Zülfü DİCLELİ

Zülfü DİCLELİ
Zülfü DİCLELİ
Tüm Yazıları
Fanatik düşünce, dış gruplara karşı bir kızgınlık anlatısına dayanır. Buna iki yoldan karşı çıkılabilir.
25.12.2023
231

Fanatizm tam olarak nedir? Üç temel özellik vardır. Birincisi, fanatizm bir kimliğe veya davaya tutkulu bir bağlılık içerir: fanatik,  amacını gerçekleştirme arzusuyla yanar, ona karşı çıkanları küçümser ve benzer düşünen başkalarının varlığında coşkulu bir sevinç yaşar. İkincisi, fanatikler dogmatik olarak, inatçıdır, fikirlerini değiştirmeye dirençlidirler. Bir fanatiği, bazı makul itirazlar sunarak veya görüşlerindeki tutarsızlıklara işaret ederek davasından vazgeçmeye ikna edemezsiniz. Son olarak, fanatikler amaçlarını güvence altına almak için aşırı yöntemlere – şiddet, yıkıcılık, sosyal düzenin altüst edilmesi – başvurmaya isteklidir. Bunu yaparken, genellikle kendi hayatlarını veya başkalarının hayatlarını riske atarlar.

Tabii ki, insanlar her türlü nedenden dolayı adanmış, dogmatik ve aşırı olabilir. Bu eğilimlerin bazılarını kendimizde bile fark edebiliriz. Peki bu taahhütler fanatikler için nasıl farklılık gösteriyor? Ne de olsa, kişi fanatik olmadan da tutkulu bir siyasi aktör olabilir. Hayatını yolsuzlukla mücadeleye, ırkçılıkla mücadeleye veya çevreyi korumaya adayan kişinin fanatik olması gerekmez. Bu nedenle, bir kişinin fanatik olup olmadığını belirleyen sadece bir davaya olan bağlılığının gücü olamaz. Başka bir şey söz konusu olmalı.

Fanatikler kesindir, tıpkı sizin ya da benim en değerli değerlerimiz konusunda emin olabileceğimiz gibi. Ancak Nietzsche, fanatikler için bu kesinliğin mutlaka gerekli olduğunu savundu; bu bir kendini koruma mekanizmasıdır; ve zaman zaman kendimizde de fark edebileceğimiz bir eğilimdir: birisi eşinin, aksi yöndeki tüm kanıtlara rağmen kendisine sadık olduğuna inanmaya devam eder; sürekli başarısız olan bir aktör bir gün mutlaka başarılı olacağına inanır. Benzer şekilde, fanatiğin temel bağlılığını koruması gerekir. Kendisi hakkındaki kavrayışı, davasını sabit, değişmez olarak kabul etmeye bağlıdır: kimliği kısmen davasına olan sarsılmaz bağlılığından oluştuğu için, davasını sorgulamak veya terk etmek, kimliğini sorgulamak veya terk etmekle aynı anlama gelir. Sağlam, güvenli bir benlik duygusuna sahip bir kişi belirsizliğe, muhalefete ve eleştiriye tahammül edebilir (sonuç olarak taahhütlerini değiştirmese bile). Fanatik bunu yapamaz. Nietzsche’nin yazdığı gibi: “Fanatizm, zayıf ve güvensizlerin ulaşabileceği tek ‘irade gücü’dür.”

Fanatizmi patolojik kılan, derin bir kırılganlıkla birleştiğinde, akıl yürütmenin etkilerine karşı dogmatik bir direnç içinde olmasıdır. Fanatizm bize, daha derin bir zayıflığı gizleyen kırılgan bir güç biçimi verir: bu ‘güç’ ancak olası tehditleri görmezden gelerek, bastırarak veya yok ederek korunabilir. Herhangi bir tehdidin ‘parçalanmaya ve dağılmaya’ yol açacağını kabul eden fanatiğin kendini belirsizliğe karşı körleştirmesi gerekir: “Pek çok şeyi görmemek, hiçbir şeyde tarafsız olmamak, baştan sona taraf olmak, tüm değerlere katı ve gerekli bir perspektiften bakmak – böyle bir insan sadece bu koşulda var olabilir.”

