Zülfü DİCLELİ
Salgın her tarafı kasıp kavuruyor. Bu süreçte dünya sistemi art arda büyük darbeler alıyor. Sanki kalp spazmı geçiriyor. Mobilite iyice azaldı, insan ve mal akışları, hatta sermaye hareketleri büyük ölçüde durdu. O kadar ki petrol fiyatı yerlerde sürünüyor. Ekonominin çarkları tekliyor, işyerleri kapanıyor. Virüs kapanların ve ölenlerin sayısı artmaya devam ediyor. Gelecek belirsiz ve her yerde korku diz boyu. Dünya sistemi krizde ve bu kriz derinleşmeye aday görünüyor.
Dünya sistemi, ekonomilerden, devletlerden ve insanlar arası ilişkilerden oluşuyor, insan yapısı bir sistem. İnsanlık binlerce yıl içinde küçük insan toplulukları arasındaki ilişkilerden başlayarak şehirler ve sonra da devletler arasındaki ilişkiler üzerinden bir dünya sistemi kurmayı başardı, ama bu sistemi tüm insanlığın yararına işletecek yönetim mekanizmaları geliştirmeyi başaramadı. Bu yüzden bugün dünya çapındaki sorunlar ile bu sorunları göğüsleme kapasitesi arasında büyük bir açıklık var.
Dünya sistemi entegre bir sistem. Ne kadar entegre olduğunu Covid-19’un hızla yaygınlaşmasında çok açık gördük. Ne var ki hepsi de aynı entegre sistemin ayrılmaz bir parçası olan devletler hâlâ birbirlerine dost-düşman ayrımına göre tanımlanan politikalar temelinde yaklaşıyorlar. Her biri kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutuyor. Aynı şey sistemin diğer üyeleri olan şirketler için de geçerli. İnsanların çoğu için de.
Onun için de sistem daha çok güçlü devletlerin, güçlü şirketlerin, güçlü insanların çıkarına işleyen bir sistem. Ortak çıkar hiçbir zaman geçerli bir kıstas olmadı. Ve o yüzden de şimdi tüm dünyada çok kısa bir süre içinde böyle büyük bir ortak sorun ortaya çıkınca dünya sistemi çaresiz kalakaldı.
Dünya geçmişte de büyük salgınlar gördü. Ama çok büyük kayıplar vererek de olsa hepsini atlattı. Bu kez durum farklı – hayır bu salgını atlatamayacağız demiyorum. Söylemek istediğim sadece bu krizin çok daha büyük bir krizin, epey bir zamandır insanlığı bir uçurumun kenarına itmekte olan varoluşsal krizin bir parçası, belki de öncüsü olduğudur. İnsanlığın eşiğinde sallandığı varoluşsal kriz dünya sisteminin yeryüzüyle olan ilişkisinin krizidir.
İnsan dünyası doğal yeryüzünü önce adım adım, sonra giderek hızlanarak ve son on yıllarda frenleri boşalmışcasına istila edip kendi çıkarlarına göre, kendi yaşam tarzına uydurmak için düzenlemesiyle gelişti. Yerin altı, üstü, ormanlar, nehirler, denizler, dağlar, tepeler, yerel ve sonra da küresel ekosistemler – insan el atmadığı, değiştirmediği, bozmadığı, kirletmediği bir yer bırakmadı. Sonunda yeryüzü yeryüzü olmaktan çıktı. İnsan da insan olmaktan.
Yeryüzü yaşadığı büyük sıkıntıyı epeydir insan canlısına duyuruyordu. Karbon salımlarının atmosferi ısıtıp buzulları eriterek iklimi hızla değiştirmesinin bir süre sonra canlı yaşamı tehlikeye sokacağının işaretleri hızla artıyordu. Her geçen yıl su seviyelerinin yükselmesi, sıcaklık rekorlarının kırılması, kıtalar arası orman yangınları dalgası, sıra dışı doğal afetlerin sıklaşması ve çeşitlenmesi vb. Bütün bunlara ve çevrecilerin, bilim insanlarının, sorumlu politikacıların aralıksız uyarı ve çabalarına rağmen dünya sistemindeki güç sahipleri yeryüzünü istila seferlerini sürdürmede ısrar ettiler.
