Zülfü DİCLELİ
Modernizmin tarihi bir yerde insan hakları mücadelelerinin tarihidir.
Bu, on sekizinci yüzyıldan başlayarak giderek genişleyen bir şekilde girişimcilerin, işçilerin, kadınların, kölelerin ve sömürge ülke halklarının güç ve iktidar sahibi Avrupalı (ve Kuzey Amerikalı) beyaz, eğitimli, erkek elitlere karşı eşit haklar uğruna zorlu mücadelelerinin tarihidir. Bu hakların adım adım kazanılması ve genişletilmesinin tarihidir.
Ama bu aynı zamanda söz konusu elitlerin zenginlik ve rahatlığının artmasının da tarihi olmuştur. İktidar sahibi elitler insanların hak mücadeleleri karşısında ancak kendi refahları güvende olduğu sürece geri adım atmışlar, hatta çoğu durumda tanıdıkları yeni haklar kendi durumlarının daha da iyileşmesine katkıda bulunmuştur.
Eğer batı dünyası orta sınıfların genişlemesini mümkün kılan bir refah ve teknolojik üstünlüğe sahip olmasaydı, aydınlanmanın insan hakları ve özgürlük kavramları bu ülkelerde hayata geçmek bir yana hayal bile edilemezdi. Ya da Bismarck’ın öngörüsü olmasaydı işçi hareketini bir nebze olsun rahatlatacak sosyal devlet uygulamaları başlamazdı. Aynı şekilde kömür ve petrole dayalı enerji endüstrileri etkin hale gelmeseydi köleliğin ve zorunlu çalışmanın kaldırılması asla mümkün olamazdı. Ya da her iki dünya savaşı sırasında da sistem kadınları sanayide istihdam etmek zorunda kalmasaydı kadın haklarını tanımaya kolay yanaşmazdı.
Sömürge ülkelerin halkları yirminci yüzyılda büyük mücadelelerle özgürlük ve bağımsızlıklarını kazandılar. Ama Batı önceki yüzyıllarda fetih, sömürgeleştirme ve köleleştirme sayesinde el koyduğu muazzam maddi imkânları elinde tutmaya gene devam edebildi. Hatta yeni sömürgecilik yöntemleriyle bunları kat kat artırdı.
Kısaca, insan haklarının evrensel kabul görmesi ancak elitlerin bu sayede kendi rahat ve statülerinin güvence altında olacağını düşündükleri sürece mümkün oldu.
***
Ama artık yeni bir durum var. 2010’lu yıllar bunun artık mümkün olmaktan çıktığı bir dönem oldu.
Başlıca dört sebepten:
Birincisi, dünya ekonomisinin yeni değer yaratma hızı gerilemeye başladı. Üretkenlik artmıyor ama eşitsizlikler büyüyor.
İkincisi, sınırlı kaynakları onların yenilenme hızından daha büyük bir hızla tüketiyoruz. Örneğin denizlerde balıklar azalıyor ya da yeni enerji üretebilmek için giderek daha çok enerji harcamak zorunda kalıyoruz.
Üçüncüsü, batı dışı dünya soğuk savaşın bitmesinden bu yana dünya ekonomisinden aldığı payı düzenli olarak artırıyor.
Dördüncüsü, iklim değişikliğinin ilk aşamasına adım atmış, yıkıcı sonuçları doğrudan yaşamaya başlamış bulunuyoruz.
Kısaca, artık kaybetmeye başlıyorlar.
Dünya ekonomisi kazan-kazan ekonomisi olmak bir yana, kazan-kaybet ekonomisi olmaktan bile çıkıp giderek herkesin kaybettiği bir ekonomiye dönüşüyor.
Bu nedenlerden elitler en zengin, en konforlu yerlere geri çekilip “ötekilere” kapıları sıkı sıkıya kapatmaya çalışıyor ve insan haklarının genişlemesini artık kendi rahat ve statülerine, egemenliklerine yönelik büyük bir tehlike olarak görüyorlar.
