Zülfü DİCLELİ
Herkes bir şeyleri artırmaya, çoğaltmaya, büyütmeye çalışıyor. Şirketler müşterilerini ve kârlarını, ülkeler ulusal gelirlerini, devletler nüfuz alanlarını, sermaye sahipleri birikimlerini, ordular silahlarını, dinler ve ideolojiler etki alanlarını, partiler oy sayılarını, politikacılar güçlerini…
Böyle düşününce dönüp tüm insanlık tarihine büyüme, çoğalma, artma, genişleme ve yayılma çabalarımızın tarihi olarak da bakabiliriz. Gerçekten de ilk homo erectus kaç kişiydi? İlk insanların yeryüzünde kapladığı toplam alan kaç kilometrekareydi? Sayımız bugün yedi milyarı geçti, 2050’de 10 milyarın kapısına dayanacağız. Yeryüzünde insan elinin değmediği nokta neredeyse kalmadı. Yetmedi şimdi Mars’ta koloni kurmak istiyoruz.
Ölçülebilir şeyleri artırmak, büyütmek, çoğaltmak dürtüsü sanki insanlık tarihinin ana itici kuvveti. Devletlerin, uygarlıkların, dinlerin tarihini olduğu kadar ekonomilerin, ideolojilerin ve siyasi akımların tarihini de hep “daha çok, daha fazla” elde etme uğraşının gelişim süreci olarak okuyabiliriz. Bütün bunlar arasındaki rekabet ve savaşlar hep bu yüzden çıkmadı mı?
Çalışma ve yaşam koşullarımızı büyük ölçüde belirleyen de bu büyütme ve artırma anlayışı değil mi? Ailemizde, okullarda, iş hayatında aldığımız eğitimin, şirketlerimizde ve ülkelerimizde bizleri yönetenlerin bize vaat ettiklerinin özü hep bu değil mi? Kurduğumuz bütün sistemler sürekli büyüme ve yayılmanın mümkün olduğu varsayımı üzerinde yükselmiyor mu?
Evet, doğru hep böyle oldu ve ileride de böyle olacak diyebilirsiniz. Bugün dünyayı yönetenler, büyük devletlerin ve dev şirketlerin yöneticileri de öyle diyor. Bugünlere nasıl geldiysek yarınlara da öyle ilerleyebiliriz, aynı iş yapma anlayışımızı ve politika yapma tarzımızı sürdürerek yol alabiliriz diyorlar. Değişim sözünü ağızlarından eksik etmeseler de söyledikleri “daha çok, daha fazla” elde etmenin yol ve yöntemlerini değiştirmenin ötesine pek geçmiyor.
Ama bu şekilde devam etmek artık mümkün değil. Deniz bitiyor.
***
Bildiğimiz şekliyle dünyanın sonuna yaklaşıyoruz.
Temiz hava, temiz su, verimli toprak, sağlıklı gıda bitiyor. Enerji verimliliği azalıyor. Üretkenlik artışı tıkandı. Ne ekonomilerimiz ne politik sistemlerimiz sürdürülebilir durumda. Her an yeni bir sıra dışı doğal afet olacağı korkusu altında yaşamaya başladık.
İrili ufaklı birçok devlet arasındaki çelişki ve kapışmalar, ticaret savaşları, kural tanımazlık, birbirini çelmelemeler, asimetrik savaşlar, siber saldırılar, bitmek bilmeyen terör…
Ekonomilerin büyüme beklentileri art arda geri çekiliyor, ekonomiler ve giderek internet ağları birbirlerinden ayrılmaya başlıyor, tüm dünyada eşitsizlikler görülmedik ölçüde artıyor…
Türlerin yok oluşu hızlanıyor, her yıl bir önceki yıldan daha sıcak olmaya başlıyor, orman yangınları, seller, su baskınları yaygınlaşıyor. Karbon salımını kontrolümüz altına alma ve aşırı ısınmadan kaçınma şansını yitirmek üzereyiz, ekosistem sorunlarında bir çığ etkisi tetikleyecek geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşıyoruz.
Büyüme, yayılma, yaygınlaşmanın sonuna gelmekte olduğumuzu gösteren başka olgular da var:
Evrensel geçerlilik iddiaları art arda iflas etti: Sosyalizmin çöküşünü İslamcılığın iflası izledi, şimdi de batı kapitalizminin gerçekleştirdiği son hamle olarak neoliberalizm can çekişiyor. Hiçbir devlet ya da güç dünya hegemonyası kuramıyor.
Evrensel geçerlilik iddialarının çöküşüyle yerelde de çöküşler boy atıyor. Sosyal devletten sonra şimdi de demokratik hukuk devleti her yerde tehdit altında. Yeni gericilik dalgası yükseliyor. Sosyalizm, liberalizm, İslam vb. gibi evrensel geçerlilik iddiasını taşıyan ideolojilerin gerilemesiyle oluşan boşluğu ırkçılık, milletçilik, kabilecilik gibi dar ideolojilerle doldurmaya çalışıyorlar. Farklı bir alternatif oluşturduğu iddiasında olan Çin’in getirdiği yanıt da aynı şekilde baskı ve gözetimi, kontrolü daha da artırmak oluyor.