Virüs canlısı bu aşamada ortaya çıktı. İnsanın yaban canlıların ekosistemlerini istila etmesi her zaman virüs canlısının yaban canlıdan kendisine atlamasının koşullarını da hazırlar. Bu sefer de öyle oldu. Yeni zenginlerin kilosu 600 dolara pangolin eti yeme sevdasının sonuçlarını yaşıyoruz şimdi. Evet, virüs doğal bir olgu ama böyle yayılışı tamamen insan eseri.
Dünya sistemi yeryüzü sistemlerinin içine yerleşik olarak doğup gelişmiş olduğu için, yeryüzü sistemlerini (ekosistemleri, hava, su, enerji akışlarını) bozdukça kendini de bozuyordu. İlk baştan beri bütün süreçler güçlü olanın güçsüz olanı zorla kendi hizmetine koşmasıyla geliştiği için, yeryüzü sistemlerinin bozulması dünya sistemindeki eşitsizliklerin görülmedik ölçülerde büyümesini getiriyordu. O yüzden şimdi salgın nedeniyle dünya sisteminde yaşanan büyük arıza da insanlara bu artan eşitsizliklerin prizmasından yansıyarak eşitsiz zarar veriyor.
***
İnsanlık salgına büyük ölçüde hazırlıksız yakalandı – hayır bu doğru değil! Böyle bir felakete karşı koyma olanakları bilinçli politikalarla tasfiye edilmiş durumdayken yakalandı, doğrusu bu.
En çıplak ifadesini Margaret Thatcher’in “Toplum diye bir şey yok, piyasalar var” sözüyle bulan neoliberal kapitalizm sosyal devleti demonte ederek, sosyal dayanışmanın altını oyarak insanları kendi başlarına bırakmaya yöneldi. Böylece eğitim, sağlık, kültür, giderek yaşamın her alanı piyasaların yani sermaye sahiplerinin keyfine terk edildi. Sermayenin dizginsiz yayılmasının, insan yaşamlarını ve doğal kaynakları istila etmesinin önüne yıllar içinde büyük mücadeleler ve uğraşlar pahasına dikilmiş bütün engeller kaldırılmaya başlandı. Bu koşullarda toplumlar salgına nasıl hazırlıklı olabilirdi?
Ama şimdi gerçekler bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Bize yıllardır, asıl önemli olan bireydir diyorlardı. Sen’sin. Sen her şeysin. Kendini geliştir, kendine bak, kendini bir marka gibi parlat, pazarla. Sen yapabilirsin. Kendini tanı. Mutlu olmak senin elinde. Pozitif düşün. Kaderini ellerine al.
Şimdi korku içinde evlerimize kapanmış durumda hepimiz her dakika arkadaşlarımızı, dostlarımızı, yakınlarımızı arıyoruz, kimden nasıl destek alabileceğimize bakıyoruz, yıllardır aramadığımız dostlarımızı aramaya başlıyoruz. Dayanışma gruplarının, yerel yönetimlerin ya da devletin yardımlarını bekliyoruz. Elbette her birimiz benzersiz bireyleriz ama ancak sosyal ilişkiler içinde var olabiliyoruz. Bunu yeniden ve çok acı bir biçimde hatırlıyoruz.
Uzunca bir zamandır yoğun çabalarla insanlara unutturulmaya çalışılan topluluk, toplum, sosyal, ortak, müşterek, işbirliği gibi kavramların yaşamsal önemi şimdi salgın günlerinde bir anda kendini gösteriveriyor. Dünyanın dört bir yanında tanık olduğumuz sosyal dayanışmanın, insanların birbirlerine karşılıksız destek olmasının örnekleri hepimiz için büyük moral kaynağı oluyor.
