Zeki ALPTEKİN
İlliberal demokrasi, bilindiği gibi Orban tarafından olumlanarak kullanılanılan bir kavram. Ama bunun arkasındaki fikir aslında daha eski. Politik faşizmin kurucusu italyan Duce’si Benito Musollini bundan yaklaşık 100 yıl öncesinde liberalizmin batışından ve illiberal Avrupa’nın doğuşundan bahsetmişti. ABD başkanı Franklin D. Roosevelt ise buna cevaben, Duce’nin liberalizmi çok erken defnettiğini söylemişti.
Ama bir müddet de gerçekten, sanki Musollini Avrupa’nın geleceğini ABD başkanından çok daha iyi anlamış gibi görünüyordu. 20. Yüzyılın 2. yarısının başlangıcına kadar politik liberalizm -ki bu kesinlikle bir toplumsal hareket olarak anlaşılmamalı, tüm Avrupa’dan yok olup gitmişti. İstisnasız tüm totaliter partilerin önderleri liberalizmi kendilerinin en büyük düşmanı olarak görüyorlardı. Ancak onlar -nasyonal sosyalistler hariç, bu nedenle „demokrasi“ kavramına karşı savaş açmadılar, onu yok etmediler; bunun yerine tıpkı bugün Orban’ın yaptığı gibi onu illiberal hale getirdiler. Nasıl ki faşizm için faşist devlet, bolşevizm için komünist devlet geçerli ise, sahte şekilsel liberal demokrasiler, kıyaslandığında içerik olarak gerçek ve hakiki olan illiberal demokrasilerin düşmanları olarak kavranıldı.
II. dünya savaşından sonra liberal demokrasi Avrupa’da da, her halûkarda batılı yarımkürede giderek yaygınlaşan devlet biçimi haline geldi. Bu, hukuk devletinin her türlü liberal özgürlükleri güvence altına aldığı -düşünce ve basın özgürlüğü, koalisyon kurma ve din özgürlüğü-, ve de mülkiyet edinme özgürlüğü demektir. Hukuk devleti aynı zamanda anayasada güçlerin çoğunluğunu ve ayrımını sağladı.
Ama bugünlerde, binbir zahmetle kazanılan liberal demokrasiler sözde popülistler tarafından „eski ve kozmopolit“ olduğu gerekçesiyle karalanıyor. Ve bunlar, illiberal demokrasilerin yükselmesi ile sayesinde, özellikle de Viktor Orban’ın egemenlik tarzıyla baskı altına alınıyor.
Liberalizm düşmanlığı yeni olmamasına rağmen, bugünkü biçimiyle kesinlikle yeni. Çünkü toplumun yapısı geçen 100 yıl içinde temelden değişti, bununla birlikte tabii ki illiberal demokrasinin biçimi de. 20. Yüzyılın ilk yarısında tüm Avrupa ülkelerinde klasik sınıflı toplumlar varken bunların yerine, özellikle II. dünya savaşının sonundan itibaren modern endüstriyel tüketim toplumları geçti. Hannah Arendt „vita activa ya da etkin yaşam“ (1958’de “the human condition” olarak ingilizce, 1960’da almanca yayınlanan) eserinde yıllar öncesinde toplumun bu şekildeki temelden değişimine dikkati çekmişti.
Devlet biçimi olarak demokrasi prensip olarak -çok değişik biçimlerde olsa da, mesela Fransa’daki, İngiltere’de ve Almanya’daki seçim sistemlerinde olduğu gibi, çoğunluk kararına dayanır. Bu, genel seçme-seçilme hakkının kabul edilmesiyle hükümetlerin periyodik olarak vuku bulan seçimlerle meşruluk kazanması demektir. Sınıflı bir toplumda belli sınıfların seçim tercihi, yaygın olarak anlaşılan, tamamiyle rasyonal olan sınıfsal çıkarları tarafından belirlenir. Yani: İşçi (ya da proleter) sosyalistleri ya da komünistleri seçiyor, vatandaş liberal, soylular ise muhafazakarları seçiyorlar. İçinde hala daha zengin ve yoksulu ihtiva eden, ama belli çıkarları olan toplumsal sınıfları barındırmayan, kendine özgü yaşam biçimleri ve kültürleri olan modern endüstri toplumlarında eski şemaların artık geçerliliği yok.