Fanatizmin ne olduğunu anladığımızda, nasıl yayıldığını ve ona karşı nasıl mücadele edeceğimizi açıklamak için daha iyi bir konumda oluruz. Nietzsche, belirli anlatı türlerinin büyük bir güce sahip olduğunu savunur: anlatılar bizi değiştirebilir, kim olduğumuzu dönüştürebilirler. Ve fanatik yaratmak için mükemmel olan bir tür anlatı varsa, o da kızgınlık anlatısıdır – bu, fanatiğin benzersiz kırılgan gücünü teşvik eden ve besleyen güçlü bir hikâyedir.

Kızgınlık anlatıları, kişinin tüm sorunlarının ve zorluklarının dünyanın sayısız belirsizliğine veya kişisel hatalarına değil, biz ve onlar şeklindeki basit ikiliklere bağlandığı bir yaşam resmi çizer. Bu anlatıların en temel biçimi şudur: Bir grup size haksız yere zarar verdiği için acı çekmektesinizdir. Amerika’daki Proud Boys adlı hareket, feminizmi ve liberalizmi erkeklerin hayatlarını mahveden yıkıcı güçler olarak görüyor; IŞİD üyeleri, dünyanın bozukluklarını yalnızca kendi öğretilerini inkâr edenlere karşı kıyamet savaşının düzelteceğine inanıyor. Bu tür anlatılar, bir dış gruba karşı totalleştirici, olumsuz bir yönelimi teşvik eder. Sorunlarımızın sorumlusu olarak belirlenenlerden nefret etmemizi söylerler. Anlatıyı kabul edersek, suçu doğrudan bir dış grubun omuzlarına yükleyerek zorluklarımız ve başarısızlıklarımızla ilgili kişisel sorumluluğumuzu ortadan kaldırmış ve haklı çıkmış oluruz. Son olarak, bize kolayca ulaşılabilir bir hedef sunarlar: bizi ezen dış gruba düşmanlık ve saldırganlıkla karşılık vermek. Bugün IŞİD’in, El Kaide’nin, Neonazi internet sitesi Stormfront’un, beyaz milliyetçiliğin tüm çizgilerinin yanı sıra diğer fanatik grupların itici felsefeleri, kızgınlık anlatısı biçimini alıyor.

Kızgınlık anlatıları güçlüdür çünkü duygusal olarak tatmin edicidir ve kimlik sağlarlar. Fanatiklerin güçsüzlük, hoşnutsuzluk ve huzursuzluk duygularını dışa, başkalarına karşı saldırgan tepkilere kanalize edilebilecek, kaynayan, nefret dolu bir kızgınlığa dönüştürmelerini sağlayarak duygusal tatmin sunarlar. Ve kimlik sağlıyorlar, çünkü fanatiğe olumsuz bir şekilde de olsa kendini tanımlamanın bir yolunu veriyorlar: fanatik için en önemli şey reddettikleri, küçümsedikleri veya korktukları şeydir. Kızgınlık anlatısı şöyle der: bu dış grup kötüdür ve siz kendinizi onun gibi olmayan olarak tanımlayabilirsiniz.

Bu, hiçbir çözüme izin vermeyen kalıcı bir çatışma durumu yaratır. Eğer kimliğiniz ve benlik duygunuz tümüyle şikâyetlerinizle bağlantılıysa, sizi bir dış gruba karşı muhalefetinizde bu dış grupla ilgili herhangi bir sorunu gerçek bir şekilde ele almaya motive edebilen bir şey hiç olabilir mi? Çatışmayı ortadan kaldırmak, kim olduğunuza dair duygunuzu söndürür. Yeni çatışmalar, yeni şikâyetler, yeni savaşlar bulmanız gerekecektir. Muhalefetiniz böylece sabit bir nokta, terk edemeyeceğiniz bir şey haline gelir. Gerçekten de, siyasi ve sosyal gelgitler arttıkça, söz konusu fanatik gruplar yeni tehditler belirliyor, şikâyet listelerini uyarlıyor ve yeni düşmanlar ve algılanan aşağılamalar saptayarak çatışmanın hız kesmeden devam etmesini sağlıyorlar.

