tutmuş durumda.
Kaslı bacakları dize kadar çektikleri kara çizmelerinden taşan, elindeki ağır zincirlerle Arnavut kaldırımlarını “şak.. şak..” döven dazlak göstericilerin yanından geçerken içimde kabaran hissin, çadırının önünde dans eden Yulia’ya duyduğum yakınlığa benzemediği kesin.
Rus hegemonyasından kurtulma azminin, “milliyetçi” bir tezahüre dönüşmesi ise şaşırtıcı değil sanırım.
Ben sadece, her iki meşrepten insanı Kiev’de ittifak halinde gördüğümü söylemiş olayım; “ulusal egemenlik” denen şeyin, son tahlilde “fantastik” olduğunu idrak etmiş bir Avrupa Birliği yandaşlığı ile eli zincirli bir milliyetçilik nereye kadar bağdaşır, onun kararını varın siz verin.
Kiev’in, Tarlabaşı’nı hatırlatan bir şekilde yıkılıp, “eski” tarzda sil baştan yapılmış, merkeze çok yakın ama binaları hala büyük ölçüde ıssız olan Honçarna Caddesi’ndeki otelime dönerken, hapisteki eski Başbakan Yulia Timoşenko’ya gitti aklım. Onun serbest bırakılmasını isteyenler, meydanda önemli bir grup oluşturuyor zira. Belki de Timoşenko serbest olsaydı…
Neyse. Noktayı koyma vakti. Milliyetçilerin çok daha güçlü olduğu Lviv’deki Katolik Üniversitesi’nde ders vermeye gidiyorum. Bakalım, manzara farklı görünecek mi oradan.
Son bir not: Kiev’deki Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (OSCE) toplantısının yamacında yapılan sohbetleri de dinledim bugün. Türkiye bahsi ne zaman açılsa, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a aynı sıfat yakıştırılıyordu…
Ama kendisini rahatsız eder mi bilmem: Putinesk!
http://t24.com.tr/yazi/kievden-notlar-avrupalilasmak-ile-gudulmek-arasinda/7973
Yazarlar
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012