Bütün dünyada yeni gericiliğin yükselişe geçmesinin temelinde bu yatıyor. Şimdi son 250 yıl boyunca zar zor, gıdım gıdım genişlemesine razı oldukları hakları yeniden geri almaya yöneliyorlar.
Böyle bir dünyada hak mücadeleleri eskisi gibi yürütüldüğünde kolay kolay sonuç alıcı olmuyor. Karşı taraf bir kere çıkarını mutlak bir uzlaşmazlıkta ve keyfi davranmakta görüyor, ikinci olarak son yüzyılda edindiği deneyimler ve elindeki benzersiz teknolojik olanaklarla kendine çeşitli çıkış yolları bulabiliyor.
***
Eski dünyada herkes (birey, şirket, ülke, parti ya da hareket) kendini tekil bir aktör olarak görür, davranışlarını bu varsayım temelinde düzenlerdi. O yüzden eski dünya bir ayrımlar dünyasıydı, biz ve onlar, ikili karşıtlıklar dünyası şeklinde gelişirdi. Var kalma biriminin tekil aktör olmak durumunda olduğu dünyada biri kazanırken diğeri kaybederdi.
Bugün ise var kalmak için oynanan oyun karşılıklı bağımlılıklar ve bağlantılar içinde oynanan küresel çapta bir oyun. Aktör olacaksak katılmamız gereken böyle bir oyun.
Artık hemen her şey küresel düzeyde var oluyor. Okyanusların ölmekte, Amazon ormanlarının yok olmakta olması, Sibirya, Kaliforniya ve şimdi de Avustralya’daki kavurucu orman yangınları, aşırı iklim olaylarının olağanlaşması, ticaret savaşları, Ortadoğu’da bitmek bilmeyen gerilim ve savaşlar, Fransa’da uzayan grev, Şili’de, Lübnan’da, Hong Kong’da yaşanan sonuca ulaşamayan isyanlar aynı oyunun farklı tezahürleri, görünümleri sadece.
Böyle bir dünyada bir yerde bir ekosistemin (sözgelimi Amazon yağmur ormanlarında) ya da bir uygarlığın (sözgelimi İran ya da Venezüella’da) çökmekte olmasının yerel bir olgu olarak kalacağını ve bizi etkilemeyeceğini sanmak kafamızı kuma gömmek olur. Karşılıklı bağlantılı, küresel bir dünyada hepimiz birbirimize bağımlıyız ve bütün değişimler eninde sonunda bizi de etkiler.
Eğer küresel düzeyde olanları etkilemek istiyorsak bağlantılar ve bağımlılıklar düzeyinde düşünmeye başlamalıyız. Şimdiye kadar daha çok yerel–ya da kısmi veya bize özgü–meseleler olarak gördüğümüz şeyler vardı. Şimdi artık temel küresel karşılıklı bağımlılıklarımız var.
Problemleri tanımlama ve çözüm arama çerçevelerimizin çoğunu buna göre değiştirmeliyiz.
Bunun için önce temel bir zihniyet değişikliğini başarabilmeliyiz.
Bir kere geniş ve giderek genişleyen sosyal ağlar içinde var olduğumuz için farklı gruplardan insanlarla etkileşim içinde olmamız gerekiyor. Artık tek başımıza hiçbir şeyi ciddi anlamda değiştiremeyeceğimizi görmemiz gerekiyor. Kimse—bir siyasi hareket, bir ülke ya da ülkeler grubu—tek başına sorunların bir tekine olsun bir yanıt getiremez. Çözümün yolu ancak geniş çaplı, çok katmanlı küresel işbirlikleriyle açılabilir.
Biz insanlar genellikle kendi deneyim ve özelliklerimize benzedikleri ölçüde diğer şeylere saygı göstermek gibi bir anlayışın tutsağı olageldik. İnsan olarak yaşadığımız deneyimlere ve sahip olduğumuz özelliklere sahip olmayan diğer canlılara (hayvan ve bitkilere) o yüzden saygı göstermedik. Şu ya da bu aile (kabile, memleket, ülke, sınıf, din, ideoloji… siz sayın) mensubu olarak yaşadığımız deneyimlere ve sahip olduğumuz özelliklere sahip olmayan diğerlerine saygı göstermedik. Onların bizimle eşit haklara sahip olmasını kabul etmeye gönüllü olmadık. (Ya da erkek olarak yaşadığımız deneyimlere ve sahip olduğumuz özelliklere sahip olmayan kadınlara saygı göstermedik.)