Bu demektir ki: İdeolojiler, çıkarların yanında, giderek daha fazla seçimlerin belirleyicisi olarak yer alıyor ve bununla (sınıfsal-çev.) çıkarları gitgide daha fazla gölgede bırakıyor. Kim oyların ekseriyetine kavuşmak istiyorsa o, ideoloji silahını harekete geçirecektir; bunun duygusallığı hedefleyen irrasyonalitesi, göreceli rasyonelliği giderek daha fazla yerinden edecektir. Demagoji ve hilekarlık, yalanlar ve sahte söz vermeler politikada kesinlikle hep rol oynadı, ki bunu da Hannah Arendt’en de öğreniyoruz; bugün Putin bir yana, Orban ve Kaczynski’den, Erdoğan üzerinden Trump’a kadar birçoklarında olduğu gibi..
Çok amaçlı silah olarak nasyonalizm
Modern popülistlerin ideoloijik silahları değişik, illiberalizmin sağlı-sollu aşırıları da aynı silahları da kullanabilirler. Ama burada, belli ölçüler içinde başarılı olarak kullanılabilecek bir silah, yani bir ideoloji var. Bu ideoloji nasyonalizmdir.
I. dünya savaşının sona ermesinden itibaren (İsviçre hariç) tüm Avrupa devletleri ulus-devletlerdir. Bu, „Ulus“un temel kollektif kimlik olarak, o zamana kadar varolmuş olan (din olsun, devlet biçimi olarak olsun) tüm kollektif kimliklerin yerine geçmiş olduğu ve bunun giderek artan bir şekilde sınıfsal kimliğin yerini doldurduğu anlamına gelir. Nasyonalizm, şu tüm Avrupalı ulusların ortak yeni dini, geçmişte söz konusu ulusların kimilerinden sözümona „doğal düşmanlar“ çıkarmıştı (mesela birbirlerinin başdüşmanı yapılan Almanya ve Fransa). Tüm aşırı hareketler, hangi ideolojileri temsil ederlerse etsinler, bu milliyetçilik kartına oynuyorlar. Bu nedenle „İlliberalizm“ bugün kendini esas olarak nasyonalizm üzerinden meşrulaştırıyor, ve genellikle ırkçı, yani etnik „safkan“ biçimiyle..
Toplumsal yapının, klasik sınıflı toplumun modern (kapitalist-Çev.) endüstri topluma evrilerek değişmesi ve çoğunlukla ideoloji olarak ırkçı nasyonalizm, bu her iki eğilim, liberalizm düşmanlığının kurumsal olarak ortaya çıkmasının biçimini de değişime uğrattı. Antiliberal partilerin bugün artık en azından Avrupa’da- tek parti rejimi kurmak üzere devleti silah zoru ile zaptetmesine gerek yok. İlliberal demokrasi daha ziyade modern endüstri toplumunun koşullarına adapte oluyor. Bugün, çok partili bir sistemde ve genel seçme-seçilme hakkı ile seçimler yapmak, ve bunlara rağmen bu temelde diktatörlük, zorbalık yönetimi ya da otokrasi kurmak artık olanaklı.
İlliberal demokrasi bu haliyle, biçimsel anlamda kesinlikle demokratiktir, çünkü seçimlerde en fazla oyu alan parti ülkeyi yönetmektedir. Ama bu sadece de jure durumdur, yani hakim partinin hukuk sistemine göre olan, ama de facto olmayan bir durumdur!
Macaristan örneğini ele alalım: Burada Viktor Orban, 2012 yılında seçim bölgelerini yeniden biçimlendiren seçimi kanununu yürürlüğe soktu. Buna göre onun iktidardaki FİDESZ Partisi, “Nepszabadsag” adlı sol-liberal gazetenin hesaplamalarına göre gelecek seçimlerde, şimdi olduğu gibi, sadece %44 oy ile parlementodaki sandalyelerin üçte ikisine sahip olmakla kalmayacak, temsilciliklerin beşte dörtünü de elde edebilecek. Muhalefet ise %56 oy oranı ile %20 temsil yetkisine kavuşacak.
…
İlliberal demokrasi, biçimsel olarak çoğunluğun verdiği bir meşrutiyetle liberal özgürlük haklarını ötelemek ya da tamamen tasfiye etmek anlamına geliyor. Ya da daha kesin ifade ile “illiberal demokrasi” bir “lider“ tarafından yönetilen bir partinin, oyların çoğunluğunu kazanarak iktidara gelmesinin ve bunun antidemokratik ve antiliberal pozisyonlarla sürekli elde tutulmasının sağlandığı bir devlet biçimidir.