Büyüme, yayılma, yaygınlaşma çizgisinde ısrar edenler son sözlerini böyle söylüyor.
Yanıt gecikmiyor. Bogota, Paris, Santiago, Bağdat, Beyrut, Tiflis, Prag, La Paz, Tahran ve Hong Kong vb. çok farklı şehirlerde farklı nedenlerden art arda patlayan isyanlar hep aynı mesajı veriyor: Bu böyle gitmez!
***
İnsanlığı böyle bir uçurumun eşiğine getiren büyüme, çoğalma, artma, genişleme ve yayılma ısrarımızın kaynağında ne yatıyor? Biz neden böyle olduk?
Bunun kapitalist sistemin ya da özellikle onun son neoliberal aşamasının özünden ya da işleyişinden kaynaklandığı söylenebileceği gibi bizzat insanın doğasından veya özünden geldiği de söylenebilir. Her şeyin insanın fotosentezle stoklanan enerjiyi açığa çıkarıp istediği gibi kullanmasına imkân veren ateşi keşfetmesiyle veya kendisine yetecek olandan daha fazlasını üretmesini mümkün kılan öküzü çifte koşmayı akıl etmesiyle başladığı da söylenebilir. Belki de sorumluluğu akıl ile bedeni, insan ile doğayı birbirinden ayırıp insana aklıyla her şeye hükmedebileceği vehmini aşılayan Descartesci düşünceye yüklemeliyiz.
Ama bütün açıklamalarımızı enlemesine kesen temel bir varsayım var: Kaynakların sınırsız ve sonsuz olduğu, sınırsız ve sonsuz büyüme ve yayılmanın mümkün olduğu inancı.
Bu dünyanın kurucu fikri sınırsızlık ve sonsuzluk. Ekonomilerimizi, siyasi rejimlerimizi, devlet ve toplum teorilerimizi, hepsini her şeyin sınırsız ve sonsuz olduğu varsayımımız üzerine kurduk. Bugün bunun yanlış bir varsayım olduğunu görüyoruz.
Buraya nasıl geldiğimizi açıklama konusunda anlaşamayabiliriz, aynı açıklamada birleşemeyebiliriz. Ama dünyanın, atmosferin, kaynaklarımızın sınırlı ve sonlu olduğu konusunda çok kolay anlaşabiliriz.
Sınırlı ve sonlu, çünkü her şey, bütün evren madde ve enerjiden oluşuyor. Ve evrendeki madde ve enerji miktarı sabit, değişmez. Bu miktarlar artırılamaz. Ne madde ne de enerji yoktan var edilebilir.
İnsan yaratıcı falan değildir. İnsan sadece birini diğerine dönüştürebilir. İnsan hiçbir şey yaratamaz, sadece var olanları yeni, farklı bir şekilde bir araya getirebilir. Var olanı yeniden düzenleyebilir, yeniden örgütleyebilir, eskisinden farklı bir şekilde bir araya getirebilir. Tercihlerini değiştirebilir. Rotasını belirleyebilir.
İnsanlığın yeni bir yola girebilmesi için yeni bir zihniyete, yeni bir kurucu fikre ihtiyacı var. Her şeyin sonlu ve sınırlı olduğu fikrini temel almak zorundayız. Temiz hava, temiz su, canlı toprak, kullanılabilir enerji, sağlıklı gıda, insanın alın teri göz nuru… Hepsi sınırlı. Bütün sistemlerimizi bu sınırların hiçbir durumda ihlal edilemeyeceği şekilde kurmalıyız. Bütün kurumlarımızı ve işleyişlerini bu gerçekliğe uygun hale getirmeliyiz.
İnsanlığın kendisini ve eylemini bu şekilde yeniden düzenlemesi ancak politika yoluyla, en geniş politik katılımla mümkün olabilir. Sınırsızlık ve sonsuzluk varsayımını iptal etmek bize politikayı da yeniden tanımlamak ve kurgulamak imkânı verecektir.
Mevcut politika anlayışımız mutlaka bir düşmana/karşıta/rakibe karşı odaklanıyor, mutlaka bizi tehdit eden biri var, her zaman ona karşı seferber oluyoruz. Aslında o politikamızın kutup yıldızı, kim olduğumuzu, nereye gideceğimizi, ne yapacağımızı o belirliyor. Politika hep karşıtların mücadelesi olarak anlaşılıyor. Bu tarz politika her zaman güç politikasıdır ve en temelinde de tarafların kendi çıkarlarını ve kendi anlatılarını birbirlerine dayatma uğraşıdır. Politika bir tür savaş gibi anlaşıldığı için, Clausewitz de savaşı “politikanın başka araçlarla sürdürülmesi” olarak tanımlamıştır.
***
Yeni kurucu fikir yeni bir politika anlayış ve tarzına ihtiyaç duyacaktır. Bu her şeyden önce çatışmacı, kutuplaştırıcı, savaşçı olmayan bir anlayış olmak zorundadır.