Şimdi artık eşit haklar anlayışımızı ayrımsız tüm canlıların eşit haklılığı şeklinde düzeltmek zorundayız. Hiçbir çifte standarda izin veremeyiz.
Şimdiye kadar hep benzer görüşteki ya da bize yakın görüşteki insanlarla etkileşim içinde olduk, onlarla işbirliği yaptık. Algılarımız yakın çevremizin algıları oldu. Artık bizim gibi düşünmeyenlerle etkileşim içinde olmak, işbirliği yapabilmek zorundayız. Artık sadece kendi başımıza ne yaptığımız değil, bizim gibi düşünmeyenlerle birlikte neler yapabildiğimiz önemli. Kendi mahallemizde yaptığımız konuşmalar değil, başkalarıyla neler konuşabildiğimiz önemli. Kendi aramızdaki dayanışma kadar başkalarıyla dayanışma önemli.
Şundan da: Ne yapmalı sorusunun kesin bir cevabı bugün kimsede yok. Evet, “iklimi değiştireceğine sistemi değiştir” gibi kulağa hoş gelen fikirler öne sürebiliriz, ama bunun anlamlı olabilmesi için bir kere “sistemin” bugün tam olarak nasıl işlediğini tarif edebilmek, sonra yeni sistemde sorunların nasıl çözüleceğini anlatabilmek ve en önemlisi de bugünkü sistemden o yeni sisteme nasıl ve hangi süreç içinde geçileceğini somutlayabilmek gerekir.
Pratik bir yana teorik olarak bile bu soruların cevabını ortaya koyamıyoruz. Onun için de “bizim mahallenin” giderek daralan sokaklarının dışına çıkamıyoruz. Umut bir yöntem olamıyor.
Herkesin kaybettiği bir ekonomiye dönüşmekte olan bir dünyada çözümler ancak birlikte bulunacak ortak çözümler olabilir. Kaldı ki, her şeyin, evet her şeyin, giderek melezleşmekte olduğu, hiçbir şeyin, kimsenin “saf” kalmadığı, hepimize diğerlerinin şu ya da bu ölçüde mutlaka “bulaştığı”, kimliklerin hep diğerleriyle etkileşim içinde giderek değiştiği bir yüzyılda çözümler de ancak “melez” olabilir.
Geleceğin ekonomisinin gerçekten bir kazan-kazan ekonomisi olabilmesi için her bir aktörün girişimlerinin diğer aktörlerin ve tüm canlıların esenliğiyle uyum içinde olması gerekecektir. Böyle bir uyum ancak birlikte konuşarak, tartışarak, arayarak, deneyerek sağlanabilir.
“Biz ve onlar” ayrımından kimsenin, hiçbir canlının dışarıda bırakılmadığı, yeni anlamda bir “Biz”e geçmek zorundayız.
***
2018 Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan Olga Tokarczuk ödülü kabul konuşmasında şöyle diyordu:
Biz buraya hiçlikten gelmedik. Çoğu zaman sorunlarımızın kader veya tesadüflerin değil, bazı çok somut ekonomik, sosyal adım ve kararların ve (din dahil) dünya görüşümüzün sonucu olduğunu unutuyoruz. Hırs, doğaya saygısız davranma, bencillik, hayal gücü eksikliği, sonu gelmez çekişme ve sorumluluk yoksunluğu dünyayı parçalara ayrılıp kullanılıp tahrip edilebilecek bir nesne konumuna indirgedi. O nedenle, yaşadığımız dünya sanki gözlerimizin önünde aralıksız oluşmakta olan tek bir varlıkmış ve bizler de onun küçük ama aynı zamanda güçlü birer parçasıymışız gibi anlatmam gerektiğini düşünüyorum.
Ne güzel ki bugün bütün dünyada diğer canlılara, diğer kabile, ırk, ulus, din, toplumsal cinsiyetlerden ve evet diğer sınıflardan insanlara saygı gösteren ve onların eşit haklılığını savunan, savunmakla kalmayıp hayata geçiren insanların sayıları giderek artıyor. Geçmişte bu tür hareketler tek temalı, bütünün şu ya da bu parçasının haklarını savunmakla sınırlı olur ve diğerlerine kayıtsız kalırdı. Bugün farklı gelişiyor.
Greta Thunberg’in BM kürsüsünden iklim sorunuyla egemen, alışılagelmiş iş yapma tarzı arasındaki bağı bütün dünyanın gözüne sokmasından bu yana artık farklı bir yerdeyiz. Giderek daha çoğumuz ”yaşadığımız dünya sanki gözlerimizin önünde aralıksız oluşmakta olan tek bir varlıkmış ve bizler de onun küçük ama aynı zamanda güçlü birer parçasıymışız” gibi düşünmeye ve davranmaya başlıyor.
Herkesin kaybedeceği bir ekonomi kimse için parlak bir ufuk olamaz. Bu nedenle hızla daralmakta olan bir kesime hizmet etmeye çalışan yeni gericiliğin–gözetim ekonomisinin–platform kapitalizminin payandaları da benzer bir hızla zayıflamaya mahkûm görünüyor. Geçen Ağustos ayında Amerika’nın en büyük iş kuruluşunun “sosyal paydaş kapitalizmini” önermesinden sonra, şimdi 2020 Davos Zirvesi de bu kavrama somut bir içerik kazandırmak niyetiyle “Tutarlı ve Sürdürülebilir bir Dünya için Sosyal Paydaşlar” temasıyla toplanıyor.
***
Artık yeni bir mücadele dönemindeyiz. Bu mücadelede ilericiliğin ölçütü, ayırdedici ilkesi, savunduğunuz hedeflerden çok kendinizden farklı düşünenlerle ortak hedefler belirleyebilmek, birlikte mücadele edebilmek ve uzunca bir dönem boyunca bunu genişleterek sürdürebilmek olacaktır. Mesele şimdi uzun süreli yapıcı birlikteliklerin mimarı olabilmektir. Çünkü ancak farklılıklarımıza rağmen birlikte arayarak, birlikte yaşayarak, birlikte mücadele ederek yeni dünyalar yaratabiliriz.
Artık eski düzenlere, eski ekonomilere, eski rejimlere, politik koşullara geri dönmek mümkün değil, yönelebileceğimiz tek yön var: Nereye gideceğimizi bizden olmayanlarla, bizim gibi olmayanlarla ama bu yeryüzünde birlikte olduklarımızla eşit haklı olarak birlikte aramaya başlamak.
İnsan hakları mücadelelerinin o zengin birikim ve deneyimiyle birleştiğinde bu yeni anlayış bizi gerçekten yeni dünyalara götürebilir.
İlk insanların bundan otuz kırk bin yıl önce mağara duvarlarına yaptığı resimlere baktığımızda, Fransa’dan Endonezya’ya ya da Güney Afrika’ya kadar bunların her yerde birbirlerine çok benzediğini görüyoruz. Mağara resimleri homo sapiens’in benzer duygu ve düşüncelerini, hayallerini ifade ediyor. On binlerce yıldır evrim ve kültür bizi çok değiştirdi kuşkusuz ama hayallerimiz bugün de ortak, insanlar pekâlâ dünyanın her yerinde sevgi, dostluk, işbirliği ve öğrenmeye dayalı toplumlar oluşturabilirler.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları



































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2024
25.12.2023
21.08.2020
5.06.2020
5.04.2020
21.01.2020
2.02.2019
21.11.2019
19.10.2019
13.10.2019