Şu günlerde neredeyse tüm dünyada insanlar aynı duyguyu paylaşıyor, hepimiz ölüm korkusu içindeyiz. Ama aynı zamanda ölüm tehlikesini alt etmek için kime güvenebileceğimizi de çok açık görüyoruz. Saatlerce gözlerini kırpmadan hastaların başında çırpınan doktorlar, sağlık çalışanları, ihtiyaçlarımızı kapımıza kadar getiren servis çalışanları, gıdamıza üretmek için bulaşma tehlikesine aldırmadan mesaiye koşan emekçiler, market çalışanları, yerel yönetim ve diğer kamu çalışanları, ilaç ve aşı bulmak için gecesini gündüzüne katan bilim insanları ve sanal ortamda benzersiz gönüllü performanslarıyla bizleri hayata bağlayan sanatçılar….
Aslında tarihin büyük sırrı gözlerimizin önünde aydınlanıyor. İnsanlığın onbinlerce yıldır onca büyük felaketi nasıl aşıp da bugünlere gelebildiğini daha iyi anlıyoruz. Tarihi yapanlar sıradan insanlardır tarih kitaplarının yazdığı krallar, komutanlar, liderler, efendiler değil.
Piramitleri, muhteşem tapınakları inşa edenler onlardı, savaşları kazananlar, tarlaları sürenler, makineleri çalıştıranlar, çocuklarımıza öğretmenlik yapanlar hep onlardı, alınteri ve göznuruyla yaşamı her gün yeniden üretenler… Şimdi bir kere daha insanlığı onlar kurtarıyor ve görüyoruz onların daha örgütlü olduğu ülkeler salgın karşısında daha dayanıklılar.
Bu hakikat yarın daha açık görülecektir. Ve paylaşılan duyguların muazzam bir gücü vardır.
***
Onun için sıradan insanların hak ettiklerini aldığı bir sosyal düzen, sözlerini söyleyip yönetime katılabildikleri bir demokrasi ve yeryüzüyle uyum içinde yaşayabilecekleri bir dünya sistemi talebi yarın çok daha fazla duyulacaktır. Salgını büyük olasılıkla tüm dünyada kent meydanlarından yükselecek seslerin yeni bir dalgası izleyecektir.
Kuşkusuz yeryüzünü istila seferinin komutanları salgın sonrasında da çarkları gene eskisi gibi döndürmenin yollarını arayacaklardır. Daha şimdiden çoğu Covid-19’un aşısına ilk el koyan olup bundan diğerlerinin zararına yararlanmanın peşinde. Otoriter yönetimler salgını fırsat bilip güçlerini artırmaya çalışıyor. Trump’ın ve tüm ülkelerdeki benzerlerinin en büyük öncelliği insanları kurtarmak değil ekonomiyi bir önce canlandırmak, daha doğrusu ekonominin efendilerini kurtarmak.
O nedenle salgından çıkış bizi insanlığın eşiğine sürüklendiği uçurumdan uzaklaştıracak bir şekilde olabileceği gibi oraya doğru daha da hızlandıracak bir şekilde de olabilir.
Tek yapabileceğimiz elimizdeki bütün olanaklarla herkesi dost-düşman ayrımı temelinde politika belirlemeyi bütün zamanlar için unutup her yerde barış ve dostluğu temel almaya çağırmaktır. İnsanlara düşman muamelesi yapanların karşısına dikilmektir.
Yeryüzünü istila seferini bütün zamanlar için durdurup ekonomilerimizi, teknolojilerimizi, tüm ilişkilerimizi dostluk ve karşılıklı saygı temelinde düzenlemeye başlamalıyız. Bu mümkündür. Diğer canlıların, diğer insanların yaşam alanlarına yönelik istilacılıktan vazgeçtiğimizde dostluğun önünde ne engel olabilir ki.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.12.2023
21.08.2020
5.06.2020
5.04.2020
21.01.2020
2.02.2019
21.11.2019
19.10.2019
13.10.2019
10.10.2019