Putin’in Rusya’sı, Erdoğan’ın Türkiye’si ve Orban’ın Macaristan’ı, bunların hepsi “illiberal demokrasi”lerdir ve buna rağmen birçok faktörlerle farklılık gösterirler. Bu, devlet biçiminin aynı, sadece hükümetlerin farklı hareket ettiği anlamına gelir. Hükümetlerin bu farklılığının tamamiyle değişik nedenleri olabilir. Mesela Macaristan AB üyesidir ve iktidardaki FİDEZS Partisi, AB normlarını çiğnediği halde buradan maddi olarak elde edebileceği maksimumu alabiliyor. (Ama bu Angela Merkel’in Hristiyan Demokrat Partisi’nin Avrupa Birliği Parlamentosu’nda FİDEZS ile aynı parti ailesi içinde olmasını engellemiyor.) Öte yandan Orban’ın politik imkanları, AB üyesi olması dolayısiyle Türkiye’ninkinden daha sınırlı. Türkiye ve Rusya’ya oranla, Macaristan’da kitlesel politik tutuklamalar bugüne dek olanaklı olmadı.
Yani “illiberal demokrasiler” birebir aynı değiller. Bunların karakterleri çeşitli faktörlere bağlıdır: Nüfusun ve devletin büyüklüğü, gelenekleri, sınırları ve çevresi. Macaristan küçük bir ülke, Polonya ise büyük! Bu nedenle de Orban’ın, özellikle iktidar ve dış politika açısından aksiyonları, PiS partisi ile Anayasa Mahkemesini güçten düşüren Jaroslaw Kaczynski’den daha sınırlı.
Victor Orban – bir zorba, ama diktatör değil
İlliberal demokrasilerin yaratılışı nasıl değişikse, liderleri de öylesine farklıdır. Her halûkarda hepsinde de her şeyin, ülkede ne olup olmayacağının tek bir lidere bağlı olması söz konusudur. Aslında dikta tör olarak nitelendirelebilecek liderler ve daha ziyade zorba olarak gösterilebilecek liderler var. Bu, söz konusu liderin özel bir ideoloji mi yoksa yalnızca pragmatik nedenlerden dolayı iktidarını maksimize etme arzusu ile mi hareket ettiğine bağlıdır. Önceden de belirttiğimiz gibi bütün illiberal demokrasiler ortak bir ideolojiye sahiptirler: Etnik nasyonalizm! Diktatörler ise iktidarlarını ek olarak diğer bir özel ideolojiye dayandırırlar: Bunlar ya sol ya da sağ radikaldirler. Bu, onların ideolojilerini sosyal demagojilere (Bolşeviklerin sınıf ideolojilerine dayandırdıkları gibi) ya da ırkçılığa ( faşizmin ve nasyonal sosyalizmin yaptığı gibi) veya dinsel köktenciliğe (İslamcılığın yaptığı gibi) dayandırırlar. Bütün bu tip diktatörler ideolojilerini (sadece değil ama) birinci derecede pragmatik silah olarak kullanmazlar, daha ziyade onların inançları, hatta politikalarının özünü karakterize eden misyonları vardır. Zorbaların herhangi bir inançları yoktur, bunların tek hedefi iktidarlarını maksimize etmek ve böylelikle servetlerini yükseltmektir.
Bu nedenle düşünceme göre Macaristan lideri Viktor Orban bu anlamda bir diktatör değil, ama bir zorbadır. Etnik nasyonalizmi dışında Orban’ın sahip olduğu herhangi bir spesifik inancı ya da ideolojisi yoktur. Ama bunu da sadece başlangıçta iktidarı ele geçirebilme yolunda iyi bir silah olduğu için kullandı (sonradan kendi nasyonalizmine muhtemelen inanmaya başlamış olsa bile). Bir hatırlatma: Kariyerinin başlangıcında, yani 1989/90 yıllarının (dönüm noktasının) öncesi ve sonrasında Orban FIDEZS partisinin liberal ve antikomünist parti şefi idi. Ama liberal saflarda iktidarı ele geçirme konusunda bir imkan görmeyince, partisi ile birlikte kendisi ‘‘orta‘‘ya yöneldi. Bu andan itibaren kendisini ve partisini artık liberal olarak değil, sivil (burjuva) olarak isimlendirdi ve „burjuva(sivil) grupları“ organize etmeye başladı. Ve sonunda, 9 yıl önce iktidarı kesin olarak ele geçirince, böylesi burjuva grupları tasfiye etmeye başladı ve „merkezi kuvvet alanı“nı ilan etti.
