Fehmi KORU
Her sabah yazı masasına “Bugün şöyle kallavisinden bir ‘Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak’ yazısı yazayım” niyetiyle oturuyorum; ancak okurlarla paylaşılır hale getirdiğimde, yazımın, niyetimin çok uzağında kaldığını kendim de fark ediyorum.
Önceki gün ve dün öyleydi, korkarım bugünün yazısı da onlardan çok farklı olmayacak.
Türkiye’deki baskın hava, bugün, -ister muvafık ister muhalif olun, fark etmiyor- düşündüğünü bütün açıklığıyla ifade etmeye izin vermiyor. Pek çok yazarın yazılarını “Böyle yazmış, ama gerçekte ne anlatmak, ne demek istemiş?”sorgulamasına tabi tutmak gerekiyor.
Geçmiş iktidarlar döneminde, o iktidarı ellerinde tutanlar hangi çizgiden olursa olsunlar, lafı eğip bükmeden ifade etmek mümkün olabiliyordu; bugün o rahatlıktan uzağız. Lafın kendisi kadar onu nasıl söylediğiniz, yazıda anlattıklarınız kadar onu nasıl ifade ettiğiniz de önemli.
Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir.
Polemikte ilkelerim
Yazı hayatım boyunca pek çok kalem tartışmasına girmem gerekti. Her seferinde, daha yazı hayatımın en başlarında kendime koyduğum ilkelerden hiç şaşmadım. İlk ve en önemli ilkem şuydu: Biriyle ilgili bir iddiada bulunacaksam, o iddiayı destekleyecek yazılı veya sözlü kanıtlarım olmalı. Bir diğeri de şu: Cevap vereceğim zaman, muhatabımın söz veya yazısını hiç eğip bükmeden, gerçeğinden saptırmadan, olduğu gibi ve aynen alıntılayarak sunmak…
Muhataplarım ise bana karşı genellikle bu iki ilkenin tam tersini yapma yoluna gittiler.
Hiç değilse büyük çoğunluğu…
Saldırırken benim yazdıklarımı okurlarıyla paylaşmak yerine, kendi kafalarına göre saptırıp değişik -ve genellikle iğrenç- biçimlere soktukları görüşleri bana mal etmeyi marifet saydılar.
Okurlar bir başka özelliğimi daha kendiliklerinden fark etmişlerdir: Biriyle ilgili bir konuyu paylaşmam gerektiğinde, eğer muhatabın hazımsızlık çekeceğini, rahatsız olacağını düşünmüşsem, ismini açıkça yazmaktan çekinirim; sadece kendini her görüşe açık tutan ve okuyan okurun kimden söz ettiğimi anlayabileceği bir üslubu benimserim.
Bu sebeple, yıllar önce yazdığım bazı yazıları zamanından çok sonra okurken, bazen “Burada ismini vermeden bahsettiğim kişi kimdi?” diye hayli zorlanmam bile gerekebiliyor.
Nerde o günler…
Şimdilerde eline kalemi geçiren derhal Cellat Kara Ali‘ye dönüşebiliyor. Yalnızca sosyal medyada değil, günlük gazetelerde, hatta herkesin izlediği ekranlardaki tartışma programlarında bile.
Terbiye, edep, nezaket gibi ahlaki erdemler medyada çoktandır unutuldu.
Çelişkili mi geldi buraya kadar yazdıklarım?
Yazar var, bir de başka tür yazar var
Bir yandan bugünlerde her şeyin açık seçik yazılamadığını, gerçeklerden ancak bin dereden su getirecek biçimde söz edilebildiğini, her yazının “Acaba ne demek istedi?” sorgulamasına tabi tutulması gerektiğini ileri sürüyorum… Öbür taraftan da, ölçüsüzlüğün hakim olduğunu, şereflerin ayaklar altına alınabilecek bir üslubun benimsenebildiğini…
İki farklı ve birbirine ters gibi görünen bu tablo aslında aynı manzaraya ait. Bugünün tablosu bu.
Yalnız kişiler değişik.
Dandun konuşabilen, her türlü seviyesizliği muhatabının üzerine bocalayabilenler ile sözünü veya yazısını ancak özel sorgulama sonucu anlayabildiğiniz kişiler farklı insanlar…
Her iki tarzda görüş açıklayan tip de var bugün. Seçin, beğenin, alın veya bırakın…
Galiba üzerinde derin düşüncelere dalmamız gereken bir durum bu.
Ülkemizin karşı karşıya kaldığı devasa sorunları rasyonel ve bilgiye dayalı bir biçimde ele alıp doğru-yanlış değerlendirmesine tabi tutmak, bunu yaparken üzerinde herhangi bir kısıtlama etkisi duymamak zor bugün. Hiç değilse bazı yazarlar ve yorumcular için zor.
Buna karşılık, fincancı katırlarını ürkütmemeyi bir tarafa bırakın bağa destursuz girebilen yazarlar ve yorumcular da var ülkemizde; ama onların da bilimsellik, rasyonalite, doğru-yanlış muhasebesi gibi hassasiyetleri bulunmuyor.
Zaten bu ikinci gruptakilerin ülkenin sorunlarını ele alma niyetleri de yok; onlar, görüşlerini açıklarken ıkınıp sıkılan birinci gruptaki pek az yazar ve yorumcuyu bunu yapamaz hale getirmeyi kendilerine iş, bunun için de her türlü acıtıcı, incitici, yaralayıcı saldırı aracını kullanmayı da yöntem edinmişler…
Sorunlar çözülmüyor büyüyorsa…
Üzerinde düşündüğüm her konu, bana, “İşte bu yüzden ülke sorunları çözülemiyor, büyüyor” dedirtiyor.
Dış politika da böyle, ekonomi de, iç siyaset de…
‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ‘yeni ekonomik modeli’ ilgili bakan tarafından sunulacak bugün; en büyük merakım şu: Yeni model bakalım benim keşfettiğimi sandığım ülkenin bu temel sorunu açısından ne ipuçları verecek?
Meraklısına not:
“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak”Necip Fazıl Kısakürek‘in içinde en hafifi “Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilâç / Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilâç” mısraları olan ünlü ‘Destan’ şiirinin giriş mısraıdır.
Aynı şiirin son iki mısraı da şudur: “Ah, küçük hokkabazlık, sefîl aynalı dolap; / Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılâp.”
Şiir 1947 yılında yazılmıştır ve iktidardaki CHP’nin koyduğu ‘İnönü Sanat Armağanları’ yarışmasında o yıl büyük ödüle Necip Fazıl lâyık görülmüştür .
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.07.2025
25.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
17.07.2025
15.07.2025
13.07.2025
11.07.2025