Büyüme, yayılma, yaygınlaşmanın sonuna gelinmekte olduğu yerde savaş da sonuç alıcı olmaktan çıkar, bugünkü dinmek bilmeyen terör dalgalarının bir benzerine dönüşür. Toplulukları, halkları, ulusları bir araya getiren bir çimento olmaktan çıkar, toplumların çürüyüşünü hızlandıran bir mikroba dönüşür. Bu, her türlü askeri savaş için olduğu kadar “sınıf savaşı” için de geçerlidir.
Onun için iki cepheli karşıtlık ve kamplaşmaya dayalı politikadan çok taraflı birlikte arayışa dayalı politikalara, çoğulculuğa ve eşit haklı katılıma dayalı bir anlayışa geçmeye ihtiyaç var.
Aslında insanlık epey zamandır usul usul ama giderek ivme kazanan bir tempoyla politika yapmanın, politik katılımın yeni tarzlarını deniyor. İnsanlığı ve çevreyi bütünlüğü içinde kapsayan farklı yaklaşımlar boy atmaya başlıyor. İnsanlar kaynaklarla ilgili çelişki ve anlaşmazlıklara ve değerlere yaklaşımın denenebilecek yeni yollarını bulmaya çalışıyorlar.
Örnek olarak: Ekolojik, ekonomik ve sosyal sorunlara bütünsel bir çözüm getirmeyi amaçlayan “Yeşil Yeni Anlaşma“ fikriyatı geniş kitleleri etkilemeye başlıyor ve muhalefet partilerinden AB Parlamentosuna kadar değişik düzeylerde politik programlara dönüşüyor.
Yeni çıkış yolları arayışındaki çalışma ve yayınlarda son yıllarda gerçekten bir patlama yaşanıyor. Örneğin iki iktisatçı, Marianne Mazzucato ile Carlota Perez birlikte kaleme aldıkları çalışmalarda yeni teknolojilerin büyük olanaklarının ekonominin ve sosyal hizmetlerin tamamının yeşil dönüşümü için seferber edilmesinin hızla krizden çıkılmasını getireceğini gösteriyorlar. Ekonominin tıpkı doğadaki süreçler gibi sıfır atıkla işlemesini amaçlayan “döngüsel ekonomi” anlayışı bir başka örnek oluşturuyor.
Dönüşüm süreçlerinin uyumlu ve etkin yönetimi için Mazzucato geleneksel sosyalizmin devletçi anlayışından da liberalizmin asgari devlet anlayışından da farklı bir “girişimci bir devlet” tasarımı çiziyor: “Devlet derken farklı kamu kurumlarından oluşan ademi merkeziyetçi bir ağdan söz ediyorum. Bu kurumlar, misyon odaklı şekilde problemleri çözmeye ve risk almaya yöneldiğinde, inovasyon motoru haline gelebilir” diyor. Amin Maalouf da Uygarlıkların Batışı adlı son kitabında toplumlara onları bir arada tutacak bir çimentonun ancak devlet eliyle kazandırılabileceğini ileri sürüyor, “devlet ortak aidiyet duygusunu güçlendiren bağlar dokunmasına bin bir biçimde katkıda bulunur” diyor.
Misyon odaklı, ademi merkezi, çoğulcu ve katılımcı bir ağ olarak örgütlenen bir devlet ve ekolojik, ekonomik ve sosyal dönüşümlerin etkileşimli bütünsel dönüşümü fikirlerini geliştirmede insanlığın yararlanabileceği zengin bir deneyim birikimi var. Bugün geriye dönüp baktığımızda orada yeni gericiliğin bulduklarından farklı şeyler olduğunu da görebiliriz. Kapitalist ülkelerin deneyiminde piyasanın vazgeçilmez bir mekanizma olarak işleyişini gördük. Sosyalist ülkelerin deneyiminde herkesin iş ve konut sahibi olmasının, sağlık ve eğitime engelsiz erişmesinin mümkün olduğunu öğrendik. İskandinav ülkelerin deneyiminde sosyal kapitalizmin başarılı örneklerine tanık olduk. Batı ülkeleri zengin bir demokratik katılım ve çoğulculuk deneyimi sergiler. Bugün Finlandiya’da eğitimin sosyal ve demokratik niteliğini koruyarak içeriğini hızla değişen koşullara göre tekrar tekrar başarıyla uyarlayabildiğini görüyoruz. Çin ise dünyaya planlı kapitalizm diye bir şeyin mümkün olabildiğini gösteriyor. Daha da uzaklara, Aborijinler, Eskimolar ve Amazon yerlilerine baktığımızda doğayla ve diğer canlılarla uyum içinde bir yaşamın pekâlâ mümkün olduğunu görebiliyoruz.
İnsanlık yeni bir rotaya ancak sayıları, elle tutulabilir şeyleri çoğaltmak takıntısından kurtulup eşitlik, kardeşlik, özgürlük, haysiyet, merhamet gibi sayılamaz, cisimsiz şeyleri çoğaltmaya başlayarak koyulabilir.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.12.2023
21.08.2020
5.06.2020
5.04.2020
21.01.2020
2.02.2019
21.11.2019
19.10.2019
13.10.2019
10.10.2019