Yaşı müsait olanlar, leninist partilerin „demokratik merkeziyetçi“liğini hatırlayacaktır. Buna dayanarak sadece taktik olarak tasarlanmış merkezi kuvvet alanı, herhangi belli bir ideoloji ya da politik inanç ihtiva etmemektedir. Bu, Orban’ın son yedi yıldır yaptığı politikayı karakterize eder. Sloganı, tüm medya, kurum ve organizasyonları kontrol etmek idi. İşte bu nedenle 1991 yılında kurulmuş olan ülkenin tek özerk üniversitesi olan Central European University (CEU)’yu kapatıp sivil organizasyonları ülkeden defetmek istiyor. Çünkü o, hiç kimsenin onu kontrol etmesini istemiyor, ama kendisi her şeyi, orta okulları, okul kitaplarını, (CEU skandalından önce özerkliklerini kaybetmiş) üniversiteleri, tiyatroları, kısacası kendi vatandaşlarının „kafalarını“ kontrol etmek istiyor. Ama sonuncusunu başaramıyor, çünkü o „kafa“ların en iyileri henüz daha biraz rasyonalizme sahipler ve kendilerini Avrupalı olarak görüyorlar.
Orban’ın kontrol etmek istediği „her şey“e ülkenin serveti de dahil. Şu an kendisinin Macaristan’ın en zengin adamı olup olmadığı bana göre en önemli olan şey değil! En önemli olan daha ziyade, ülkenin Merkez Bankası’nın kendi ahbabının elinde olması ve bunun (Orban’ın rızası ile de) istediğini yapması, kararlaştırması.
Orban tamamen kendisine bağlı, onun istekleri ve kararları doğrultusunda olan kendi oligarşisini de yarattı. Bu oligarşi, giderek artan bir şekilde Macaristan’da Orban’ın uzanabileceği arazi, yer, endüstri ve ticareti kontrol ediyor. Yani Macaristan artık sadece bir hukuk devleti olmamakla kalmıyor; kimse, ekonomi politikasının bir sonraki kurbanının kim olduğunu bilmiyor.
daha ve daha fazla sağa
Orban, etnik nasyonalizmin ötesinde herhangi bir spesyal ideolojiye ait olduğunu ifade etmese de, o giderek artan bir şekilde aşırı sağ yönünde hareket ediyor. Başka bir ifade ile: O, kendisinin etnik nasyonalizmini giderek daha fazla aşırılaştırıyor. Teröristlerle eşitlediği mültecilere karşı nefret, onun silahlarından bir tanesi. Kendisini, göçmenlere ve “Brüksel”e karşı, tehlike içinde olan anavatanın savunucusu olarak lanse ediyor. Orban nefret kampanyaları için hep somut olan bir konuyu seçiyor. Son olarak amerikalı multimilyarder George Soros’u baş düşmanı olarak belirledi. Orban’ın komplo teorisi kuruntusuna göre Soros, Avrupa’ya göç olgusunun örgütleyicisi ve bu planda özellikle Macaristan’ı mahvetmek istiyor. Her yürüyüşün arkasında sözümona Soros var, her eleştirel makaleyi dikte ettiren de o ( şeytanlaştırmanın bu biçimini Orban, Erdoğan’dan öğrendi).
Burada Soros’un bir macar Yahudisi olması asla tesadüf değil. Özel ilişkilerinde antisemit olmayan Orban, herkesin anlayabileceği “ortalığı temiz tut” antisemitizmini mobilize ediyor. Sonuç: Macaristan’da uzun yıllar aşırı sağ parti olarak bilinen Jobbik, Orban’ın FİDEZS’i ile kıyaslandığında “Orta”da duruyor. Sekiz yıl önce kendisini “muhafazakar” olarak tanımlayan Orban’ın politikasının bugün muhafazakarlıkla hiçbir alakası yok. Zorba, sınır tanımamazlığa başlıyor.
İlliberal demokrasinin bir olgusu olarak Macaristan
İlliberal demokrasinin Macaristan varyantı bugün artık bir örnek olarak gösteriliyor. Bu noktada söz konusu ettiğimiz özgün farklılıklar ile diğer olgular da kesinlikle araştırmaya değer. Buna ilişkin olarak Avrupa’daki son gelişmeleri, onların alternatif başka politikaları ile dikkate almak gerekiyor.
Bir yıl öncesinde Avrupa için yapılan tahminler genellikle kötümserdi. Brexit’den sonra AB’nin çözülmesi ve popülizmin karşı konulmaz yükselişi ve hatta bir 20. Yüzyıl hikayesinin tekrarlanma tehlikesinden söz ediliyordu. Yani Donald Trump’ın seçilmesinden sonra Duce haklı mı çıktı(?) diye amerikan Trump modelinin Avrupa’da da tekrarlanabileceğinden korkuluyordu.
Amerika’da bugün ve yakın gelecekte illiberal demokrasinin, güncel olarak check and balance’nın gösterdiği gibi, bence olanaklı olmamasına rağmen -Brexit’ten yaklaşık bir yıl ve Donald Trump’ın seçim başarısından 9 ay sonrası durum biraz dinginleşti: Avusturya, Hollanda ve Fransa’da antipopülist, antinasyonalist güçler kazandılar. Avrupa Birliği konusunda Macron’un başını çektiği irade etnik nasyonalizme karşı kazandı. Ama alarmı sona erdirmek için vakit henüz daha erken! Özel olarak politik ve toplum teorileri için bugün önemli olan, sürekli modern toplumları göz önünde bulundurmak ve analiz etmektir.
Ve bununla şimdi tekrar makalemin başına dönüyorum. Vatandaşları ve seçmenleri çıkarlarına göre bölümlendiren sınıflı toplum kategorileri modern toplumları hiç ilgilendirmiyor. Bu nedenle -sol “klasik” dönemde hiçbir zaman etnik ve milliyetçi olmamasına ve sağ da sosyal demagojiden ziyade muhafazakar pozisyonaları benimsemesine rağmen- bugün sağ ve sol cenahtaki her iki aşırılık hem etnik nasyonalizmi hem de sosyal demagojiyi kullanıyor. Buna karşın, bugün görünüşe göre tamamen bambaşka bir çatışmalı durum meydana çıkmaya başlıyor: Bir yanda tüm liberal, muhafazakar ve sosyal güçler, diğer yanda ise her iki aşırı uçlar. Bir yanda bir çeşit rasyonalizm ve tüm vatandaşların, ülkenin ve Avrupa’nın çıkarlarını gözetme inancı, diğer yanda sosyal demagojinin iki varyantı ve etnik nasyonalizm! Yeni şekli ile geçerli olan: „Les extre^mes se touchent“- Aşırılıklar buluşuyor!
Bir bakıma bu Aristo öğretisini doğruluyor: Buna göre “orta”da olma, çabalanması gereken, her zaman en iyi ve en demokratik pozisyondur. Bu, hemen hemen kara Avrupa’sının tüm klasik ülkelerindeki durumdur, özellikle Almanya’da ve şimdi de Fransa’da. Ama burada birşeyi sınırlandırarak eklemek istiyorum: “Orta”nın aşırılığa ihtiyacı var. Bu olmadan “orta” olmaz. Gerçekleştirilemez dilekler olmadan gerçekleştirilebilir istemler olmaz; ve politik tutku olmadan -ki bunu Max Weber de biliyordu, rasyonaliteden geriye kalan sadece soğuk bir hesaplama oluyor. Politik aşırılık olmadan “orta” yalnızca nicelikler içinde bir tanesi olarak sayılacak ve “ne kadarımız varsa” o kadarını verecek, ve diğeri, demokratik nicelik “ne kadar olduğumuz” ise unutulacak. Demokrasiler bu boyutları, sadece biribirinin aynısı, sözde aşırılığının rekabeti olmaksızın alternatifsiz “orta”ya sahip olması durumunda kaybedebilir.
Not: “Blätter für deutsche u. internationale Politik” adlı aylık derginin Ağustos 2017 tarihli sayısında yayınlanan bu makale Zeki Alptekin tarafından türkçeye çevrilmiştir:
https://www.blaetter.de/ausgabe/2017/august/von-mussolini-bis-orban-der-illiberale-geist
Ágnes Heller (1929-2019 yahudi kökenli macar filozofu. Annesi ile birlikte talihli bir şekilde Holokost’tan kurtuldu. 1947’de Budapeşte’de fizik ve kimya okumaya başladıktan sonra, Georg Lukacs’ın etkisiyle felsefeye yöneldi. Doktorasını G. Lukacs’ın yanında tamamlayarak asistanı oldu. 1977’de politik baskılara dayanamayarak yurtdışına, Avustralya’ya gitti; burada Melbourne Üniversitesinde Sosyoloji profesörlüğü yaptı. 1986’da New York’daki New School for Social Research üniversitesinin Hannah Arendt-Felsefe Fakültesinde görev aldı.
Çeviri: Zeki ALPTEKİN
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.04.2025
25.02.2025
4.02.2025
22.12.2024
1.07.2024
12.05.2024
15.04.2024
3.02.2024
24.11.2023
6.08.2023