Bu güçlü, zarar verici kızgınlık anlatıları, yayılma ve bulaşma konusunda neredeyse sınırsız bir potansiyele sahiptir – hele bugünkü, sosyal medya ve internet iletişiminin, hoşnutsuz bireylerin bu anlatıları bulmasını ve onlara tutunmasını çok kolaylaştırdığı koşullarda. Ancak kızgınlık anlatıları fanatikler yarattığı gibi aynı zamanda bariz bir kontrol noktası da sağlarlar: bu tür hikâyelerin yayılmasını engelleyerek, fanatizmin yayılmasını yavaşlatabilir veya önleyebiliriz. Elbette bunu söylemek yapmaktan daha kolay; bu kimlik sağlayıcı, duygusal olarak tatmin edici hikâyeler insanlara olunacak ve uğruna savaşılabilecek bir şeyveriyor. Kendini köksüz, amaçsız, yönsüz hisseden insanlar; memnuniyetsiz, hoşnutsuz, kederli insanlar; hayatlarını başarısızlıklarla dolu olarak gören insanlar; bu insanlar daha fazlasını istiyor. Bunlar tam da kızgınlık anlatısının sağladığı şeyi arzularlar: amaç, yön, istikrar, haklı bir benlik anlayışı.

Ancak Nietzsche bize fanatizme karşı savaşmanın bir yolunu da sundu, bize onun yayılmasına nasıl mücadele edebileceğimizi ve yeni fanatiklerin ortaya çıkmasını nasıl önleyebileceğimizi gösterdi. İlk olarak, kültürümüzde ortaya çıkan kızgınlık anlatılarını istikrarsızlaştırabiliriz. Alternatif olarak, ilk etapta kızgınlık anlatılarını çekici kılan koşullarla savaşmaya çalışabiliriz.

İlk stratejiyi izleyen Nietzsche, kızgınlık anlatılarının rasyonel bir temelden yoksun olması ve esas olarak adanmışlarının ateşinden güç alması nedeniyle, kültürel akışlar içindeki bir değişimle zayıflayabileceklerini savundu. “Uzun vadede, bu büyük gaye öğretmenlerinin her birinin kahkaha, akıl ve doğa tarafından mağlup edileceğine” inanıyordu. Başka bir deyişle, fanatik anlatılar yalnızca rasyonel itirazlarla zayıflatılamaz, ama rasyonel itirazları söz konusu anlatıları saçma, gülünç, komik ve insan doğasının önemli kısımlarına karşı olduğunu göstermekle birleştirdiğimizde (örneğin, bu anlatıların bazı temel motivasyonlarımız veya özlemlerimizle çeliştiğini göstererek) pekâlâ zayıflatılabilirler. Nietzsche, Hıristiyanlığın fanatik yönlerinin bu şekilde baltalanabileceğine inanıyordu: “modern çağda şimdi Hıristiyanlığa karşı belirleyici olan şey, artık aklımız değil, beğenimizdir” diyordu. Beğenideki bu tür değişikliklerin yayılabileceğini ve fanatizmin tüm türevlerini bozguna uğratabileceğini umuyordu.

İkinci strateji daha zordur, ancak Nietzsche’nin başarmayı en çok arzuladığı şey buydu. Nietzsche, basit, bütünleyici anlatılar ve istikrarlı, birleşik kimlikler için duyduğumuz özlemi tatmin etmeye çalışmak yerine,  kendimizi bu arzulardan kurtarmamızı söylüyordu. Bizi; kendini katılığa düşmeden nedenlere adayabilen, yaşamın belirsizliklerine ve hayal kırıklıklarına tahammül edebilen, kendini çok yönlü olarak gören ve kendini onaylama için bir zemini olan, varoluşsal olarak esnek özneler ¦ özgür ruhlar olmaya çağırdı. Bunu yapmak için, belirsizliği ve müphemliği bir tehdit olarak deneyimlemekten vazgeçmemiz gerekir; kişisel başarısızlıklarımızın ve memnuniyetsizliklerimizin nedenlerini dışarıya yansıtmayı bırakmamız gerekir. Özgür ruh, “tüm inançlardan ve her türlü kesinlik arzusundan vazgeçebilir, kendisini önemsiz bağlar ve olasılıklar üzerinde sürdürmek ve uçurum kenarında bile dans etmek için alıştırmalar yapabilir.” Tehlikeyi tolere eden, belirsizlik tehdidi altında hissetmeyen ve basit ikiliklere düşmeden olumlu bir benlik anlayışını sürdürebilen özgür ruh, kendini doğrulamak için başkalarını olumsuzlamaya ihtiyaç duymaz. Nietzsche bunu başardığını düşünüyordu ve bizim de kendisini izleyeceğimizi umuyordu.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar